Mesele gerçekten Torik mi?
Son 2 gündür İstanbul Birlik imzalı bir afiş dolaşıyor
sosyal medyada. MART-NİSAN-MAYIS-HAZİRAN-TEMMUZ aylarında (üreme gerekçesi ile)
Palamut ve Torik balığı avcılığının yasaklanması talep ediliyor. İlk bakışta ne
kadar da hoş diyor insan. Birkaç istisnası hariç Küçük Ölçekli balıkçıların
örgütü olan bir kooperatif birliği stokların korunması doğrultusunda adım
atıyor ve bir farkındalık yaratarak bir talep için mücadele ediyor “gibi
görünüyor” ve cezbediyor.
Lakin bu “olası” kampanya (korkaklığı bir kenara
bırakılırsa) baştan aşağı tutarsız baştan aşağı gerçeklerden habersiz ellerden
çıkmış gibi görünüyor.
Neden tutarsız?
Torik Mayıs ayında yola kalkar ve Haziran ayında Karadeniz’e
ulaşan bireyler yumurta dökmeye başlar. Önerilen zaman dilimini üreme göçü ve
üreme dönemi ile alakası yoktur. Belki Nisan ayı biraz anlaşılabilir ama Mart
ayı neden talep edilir anlamak mümkün değil.
Bu kampanyaya tutarsızdır deme sebeplerinden bir diğeri ise
gerel Küçük Balıkçının gündemi gerekse de stokların sürdürülebilirliği
açısından içinde bulunduğumuz dönemin gerçekleri ile bir alakası olmamasıdır.
Bu sezon avcılık açısından bereketli geçse de küçük
balıkçılık ekonomisi gerekse de sürdürülebilir balıkçılık yönetiminin en büyük
kara deliklerinden birisi olan “yasa dışı avcılık” açısından sıkıntılı
geçmektedir.
Müsilaj (balıkçı literatüründe KAYKAY) pik yapmış durumdadır
sadece her türden ağ ile avcılığı değil olta balıkçılığını da yapılamaz hale
getirmiştir. Ne yazık ki belli periyodlar ile karşılaştığımız bu biyolojik
olayın ne sebepleri (organik yük muhtemel sebeplerden birisi) ne de sucul
ekosistem üzerindeki etkileri hakkında yeterli bir çalışma yapılmamaktadır.
Bürokrasiden akademyaya hiç kimsenin (Balıkesir araştırma
enstitüsünü tenzih ederim) kimsenin de gündeminde değildir. Balıkçı ve
örgütleri ise biçare vaziyette gelecek sene olmamasını ummaktan başka hiçbir
şey yapma potansiyeline sahip değildir.
Bu senenin diğer önemli gündemi ise yasadışı avcılıktır.
Yasadışı avcılık hem sürdürülebilir balıkçılık yönetimi
açısından hem de küçük balıkçılık ekonomisi açısından olumsuz bir faktördür.
Sezonun görece bereketli geçmesi ve fiyatlardaki artış
sebebi ile “özellikle Marmara ve Boğaz’da trol avcılığında patlama olmuştur.
Yeni çıkan yasanın tüm olumlu katkısına rağmen İl ve Taşra teşkilatları gere3k
personel azlığı gerekse de denetleme aracı yetersizliği nedeni ile trol
patlaması konusunda yetersiz kalmıştır. İş o boyutlara varmıştır ki adı sanı
bilinen gırgırcı aileler (veya yakınları) denizde 2-3 trol takımı birden
gezdirir hale gelmiştir.
Hoşunuza gitse de gitmese de Marmara ve boğaz balıkçılığının
gerçek gündemi budur.
Gelelim kampanya için neden korkakça dediğime.
Bu işi biraz bilenler bile Üreme öncesi ve üreme göçü
döneminde Palamut üzerindeki en büyük baskıyı Gırgır ve Dalyanların
oluşturduğunu bilir. KASIM-ARALIK aylarındaki Torik avcılığı ve göç yolunun en
dar alanlarından kurulan Dalyanlar esas işaret edilmesi gereken alanlardır.
KASIM-ARALIK aylarında Marmara’da Gırgır ağları ile Torik avcılığını
engellemek ve Mayıs ayında 1 çift Torik balığının Dalyandan çıkmasını
engellemek için mücadele etmek yerine söz konusu balığın %5 ini bile
yakalayamayan Küçük Ölçekli balıkçıyı (onun avcılık faaliyetini) hedef haline
getirmek (eğer kurnazlık değilse) korkaklıktır.
Doğru talep KASIM-ARALIK aylarında Marmara’da Torik
avcılığının yasaklanması ve (etkili denetim mekanizması inşa edilene kadar)
Dalyanların Haziran ayından önce kurulmaması için mücadele etmektir.
Not: Dalyan için olumsuz bir görüşe sahip değilim. Suçlu
olan Dalyan değil Dalyancıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder