Son birkaç aydır yaşadığım sağlık sorunları nedeni ile kelam
etmez dolayısıyla da sesim duyulmaz durumdayım. Balıkçı mahallesindeki son
hareketlenme nedeni ile birkaç gündür çok sayıda arkadaş arayıp neden
konuşmadığımı sorar oldu. Elbette yaşadığım sağlık sorunları çok temel bir
sebep ama “ne yazık ki” tek sebep değil. Buna rağmen hem arayan arkadaşlara
tutumumu derli toplu anlatmak hem de içinde bulunduğumuz durumu hatırlatmak
için bu yazıyı yazıyorum.
Barış Karadeniz ve balıkçılık sorunlarının araçsallaştırılması.
Çok uzun bir süredir balıkçılık sorunlarının çözümü
konusunda genel müdürlüğün (mevcut koşullarda) yapabileceklerinin sınırlı
olduğunu esas adresin parlamento olduğu tezini savunduğumu bilmeyen yoktur. Bu
nedenle de sayın Milletvekili Hopa’dan açılarak limanları gezeceğini öğrendiğimizde
heyecanlanmadım desem yalan olur. Yolculuğu başından sonuna dikkatle takıp
ettim. Yazılan her yazıyı dikkatle okudum ve her röportajı dikkatle takip
ettim. Hatta buy faaliyet esnasında çekilen fotoğrafları bile en ufak ayrıntıya
kadar inceledim. Gördüğüm tek şey balıkçılık sorunlarının popülizme edilerek
araçsallaştırılması ve siyasal malzeme haline getirilmesi idi.
Siyaset (siyasetçi) elbette toplumsal sorunların yarattığı
dinamikleri siyaset alanına taşıyarak kitle tabanını büyütmek ister bunda bir
terslik yok. Terslik soyunduğu faaliyetin daha doğrusu siyasal alana
taşıyacağın sorunların temel sebeplerini, olumlu ve olumsuz aktörlerini ve değişim
talep edenlerin ve değişime direnenlerim bir havuza doldurularak “sürdürülebilir
balıkçılık mücadelesinin” popüler siyasi alana çekilmek istenmesindeydi.
İşte en başından beni kaygılandıran hem de tüm heyecanıma
rağmen kaygılandıran bu olası öngörü ne yazık ki doğrulandı.
Birkaç iyi niyetli arkadaşı tenzih ederim ama Ankara’da ki
katılımcı profili ve edilen laflar olayın somut ifadesinden başka bir şey
değildir.
Peki mesele nedir ve biz ne yapmalıyız.
Mesele aslında çok karmaşık değil.
Canlı sucul kaynaklar sürekli azalırken av kapasitesi
artıyor. Aşırı avcılık, plansız avcılık, küresel ısınmanın getirdiği (daha yeni
başladı) sorunlar ve deniz kirliğini engelleme konusundaki yetersizliğimiz yasa
dışı avcılıkla birleşerek devasa bir sorun yumağı haline dönüşmüş durumda.
Buna paralel olarak bu kaynaklar üzerinde faaliyet gösteren
ve kaynaktan aldığı payı korumaya çalışan ya da bu payı arttırmaya çalışan
balıkçı grupları arasındaki mücadele de her geçen gün yükseliyor.
Sorun bu kadar açık ve net iken bize peri masalları anlatıyorlar.
Hepimizin aynı gemide olduğunu ve birlik olmamız gerektiğini
söylüyorlar bize. Denizden günlük ekmeğin çıkartmaya çalışanlarla milyonlarca
dolarlık avcı gemisini ve av aracını sermaye birikim aracı olarak denizlerde
gezdirenlerin çıkarlarının aynı olduğu fikrine bizi kazanmaya çalışıyorlar.
Elbette katılımcı balıkçılık yönetimi açısından paydaşız.
Ama paydaş olmamız birlik olmamızı gerektirmiyor ve mümkünde kılmaz.
Büyük ölçekli avcı filosunun sürdürülebilir balıkçılık politikalarını
kabullenmesi de savunması da mümkün değildir.
Öte yandan küçük balıkçıların (henüz tam anlamıyla farkına
varmasalar da) orta boy avcı gruplarının ve “gerçek sorumlu amatör balıkçıların”
sürdürülebilir balıkçılık politikalarından çıkarları vardır.
İster kabul edelim ister etmeyelim niyetlerimiz ve hatta
iradelerimize rağmen bu gerçek bir bölünmedir. İşte bu nedenle sadece çıkarları
ortak olanların birlik olması mümkündür.
Burada kast ettiğim aynı örgütsel çatı altında birlik olmak
değildir. Örgütsel olarak ayrı olabiliriz ama aynı hedefler için birlikte
mücadele edebiliriz.
Yazının niyeti tutum beyanı olduğu için uzatmak istemiyorum.
Ne yapmalıyız sorusunun cevabını vererek bitireceğim.
İlk günden beri söylediğimiz şey için mücadele etmeliyiz.
Sürdürülebilir balıkçılık yetmez aynı zamanda canlı sucul
kaynakların hakça paylaşımı içinde mücadele etmeliyiz!
K.