Filo yönetimi ve Filo
küçültme.
Uzun zamandır balıkçılık camiasında dile getirilen avcı
filomuzun aşırı büyüklüğü ve küçültülmesi gerektiği tartışmaları hepimizin
malumudur. Genel bir mantıkla avcı filosunun sayısal büyüklüğü ve balık
stoklarının bu filonun verimli avcılığına yetmediği ve bu nedenle de stok
üzerinde aşırı av baskısına sebep olduğuna dayanan bir görüştür. Filoda bir küçülme sağlarsak düz mantık
ile daha az balık tutulacağı varsayımına dayanır. Bürokratında balıkçıya
kadar geniş bir kesim tarafından da kabul gören bir görüş olduğu yadsınamaz.
İlk bakışta doğru gibi düşünülen bu çözüm gerçekten de balık stokları üzerinde
av baskısını hafifletmeye yarar mı? Bu
sorunun cevabı ne yazık ki hayırdır. Bizim
ihtiyacımız olan aşırı av baskısını düşürmek için Filo Yönetimi ve
planlamasıdır. Ancak böyle bir planın hayata geçmesi ve işlemesi ile birlikte
söz konusu küçülmenin hedefleri, içeriği ve miktarı belirlenebilir.
Bir filo yönetim planı olmadan sadece tekne satın alarak
stoklar üzerinde ki av baskısını azaltmak mümkün değildir. Aşağıda filo
yönetimi ve filo küçültme başlıkları altında konuyu tartışmaya çalışacağım.
Filo yönetimi
Türk balıkçılığının en önemli sorunlarından biri belki de en
başta geleni Filo yönetimi sorunudur. Daha doğrusu bir Filo yönetim modeline ve
mevzuatına sahip olmayışımızdır. Denizde motor ya da yelken ile hareket eden
her su aracı Liman mevzuatına göre sefer bölgesine sahip olur. Bu sefer
bölgeleri balıkçılık söz konusu olduğunda karşımıza 3 sefer bölgesi olarak çıkar.
Bunlar, Liman seferi, Kıyıdan en fazla 10 mil açılarak 100 mil mesafe ile
sınırlandırılmış liman seferi ve Kabotaj Seferi’dir.
Kabotaj sefer hakkına sahip olan balıkçı gemileri tebliğ ve
kanunlar ile yasaklanmış yerler dışında tüm denizlerimizde avcılık hakkına
sahiptirler. Filo yönetim planı için, sınırları kesin olarak belirlenmiş av
sahalarında hangi tür balıkçı gemisinden hangi dönemlerde ne kadar sürelerle
avcılık yapılacağının belirlenmesi gerekir. Bu sağlanmadıkça, aşağı ya da yukarı
göç dönemlerinde ister istemez yığılmalar olacak, filoda yaptığımız sayısal
küçültme hiçbir işe yaramayacaktır.
Filo sayısını küçültmek esasen yanlış değilse de eksik bir
ifade dedir. Bizim için asıl olan av kapasitesinin düşürülmesidir ve filo
küçültme sorunun çözümünde sadece bir ayrıntıdır. Soruna getireceğimiz çözüm
sorunu hangi temelde tanımladığımıza ve esasen neyi çözmek istediğimize
bağlıdır.
Soruna stokların sürdürülebilirliği açısından baktığımız
sürece çözmemiz gereken sorun av baskısını nasıl azaltacağımızın bilimsel ve
hakça çözümü sorunudur. Soruna bu noktadan bakmıyor ve gelirleri giderek düşen
bir bölüm endüstriyel avcının ekonomik problemleri açısından bakıyorsak o zaman
belki sayısal küçülme/küçültme bir çözüm olarak görülebilir. Belki diyorum çünkü
mevcut koşullarda, mevcut anlayışla yapılacak bir sayısal küçülme de sorunu
çözmeyecektir.
İster av baskısının düşürülmesi amacıyla ister gelirlerdeki
düşüşü engellemek amacı yapalım, daha önce yapmamız gereken hangi parametrelere
göre filo küçültmeye gideceğimizin belirlenmesidir.
Bu parametreleri belirleyebilmemiz için daha önce yapılması
gerek işler vardır. Gerek endüstriyel balıkçılık gerekse küçük ölçekli kıyı
balıkçılığı sonucunda yapılan avın gerçek kayıtları elde edilmeli ve bu
kayıtların sonuçlarına göre her deniz ve avcılık bölgelerindeki kapasite
fazlalığının ayrıntıları ortaya çıkarılmalıdır.
Örneğin Bandırma körfezi ya da Saroz’da ya da İskenderun körfezinde,
hangi tonajlarda, hangi boyda teknelerle hangi türlerin ne kadar avlandığını
bilmeden, bu bölgelerin ve teknelerin av kayıtlarının yıllık ortalamalarına
sahip olmadan, bölgesel olarak yapılan avcılık çeşitleri ve bu avcılığı
gerçekleştiren avcı gemilerinin gerçek av kapasiteleri hakkında bilgi sahibi
olmadan bir filo planlaması yapmak mümkün olmayacaktır.
Filo yönetimini ve kapsamını belirleyecek bir başka
parametre ise göçmen stoklar ve yerel stoklar üzerindeki avcılığa ait yapılması
gereken planlamadır. Karadeniz’de hamsi, Ege’de sardalye ve kolyoz yine Marmara
ve Karadeniz’de yapılacak istavrit avcılığı için kota sitemine geçilmeli ve
sistem tür başına lisans ve kota uygulaması ile desteklenmelidir.
Biz gerçekten stokların sürdürülebilirliği için filo
küçültmek ancak bir filo ve stok yönetimi projesinin içinde yer aldığında anlam
kazanacak ve sonuç alınabilecektir.
Filo küçültme;
Sızdırılan filo küçültme kararının ayrıntıları tam belli
olmasa da bile (130.000.000 Tl ödenek ile 200 teknelik bir sayısal indirimden söz
ediliyor) bir zor alımın söz konusu olmadığı, balıkçının kendi rızası ile
teknesini satacağı varsayımı ile hazırlanmış bir proje ile karşı karşıyayız.
İlk haberde sözü edilen 12 metre üstü tekneler ibaresini bir kenara koyarsak
hangi bölgelerden hangi tür tekne sayısında indirime gidileceği hala muğlaktır.
Bütün feryat figana rağmen satılık tekne sayısı endüstriyel avcı filosunun %5’ini
bile oluşturmamaktadır. Satılık olduğu söylenen tekneler ise bir başkasının
avcılık yapmasına yönelik olarak satışa çıkan teknelerdir ve istenen ücretler
göreceli olarak değerlerinden yüksektik. Bu yüksekliği meydana getiren olgu
ise, teçhizat ve teknenin ederinin yanı sıra av ruhsatından doğan maliyettir.
Böyle bir ortamda büyük balıkçıların tekne ve ruhsatlarının devlete
devredilmesine teşvik edilmesi gerekecektir. Neredeyse hiçbir büyük balıkçı av
takımını ve ruhsatını devletin öngördü fiyatlarla devretmeye yanaşmayacaktır.
Filo küçültmenin sadece tekne sayısının düşürülmesi ile
sınırlandırılmaması gerekir. Motor gücü, tekne boyu, av araç ve donanımlarının
küçültülmesi ve taşıyıcı gemiler ve yardımcı ekipmanlarda da bir küçülme teşvik
edilmeli, görece büyük tekneler küçülmeye yönlendirilmelidir.
Sonuç olarak konuyu toparlamaya çalışırsak;
Filo küçültmeye düşüncesi ve söylemini av kapasitemizi
düşürme ve filo yönetimi stratijisi ile değiştirmemiz gerekir. Meseleye buradan
baktığımız andan itibarense yapmamız gereken “hadi biraz tekne alıp filodan
çekelim” değil, av baskısının düşürülmesi için bir mastır plan hazırlamak ve o
planı hayata geçirebilmek için bilim insanları, balıkçılık bürokrasisi ve
balıkçı örgütleri ile birlikte süreci yönetecek yapı ve yapıları inşa etmektir.
Ben gerçekten yanlış anlamış ve yanlış yorumlamış olmayı
umuyorum. Aksi taktir de “hiç te küçük
olamayan bir kaynak israf edilmiş olacak”, hukuki değilse de vicdani ve
ahlaki sorumluluğu sırasıyla, Siyasi irade, İcracı bakanlık ve Genel
Müdürlüğümüzün omuzlarına yüklenmiş olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder