Hidrobiyolog Levent ARTÜZ’ün birartıbir sitesine verdiği
röportaj ve bu röportajdan dayanarak İsmet BERKAN’ın “ Siz siz olun, Marmara’da
tutulmuş balıkları yemeyin” manşeti ile çıkan yazısı sosyal medyada bir fırtına
değilse de orta kuvvette bir rüzgara sebep oldu. Aşı olup olmamanın bile
tartışıldığı bir psikolojik ortamda “balıkta pandemi” haberi doğal etkisini
gösterdi. Aracısız satış yapan küçük balıkçı kooperatifleri günlük ve akvaryumda
canlı muhafaza ettikleri balıkları bile satamaz hale geldi.
·
Levent ARTÜZ gündeme tutunarak var olmaya daha
doğrusu kendisini görünür kılmaya çalışan birisi. Zaman zaman Marmara’da 5
metreden sonra yaşam yok diye iddialarda bulunan (ben o sırada 100m derinlikte
Kırlangıç 200m derinlikte bakalyoz avlıyordum)
- · Marmara’da trol avcılığına izin verilmesini savunabilen ve babası İlham ARTÜZ’ün zamanında Hidrobiyoloji enstitüsünün yürüttüğü MAREM projesini devam ettirebilmek için sağda solda fon arayan bir isim.
- · Lüfer avlama boyu kampanyaları döneminde bu kampanyalara karşı çıkan bir isim.
- · Projesine Yalova’da kurulu bulunan (ama Marmara’nın kıyılarında asla olmaması gereken) AKKİM kimya fabrikasını proje ortağı yapabilecek kadar da umarsız bir isim.
Artüz’ün bu son çıkışı tanıyanlar tarafından şaşırtıcı
olmadı. Hatta temel gazetecilik prensibi olan "haberi farklı kaynaktan doğrulama" ilkesini bir türlü öğrenemeyen Berkan’ın haberi de şaşırtıcı değil. Şaşırtıcı olan birkaç haftadır çeşitli
kaynaklardan Marmara denizinde avlanan balıklar hakkında şüphe uyandırmayı
amaçlayan haberlere rağmen balıkçılık yönetiminden sorumlu olan Tarım Bakanlığı
ve Balıkçılık meslek örgütleri olan Kooperatifler ve onların birliklerinin
sessizliği oldu.
Balıkçılığın ekolojik ve sosyoekonomik olarak sürdürülmesinden
sorumlu olan Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü olan bitenin farkında
bile olmadı. Kanunla sorumlu kılınmasına rağmen günlerdir kamuoyuna tek bir
açıklama yapılmadı. Yine Tarım Bakanlığına bağlı bir diğer sorumlu kuruluş olan
Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü de tek açıklama yapmadı. Oysa her hafta 5 ayrı
noktadan alınan balık numuneleri tahlil edilmekte ve balığın toplum sağlığı
açısından denetlenmesine rağmen bir açıklama yapmadılar.
Yapmaları gereken Marmara denizinin balıkları toplum sağlığı
açısından sorunlu ise Marmara’yı ava kapamak değilse bu bilimsel ciddiyetten yoksun
spekülasyon olmaktan öteye gitmeyen açıklamalara cevap vermektir. Bu cevabın
tek yolu da yapılan analizlerin sonuçlarının düzenli olarak kamuoyu ile
paylaşılmasıdır.
Bütün bu olayların etkisi halk sağlığı yada halkın sofrası
ile sınırlı değil. Bu sorumsuz spekülasyondan çok olumsuz etkilenen bir diğer
kesim ise Marmara’nın küçük ölçekli balıkçıları oldu. Günü birlik balıkçılık
yapan neredeyse çalıştığı günlerde evine ekmek götürebilen bu balıkçılar 2
yıllık pandemi sürecinin olumsuz ekonomik etkilerinden henüz kurtulmadan avladıkları
balıkları satamaz hale geldiler.
Kapıda bekleyen bir başka tehlike ise Kasım ayından itibaren
Müsilajın tekrar başlama ihtimali. Ne yazık ki bu konuda ne akademi ne
araştırmacılar nede bakanlık kesin bir fikre sahip değil. Balıkçı ise geçmişin
acı tecrübeleri nedeni ile kaygılı. İşte tamda bu nedenden önümüzdeki iki ay
çok önemli.
Eğer Kasım ayı sonlarında Müsilaj tekrar başlarsa başlamadan
önce çalışabileceği 2 ayı var.
2022 Dünya Küçük Ölçekli Balıkçılık yılına girmek üzere
olduğumuz şu günlerde yaptığınız yoksullukla mücadele eden küçük balıkçıyı
açlığa mahkum etmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder