Bazen tek bir birey bir topluluğu kurtarabilir. Kesin olansa o bireyin ben olmadığımdır. Yangını söndürecek olan sadece içinizden birisidir.
Çok eskilerden önce siyaset diline sonra da günlük dile
girmiş bir söz vardır. Panayır yerlerine gelen gösteri kumpanyalarını
yankesicilik amacıyla cep boşaltma için kullanan kurnazlar soyacakları kişinin
dikkatini cambaza yöneltirlermiş. Mağdur telde yürüyen cambazı hayretle
izlerken yankesici de işini görürmüş.
Belki kimse farkında değildir ama bu yöntem siyasetten
ticarete ticaretten sosyal alana kadar hala işlevli bir biçimde kullanılmaya
devam ediyor. Birisi çıkıp bize cambazı gösteriyor öbürü cebimizi boşaltıyor.
Bazen hedef para bazen de hayallerimiz, umutlarımız ve mücadelemiz oluyor.
Amaçlarına ulaşmak için dikkatimizi dağıtıyor, aklımızı karıştırıyor ve bizi
kendimizi koruyamaz hale getiriyorlar.
İçine girdiğimiz yeni tebliğ sürecinde İstanbul Birliğin ama
en başta da yönetiminin duruşu üzerine düşündüklerimi paylaşmak İstanbul
Birliği bekleyen tehlikeye dikkat çekmek istiyorum.
Kooperatifçilik ya da kooperatifler ancak balıkçı balık
tutuyorsa önemlidir ve vardır. Çünkü tek bir amaçla kurulurlar küçük ölçekli
balıkçının avladığı ürünün pazara sürülmesinin merkezileştirerek gelirlerinin
istikrarını ve büyük üretici/avcı karşısında rekabeti dengelemek. Kooperatiflerin
bir başka hedefi ise avcılık faaliyetlerinin ihtiyaçlarının merkezi olarak
çözülerek maliyetlerini düşürmektir.
Yani balıkçı balık avlayabiliyorsa ihtiyaç var kooperatife
balık yoksa balıkçı da yok kooperatif de. İçinde bulunduğunuz süreç
kooperatifleri bir başka hedefe daha yönlendirmektedir. Madem balık yoksa
balıkçı yok balıkçı yoksa kooperatife de ihtiyaç yok diyoruz o halde küçük
balıkçı kooperatiflerinin önüne bir başka hedef bir başka amaç daha çıkıyor.
Kaynakların korunması ve sürdürülebilir avcılığı için mücadele etmek.
Sorumlunun kendisinin olmadığı yok oluşa karşı çıkmak. İşte bu hedef
doğrultusundaki faaliyet kooperatiflerin kuruluş amaçlarının önüne geçmiştir.
Biz denizlerin balıkla dolu olduğu, yasa dışı avcılığın çok az olduğu avcılığın
sürdürülebilir yapıldığı bir süreci yaşamıyoruz tam aksine kaderimizi balığın
varlığına bağlı olduğu ya birlikte yok ya da birlikte var olacağımız bir süreci
yaşıyoruz. Denizlerin ve balıkların geleceği güvencede olmadığı sürece bizim de
kooperatiflerimizin de bir geleceği yok. Tek çaremiz ve tek şansımız kendimizi
korumak için mücadele etmek. Bunun ise tek bir yolu var sürdürülebilir Balıkçılık
için mücadele etmek.
Zaten düne kadar böyleydi. İstanbul Birlik son 7 yıldır
yükselen sürdürülebilir balıkçılık mücadelesinde paydaşları ile birlikte ve
çoğu zaman da onların önünde bayrak tuttu. Sürdürülebilir balıkçılık mücadelesi
ile özdeşleşti. Tüm itibarını bu mücadeledeki duruşu ile kazandı. Bir gün
Türkiye’de Sürdürülebilir Balıkçılık mücadelesinin tarihi yazılırsa şüphesiz
birlik bu tarih yazımında kendisine bir yer bulacaktır. Tabi tek bir şartla
mümkündür bu. Bu gün içinde bulunduğu karabasandan kurtulması, söylemini ve mücadelede
ki duruşunu düzelmesi şartıyla.
Daha önce yazmıştım bu nedenle uzun uzun yazmak yerine
hatırlatarak geçeceğim. Birlik bu mücadelenin temel çatışma alanlarından olan
Gırgır avlanma derinliği ve balık boyları konusundaki duruşunu kökten
değiştirmiş ve kelimenin gerçek anlamı ile kaynakları bu güne kadar talan eden
ve son kalanları da talan etmek isteyenlerin safına geçmiştir. Birlik bu durum
değişikliğini Danışma Kuruluna taşır mı bilmiyorum. Eğer taşırsa orada bize
yaptığı gibi benim kooperatiflerim böyle istedi diyerek izah edemez durumu.
Daha önce yeni uygulamaları neden savunduklarını ve şimdi neden vazgeçtiklerini
sorarlar adama ve makul cevaplar beklerler. Görünen odur ki Birliğin bu konuda
verilecek makul bir cevabı yoktur.
Şimdi bu yazıyı
yazmama neden olan iki konuya geçiyorum.
Birkaç aydır başta Ahmet Menekşe olmak üzere Gırgır
camiasından çeşitli kişilerin hiç sakınmadan ve alenen söyledikleri bazı laflar
var. Sarıyer’de yapılan toplantı kişisel konuşmaların dışında bir platformdur
ve burada da açık açık bu beyan yapılmıştır. Çoğunuz bu iddiaları duydunuz ve
duymayanların sabırsızlandığını biliyorum.
Söyleyeceğim.
Ahmet Menekşe Erdoğan Kartal ile derinlik ve boy yasağı
konusunda anlaştıklarını her yerde anlatıyor. Bu işin %80-%90 bittiğimi sadece
SÜRKOP’ta sorun kaldığını söylüyor. Yine Menekşe konunun “yukarıda” görüşüldüğünü,
bakan beyin “aranızda anlaşıp gelirseniz hallederiz” dediğini söylüyor.
Neredeyse tüm camianın duyduğu bu konuşmaları Birlik Yönetimi duymuyor mu?
Duyuyorsa söyleyecekleri, söylemeleri gereken şeyler yok mu? Eğri oturup doğru
konuşalım. Eğer, yarın öbür gün bu mealde bir tebliğ çıkarsa en büyük sorumlu
İstanbul Birlik olacaktır. En büyük vebal de buna sessiz kalanların üstüne
kalacaktır.
İşte bu tabanın haberi olmadan hazırlanan tebliğ önerisi o
zaman dönecek ayağınıza dolanacak yeni uygulamalar sayesinde az da olsa nefes
alan stokların da bu stoklar üzerinde az da olsa avcılık yapan küçük balıkçının
da ahı boynunuza dolanacaktır.
Evet, beyler artık bu iş Erdoğan Kartal’ı aşar. İki aydır
Menekşe, Kul, Güney ve diğerlerinin bu işin nereyse bittiğini ve İstanbul
Birliğin de beraber olduğunu anlatıyor ve siz susuyorsunuz. Konuşmak için çok
az zamanınız kaldı. Eğer şimdi konuşmazsanız Haziran ayının sonunda yapacağını
tek iş boynunuzu bükmek ve utanmak olacaktır.
Ben biliyorum ki ezici çoğunluğunuz farklı düşünüyor 3/1
sayılı tebliği savunuyorsunuz. Hatta savunmaktan öte daha da ileri düzenlemeler
istiyorsunuz. O halde neden bu suskunluk işlemediğiniz bir günaha neden ortak
oluyorsunuz. Ya çıkın Menekşe ve diğerleri yalan söylüyor deyin ya da (eğer
doğruysa) evet doğrudur biz de onaylıyor ve uygun görüyoruz bundan sonra
safımız Menekşe’nin safıdır deyin. Deyin ki biz de yol arkadaşlarımızı
paydaşlarımızı öğrenelim. Küçük Ölçekli Geleneksel Balıkçılığın korunması için
verdiğimiz bu mücadelede hesaplarımızı Birlik yokmuş gibi yapalım. Kim paydaş
kim küçük balıkçılığın safında bilelim.
Bundan kaçış yok ya düne kadar şerefle taşıdığınız sancağı
tutmaya devam edeceksiniz ya da tarihin tozlu sayfalarında küçük bir dip not
olarak yer alacaksınız.
Biz bir dost bir
paydaş olarak görevimizi yerine getiriyoruz.
Biz ilk günden buyana
durdurduğumuz yerde durmaya devam ediyoruz.
Biz sendelemiş düşmek
üzere olan bir dosta el uzatıyor kalkmasına yardım etmek istiyoruz.
Gelelim ikinci
konuya;
İstanbul Birlik mali genel kurul çağrısı düştü e-posta
kıtıma şöyle bir baktım 4 kooperatifin birlikten ihracı gündeme alınmış.
Bunlardan birisi Büyükada kooperatifi ve yıkıcı faaliyette bulunmak gibi bir
gerekçe ile birlikten çıkarılmak isteniyor.
Üslubu ne kadar yanlış gerekçesi ne kadar haksız olursa
olsun bir kooperatif böyle bir gerekçe ile birlikten çıkarılamaz. Üstelik son 3
yıldır İlyas Torlak bundan daha ağır ifadeleri birlik ve onu oluşturan
kooperatifler için kullanmış ve siz sessiz kalmışken Büyükada kooperatifini bu
gerekçe ile birlikten çıkaramazsınız. Ali Kuşçu üslup ve yöntem konusunda
hatalı da olsa temel eleştirisinde haklıdır. ( ki, hatalı da olsa sizin muhatabınız yönetim
kurulu değil Genel Kurullardır ) Benim yukarıda anlattığım doğrultuda
eleştirmektedir birliği. Tepkileri duygusal itirazı şiddetli olabilir ama bu
Ali Kuşçu ile Birlik Yönetimi arasındaki bir meseledir. Üstelik böyle bir karar
alınsa bile itiraz halinde yürürlüğe girmez ve birlik hazirun olarak saygınlık
kaybına uğrar.
Yine bu kararda bir başka komikli ise ayrılma kararı almış
ve bu kararı genel kuruluna götüren bir kooperatifi ihraç kararıdır. Yapmanız gereken
sen ayrılamazsın ancak ben atarım demek yerine Büyükada kooperatifine gidip bu
kararından vaz geçirmek için girişimde bulunmaktır.
Ben Büyükada kooperatifinin Birlik ’ten çıkma kararının da
yanlış olduğunu söylüyorum. Asıl olan kişiler değil kurumlardır. Asıl olan
gitmek ayrılmak değil kalmak ve mücadele etmektik.
Asıl olan Geleneksel Küçük Balıkçının korunması ve bunun yegâne
yolu olan sürdürülebilir balıkçılık için mücadele etmektir.
Dostça, paydaşça ve kardeşçe selamlarımla