Bir yılı daha bıraktık arkamızda.
Gerilimli mücadeleler ve bunlara bağlı yorgunluklar dolu geçmesine rağmen
umutların yükseldiği bir yıl oldu 2012. Bizler 2012 yılını Türkiye balıkçılık
mücadeleleri tarihinde en ileri hamlelerin yapıldığı, taşların yerine oturmaya
başladığı bir yıl olarak anımsayacağız. Kim bilir belki bir gün Türk balıkçılık
reformu tarihi yazılırsa eminimki 2012 yılı ve yapılanlar orada hak ettiği yeri
alacaktır. Bir kez daha tekrarlarsak 2012 balıkçılığımız “sürdürülebilir yönetimi” ve “balıkçılık gelirlerinde adil paylaşım”
için umutların arttığı bir yıl olmuştur.
Bu yazının amacı geçtiğimiz yıl
ve olanlar hakkında derin analizler yapmak değil, olanları ve etkilerinin
altını çizmek 2013 yılı için dersler çıkarmaktır.
2012 sürecinin tarihsel
arka planı
Geçtiğimiz yıl yaşadığımız her
şey geçmiş bir zaman periyodu içinde gelişen olaylar, bu olaylar karşısında
alınan tavırların ve ortaya konmuş olan talepler doğrultusunda yapılan mücadelelerin
eseridir. Bu nedenle 2012 yılını değerlendirmeden önce bizi bu sürece getiren
tarihsel olayları hatırlamakta fayda var. Bu tarihsel arka planı hatırladıktan
sonra değerlendireceğiz 2012 yılını.
Gırgır av sezonu uzatılması taleplerine
karşı mücadele
2008-2009 av sezonu bitiminin
yaklaştığı günlerde Gırgır avcılarından gelen sezon uzatma taleplerine karşı
ortaya konan tepki ve bu tepkinin akabinde gelişen kampanya bu son dönem
mücadele periyodunda bir milat olmuştur. Geleneksel kıyı balıkçıları belki de
ilk defa balıkçılık uygulamaları konusunda itiraz etmişler ve bir gurup
endüstriyel avcıdan merkezi otoriteye yapılan bir talebe karşı çıkmışlardır. O
dönem yapılan kampanyanın başarısı 2012 yılı Haziran aynında Danışma kurulunda
ortaya konulan balıkçılık politikalarının habercisi olmuştur.
Bu kampanyanın bir başka önemi
ise balıkçılık sorunları konusunda yine ilk defa Geleneksel Kıyı Balıkçıları ve
Amatör balıkçı işbirliğinin başladığı tarih oluşudur. Esasen kendiliğinden gelişen
bu işbirliği sosyal medyanın olumlu ve verimli kullanılması sayesinde kısa
zamanda imza kampanyasının yayılmasına “Gırgır Avcılarının sezon uzatma
talebine karşı” itirazların ortaklaşmasına yardımcı olmuştur.
Yine bu kampanyanın bir başka
önemli olayı ise İstanbul Birliğin kampanyada sorumluluk üstlenmesidir.
İstanbul Birliğin kampanyaya katılması ile hem kampanyanın başarısı garanti
altına alınmış hem de sürdürülebilir balıkçılık mücadelesinde gerçek aktörün
kim olduğunun ortaya konmasını sağlamıştır. Bu aktör hiç şüphesizki Geleneksel
Kıyı Balıkçısıdır. 2012 yılı değerlendirmesi yaparken buraya bir kez daha dönecek
ve bu iddialı söylemimizin altını doldurmaya çalışacağız.
Yavru balık avcılığına karşı
mücadele ve STK lar
Şuan içinde bulunduğumuz sürecin
dinamiklerinden bir başkası ise kampanyanın ikinci yılında balıkçılık
mücadeleleri platformunda yer almaya başlayan iki STK ve onların
kampanyalarının sürece olumlu etkileridir.
GreenPeace ”Yavru balık yoksa büyük balıkta yok” sloganı ile başlattığı yavru
balık avcılığına karşı olan kampanyasını hemen peşinden gelen “Seninki kaç santim” kampanyası ile
zirveye taşımıştır. Bu kampanya yaklaşık 600,000 imza ile Cumhuriyet
tarihimizin en büyük Sivil Toplum girişimlerinden biri olmuş gerek medyanın
gerekse kamuoyunun balıkçılık ve sorunları ile ilgilenmesini sağlamıştır.
Gerek medya gerekse sosyal
medyada farkındalık yaratan bir başka girişim ise FSD tarafından yürütülen “İstanbul Lüfere Hasret Kalmasın”
kampanyasıdır. Bu kampanya sayesinde ağırlıkla İstanbul merkezli Gırgır
avcıları ve onların “Sürdürülebilir Balıkçılık”
taleplerine karşı gerçek duruşlarının açığa çıkmasına katkı sağlamıştır.
Yukarıda birazda kısa tutarak
özetlediğim süreç anlaşılmadan 2012 danışma kurlunda gelinen noktayı anlamak
mümkün değildir. Danışma kurulunda tam bir bölünme yaşanmasının sebepleri hiç
şüphesiz bu sürecin dinamikleridir. Bu bölümü bitirirken son olarak söylemek
istediğim bir konu daha var; sürdürülebilir balıkçılık mücadelesinin içinde
bulunduğumuz dönemine dair problemlerinin kodlarıda bu süreçte saklıdır.
Balıkçılık
politikalarında radikal dönüm noktası 2012
Geçtiğimiz yıl bu zamanlarda
yaptığımız değerlendirmesinde 2012 yılını ön görürken “Geleneksel kıyı
balıkçısı artık kısmi iyileştirmelerle yetinemez” diyerek 2012 yılının
mücadelede ve hedeflerinde bir hamle yılı olacağını savunmuştuk. Bizi bu ön
görüye götüren en temel sebepler; Sivil Toplum, Akademisyen ve Geleneksel kıyı
balıkçılarının işbirliği zemini ve bu zeminin yarattığı sinerjinin giderek
yayılmasıydı. Ayrıca mücadele ile geçen 3 yılın sonunda yeni koşullar oluşmuş
giderek yılların uyuşukluğunu ve suskunluğunu üzerlerinden atmaya başlayan
Geleneksel Kıyı Balıkçıları mücadeleye ilgilerini yükseltmişti. Bu güne kadar
hiç tartışılmayan konular tartışılmaya başlanmış, camia geçmişte görülmedik
ölçüde hareketlenmişti. Yapılması gereken belki yorucu ama basit görevleri
yerine getirmeye başladığımızda savunma durumundan çıkarak ileriye doğru hamle
yapacağımızı görmek için kahin olmaya
gerek yoktu.
Olaylar tamda ön gördüğümüz
şekilde gerçekleşti. Bir anda ortalığı kaplayan gri bulutlar dağılmaya
Siyahlarla Beyazlar belirginleşmeye başladı. Bir yanda “balıkçılık politikalarının
değişmesinden rahatsız olan ve her türlü direnişi ısrarla gösterenler”
diğer yanda ise “Sürdürülebilir balıkçılık politikaları ve balıkçılık gelirlerinde adil
paylaşım” talep edenler olmak üzere ikiye bölünmeye başladık. İşte 20
Haziran tarihli danışma kuruluna gelirken Türk balıkçılık camiasının pür meali
bu durumdaydı.
Ortak Deklarasyon çağrısı
Danışma kurulu öncesi Nisan ayı
içerisinde kurulan GELBALDER başarısızlık riskinide göze alarak Mayıs ayı
içerisinde Sivil Topluma danışma kuruluna ortak bir deklarasyon etrafında
toplanma çağrısı yaptı. Bu çağrıya olumlu cevap veren WWF/Türkiye,
GreenPeca/Akdeniz, SÜMDER, SAD-AFAG ve henüz kurulmuş GELBALDER ortak imzası
ile yayınlandı. (http://www.gelbalder.org/kampanyalar/14-deklerasyon-metni.html
)
Bu deklarasyonun yayımlanması “Sürdürülebilir
balıkçılık mücadeleleri tarihimizde yeni bir döneme” işaret ediyordu.
İkisi uluslararası olmak üzere Türkiye’nin en büyü 4 Sivil Toplum örgütü ilk
defa ortak bir metnin altına isimlerini koyarak merkezi balıkçılık otoritesine “Acil
Reform” taleplerini ilettiler.
Basın ve internet medyasının yanı
sıra Deklarasyon metni matbu olarak bastırılarak hem Danışma Kurulunda hemde Sivil
Toplum ve Balıkçılık Çevrelerinde dağıtıldı.
20 Tarihli Danışma kurulu
toplantısında Genel Müdürlüğün tartışmaya açtığı korumacı önerilerin
endüstriyel avcı guruplarından büyük tepki alması ve Genel Müdürlüğe karşı bir
kampanyaya başlamaları üzerine hemen bir imza kampanyası ile Danışma Kuruluna
ve ortaya koyduğu korumacı önerilere sahip çıktık.
28 Haziranda başlattığımız bu kampanyada
“Balıkçılık rejimimizin, “sucul canlı doğal kaynakların
sürdürülebilirliği ve hakça paylaşımı” doğrultusun da 5 Sivil Toplum Örgütü
(Greenpeace, WWF/Türkiye, SAD-AFAG, SÜMDER, GELBALDER) tarafından yapılan ortak
çağrı ve Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğünün 20/06/2012 tarihinde
Ankara’da topladığı İstişare Kurulundaki Önerileri doğrultusunda; 50 metreden
sığ sularda gırgır ve çevirme ağları ile avcılığı yasaklanmasını, İstanbul
Adaları ve Ambarlı bölgesi için önerilen sahaların gırgır ve çevir me ağları
ile avcılığa kapatılmasını, Hamsi av sezonunun 1 Kasım’da açılmasını ve
İstişare kurulunda Genel Müdürlük Tarafından önerilen boy yasakları ve diğer
sürdürülebilirlik yandaşı önerilerinin 1 Eylül Tarihinden önce çıkacak olan
Tebliğ ile uygulamaya konmasını talep ediyoruz.” diyerek 1600’ün üzerinde imza topladık. Ülkenin
önde gelen akademisyenleri, sivil toplum unsurları, balıkçılar, amatör
balıkçılar gazeteciler ve yazarlar tarafından ilgi gören bu balıkçılık
mücadelelerinde sivil toplum işbirliğinin önünü açması ve işbirliği hukukunun
gelişmesi açısından önemli bir kampanya oldu. (http://imza.la/balikcilik-uygulamalarinda-cok-paydasli-acil-reform-cagrisi/liste
)
Danışma Kurulu ve İstanbul Birlik
“Danışma kurulu toplantısı
sonuçları açısından en büyük, en kalabalık (~400-500 civarı) ve sürdürülebilir
balıkçılık açısından tarihinin en önemli toplantısı oldu. Başta İstanbul Birlik
(~ 200 küçük balıkçı) olmak üzere geleneksel balıkçıların büyük bir çoğunluk
oluşturduğu bu toplantıya son dönemlerde iyice gerginleşen Endüstriye Avcı
Grubu 150 civarı büyük balıkçı ile katıldı. Ağırlıkla Gırgır avcılarından
oluşan bu grup toplantı boyunca saldırgan davrandı ve toplantının başlaması ile
birlikte salona sadece balıkçıların (geleneksel kıyı balıkçısı balıkçı olarak
görmüyorlar) alınmasını kendi deyimleri ile oltacıların ve STK’ların
çıkarılmasını istediler. Açılış konuşmaları sürecince bu tutumlarını devam
ettirerek toplantıyı engellemeye çalıştılar. Açılış konuşmalarının bitmesi ile
iyice gerginleşen ortamı sakinleştirmek amacı ile toplantıya ara verildi.
Yaklaşık 30 dakikalık bağrışmalar ve tartışmalardan sonra tekrar toplantı başladı ve genel müdürlük tebliğ değişikliklerini tartışmaya açtı.
Gırgır avlanma derinlikleri ve Gırgır Avcılığına yasaklanmış sahalar gündeme geldiğin de salondaki gerilim had safhaya ulaştı ve o andan itibaren salon büyük avcılar tarafından stadyuma çevrildi. Bağırışlar ile itirazlar, küfürler, hakaretler, havada uçuşurken küçük kıyı balıkçıları bütün sakinliği ile olayları izleyerek ama salonu da terk etmeyerek sağlam bir duruş gösterdiler.
Aslı çatışma alanı Gırgır ağları ile avlanma derinliğinin tüm sularda 30 metreye çekilmesi ve Ambarlı liman bölgesi ile İstanbul adalar bölgesinin Gırgır avcılığına kapatılması oldu.
Bu maddelerin tartışılması esnasında birkaç kez fiziksel çatışmanın eşiğinden belki de bir faciadan (Salondakilerin 3/2 si ayaktaydı) dönüldü.” (http://www.gelbalder.org/bsgm/1045-danisma-kurulu-toplantisi-kararlar-olaylar-ve-yorumumuz.html )
Yaklaşık 30 dakikalık bağrışmalar ve tartışmalardan sonra tekrar toplantı başladı ve genel müdürlük tebliğ değişikliklerini tartışmaya açtı.
Gırgır avlanma derinlikleri ve Gırgır Avcılığına yasaklanmış sahalar gündeme geldiğin de salondaki gerilim had safhaya ulaştı ve o andan itibaren salon büyük avcılar tarafından stadyuma çevrildi. Bağırışlar ile itirazlar, küfürler, hakaretler, havada uçuşurken küçük kıyı balıkçıları bütün sakinliği ile olayları izleyerek ama salonu da terk etmeyerek sağlam bir duruş gösterdiler.
Aslı çatışma alanı Gırgır ağları ile avlanma derinliğinin tüm sularda 30 metreye çekilmesi ve Ambarlı liman bölgesi ile İstanbul adalar bölgesinin Gırgır avcılığına kapatılması oldu.
Bu maddelerin tartışılması esnasında birkaç kez fiziksel çatışmanın eşiğinden belki de bir faciadan (Salondakilerin 3/2 si ayaktaydı) dönüldü.” (http://www.gelbalder.org/bsgm/1045-danisma-kurulu-toplantisi-kararlar-olaylar-ve-yorumumuz.html )
Not : İlgili link tıklandığında Danışma Kurulundaki genel hava
tarafların duruşu hakkında daha net bilgiye sohip olmanız mümkündür
Yukarıdaki pasaj Danışma Kurulu
dönüşü sıcağı sıcağına yaptığımız yorumdan bir alıntıdır. Oradan alıntı
yapmaktaki amacım o günkü kavrayışı ve duyguları yazıya taşımaktan başka bir
amaç taşımamaktadır.
İşte yukarıda anlattığımız
koşullarda gerçekleşti Danışma Kurulu, Genel Müdür açış konuşmasını yaptıktan sonra
salonda tam bir kaos başladı. Bağırış çağırış hakaretler, toplantıyı engelleme
girişimleri, Küçük balıkçının salondan çıkarılması talepleri ve bin türlü
kepazelik.
Genel müdürlük ise bu güne kadar
hiç görmediğimiz bir kararlılıkla, avlanma boyları, çevirme ağları avlanma
derinliği ve koruma alanları konusunda korumacı politikalardan taviz vermez bir
şekilde durdu.
İlk defa reform konusunda gerçek
bir duruşla karşılaşmıştık, Genel Müdürlüğün ortaya koyduğu bu radikal duruş
karşısında her kes şaşkındı. Bir kısım çevreler açısından bu şaşkınlık Danışma
Kurulu sonrasındaki günlerde de devam etti. Genel Müdürlük bütün taleplerin
üzerine çıkarak “ Balıkçılıkta korumacı politikalar doğrultusunda çıtayı yükseltmişti” küçük
balıkçı umutlu ve heyecanlı büyük balıkçılar ise şaşkın ve öfkeli bir şekilde
izlediler toplantıyı.
İşte 2012 yılının balıkçılık mücadelesi
açısından en önemli olayı buydu. Genel Müdürlüğün yaptığı temelden bir yön
değişikliği ile bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını ilan
etmesiydi. Bundan sonra “sürdürülebilir balıkçılık uygulamaların egemen olacağı
ve mevcut uygulamalar nedeniyle stoklarla beraber en büyük zararı gören
geleneksel kıyı balıkçıları korunacaktı.
Adalar Belediyesi ve TÜDAV
Belediyeler balıkçılık
yönetiminin doğal paydaşlarıdırlar. Özellikle denize kıyı olan belediyelerin
kesinlikle hem yerel balıkçılık politikalarına hem de Ulusal balıkçılık politikalarına
katılmaları ve katkı yapmaları kaçınılmazdır. Geleneksel kıyı balıkçılığı
sosyo-ekonomik bir topluluk olarak belediye yönetimlerinin sorumluluğu altında
olmalıdır. Kıyı balıkçı topluluklarının demografik yapılarının ve Geleneksel
Kıyı balıkçılığının korunması konusunda daha fazla sorumluluk almalı bu
doğrultuda projeler inşa etmelidirler. Biz Adalar Belediyesinin TUDAV’ın
önerileri doğrultusunda Adalar bölgesin Gırgır avcılığına kapalı bölge talebini
Genel Müdürlüğe iletmesini savinçle karşıladık ve bölgede Geleneksel Kıyı
Balıkçılığının korunması ile ilgili politikallarının devamını bekliyoruz.
İstanbul Birlik
Ben yazının sonunda İstanbul
Birlik için bir şeyler söylemek istiyorum.
Hiç şüphesizki bu gelinen noktada
her bireyin her sivil toplum gurubunun yada derneğinin katkısı vardır. Bu katkılar
çok değerli ve asla birbiri ile kıyaslanamaz katkılardır ama yinede ben
İstanbul Birliğe özel bir yer açmak istiyorum. Danışma kurulunda tüm
paydaşların morallerinin kaynağı ve Genel Müdürlüğün kararlılığının payandası
İstanbul Birlik olmuştur.
Ben son söz olarak şahsım ve
GELBALDER adına İstanbul Birlik yönetimine ve bağlı kooperatiflerine müteşekkir
olduğumuzu söylemek istiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder