Tarih hepimizi seyrediyor ve not tutuyor ...
Tarih hepimizi seyrediyor ve not tutuyor ...
Danışma kurulu yapılalı tam 1 hafta
oldu, bu bir hafta kurul toplantısında başlayan kavganın giderek yükselmesi ve
sanal ortamda taşınarak yaygınlaşması ile geçti. Önümüzdeki süreçte de bu
tartışmaların artacağı hatta yer yer sertleşeceğini ön görmek içinse kahin
olmaya gerek yok.
Bu kavganın odağındaki grup ise (ağırlıklı olarak
İstanbul merkezli olmak üzere) Gırgır avcılığı yapan çevreler. Bu tartışmanın
içinde bulunduğumuz dönemde iki temel çatışma alanı var. Genel Müdürlüğün
toplantı da önerdiği 30 metreden sığ sularda Gırgır ile avlanma yasağı ve
İstanbul Adalar bölgesinin deki “Gırgır ve Çevirme ağları ile avcılığa
kapatılmış” bölge.
Elbette ki fikir ayrılıklarının ya da taleplerin
çatıştığı tek nokta burası değil. Balık boyları, Hamsi av sezonunun yeniden
düzenlenerek Kısıtlanması, başta olmak üzere sürdürülebilir balıkçılık
önerilerinin tamamı çatışma konusu. Mevcut balıkçılık uygulamalarının devamını
isteyenler (hatta bir bölümü mevcut sınırlamalara da itiraz ediyor) bir tarafta,
bu işin böyle yürümeyeceğini, Türk balıkçılığının ekolojik ve ekonomik olarak
sürdürülemez noktaya geldiğini tespit ederek reform talep edenler bir
tarafta.
Aslında geçmişi kısa sayılmayacak bu tartışmalara eklenen yeni
bir gündem maddesi ise “Geleneksel Kıyı Balıkçılığının mevcut balıkçılık
uygulamaları nedeni ile tahrip olduğu ve korunması gerektiği” fikrinin (henüz)
yeterli olmasa da kurul gündeminde kendine yer bulması. Balıkçılık genel tanımı
altında sorunları tartışmanın artık işe yaramayacağı ve “Küçük ölçekli
geleneksel kıyı balıkçılığının” bundan sonra daha fazla yönetime katılma ve eşit
paydaş olduğunu bunun için mücadele edeceğinin anlaşılmış
olmasıdır.
Genel Müdürlüğün toplantıya getirdiği öneriler açısından
baktığımız da ise, merkezi idarenin balıkçılık sorunlarının çözümünde zaman
kazanma anlayışının terk edildiği ve sorunların çözümünde gerçek tedbirlerin
alınması konusunda bir karar sergilemiş olmasıdır. Bu öneriler kökten bir
anlayış değişikliğinin ve sorunların gerçekçi çözümleri konusunda açık bir irade
olarak yorumlanmalıdır. Türk balıkçılık reformu konusunda talep kâr olan, her
balıkçı ve STK bu değişiklik önerilerine ve Genel Müdürlüğe sahip çıkmalı karalı
destecileri olduklarını göstermelidirler. Elbette ki bu toplantıdaki önerilerin
hayata geçmesi ile birlikte Türk balıkçılığı bir anda düzelmeyecektir. Bu
önerilerinin hayata geçmesi ile birlikte raydan çıkan balıkçılığımız tekrar raya
girecek kısa ve orta vadede alınan olumlu sonuçlar ile de balıkçılık reformu
hızlanacak ve ivme kazanacaktır.
İçinde bulunduğumuz dönemde bizim için
önemli olan reform sürecine doğru yerden başlamaktır. Geleneksel kıyıyı
korumadan ne sürdürülebilir balıkçılık sağlanır nede “geleneksel kıyı
balıkçılığını korumak” mümkün olur. Genel müdürlüğümüz Gerek Kıyıların korunması
yönünde gerek se geçen yıl yapılan balık avlanma boylarını yeniden düzenlenmesi
kararına yeni türleri de eklenmesi ile olumlu adımlar atmış ve bundan sonraki
sürecin işaretlerini vermiştir.
Bundan sonra ne yapmalı, nasıl
yapılmalı.
20 Haziran tarihli Danışma Kurulunun bir milat olduğunu ve
bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını anlamak ve yeni bir dönemin
başladığını görmek, bu yeni döneme uygun politikalar ve davranış biçimleri
geliştirmek başlayacağımız yerdir. Genel Müdürlüğün attığı adım sorunların
çözümü konusunda atılmış sahici bir adımdır. Desteklenmeye, onurlandırılmaya ve
sahip çıkılmaya ihtiyacı vardır.
Balıkçılık konusunda samimi her unsurun,
her balıkçının, her balıkçı kooperatifinin, her sivil toplum grubunun ya da
kuruluşunun sahiden reform talep ettiğini göstermesinin yolu önerilen
değişikliklere sahip çıkması ve desteklemesi gerekmektedir. Bu desteklerimizi en
kısa sürede merkezi yönetime yansıtmamız ve bu süreçte onları yalnız
bırakmayacağımızı göstermek en temel görevdir.
Bu görev doğrultusunda
bireysel, kurumsal ya da ortak davranıyor olmamızın çok fazla bir önemi yoktur.
Önemli olan merkezi idarenin reform girişimine sahip çıkmak ve bu sonuna kadar
götürmesi için gereken desteği vermektir.
Bu süreçte dikkat etmemiz
gereken bir husus ise Endüstriyel balıkçı gruplarının süreci bir kaos ortamına
zorlamak ve öte yandan da lobi faaliyetleri ile siyasi organlar üzerinde etkili
olarak merkezi bürokrasiyi baskı altına alma girişimleridir. Bu girişimleri boşa
çıkartmanın yegane yolu yaratılmak istenen kaos ortamına katkı vermemek bu
ortamı geliştirecek girişimlerden kaçınmaktır. Endüstriyel avcı grupları ile
yapılan itiş kakışlar ve seviyesi giderek düşen ve sığlaşan tartışmalar
karşılıklı öfyeyi yükseltmekte kaos ortamını derinleştirmektedir.
Üretici
birlik tartışmaları üzerinden yapılan tehditler ve kendi tabanlarına gaz vererek
toparlanma girişimleri beyhude çabalardır. Bu güne kadar sürdürülebilir
balıkçılık konusunda tek bir sahici önerisi olmayanların, kendi aralarında ki
paylaşım sorunlarını balıkçılığımızın sorunları, bu sorunlara getirdikleri çözüm
önerilerini sürdürülebilir balıkçılık önerileri olarak sunanların balıkçılığa
bir katkılarının olamayacağını her kes görmektedir. Tek çareleri yukarıda da
söylediğim gibi kaos ortamını derinleştirmek ve sonunda merkezi idareyi reform
girişiminden vazgeçirmektir.
Tarih hepimizi seyrediyor ve not tutuyor tarihin
sayfalarında onurlu bir şekilde yer almak kendi ellerimizdedir.
Genel
Müdürlük son sözü söyledi ve topu bize attı, artık laf yapmak değil iş yapmak
gerekiyor
Vagonu sallamayı bırakıp artık treni itmek zamanıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder