Haksızlığa sapıp bütün insanların seni izlemeleri yerine, adaletli
davranıp tek başına kalmak daha iyidir.
Mahatma Gandhi
Yıl başından bu yana tuhaf ama tuhaf olduğu
kadar da çirkin, haksız ve adaletsiz bir çatışmanın içinde bulduk kendimizi.
Yalanların, iftiraların, itibar cinayetlerinin ve inanılmaz bir ahlaksızla
sürdürülen bir saldırının muhatabı olduk. Böyle tarif etmemin sebebi bu kirli
savaşın hedefi artık sadece kişiler değil. Geçmişte kişiler düzeyinde süren bu
saldırı yılbaşından bu yana balıkçı örgütlerine ve sonunda da ismen GELBALDER’e
yönelmiştir.
Girizgahın hemen altında Defne Koryürek’in
“balıkçı forumda” şahsen ismime ve 3 yaşını daha tamamlamamış olan derneğimize
karşı söylediklerini okuyacaksınız. Satır satır tüm yalanlarını cevaplayacak ve
ispat edeceğim.
Önce bu noktaya gelmemize dair birkaç kelam
etmek istiyorum.
Defne’nin vahim bir sorunu var. Kendisine
yapılan eleştirileri karalama kendisinin yaptığı karalamaları ise eleştiri
kapsamında değerlendiriyor ki bu kendisi açısından vahim bir durumdur. Çünkü
eğer böyle olduğuna inanıyorsa psikolojik, yok böyle olmadığını bilerek bunları
yapıyor ( söylüyorsa ) ahlaki bir sorunla karşı karşıyayızdır. Bu saatten sonra
probleminin ahlaki mi yoksa sağlık sorunumu olduğu bizi değil SlowFood ve
gönüllülerini ilgilendirmektedir.
Ben kısa bir iki hatırlatma daha yapıp hemen
güncel olan konuya geçeceğim.
Fikir Sahibi Damakların “İstanbul Lüfere
hasret kalmasın” kampanyası ile başlayan ilişkimiz hızla paydaşlığa dönüşmüş ve
kampanyanın ilk yılında hem şahsın hem de bir kısım arkadaş ile birlikte bu
kampanya tarafımızdan desteklenmiş ve tüm saldırılara karşıda savunulmuştur.
Bizim Defne ile sorunumuz kampanyanın (
talepler tam olarak karşılanmasa da ) başarısının ardından gelen ilk Lüfer
bayramı nedeni ile olmuştur. Üstelik karşılaştığımız sorun tek bir sorun
değildir ve bir hafta gibi kısa bir süre de 2 büyük problemle yüz yüzü kalmış
ve bir karar vermeye zorlanmıştık.
Defne Lüfer bayramının teknik ayrıntılarını
görüşmek üzere bizi Küçükyalı’da ziyaret etmiş bu toplantıda da Boğazın endüstriyel
avcıları ve AKP Milletvekili Dursune Memecan ile yaptığı görüşmeyi aktarmıştı.
Defne, parlamento açıldığında boğazın etkin ve büyük Gırgır reislerinin parlamentoya
bir dosya vereceğini, dosyanın kendisi tarafından görüldüğünü, başlıkların
yazılı olduğu ama içlerinin boş olduğunu ve bu boşlukları bizim doldurmamızı
talep etmişti. Bu konudaki görüşmemiz “biz mücadele ettiğimiz insanlarla ortak
bir görüntü veremeyiz” demem üzerine tatsız bir şekilde kesilmiş ve Defne
sertleşince de “kamuoyu önünde yazılı tartışalım” dememle sonlanmıştı. Konu bu
kadar ile sınırlı kalsa buna telafi edilebilir bir anlaşmazlık gözü ile
bakabilirdik ama ne yazık ki aramızda ki ayrılık bununla sınırlı kalmadı. Lüfer
bayramı için hazırladığı E-Davetiyeyi gördüğümüzde şok olmuştuk. Davetiyenin
birinci sırasında “İstanbul Balık Müstahsilleri Derneği” ikinci sırasında ise “
İstanbul Balık Komisyoncuları Derneği” yazıyordu.
Gerek faaliyetlerimizde gerekse FSD
kampanyasına destek verdiğimiz dönemde bize karşı çok çirkin bir mücadele
verenler FSD nin dağıttığı davetiyenin 1. ve 2. sırasını almışlardı. Defne "komisyoncular da müstahsiller de halin doğal parçası olarak geliyorlar. gelecekler. " diyordu
Bundan bir müddet sonra Defne kendinse
hakaret edenlerle birlikte hatta GreenPeace’i de ortak ederek iş yapmaya
çalıştı. Artık orta yerde bir saatli bomba gibi dolaşıyor hiçbir ahlaki standarta
dayanmayan ilişkiler kuruyor kampanyanın popülerliği uğruna her türlü ahlaki
değeri yok sayıyordu. Bu durumu o noktalara vardırdı ki GreenPeace denizler
kampanyasının bir dönem sorumluluğunu üstlenen arkadaşa “ortalıkta benim
dolandırıcı olduğuma dair dedikodular olduğunu benimle ilişkisine dikkat etmesi
gerektiğini” söyleyecek kadar çirkin bir boyuta taşıdı.
Ben tüm bu dönem boyunca Defne ve Lüfer
kampanyasında bir ayrım gözeterek durdum. Her ne kadar artık Defne güvenilmez
birisi olsa da kampanyalarını övmeye devam ettim. Gerek davet edildiğim
programlarda gerek gazete röportajlarında kampanyalarına hak ettikleri değeri
verip haklarını teslim ettim. Hem TV radyo kayıtları hem de yazılı medya
bunların örnekleri ile doludur. Üstelik kendim görüşmesem de benimle yapılan
röportajlarda birçok gazeteciyi Defne’ye de yönlendirdim. YANLIŞ MI YAPTIM HAYIR. Bu gün bu noktada bile şahsıma, kooperatif
ve birliklere ve derneğime söylediklerine rağmen hayır. Sivil toplum
faaliyetlerinin bir hukuku ve aktivistlerin ahlakı olduğu, olması gerektiğine
inanan biri olarak böyle yapılması gerektiğini savunuyorum.
Peki,
ne oldu da birden tekrar sertleşti bu çatışma?
Kalender ordu evinin önünde ki (ne yazık ki
yasal ) Gırgır avcılığının yasa dışı olduğu iddiası ile başlattığı tartışmanın
bir noktasından sonra Defne Ezici çoğunluğu küçük balıkçılardan olan
kooperatifleri ve birlikleri eşkıyalığa yataklık ettiği iddiası ile ortalık
tekrar karıştı. Üstelik Su Ürünleri kanun taslağına Boğazın Kapatılmasını
ekleyen kooperatifler ve birliğine yapılmıştı bu haksız suçlama. Yapılan tam
bir itibar cinayeti idi. Hem adli hukuk hem de insan vicdanında suç olan bu
ifadeler belki çaresizlik ve öfke ile söylenmiştir dedik bekledik ama Defne
devam etti üstelik bu sefer “hodri meydan” diyerek. Bu olan bitenle ilgili
yazımı dileyenler okuya bilir.
Gelelim Defne’nin son mesajına.
Gelelim son olaya. Geçen gün Balıkçı Forumda
benim iradem dışında gerçekleşen ( bir kooperatif başkanı hasar ziyaretleri ile
ilgili fotoğrafımızı paylaşmış ) bir olayda Defne aşağıda ki satırları yazarak
konuya dahil oldu ve şahsımın yanı sıra derneğimizin adını da bu çirkin
polemiğin içine çekti.
öncelikle söylemek isterim, adını artık
sadece benim hakkımda kötü konuştuğu için duyduğum biri Kenan :) oysa bu
forumla ilk tanıştığımda bambaşka yeri vardı.
geleneksel kıyı balıkçısının
sözcülüğüne soyundu ama dernek olarak varlıklarını göremiyorum. ne bir panel,
ne bir toplantı düzenlediklerini duydum. istişare toplantısında onu kovmaktan
beter eden İstanbul birlik'in kıyısında varlık gösteriyor şimdilerde. tabi
benim kanaatimce. kötü bir şey mi, yapılması yanlış bir şey mi? elbette değil.
ama bu forumun yarattığı eleştiriye karşı İstanbul birlik Kenan'la işbirliği
yapmayı seçti diye düşünüyorum. bu da ancak bu forumun gücünü gösterir.
başkalarına kara çalmadan var olmayı denese aslında Kenan, problem de olmaz,
derim. ama olmuyor galiba. zamanında, taa ilk lüfer bayramı öncesi hakkımda
kabzımal ve gırgır reisleri ile işbirliği yapıyor iddiası atarak başlamıştı
beni karalamaya. hala devam ediyor, duyduğum. Cengiz'e, Cumhur'a sözü lafı da
benzerdir, öfke içerir. ona rağmen alikuşçu
ile aynı fikirdeyim. keşke Kenan aşsa bunları, kara çalmadan yoluna baksa
diyeceğim gibi, bu foruma da yerinin, sorumluluğunun hakkını ver, Kenan'ı bu
kadar önemseme demek isterim.
alikuşçu'nun Kenan'ı sevme hakkı kadar benim
ahlaksızlığına vurguyla yazma hakkım olmalı bu forumda. başka türlü aklar
karalar değerlendirilemez kanaatimce.
Demiş.
Sırasıyla cevaplayalım …
- öncelikle
söylemek isterim, adını artık sadece benim hakkımda kötü
konuştuğu için duyduğum biri Kenan :)
- Yalan konuşuyor demek yakışmaz diye yanlış konuşuyor diyelim.
Defne’ye karşı eleştiri düzeyinde polemiğin sayısı 4-5 cıvarıdır ama en az
10 katı kampanyalarını alkışladığım konuşmam vardır ve hepsi kayıt
altındadır. Defne içine düştüğü durumdan çıkışı bu müstehzi ifade ile elde
edemez.
- geleneksel
kıyı balıkçısının sözcülüğüne soyundu ama
dernek olarak varlıklarını göremiyorum. ne bir panel, ne bir toplantı
düzenlediklerini duydum.
- Hem balıkçılık camiasında hem de hayatımın diğer alanlarında beni
tanıyanlar bilir ki ben sözcülük önderlik gibi iddialı ve gerçekçi olmayan
işlere bulaşmam. Tam da bu nedenden dolayı derneğin adını Geleneksel
Balıkçılığı Yaşatma Derneği koyduk. Eğer sözcülük gibi bir niyetimiz
olsaydı “Balıkçılar derneği” koyardık. Bu konuda her hangi bir engel de
yoktu. Bu ifade de doğru olan tek
şey var GELBALDER’İ duymaması ve görmemesi. Defne bu konuda haklı
işte, çünkü Defne medya ve sosyal medyanın dışında yok. 2 AB Projesinde
resmi paydaş olan, Kaş amatör balıkçılık projesinin paydaşı olan, Datça
Sorumlu Balıkçılık Projesinin resmi paydaşı olan, GP, WWF, SAD ve SÜMDER ile birlikte daha kuruluşunun ikinci
ayında deklerasyon yayınlayıp 50 metre derinlik yasağını cesaretle
telaffuz eden, 1. yaşını henüz tamamladığında Yalova’da “Ulusal Denizimiz
Marmara” panelini düzenleyen, kurulduğu günden bu yana ülkede yapılan
istisnasız tüm balıkçılık toplantılarına katılan, çoğu İstanbul dışında
olmak üzere 100 civarı kooperatif ziyareti yapan, her balıkçının ve balıkçı
örgütünün her türlü sorununa zamanım var mı param var mı diye düşünmeden
koşan, yönetim kurulunda bir akademisyen birde saygın balıkçılık bilimcisi
olan GELBALDER’i göremiyor. Haklı Defne hem de çok haklı görmek için
buralarda karşılaşıyor olmak lazım. Bu toplantılarda yıpratıcı tüketici
saldırıları göze alıp fikirlerini savunmak lazım.
- istişare
toplantısında onu kovmaktan beter eden İstanbul birlik'in kıyısında varlık
gösteriyor şimdilerde.
- Benim en çok ilgimi bu iddia çekti. Ev sahibinin Genel Müdürlük
olduğu bu toplantıda neden ve nasıl birlik tarafından kovulmaktan beter
edilmişiz. Oradan bizi kimin kovmaya ne kadar hakkı varmış. Üstelik bu
lafı eden kendilerinin kovulmasına karşı her zaman tepki koyan bana nasıl
edilir bu laf dedim ve araştırdım. Birlik başkanına sordum nedir bu konu
senin bir bilgin var mı diye. Danışma Kurulu günü Ankara’da dağıttığımız
Deklerasyon metnini bazı balıkçılar alıp dağıtmış. Birlik başkanı da
bunların dağıtılmasına izin vermemiş. Nasıl oluyor da gıyabımızda yapılan
bir hareket nedeni ile kovulmaktan beter oluyorum. Eğer kast ettiği olay
buysa tabi ki. Üstelik kim olursa olsun yapılan yanlış bir şeydir madem
böyle bir şeye tanık olmuş neden müdahale etmemiş Defne. Hayat ne kadar acımasız, “Şecaat
arz ederken merd-i Kıpti sirkatin söyler” miş Defne beni aşağılamaya
çalışırken kendini ele vermiş. Şu birliğin kıyısında dolaşma mevzu ise
hepten bir tuhaf. Nerede dolaşacaktık. Kafeler de barlarda mı? Geleneksel
Balıkçılığın korunması için faaliyet yapan birisi nerede dolaşır acaba.
Önereceği bir yer varsa değerlendiririz. Acaba kendisi nerede faaliyet
yapıyor da bir türlü karşılaşamıyoruz. Söylemek istediğim son şey ise
kıyısında dolaştığım tek birlik değildir İstanbul Birlik. Hepsinin
kıyısında dolaşmaya da devam edeceğim.
- ama
bu forumun yarattığı eleştiriye karşı İstanbul birlik Kenan'la işbirliği
yapmayı seçti diye düşünüyorum
- İstanbul Birliğin düşüncesini veya ne yaptığını söylemek bana
düşmez. Cevaplamaya değer bulurlarsa cevabını verirler. Benim için ilginç
olan kendisi dahil her kese hakaret edilen, iftira atılan, küfür edilen,
itibar cinayetleri işlenen, kendisi gibi hiçbir balıkçılık faaliyetinin
içinde olmayan bir avuç insanın toplandığı bir yerin bir gücü olduğuna
gerçekten inanıyor mu yoksa orada bulunan bu bir avuç insanı yaptıkları
çirkinliklere devam etmeleri için motive etmeye mi çalışıyor. İftiralara
hakaretler itibar cinayetlerine devam çocuklar aman ha safları bozmayın mı
demek istiyor.
- başkalarına
kara çalmadan var olmayı denese aslında Kenan, problem de olmaz, derim.
ama olmuyor galiba.
- Kara çalanlar orada aslında, ben Defne’ye hiç kara çalmadım. Yasa
dışı Lüfer avlayanlar ve yasa dışı Lüfer satanlarla bayram yapmaya
kalktığında eleştirdim, bir avuç gırgırcı ile bizi iş birliği yapmaya
davet ettiğinde eleştirdim, kendisine ve Banu’ya en ağır en seksist
hakaretler de bulunan Şevki Yalçın’la iş yapmaya üstelik bir de bu işe GP
yi bulaştırmaya kalktığında eleştirdim, Kooperatifleri, Birlikleri
SURKOOP’U eşkıyaya yataklık etmekle suçladığında eleştirdim. Defne’ye kara
çalanlar, kendisine “siyanürcünün kızı”, “çiftliklerden aldığın paraları
biliyoruz”, “çiftlikçi ajanı” benzeri bir çok karayı çalanlar belli.
Defne’nin de kiminle iletişim kurmaya işbirliği yapmaya çalıştığı belli. Üslubum
serttir belki ama kara çalmam ben eleştiririm sen de varsa cevabın ve
istersen cevaplarsın. Hem eğer senin iddia etiğin gibi biri olsaydım
Cansın’a, Kenan için dolandırıcı diyorlar dikkat et dediğinde gelir senden
hesap sorardım. Yapmadım, sadece seni yıpratmamak için ses etmedim,
kampanyan zarar görmesin balıkçılık düşmanlarının ekmeğine yağ sürülmesin
diye tek kelam etmedim.
Yazacak söyleyecek çok şey daha var ama senin
söylediklerinin, yapmaya çalıştığın ötekileştirme ve itibar cinayetinin dışına
çıkmamak istiyorum. Sadece son söylediklerine cevap vermek bu söylediklerini
senin mahalleye taşımak istiyorum.
Bu işi böyle kapatamazsın, bir arada tutmaya
çalıştığın, dağılmasınlar diye gayret gösterdiğin, hatta bu nedenle kampanyana
laf söylenenleri bile görmezden geldiğin, sesini çıkarmadığın, çıkaramadığın bu
insanlar seni kurtaramaz.
Yapman gereken basit, üstelik onursuz bir şey
de beklemiyorum senden.
Öz eleştiri ve özür erdemli insanların işidir
insanı küçültmez yüceltir.
Hatanı kabul et ve özür dile
Bu konu kapansın