9 Haziran 2016 Perşembe

Sadece kaşıntıya sebep oluyorsunuz …


Balıkçılık mücadelesi hiç kimsenin tekelinde değildir. Hiçbir hükmi tasarruf ne bireylerin nede kurumların bu mücadeleye katılmasına, fikir üretmesine ve fikirlerini savunmasına engel olamaz. Bu nedenle bu mücadelede taraf olanların hukukunu mücadele içinde var olup olmadıkları ve eğer varsalar nasıl var oldukları belirler. Hiçbir balıkçılık toplantısına katılmayan ve Genel Müdürlüğün yolunu bilmeyenler ne yazık ki mücadelede var olmadıkları için kendince/aklınca mücadele eden taraflar üzerinden bir varlık inşa etmeye çalışmaktadırlar. Daha net bir ifadeyle “mücadele edenlerle” mücadele ediyorlar.
Bu beyhude bir çabadır.
Bu olsa olsa bir sivrisinek vızıltısıdır.
Sadece kaşıntıya sebep olmaktadır.
Danışma kurulu ve orada söylediklerim hakkında açıklama yapıp ondan sonra da ortalıkta dönen dedikodu ve karalamalar hakkında açıklama yapacağım.

Sahada faaliyet yapanların bildiği üzere 18+18 formülü (tezgahı) etrafında dönen sürtüşmeler ve tartışmalarla girdik danışma kurulu sürecine. İşin içine karışan siyasiler ve ortalıkta dolaşan isimler nedeni ile oldukça gergin ve stresli bir süreç yaşadık dersem herhalde abartmış olmam. Bu arada Genel Müdürlük toplantıyı sadece balıkçı örgütlerinin temsilcileri ile yapma kararı aldı. Buna rağmen yazılı olarak başvurduk ve katılmak istediğimizi söyledik. Üstelik ( her ne kadar düşüncelerine ve eylemine katılmasam da ) Defne Koryürek’in de orada olması gerektiğine inandığımız için haberdar edilmesini onların da yazılı başvuruda bulunmaları için bilgilendirilmelerini istedik. Ne yazık ki talebimiz nezaketle ret edildi ve biz de saygıyla karşıladık karalarını.
Ben toplantıya katılmak için değil ülkenin değişik yerlerinden gelecek arkadaşları görmek ve konuşmak ama aynı zamanda da 2007 yılından bu yana karşımızda olanlara orada olduğumuzu göstermek için gittim.
Bizim cenahtan Kocaeli Birlik mensubu ( davetsiz ) iki arkadaşla beraber toplantı başladıktan sonra zaman geçirecek yer konusunda plan yapıyorduk ki gelenlerin içinde epeyce davetsiz insanı fark ettik. Üçümüz kendi aramızda yaptığımız bir değerlendirme sonucunda davetsizlerin sayısının azlığı nedeni ile salona davet edilme ihtimalini fark ettik ve benim önerimle onlarda girmesin biz de girmeyelim kararında anlaştık. Başkana da kararımızı ilettik. İnsanlar salona girdiğinde biz üç kişi ( Mete, Ali ve ben ) hala bahçedeydik ve tam hadi gidelim artık dediğimizde merdivenlerde bulunan başkan Genel Müdürün bizi salona çağırdığını söylemesi üzerine tekrar itiraz etmeye yeltendik. Başkan, “artık yapacak bir şey yok girin içeri delegelerden ayrı oturacak ve söz almayacaksınız” dediğinde de salona girdik.

Öğlen yemeğine kadar olan birinci bölümde de ağzımızı açmadan izledik. Hatta 1. Gündem maddesi olan Adalar konusunda bile konuşmadık. Öğlen molasında Genel Müdüre “salonda konuşanların önemli bir bölümünün davetlilerin dışındakiler olduğunu ve öğlenden sonraki oturuma bizimde onların da alınmamaları konusunda öneride bulundum. Arık yapacak bir şey yok böyle devam edelim denmesi üzerine ikinci oturumda konuşmama izin vermeleri istedim. Konuşabileceğim söylendiği için de ikinci bölümde temel konularda söz alarak talep ve fikirlerimizi ilettik.
Bu yazıyı yazmama sebep olan 3 konu var.
Beni içeri Ramazan Özkaya’nın aldığı iddiası
Işıkla avcılığı benim önerdiğim iddiası
Adalar Gırgıra kapalı alanının küçük balıkçının ağla avcılığına kapatılması önerisinin bana ait olduğu iddiası

Birinci iddianın cevabını yukarıda verdim. Ramazan Özkaya merdivenlerin başından “herkes içeri girdi Genel Müdür dışarıdakilerde girsin dedi” deyince söylenerek girdik içeri. Aksini iddia eden ve ortaya en küçük bir kanıt koymayan namerttir.
Işıkla avcılığın konuşulmasında söz alarak kelimesi kelimesine “bu madde hakkında lehte yada aleyhte konuşmayacağımı ama bu doğrultuda bir karar verilmesi halinde Lamba kayıklarının sadece yardımcı gemi ruhsatına sahip ve BAGİS cihazı takılmış kayıklardan oluşması gerektiğini, ışığa yasak alanların değil serbest alanların koordinatlarının belirlenmesi gerektiğini, kıyıdan 3 mil ve 100 metreden daha sığ sularda lamba yakılmasının yanlış olacağını ve Eylül-Ekim aylarında karadenizde Hamsicilik kötü gittiğinde Marmara’ya aşırı sayıda tekne geçmesi durumunda nasıl önlem alınacağının düşünülmesi” gerektiğini söyledim.

Adalar konusundaki iddiaya gelince; girişte anlattığım üzere konu gündemin birinci maddesi idi ve biz salona konuşmamak üzere alındık. Karnımıza kramplar girse de ağzımızı açmadan dinledik. Sürdürülebilir balıkçılık adına hiçbir olumlu girişimi olmayanların (üstelik var olan yasağın da kalkmasını isteyenlerin )nasıl intikam duygusu ile bu yasağı sevinçle desteklediklerini gördük. Erdoğan Kartal ve Ramazan Özkaya dışında doğru düzgün bir itiraz da gelmedi öneriye. Ben konunun burasını şimdilik uzatmak istemiyorum yakın bir zamanda tartışmak üzere erteliyorum. Benim bu konuda aksi görüş beyan ettiğimi sağda solda söyleyenler çıkıp delikanlıca orta yerde söylesinler ben de gereken cevapları daha ayrıntılı vereyim.
Bir de yukarıda saydıklarım kadar önemli olmasa da Nisan 15 Mayıs 15 tarihleri arasında alamana yasağını savunmam konusu var. Evet doğrudur ben bu yasağı önerdim ve savunuyorum. Tabi konunun arkasında küçük bir ayrıntı ile birlikte (!) Alamana yasağı, Dalyanların 15 Haziran’da açılması ve Palamut uzatmalarının 6 boy 5 kapak ile sınırlandırılması birbirine bağlı/bütünleşik 3 öneri idi. Merak eden yada aksi fikri olan varsa ayrıntılı tartışırım ama Yumurtalı Palamut ve Lüfer üzerine kelam edip sadece Dalyanı işaret etmek hem gerçekçi değildi hem de ahlaki değildi.
Başka neleri savunduk;
Körfez yasağının büyütülmesini,
Gemlik körfezinin tamamen Bandırma körfezinin kısmen Gırgıra kapatılmasını,
Misina ağ yasağının yanlışlığını ve kaldırılmasını,
Gırgır avlanma derinliğinin şimdilik 30 metreye çıkarılmasını ve 50 metre için çalışmaların yapılmasını,
Kıyıya 300 metreden daha yakın mesafelerde Gırgır avcılığının yasaklanmasını,
Tekir balığı için 15 günlük bir av yasağının getirilmesini.

Elbette önerilecek önerilmesi gereken birçok konu vardır. Biz kendi adımıza en temel olanları talep ettik. Unutulmamalıdır ki 3/1 sayılı tebliğden geriye düşer miyiz endişesinin yaşandığı bir tebliğ toplantısı idi ve her şeye rağmen (adalar konusunu8n düzeltilmesi şartıyla ) daha ileri bir tebliğ ile karşı karşıyayız. Çok insanı rahatsız etse de ben şahsen yetmez ama evet diyenlerdenim. Son 8 yıldır 1 adım geri atsak ta 2 adım ileri atmayı başardık. Tebliğ nasıl çıkacak toplantıda tartışılan konular ne kadar ve ne şekilde tebliğe yansıyacak hep birlikte göreceğiz. Umarım Adalar konusu düzeltilir ve vahim bir yanlıştan vaz geçilir şimdilik bu konularda söyleyeceklerim bunlarla sınırlı soru olur yada söylediklerime itiraz gelirse yazmaya devam ederim.

Yazıyı bitirmeden birkaç söz de kendimize edelim ki yazı bir işe yaramış olsun. 3-5 kendini bilmez egosu tavan şahsiyeti taban yapmış insana cevapla harcamayalım kalemi ve kelamı.

Bu danışma kurulu gösterdi ki Tebliğ önerilerine iyi hazırlansak da önerilerimizi savunma konusunda birçok yetersizliğe sahibiz. Her bölgeden gelen talepleri kısa ve ikna edici bir şekilde savunmak en başta yapmamız gereken işlerden birisi. Bir başka husus ise tebliğ tartışmalarına balıkçının kazanılması ve her küçük balıkçının fikrinin muhakkak alınmasıdır. Bunu yapabilmenin yolu ise tebliğ öncesi son bir yılı tamamen bu konuya ayırmak her kooperatifte en az bu konuyla ilgili 4-5 toplantı yapmaktan geçmektedir.
Bir küçük not ise zeminini kaybedenler için ekleyelim. Vekâlet kooperatif, birlik ve üst birliği yönetmek içindir. Vekâlet balıkçıya sormadan tebliğ önerisinde bulunmak için değildir. Balıkçılığın gerçeklerine ve tabanın taleplerine rağmen göstermelik oylamalarla kendi görüşlerinizi balıkçının görüşü olarak taşıyamazsınız Ankara’ya. ( Arif olan anlar )

Hele şu tebliğ bir çıksın daha çok tartışacağız ama bu mücadeledeki sahici unsurlarla. Balığı ve küçük balıkçıyı özne sayanlarla tartışacağız.
Özgüvenleri gölgelerinden büyük kendileri gölgelerinden küçük olanlarla değil.

Yalancı, iftiracı ve haysiyet yoksunları ile değil …