Balıkçılık mücadelesi hiç kimsenin tekelinde değildir.
Hiçbir hükmi tasarruf ne bireylerin nede kurumların bu mücadeleye katılmasına,
fikir üretmesine ve fikirlerini savunmasına engel olamaz. Bu nedenle bu
mücadelede taraf olanların hukukunu mücadele içinde var olup olmadıkları ve
eğer varsalar nasıl var oldukları belirler. Hiçbir balıkçılık toplantısına
katılmayan ve Genel Müdürlüğün yolunu bilmeyenler ne yazık ki mücadelede var
olmadıkları için kendince/aklınca mücadele eden taraflar üzerinden bir varlık
inşa etmeye çalışmaktadırlar. Daha net bir ifadeyle “mücadele edenlerle”
mücadele ediyorlar.
Bu beyhude bir çabadır.
Bu olsa olsa bir sivrisinek vızıltısıdır.
Sadece kaşıntıya sebep olmaktadır.
Danışma kurulu ve orada söylediklerim hakkında açıklama
yapıp ondan sonra da ortalıkta dönen dedikodu ve karalamalar hakkında açıklama
yapacağım.
Sahada faaliyet yapanların bildiği üzere 18+18 formülü (tezgahı) etrafında dönen sürtüşmeler ve tartışmalarla girdik danışma kurulu sürecine.
İşin içine karışan siyasiler ve ortalıkta dolaşan isimler nedeni ile oldukça
gergin ve stresli bir süreç yaşadık dersem herhalde abartmış olmam. Bu arada
Genel Müdürlük toplantıyı sadece balıkçı örgütlerinin temsilcileri ile yapma
kararı aldı. Buna rağmen yazılı olarak başvurduk ve katılmak istediğimizi
söyledik. Üstelik ( her ne kadar düşüncelerine ve eylemine katılmasam da )
Defne Koryürek’in de orada olması gerektiğine inandığımız için haberdar
edilmesini onların da yazılı başvuruda bulunmaları için bilgilendirilmelerini
istedik. Ne yazık ki talebimiz nezaketle ret edildi ve biz de saygıyla
karşıladık karalarını.
Ben toplantıya katılmak için değil ülkenin değişik
yerlerinden gelecek arkadaşları görmek ve konuşmak ama aynı zamanda da 2007
yılından bu yana karşımızda olanlara orada olduğumuzu göstermek için gittim.
Bizim cenahtan Kocaeli Birlik mensubu ( davetsiz ) iki
arkadaşla beraber toplantı başladıktan sonra zaman geçirecek yer konusunda plan
yapıyorduk ki gelenlerin içinde epeyce davetsiz insanı fark ettik. Üçümüz kendi
aramızda yaptığımız bir değerlendirme sonucunda davetsizlerin sayısının azlığı
nedeni ile salona davet edilme ihtimalini fark ettik ve benim önerimle onlarda
girmesin biz de girmeyelim kararında anlaştık. Başkana da kararımızı ilettik.
İnsanlar salona girdiğinde biz üç kişi ( Mete, Ali ve ben ) hala bahçedeydik ve
tam hadi gidelim artık dediğimizde merdivenlerde bulunan başkan Genel Müdürün bizi
salona çağırdığını söylemesi üzerine tekrar itiraz etmeye yeltendik. Başkan,
“artık yapacak bir şey yok girin içeri delegelerden ayrı oturacak ve söz
almayacaksınız” dediğinde de salona girdik.
Öğlen yemeğine kadar olan birinci bölümde de ağzımızı
açmadan izledik. Hatta 1. Gündem maddesi olan Adalar konusunda bile konuşmadık.
Öğlen molasında Genel Müdüre “salonda konuşanların önemli bir bölümünün
davetlilerin dışındakiler olduğunu ve öğlenden sonraki oturuma bizimde onların
da alınmamaları konusunda öneride bulundum. Arık yapacak bir şey yok böyle
devam edelim denmesi üzerine ikinci oturumda konuşmama izin vermeleri istedim.
Konuşabileceğim söylendiği için de ikinci bölümde temel konularda söz alarak
talep ve fikirlerimizi ilettik.
Bu yazıyı yazmama sebep olan 3 konu var.
Beni içeri Ramazan Özkaya’nın aldığı iddiası
Işıkla avcılığı benim önerdiğim iddiası
Adalar Gırgıra kapalı alanının küçük balıkçının ağla
avcılığına kapatılması önerisinin bana ait olduğu iddiası
Birinci iddianın cevabını yukarıda verdim. Ramazan Özkaya
merdivenlerin başından “herkes içeri girdi Genel Müdür dışarıdakilerde girsin
dedi” deyince söylenerek girdik içeri. Aksini iddia eden ve ortaya en küçük bir kanıt koymayan
namerttir.
Işıkla avcılığın konuşulmasında söz alarak kelimesi
kelimesine “bu madde hakkında lehte yada
aleyhte konuşmayacağımı ama bu doğrultuda bir karar verilmesi halinde Lamba kayıklarının
sadece yardımcı gemi ruhsatına sahip ve BAGİS cihazı takılmış kayıklardan
oluşması gerektiğini, ışığa yasak alanların değil serbest alanların
koordinatlarının belirlenmesi gerektiğini, kıyıdan 3 mil ve 100 metreden daha
sığ sularda lamba yakılmasının yanlış olacağını ve Eylül-Ekim aylarında
karadenizde Hamsicilik kötü gittiğinde Marmara’ya aşırı sayıda tekne geçmesi
durumunda nasıl önlem alınacağının düşünülmesi” gerektiğini söyledim.
Adalar konusundaki iddiaya gelince; girişte anlattığım üzere
konu gündemin birinci maddesi idi ve biz salona konuşmamak üzere alındık.
Karnımıza kramplar girse de ağzımızı açmadan dinledik. Sürdürülebilir
balıkçılık adına hiçbir olumlu girişimi olmayanların (üstelik var olan yasağın
da kalkmasını isteyenlerin )nasıl intikam duygusu ile bu yasağı sevinçle
desteklediklerini gördük. Erdoğan Kartal ve Ramazan Özkaya dışında doğru düzgün
bir itiraz da gelmedi öneriye. Ben konunun burasını şimdilik uzatmak
istemiyorum yakın bir zamanda tartışmak üzere erteliyorum. Benim bu konuda aksi
görüş beyan ettiğimi sağda solda söyleyenler çıkıp delikanlıca orta yerde
söylesinler ben de gereken cevapları daha ayrıntılı vereyim.
Bir de yukarıda saydıklarım kadar önemli olmasa da Nisan 15
Mayıs 15 tarihleri arasında alamana yasağını savunmam konusu var. Evet doğrudur
ben bu yasağı önerdim ve savunuyorum. Tabi konunun arkasında küçük bir ayrıntı ile
birlikte (!) Alamana yasağı, Dalyanların
15 Haziran’da açılması ve Palamut uzatmalarının 6 boy 5 kapak ile
sınırlandırılması birbirine bağlı/bütünleşik 3 öneri idi. Merak eden yada
aksi fikri olan varsa ayrıntılı tartışırım ama Yumurtalı Palamut ve Lüfer
üzerine kelam edip sadece Dalyanı işaret etmek hem gerçekçi değildi hem de
ahlaki değildi.
Başka neleri savunduk;
Körfez yasağının büyütülmesini,
Gemlik körfezinin tamamen Bandırma körfezinin kısmen Gırgıra
kapatılmasını,
Misina ağ yasağının yanlışlığını ve kaldırılmasını,
Gırgır avlanma derinliğinin şimdilik 30 metreye
çıkarılmasını ve 50 metre için çalışmaların yapılmasını,
Kıyıya 300 metreden daha yakın mesafelerde Gırgır
avcılığının yasaklanmasını,
Tekir balığı için 15 günlük bir av yasağının getirilmesini.
Elbette önerilecek önerilmesi gereken birçok konu vardır.
Biz kendi adımıza en temel olanları talep ettik. Unutulmamalıdır ki 3/1 sayılı
tebliğden geriye düşer miyiz endişesinin yaşandığı bir tebliğ toplantısı idi ve
her şeye rağmen (adalar konusunu8n düzeltilmesi şartıyla ) daha ileri bir
tebliğ ile karşı karşıyayız. Çok insanı rahatsız etse de ben şahsen yetmez ama
evet diyenlerdenim. Son 8 yıldır 1 adım geri atsak ta 2 adım ileri atmayı
başardık. Tebliğ nasıl çıkacak toplantıda tartışılan konular ne kadar ve ne
şekilde tebliğe yansıyacak hep birlikte göreceğiz. Umarım Adalar konusu
düzeltilir ve vahim bir yanlıştan vaz geçilir şimdilik bu konularda
söyleyeceklerim bunlarla sınırlı soru olur yada söylediklerime itiraz gelirse
yazmaya devam ederim.
Yazıyı bitirmeden birkaç söz de kendimize edelim ki yazı bir
işe yaramış olsun. 3-5 kendini bilmez egosu tavan şahsiyeti taban yapmış insana
cevapla harcamayalım kalemi ve kelamı.
Bu danışma kurulu gösterdi ki Tebliğ önerilerine iyi
hazırlansak da önerilerimizi savunma konusunda birçok yetersizliğe sahibiz. Her
bölgeden gelen talepleri kısa ve ikna edici bir şekilde savunmak en başta
yapmamız gereken işlerden birisi. Bir başka husus ise tebliğ tartışmalarına
balıkçının kazanılması ve her küçük balıkçının fikrinin muhakkak alınmasıdır.
Bunu yapabilmenin yolu ise tebliğ öncesi son bir yılı tamamen bu konuya ayırmak
her kooperatifte en az bu konuyla ilgili 4-5 toplantı yapmaktan geçmektedir.
Bir küçük not ise zeminini kaybedenler için ekleyelim. Vekâlet
kooperatif, birlik ve üst birliği yönetmek içindir. Vekâlet balıkçıya sormadan
tebliğ önerisinde bulunmak için değildir. Balıkçılığın gerçeklerine ve tabanın
taleplerine rağmen göstermelik oylamalarla kendi görüşlerinizi balıkçının
görüşü olarak taşıyamazsınız Ankara’ya. ( Arif olan anlar )
Hele şu tebliğ bir çıksın daha çok tartışacağız ama bu
mücadeledeki sahici unsurlarla. Balığı ve küçük balıkçıyı özne sayanlarla
tartışacağız.
Özgüvenleri gölgelerinden büyük kendileri gölgelerinden
küçük olanlarla değil.
Yalancı, iftiracı ve haysiyet yoksunları ile değil …