“Kilit taşı: Köprü,
kemer ve benzeri taş yapılarda dizilmiş taşların birbirine tutunmasını ve
yapının çökmemesini sağlayan bir taştır.”
Arkadaşlar!
Ülkenin içinde bulunduğu kaotik durumu fırsat bilerek siyasi
ilişkileri sayesinde ciddi ve tehlikeli bir hamle ile hem büyük uğraşlarla
korumaya çalıştığımız kıyı ekosistemi hem de topyekun balıkçılık yönetimi büyük
bir tehlikeyle yüz yüze. Bu söz konusu tehlike (aslında yükseltilmesi gereken)
24 metre gırgır avlanma derinliğinin 18 metreye düşürülmesi girişimi
nedeniyledir.
Benim tereciye tere satmaya niyetim yok lakin bazı konuları
hatırlatmakta fayda görüyorum.
Biz balıkçılar ve toplumun büyük bir bölümü kıyılardaki Trol
avcılığına haklı olarak itiraz ederken aynı sahalarda (ağ mukavemetlerinin
aşırı artması, donamdaki ilişken dip yapısında çalışmaya uygun donam
değişiklikleri ve makine güçlerindeki büyük artış sayesinde) bir nevi yuvarlak
Trol gibi çalışan Gırgır avcılığının yaptığı tahribatı uzun zaman fark
edemedik. Ortalama 5 ton olan bir kurşun yakasını 1000 HP makine ve 25-30mm istinga
halatı ile basarken aşağıda olanları uzun zaman fark edemedik. Navigasyon
sistemlerindeki gelişme ve düşük hata payları sayesinde en büyük en çetrefilli
taşlara bile ağ sarar hale geldi Gırgırlar. Bakanlığın yaptığı Hayalet Ağların
Temizlenmesi projesine baktığınızda denizden çıkarılan ağların ezici büyük bir
bölümünün Gırgır ve kısmen trol ağı olduğunu görürsünüz. Küçük bir oran olarak
çıkan uzatma ağlarının sorumluluğu küçük balıkçıya yüklemeye çalışanlar ise ya
küçük balıkçılığı hiç bilmemekte yada tanımamaktadırlar. Küçük balıkçı denizde
ağ bırakmaz. Bizler başlıkları kopsa bile ağlarımızı denizde bırakmayız. İşin
bı kısmını uzatmayayım. Merak edenlere bilahare anlatırız.
Küçük balıkçının kaderi dip balıklarına bağlıdır. Göç zamanı
birkaç ay yapılan balıkçılık suların soğuması ile biter ve (özellikle Marmara’da)
bizler artık kanal suyu altına inen balıkları avlayarak geçinmeye başlarız.
İyi de son 20 yıldır Gırgır ağları tarafından neredeyse bir
süpürge gibi süpürülmüş ve bırakın taşları kekamoz, ilişken vb. kalmamış bir
deniz tabanında yem durur mu?
Yemin durmadığı yerde büyük balık olur mu?
Kışın uzatma atamaz ise uzatmacı neyle yaşar nasıl geçinir.
Taşta balık olmaz ise oltacı ne yapar.
Mesele Gırgır avcısı ile rekabet yada ona düşmanlık meselesi
değildir. Mesele bu avcılık sisteminin (esasen su üstü ve orta su balıklarının
büyük ölçekli avcılığında kullanılmak üzere geliştirilmiş olmasına rağmen) dip
balıklarını avlayacak şekilde modifiye edilmiş ve özellikle de Marmara
denizinde büyük tahribata sebep olması meselesidir.
Mesele Marmara’da Trol avcılığı yasak iken başı kıyıda daha
büyük tahribat yapan bir av aracının serbest kalması meselesidir. Trol’ün bile
3 mil yasağı var iken üstelik.
Şimdi gelelim işin en
az bu anlattıklarım kadar önemli diğer boyutuna.
Geçmişte balıkçılık ile ilgili kararların nasıl alındığını
bilen bilir burada tekrar anlatmaya gerek yok. Bu düzen yaklaşık 10 yıl önce
büyük bir mücadelenin ardından değişmeye başladı. Balıkçılık kararlarında tek
başına etkili olan bazı balıkçı grupları resmi otorite üzerindeki etkilerini
yitirmeye başladılar. Geçmişte yaptıkları gibi kendi taleplerini kaleme alıp
altına da 3-5 kooperatif ismi yazarak karar aldıramaz hale geldiler. Ülkenin
içine girdi AB süreci ve tarihte ilk defa gerçekleşen küçük balıkçı sivil
toplum işbirliği ile resmi balıkçılık otoritesi de rahatlayarak önemli adımlar
attı.
Balık avlama boylarındaki düzenlemeler, koruma alanları,
derinlik sınırlamaları ve benzer kararlar hep bu dönemin ve bu dönemdeki
mücadelelerin sonucunda gerçekleşti.
Bütün bu mücadelenin sonucunda tarihte ilk defa küçük
balıkçının varlığı kabul edildi ve adı kitaba yazıldı. Kitaba yazıldı dememin
sebebi küçük balıkçının varlığının devlet tarafından kabul edilerek verilen
mikro hibedir. Bu rakamların düşük olduğunu biliyorum. Lakin bu noktada parasal
büyüklüğün bir önemi yok. Siz bakmayın günümüzde Geleneksel Balıkçılık
savunucuların çoğalmasına. Daha 10 yıl önce bu lafı ettiğimizde bulunduğumuz
her ortamda şeytan taşlanır gibi taşlandığımızı herkes bilir.
Şimdi hiç değilse bir
adınız bir adımız var.
Kilit taşı.
Bu yazının başına koyduğum Kilit Taşının ve onun ne olduğu
açıklamasının sebebini anlatayım.
Derinlik yasağı kıyı ekosistemini ve küçük ölçekli
geleneksel balıkçılığın korunması mücadelesinin kilit taşıdır. Bir kemerden bir
köprüden sadece o taşı çektiğinizde yapı bir anda nasıl yıkılırsa bunca yıldır
verdiğimiz mücadele ve elde ettiğimiz küçük (ama çok kıymetli) kazanımlarda
öyle yıkılacaktır.
Eğer derinlik sınırı düşürülürse sırasıyla koruma İzmit
Körfezi, Adalar bölgesi ve Gemlik körfezi gırgır avcılığına tekrar açılacaktır.
Ve kaynakların korunması konusunda Gırgır avcılarını etkileyen diğer kural ve
sınırlamalar da bir bir yok olarak her şey başa saracaktır.
Biliyorum ki küçük balıkçının çok sorunu var. Hem de çok
önemli sorunlar bunlar. Yasa dışı avcılık, devasa boyutlara ulaşmış amatör
avcılık adı altında ticari balıkçılık yapanların haksız rekabeti, ekonomik ve
sosyal sorunlar. Neredeyse saymakla bitmeyecek kadar sorunumuz var. Lakin eğer
derinlik yasağını ve kıyı ekosistemini koruyamazsak bütün bu sorunlar anlamını
yitirmeye başlayacak.
Çünkü ortada küçük ölçekli geleneksel balıkçı diye bir şey
kalmayacak.
İşte bu nedenle kilit taşıdır derinlik yasağı.
İşte bu nedenle o taşın yerinden sökülmemesi için var
gücümüzle mücadele etmeliyiz.
İşte bu nedenle şu anda bütün fikir ayrılıklarını, küskünlük
ve kırgınlıkları bir kenara bırakmalıyız.
Hayat bize mücadele etmekten başka bir olanak bırakmıyor ve
vakit gerçekten çok az.
Anibal’in dediği gibi;
Ya bir yol bulacağız
yada bir yol açacağız.
Kenan
Resmi otoriteye küçük
bir not düşmek istiyorum;
Balıkçılık yönetimi tarihinin en önemli reformundan böylesi
bir gerekçeyle geri adım atarak balıkçılığı yönetmeye nasıl devam edeceksiniz.
Mevcut durum “Reis böyle istiyor” diyerek izah edilebilecek bir durum değildir.
Türkiye balıkçılığının yönetiminden sorumlu olan bir kurum yürütmenin başına
gerçekleri (kelimenin tam anlamıyla gerçekleri) anlatarak bu kararın yanlış
olduğunu anlatamıyorsa daha da ötesi anlatacak cesareti yoksa gelecekte
balıkçılığı nasıl yönetileceklerini şimdiden düşünmeye başlamalıdırlar.
İstanbul ziyaretinde Sayın Bakanımıza söylediğim bir lafı
burada tekrarlayarak bitireceğim.
Tarihe geçmek sizin
elinizdedir.
Yaptıklarınızla yada yapmadıklarınız la …”