Lüfer ve Diğer Göç Balıkları Stoklarının Sürdürülebilirliği Üzerine
İlk yayın tarihi: 13.09.11 / Düzenlenmiş olarak 11.10.2012 de yeniden yayınlanmıştır.
Bu yazı ülkemizde pelajik balık stoklarının idaresinde karşılaşılan sorunlara değişik bakış açıları getirmek ve fikir vermek amacıyla hazırlanmıştır. Mevcut sorunlara daha uygun alternatif çözüm yolları ve burada ifade edilenlerden başka fikirler mutlaka olacaktır.
Son yıllarda lüferle simgeleşen balığımıza sahip çıkma gayretleri sadece amatör balıkçıların yada kıyı balıkçılarının değil başta endüstriyel balıkçılarımız olmak üzere tüm halkımızın yararına talepleri içermektedir.
Bu kampanyalara dikkatle bakılacak olursa; hiç kimse olaya, "balığı sen avlama ben avlayayım gözüyle" bakmamaktadır. Taleplerin temel amacı; "balığı koruyalım, çoğalsın, hepimiz daha çok ve daha uzun süre yararlanalım" yönündedir.
İşte bu nedenle her balıkçı grubunu bu kampanyaların bir parçası yapmak gerekiyor. Bunu sağlamak için; altı dolu, bilimsel dayanaklar ve geleceğe yönelik planlar onlara da anlatılmalı ve tüm balıkçı guruplarını ikna ederek kampanyaları güçlendirmeliyiz.
ÜLKEMİZ BALIKÇILININ TEMEL TAŞLARI
Ülkemiz balıkçılığı suda serbest gezen (pelajik) balıklara dayanır. Av miktarımızın büyük bölümü; hamsi, çaça, istarvit, sardalya, uskumru, kolyoz, lüfer, palamut gibi balıklardan oluşur. Bu balık türleri insanlara besin olmaktan öte orkinoz, kılıç, orfoz, lahoz, kalkan, lüfer, levrek, kırlangıç, mersin balığı, mezgit, uskumru ve benzeri etcil balıkların yemini oluşturur. Barbunya ve mezgit gibi dip balıkları hem insan besini hem de yem balığı özelliği taşır. Lüfer neden yok sorusunun cevabının altında lüferin aşırı avcılığı ve deniz kirliliği kadar hamsi, sardalyanın ve diğer yem balıklarının varlığı ve bolluğu yatar.
Ülkemiz balıkçılığı Karadeniz ile Kuzey Ege'den Karadeniz'e kadar olan sahada yoğunlaşır. Karadeniz balıkçılığı üreme dönemi sonrası, balıkların beslenme ve kışlama göçleri sırasında büyük sürüler oluşturması üzerine kuruludur.
Örneğin palamut ve lüfer kışı geçirdikleri alanlarda çok büyük sürüler oluşturmazken, Karadeniz'de beslenip semirdikten sonra sonbahar aylarında ülkemiz sahillerinde devasa sürüler halinde bir araya gelir.
Hamsi doğup büyüdüğü alanda bir kaç tonluk sürüler halinde gezerken eylül ayından sonra Kuzey-Batı Karadeniz'den yola çıkarak sularımıza iner. Belirli noktalarda bekleme yaparak sürü boyutu önce 200-300 tona daha sonra binlerce tona çıkar. Karadenizde mevcut diğer bir hamsi de Kuzey-Doğu stoğudur. Azak ve önlerinden Kafkasya kıyılarını takiben sularımıza girer (Son yıllarda hamsi Gürcistan'a, Abazya'ya kaçtı şeklinde ifade edilen stok aslında binlerce yıldır Azak önlerinden kıyılarımıza kadar göç eden bu hamsi stoğudur).
Günümüzde iyice azalmış olsa da istavrit, sardalya, uskumru ve kolyoz da Karadeniz-Akdeniz arasında göç ederken avlamaya en uygun sürü yapısına ülkemiz sularında ulaşır.
GENEL KORUMA STRATEJİSİ NASIL OLMALIDIR?
Yukarıda toparlamaya çalıştığım haliyle balıkçılığımıza baktığımızda;
Sürdürülebilir balıkçılık için yukarıda bahsi geçen göçlerin sağlıklı bir biçimde gerçekleşmesi çok önemlidir.
Akdeniz ve Ege'den Karadeniz'e göç eden türlerde Nisan-Temmuz dönemini kapsayan yukarı göç zamanında illegal avcılık dışında bir sorun yoktur. Yumurtalı balık düşük av baskısı altında göçünü tamamlar. Sadece su, ışık ve ses kirliliği, Boğaz trafiği göçün selameti açısından önemli sorun oluşturmaktadır.
Bu balıkların aşağı göçü sırasında eşeysel olgunluk yaşı 2+ ve daha fazla olan türlerin (orta ve uzun ömürlü türler) avcılığında boy sınırlaması ve toplam av kotası koymak faydalı olacaktır. Ayrıca balık türünün sürü ve göç davranışına uygun ilave koruma önlemleri alınmalıdır. Bu konuyu aşağıda yeniden ele alacağız.
Karadeniz içinde gerçekleşen hamsi göçü bakımından sorunlar; devasa av gücümüz ve son yıllarda Kafkasya kıyılarında giderek yoğunlaşan avcılıktır.
Halihazırda toplam hamsi av miktarımızı 300-350 bin ton ile sınırlandırırsak hamsi stoklarının devamlılığı sağlanabilir.
Çaça avcılığında yıllık 200 bin tona kadar yükselmesi mümkün bir potansiyel mevcut olup, bu balık türünü Samsun kıyıları dışında da avlamanın yolları bulunmalıdır.
Çoğu balık türü için, "biz avlamasak el avlar" mantığıyla olaya bakmak doğru değildir. Türk'ün balığını ancak bir başka Türk avlar. Yasal düzenlemeler ve denetlemeler doğru yapılırsa, herkes çalıştığı kadar yada kapasitesi ölçüsünde avlamaya devam eder.
-*-
Kampanyaların odağını oluşturan Lüfer balığını özel olarak ele alalım;
Lüferlerin büyük bölümü ilkbahar başlarında Marmara Denizi ve Boğazlar üzerinden Karadeniz'e göçmekte, ilkbahar sonlarında Karadeniz'de yumurtlamaktadır. Yumurtadan çıkan bireyler Ağustos başından itibaren kıyılarda görülmekte ve hızlı bir şekilde büyüyerek Ekim ayında 15-20 cm boya ulaşmaktadır. Bu zamandan sonra İstanbul Boğazı ağzında büyük sürüler halinde toplanmakta ve peyderpey güneye geçiş yapmaktadır. Erişkin balıklar dönüşlerini daha önce tamamlamakta ve küçük bir miktar erişkin bireyin Karadeniz'de kışladığı bilinmektedir.
Türün yoğun avcılığı Eylül-Kasım ayları arasında Karadenizde dip ve ortasu trolleri ve galsama ağlarıyla, Ekim-Aralık döneminde İstanbul Boğazı Karadeniz ağzında gırgır ve dip trolleriyle, Boğaz boyunca gırgır, kaçak dip trolleri ve galsama ağlarıyla, Marmara'ya geçişte yine gırgır, voli ağı ve kaçak çalışan dip trolleriyle yapılmaktadır.
Nüfus yoğunluğunun ve ulaşım olanaklarının artmasıyla balığa olan talebin de katlanarak arttığı son 30 yılda çinekop (12-20 cm arasındaki lüfer) avcılığı gelenek haline gelmiştir. Pek çok tekne özel olarak çinekop sezonunu bekler hale gelmiş ve yıllardır bu ufak balıkları avlayarak geçim sağlamıştır. tabi ki bu kötü bir alışkanlıktır. Her ne olursa olsun, avlanan bir stoğun devamlılığı ancak bireylere en az bir kez üreme fırsatı verilerek sağlanabilir.
Öte yandan; Balıklar koyun yada sığır gibi bir yada bir kaç yavru yapan canlılar değildir. Erişkin bir lüfer yüzbinlerce yumurta bırakır. Bu yumurtadan çıkan yavruların sayıları onbinleri aşar. balık büyüdükçe sayısı giderek azalır ve en sonunda tür için ömür anlamına gelen bir yaştan sonra tüm balıklar ölür.
Örnek olsun diye yazacak olursak; bir lüferden çıkan 200 bin yumurtadan, 20 bin defne yaprağı büyür. Balıklar 15 cm ye ulaştığında kardeş balık sayısı 2 bin adettir. 20 cm boyu geçebilen kardeş sayısı ise ancak 200 adettir. Ertesi yıl bu kardeşlerin 20 tanesi yaşayabiliyorsa denge sağlanmıştır. 2. yaşındaki sağ kalan 5 balık nesli devam etmek için yeterlidir.
BU DURUMDA SADECE ÇİNEKOP İLE BİR İKİ LÜFER AVLAMAKTAN ÖTEYE GEÇİLMEZ.
Genellikle avlanan balıklar 10-20 cm arasındadır. daha büyük balıkların sayısı hiç bir zaman tatminkar boyutta değildir.
Bir gün Marmarada bir molada 50 ton lüfer tutulduğunda tüm ebeveyn stoğu kaybedersek, geri dönüş için çok beklememiz gerekecektir. Bu göze alınamaz bir tehlikedir.
LÜFER AVLAYAN BİR ÜLKE OLMAK İÇİN DÜZEN NASIL OLMALIDIR?
Ülkemizde son 20 yıldır lüfer avcılığı özellikle İstanbul Boğazı Karadeniz ağzında yapılan çinekop avcılığına dayanır. Bu balıkçılık başladığından buyana ticari balıkçılar Karadeniz'de nadiren yoğun sürü halinde lüfer ve kofana avlayabilmektedir. Türk balıkçıları olarak lüfer avlamak istiyorsak 15 -25 cm arasındaki balıkların üzerindeki yoğun av baskısının kaldırılması gerekir. Bu boydaki balıklara yemeklik balık gözüyle bakmamak, avcılık için 25 cm lik ilk üreme boyunu aşmalarını beklemek gerekir.
Boyu 15 cm yi geçen bir çinekop için doğal tehlikeler iyice azalır. Yani çinekopu rahat bıraktığımızda elimizde bir batında doğmuş lüfer olmaya aday 2 bin adet balık olacağının farkında olmalıyız.
Doğal ölüm ile bir yılda bu balıkların sadece yarısı ölebilir. Geriye 1000 adet sarıkanat kalır. Bu balıklar Karadenize ilk göçlerini gerçekleştirebilirse küçük bir kısmı (%10 dan az) yumurta bırakacak, Karadeniz'den dönüşte 25 cm lik lüfer olarak av verecektir. 300 adeti avcılık, 300 adeti doğal ölüm yoluyla azalsa bile ikinci göçe katılacak en az 300 kaba lüfer kalır.
Bir çift balıktan meydana gelen 150 çift balık denizi çinekopla doldurmaya yeter de artar bile.
Buradan şu sonuç çıkar; en az 2 yıl lüfer yavrularının yoğun avcılığını önleyebilirsek, lüfer stoğu normal hale dönüşecektir.
İKİ YILLIK KÜÇÜK LÜFER KORUMA STRATEJİSİ
Ülkemizin lüfer avcılığı sıfır yaşında henüz o yıl doğmuş balıklar üzerinde yoğunlaşmıştır.
Bu balıkların ortalama boyu 15 cm civarında olup 8 cm ile 18 cm arasındaki balıklardan oluşur. Ağırlıkları da ortalama 30-35 gramdır.
Bu balık 1 yaşına girdiğinde boyu 20 cm yi, ağırlığı 100 gramı geçecektir. Yani ağırlığı neredeyse 3 kat artacaktır.
Aynı balığın 2 yaşına girmesi halinde boyu 30 cm yi, ağırlığı 250 gramı bulacaktır. Bu durumda ağırlık artışı 2.5 kattır. İlk yıla göre artış 10 kata yakındır.
Küçük balığın korunmasının birini gerekçesi onun yumurtlamasına izin vermek, diğer gerekçesi de ondan daha fazla et elde etmektir.
Küçük balıklar kışı geçirmek için güneye göç ederken Eylül sonundan Kasım ayına kadar İstanbul Boğazı ağzında, özellikle Karaburun-Şile arasında kalan bölgede büyük kitleler halinde toplanır ve bekleme yapar. Bu sırada trol ağları ve gırgır ağlarıyla yoğun şekilde avlanır.
Daha sonra İstanbul boğazına girmeye başlar ve Büyükdere benzeri belli bölgelerde yine toplu halde bulunur. Boğazda daha çok gırgır tekneleri tarafından avlanır. Kasım ayı ortasında balığın daha sonraki hedefi Marmara Denizidir. Bu denizde de belli yerlerde yatak yapsa da, boğazdan çıkıp Çanakkaleye doğru yol almaya başladığında başlangıçtakine göre daha az av verir.
İşte küçük lüferlerin bu göç hareketinin salimen gerçekleşmesini sağlamak için, yukarıda sayılan bölgelerde yoğun avcılığının engellenmesi gerekir.
Bu amaçla bu bölgelerde 15 Kasıma kadar tüm trol tekneleri ve 15 metreden büyük diğer tüm teknelerin avlanmasına sadece iki yıl kısıtlama getirilirse yoğun avcılığın büyük oranda engellenmesi mümkündür.
KONUYU ÖZETLERSEK:
SADECE İKİ YIL, 15 KASIMA KADAR HARİTADA SARI RENKLE GÖSTERİLEN BÖLGELERDE 15 METREDEN BÜYÜK TEKNELER VE TÜM TROL TEKNELERİNİN AVLANMASI KISITLANIRSA DAHA FAZLA LÜFERİN ÜREYEBİLECEK VE YÜKSEK ET VERİMİ VERECEK BOYA ULAŞMASI SAĞLANABİLİR.
Aşağıdaki harita bu gerekçelerle hazırlanmıştır.
GIRGIR VE TROL AĞLARI DIŞINDA KALAN AV ARAÇLARINA İLİŞKİN Gırgır ve trol dışındaki av araçları denildiğinde fanyalı ve sade dip uzatma, salma (akıntı) ağı ve voli (alamana/difana) ağları ile çapariden uzun oltaya kadar değişen oltalar sayılabilir.Oltacılık nispeten düşük yoğunluğa sahip bir av aracıdır. Bilimsel kriterlere göre belirlenmiş 25 cm üzerindeki bir boy yasağı uygulaması oltacılığın stok üzerindeki kötü etkisini yok edebilir.Fanyalı ve fanyasız, dibe yada yüzeye kurulan veya balık sürüsünün etrafına çevirilen (voli, alamana ve difana adı verilen) balığın ağ gözüne saplanma, göze takılma yada dolanma yoluyla yakalandığı ağlarda ağ gözü kenar uzunluğu 24 mm ve daha büyük olan ağlar yeterince seçicilik sağlar.LÜFER BALIĞINDA YAŞA GÖRE BOY VE AĞIRLIKÇA BÜYÜMEYapılan araştırmalara göre ülkemizde;• Lüfer doğduğu yıl ortalama 15 cm boya ve 35 gram ağırlığa ulaşır. İçlerinde 21 cm yi geçenler de olmaktadır.• Ertesi yıl bu balıklar 22 cm civarında boya 100 gram civarında ağırlığa erişirler.• 2. yaşındaki lüfer balıkları ortalama 30.5 cm boy ve 240 gram ağırlıktadır.• 3. yaşında ortalama 36.5 cm boy ve 450 gram ağırlığa• 4. yaşta 42.5 cm boy ve 620 gram ağırlığa• 5. yaşta ortalama 47 cm boy ve 780 gram ağırlığa ulaşırlar.Ağırlıkça büyümeye bakıldığında;• Birinci yaşa geçerken yaklaşık 3 kat• İkinci yaşa geçerken yaklaşık 2.5 kat• üçüncü yaşa geçerken 0.9 kat• dördüncü yaşa geçerken 0.44 kat• beşinci yaşa geçerken 0.15 kat ağırlık kazanmaktadır.Bu sonuçlara göre lüfer ikinci yaşta yumurtlama yoğunluğu nedeniyle enerjisini et artırmaya değil, yumurta yapmaya harcamaya başlamakta ve ağırlıkça büyümesi yavaşlamaktadır.İşte bu nedenle lüferin 2. yaştan itibaren avlanması bir bireyden elde edilecek verimin en yüksek olmasını sağlamaktadır.
http://www.gelbalder.org/showthread.php/1749-L%C3%BCfer-ve-Di%C4%9Fer-G%C3%B6%C3%A7-Bal%C4%B1klar%C4%B1-Stoklar%C4%B1n%C4%B1n-S%C3%BCrd%C3%BCr%C3%BClebilirli%C4%9Fi-%C3%9Czerine
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder