Bir endüstriyel av sezonu daha arkamızda kaldı, balık
avlamak için çaba harcamak yerine “balıkları ve denizleri korumak için verilen
mücadele” ile geçen bir av sezonu. Sezonun avcılık kısmı herkesin malumu, çok
fazla ayrıntıya girmenin bilinenleri tekrarlamanın her halde çok anlamı yok.
Türk balıkçılı son 10 yıldır Hamsi, İstavrit, Sardalye vb. gibi kısa ömürlü
nispeten aldığı yaraları çabuk sarabilen stoklar üzerinden varlığını devam
ettirmeye çalışıyor. Lüfer nereyse hiç olmadı, Palamut olacakmış gibi yapıp kısa
zamanda ortadan kayboldu. Uskumruyu, Kolyozu Marmara’da çoktan unuttuk, Tekir
bu sene trolcülerin yüzünü güldürmediği gibi küçük balıkçıya da göstermedi
yüzünü, Mezgitte öyle, Kalkan av yasağı başlamak üzere ama geçen seneki avın 1
çeyreği bile yapılmadı henüz. Velhasıl avcılık açısından biraz daha kötüye
giden bir yıl oldu. Endüstriyellerin umutları ise seneye kaldı, ne de olsa
insan nefes aldıkça umut bitmezmiş. Rahmetli reisimde öyle demez miydi zaten “
balıkçının karnını yarmışlar içinden yarın çıkmış” ama yarın için bu günden
kimse de bir şey yapmazmış.
Son 3 yıldır geçtiğimiz sezon dediğimizde aklımıza sadece
balık ve avcılık gelmiyor. Son 3 yıldır bu ülkede giderek yükselen bir
sürdürülebilirlik ve hakça paylaşım mücadelesi ve bu mücadelenin içinden
geçtiği süreçte olanları da değerlendirmek gerekiyor. Bu nedenle geçen sezon
yaşananları ve bu sezona aktarılanları hatırlamakta fayda var.
Geçen sezon bir evvelki yılın FSD ve Greenpeace yavru balık
kampanyaları ardından kısmı ve yetersiz olsa da umut verici iyileştirmelerle
başlandı. Hepimizin bildiği gibi Genel Müdürlük Lüfer başta olmak üzere bazı
balık türlerinin avlanma boyunu yeniden düzenledi. İstanbul ve boğaz çevresi
gırgır takımlarının yeni düzenlemeye karşı eylemleri, yasağı ihlal etme
konusundaki ısrarlı tavırları ve bu yasağın uygulanması için mücadele eden STK
ve forum çevresi faaliyetleri bu döneme damgasını vurdu. Medya için giderek
popülerleşen bu mücadele ve mücadelenin karşıt tarafları daha fazla gündemde
yer bulmaya başladılar.
Diğer yandan bu süreç balıkçı camiamızın esasen bildiği bir
sorunu, bu sorun karşısında çaresiz kalan bürokrasinin yetersizliğine bir kez
daha şahit oldu. Yetersiz alt yapı, denetim konusunda gönülsüz personel, yerel
yönetimlerin olaya baştan savmacı bakışı ve halkımızın konu hakkındaki bilgi eksikliği
ve duyarsız davranması sonucunda yasa dışı avlanmış balıklar neredeyse hiçbir
engelle karşılaşmadan satıldı. Balık halinden başlayarak balıkçı dükkânlarına
hatta hiper market tezgahlarına kadar alay edercesine devam eden bu süreç
mücadelenin sertleşmesi ve medyanın konuyu gündeme taşımadaki isteğinin artması
üzerine tedricen azaldı ve sağdan soldan kesilmeye başlanan cezalar hakkındaki
duyumlarımız artmaya başladı. Geçtiğimiz sezonun en önemli olaylarından biri
olarak yasadışı çinekop avcılığı ve ticareti ortak hafızamızdaki yerini aldı.
Geçtiğimiz sezonun önemli olaylarından bir başkası ise
İstanbul boğazı ve Marmara’daki yasa dışı trol avcılığının artarak devam
etmesidir. Trol çekene bir şey olmadığına dair yayılan psikoljik güvence
sayesinde hem yasadışı avcılık gün ve saatleri arttı hem de yasa dışı trol
avcısı sayısında önemli bir artış oldu, hiç şüphesiz en büyük sorumluluk tüm
sorumluluğu önce sahil güvenliğe sonrada deniz polisine yıkan idarenindir.
İstanbul Boğazı ve Marmara’daki bu yasadışı avcılık kabul edilebilir miktarları
çoktan aşmış önemli sayıda yasa dışı avcı tarafından önemli miktarlarda balık
İstanbul balık halinde satılır hale gelmiştir. Bu yasa dışı avcılığı yapan
tekne sayısının 100 adedi aştığı, balık halinde bu yasa dışı avcılığı finanse
edenlerin ve halde satışını yapanların kimler olduğunu sağır sultan bile
duymuştur.
Bu sürecin en önemli gelişmelerinden biri ise İstanbul
Valiliğinin oluşturduğu yasadışı avcılıkla mücadele komisyonunun kurulmasıdır. Komisyon
olumlu bazı adımlar atarak yasadı av araçları ve yasadışı avcı tekneleri için
yeddi-emin limanlarını tespit ederek önemli bir eksikliği gidermiştir.
Geçtiğimiz sezonun bir başka yasadışı avcılık olayı ise
gırgır takımlarının ağ boyutlarını yasal sınırların üzerlerine çıkarmaları ve
yavru istavrit avcılığına bu yılda bütün hızıyla devam emiş olmalarıdır. Diğer
olaylar da olduğu gibi bu avcılık herkesin gözü önünde gerçekleşmiş, olaylar
tüm barınak ve kooperatiflerde sezonun son 2 ayı boyunca yoğun bir şekilde
tartışılmıştır. Konunun artık ayyuka çıkması ve gelen şikayetler üzerine yapılan
zorlama denetim hiçbir işe yaramamış iki motora ihtar cezası verilerek konu
kapanmıştır.
Kime sorsan her kesin rahatsız olduğu ve kesinlikle
eğlenmesini savunduğu yasa dışı avcılık her yıl biraz daha artarak pervasızca
yapılmakta, adeta alay edilmektedir.
Mücadelede geçen
sezon
3 yıl önce giderek yükselmeye başlayan “sürdürülebilirlik ve
hakça paylaşım” mücadelesinde geçtiğimiz sezon tepe noktasına ulaşmış ve
İstanbul merkezli gırgır avcıları gurubu için bir hamle yılı olmuştur. Yeni
tebliğ zamanının gelmesi 1380 sayılı su ürünleri kanununun bu yıl artık
güncellenerek yenileneceği söylentileri tarafları iyice germiş, müstahsiller
gurubu tarihinin en aktif dönemine girmiştir. Açık mücadele alanındaki
başarısızlıkları ve taleplerinin bakanlık tarafından reddi karşısında savunma
durumundan çıkarak karşı atağa geçen bu gurup, siyasi ilişkileri ve geçmişten
gelen lobicilik alt yapılarını kullanarak gerek siyasi kadrolar gerekse
bakanlık ve bürokrasi üzerinde pres yapmaya başlamış, gelmekte olan muhtemel düzenlemelere
karşı direnme noktaları oluşturmaya etmeye çalışmıştır.
Müstahsillerin talepleri net ve açıktır, filo azaltılması,
rezerv alanlar ve kota sistemine geçiş karşılığında her türlü avcılık
sınırlamasının kaldırılmasını talep etmektedirler. Bu talep ilk bakışta sanki
makul bir talep gibi gözükse de gerçekte taşıdığı anlam yeni gelecek düzenlemelerden
kurtulmanın yanı sıra avcılıkta daha geniş bir serbestlik sağlamayı
amaçlamaktadır. Balıkçılık sistemimiz bu günkü alt yapısı ile filo küçültme ve
kota sistemine geçebilmek için minimum 3 yıllık bir zamana ihtiyaç duyacaktır.
Müstahsiller balıkçı camiasında kafa karışıklığı yaratarak bürokrasiye baskı
yapmak ve zaman kazanmaya çalışmaktadırlar.
Bu sezon müstahsil merkezli gurubun gerek hareketimize
gerekse bizimle işbirliği yapan sivil toplum organizasyonlarına karşı tutumunu
sertleştirdiği, mücadelede her türlü yola başvurduğu bir dönem olarak ta dikkat
çekmektedir. Müstahsil gurubu geleceği konusunda söylentilerin ayyuka çıktığı
50 m altı avcılık yasağı uygulamasından son derece rahatsız olmuştur. Gelmekte
olan bu yasağı engellemek, eğer bu mümkün olmazsa erteletmek için her yola
başvurmaktan, her türlü direnişi göstermekten çekinmeyeceklerinin işaretlerini
şimdiden vermiştir.
Önümüzdeki yakın ve orta vadeli dönemin esas itibari ile “endüstriyel
avcılığın kıyılardan uzaklaştırılması” temelindeki çatışmalarla geçeceği şimdiden
belli olmuştur. Bu mücadele ve bu mücadelenin sonuçları Türk balıkçılığının
geleceğinin belirlenmesi açısından en önemli çatışma alanını oluşturmaktadır.
Ya endüstriyel avcılık kıyılardan uzaklaştırılarak kıyı ekosistemi ve buna
bağlı olarak stokların nefes almasın sağlanacak yada eski düzene devam edilerek
bir işe yaramayan pansumanlarla balıkçılığımızın içine düştüğü hastalık tedavi
edilmeye çalışılacaktır. Balıkçılık reformu iin zaman artık iyice kısalmıştır,
belki de yarının bile geç olduğu bu süreçte belirleyici olan küçük kıyı
balıkçısının mücadelesidir. Bu mücadele geleneksel kıyı balıkçılığı yapan küçük
balıkçıların içinde ki umut ateşlerini yükseltmek la kalmamakta, gerçeklerin ve
artık bir şeyler yapılması gerektiğini düşünen balıkçılık bürokrasimizin de
reform konusunda itici gücü olmaktadır. AB ortaklaştırma sürecinin de gereği olan bazı
iyileştirmeler ve endüstriyel avcılık alanındaki bazı kısıtlamaları ertelemek artık
mümkün değildir. Küçük balıkçının kısa vadede en önemli görevi idarenin bu
konuda destekçisi olmak ve bu iyileştirmeler için bu güne kadar verdiği
mücadeleyi yükseltmektir.
Bu av yılının bir başka olayı ise 4 yıldır Forum merkezli
bir muhalefet ve mücadele hareketi olan küçük kıyı balıkçılarının örgütlenme
hamlesidir. Küçük kıyı balıkçısını korumak için geleneksel balıkçılığın ve onun
av sahası olana geleneksel kıyının korunması gerekir şiarı ile yolan çıkan bu
hareket mücadele içindeki yerini dernek yapısı olarak almakta ve otonom
yapısından kurtulmaktadır.
Çok Paydaşlı bir balıkçılık yönetimi için çok Paydaşlı bir
mücadeleden yana olan dernek “sürdürülebilir balıkçılık ve hakça paylaşım”
mücadelesinde, küçük balıkçı
kooperatiflerinin, Sivil Toplum Kuruluşlarımızın ve Genel müdürlüğümüzün en
büyük paydaşı olarak bu mücadeledeki görevlerini yerine yetirmeye hazırdır.
Daha sağlıklı stoklar ve daha adil bir balıkçılık dileği ile
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder