Dijital Devrim insanlığın Sanayi Devrimden sonra yaşanan
ikinci büyük sıçramadır. İlk zamanlarda kablosuz iletişimin endüstriyel
uygulamalar konusunda ki sonsuz ve ucuz maliyetli uygulamaları ortaya çıktı ve
haberleşme, uzaktan kontrol, telemetri ve benzer uygulamalarda büyük patlamalar
yaşandı. Teknoloji ve bağlı olarak
sanayi alanında ki değişiklikler bu yazının konusu değil. Ben esas olarak bu
sürecin sonunda ortaya çıkan Sosyal Medya ve yarattığı olanaklarla Sosyal
Medyanın gençlik dönemi hastalıklarının sosyal hayatımıza ve Sivil Toplum
faaliyetleri üzerindeki etkileri üzerine bazı düşüncelerimi paylaşmak
istiyorum. Yazıyı bağlayacağım yer ise balıkçılık mücadelesi ve bu mücadelenin
aktörleri üzerinde ki etkileri.
Sosyal Medya 21. yüzyılda kitle iletişiminin en etkin unsuru
olarak damgasını vurdu. Bir blog, bir forum ya da benzeri bir mecra doğru
kullanıldığında ve etkili içerikle doldurulduğunda büyük masraflarla çıkarılan
bir çok dergi ya da gazetenin tirajına ulaşabiliyor. Bireyler veya bir amaç
etrafında toplanmış guruplar seslerini (fikirlerini ) normal koşullarda ulaşamayacakları
sayıda insan ulaştırabiliyor. Evet içine girdiğimiz bu döneme kitle iletişim
çağı desek çok abartmış sayılmayız. Henüz gerçek anlamda öngörülemeyen
olasılıkları ve olumsuzları olan bu yeni olgunun yaşadığımız kısa döneme dair
sonuçları üzerinden birkaç laf etme zamanı geldi diye düşünüyorum.
İnsanlar (bir kısım ) bu sanal dünyada bir klavye bulup bir
monitör arkasına geçtiklerinde her istediklerini yapabileceklerini, dünyalar
yıkıp yeni dünyalar kurabileceklerini zannediyorlar. Yönetimleri deviriyorlar
yasalar yapıyorlar ya da toplumu değiştirebileceklerini zannediyorlar.
Yanılıyorlar; eğer hayatın içinde değilsen bir eylemin yoksa değiştirmek
istediğin olguların iç dinamiklerinden habersiz isen sosyal medyada varacağın yer
ya maniple edilmektir ya da değiştirmek istediklerinin, karşı durduklarının
hatta savaştıklarının yanına düşmektir. Bu öyle bir sondur ki bu noktaya nasıl
geldiğini içine düştün bu pislik çukurunu nereden bulduğunu kendinden de
anlayamazsın.
Bu uzun girizgahın amacı tam da bu noktadır. Sürdürülebilir
ve sucul kaynakların hakça paylaşımı mücadelesi için yola çıkan ( samimi ya da
gayrı samimi ) kişilerin günümüzde içine
düştükleri durum ve o sözde savundukları fikirlere verdikleri zarardır. O
fikirleri için mücadele eden birey ve kurumlara karşı yapılan iftiralar,
hakaretler kısaca söylemek gerekirse “itibar cinayeti” teşebbüsleri.
Bu mücadeleyi ve bizleri takip edenlerin önemli bir bölümü
bilir ki bu itibar cinayetlerinden nasibini almış insanların başında gelmemize
rağmen bunlara cevap vermeyi hem kendimize hem de paydaşlarımıza zül saydığımız
için hiçbir zaman polemiğe girmedik. Mücadelenin en kritik süreçlerinde yapılan
saldırılara hiç cevap vermedik. Bize dair yapılan girişimlere bundan sonra da aynı çizgiyi koruyup cevap
vermeyeceğiz.
Bize yapılanlara cevap vermeyeceğiz dememiz her yapılana
cevap vermeyeceğimiz anlamı taşımıyor. Daha asçık söylemek gerekirse derneğimiz
ve unsurlarına yapılan bu saldırılara cevap vermeyeceğimizi kast ediyorum.
Zor koşullar altında varlığını sürdürmeye çalışan
kooperatiflerimiz, birliklerimiz, SÜRKOOP ve bu kurumları temsil eden şahıslar
adına yapılan çirkin kampanyalara, utanmadan söylenen yalanlara, atılan
iftiralara ve itibar cinayetlerine sessiz kalmak artık mümkün değildir.
Kişiler ve kurumlar eleştirilmez değildir. Haksiz bir
eleştiri bile hiç eleştiri olmamasından iyidir ve ihtiyacımız olan şeylerden
birisi hiç şüphesiz eleştiri öz eleştiri kültürünün kurumsallaşmasıdır.
Bütün bunları bizim mücadelemizin alanında durmaya çalışan
ama bu mücadelenin gerçek faaliyet alanında bulunmayan karar alınan, kararlara
etkili olan ya da sorunların masaya yatırılıp olası bir çözüm konusunda fikir üretilmeye
çalışılan hiçbir toplantıya katılmayan “sadece sosyal medyada” varlık gösteren
sayıları sabit ama yapıları dinamik ( bunların içinde kimin kiminle olduğu
belli değildir) bir gurup insan yapmaktadır.
Diğer bir başka konu ise balıkçılık camiamız sürdürülebilir
balıkçılık konusunda bir bölünme yaşamış ve bu bölünmede mevcut durumun
değişmesine itirazı olanların bir direnme noktası olarak sürdürülebilir
uygulamaları savunanları itibarsızlaştırmaya seçmişken sözüm ona bu
sürdürülebilirlik yandaşları aynı cephede saf tutarak yukarıda saydığım silsile
içinde tüm paydaşlarımıza ve balıkçı temsili yetine saldırmaktadırlar.
Yeni av sezonunun yaklaştığı bu günler de İstanbul merkezli
Gırgır avcılarının derinlik yasağı zamanın yeniden düzenlenmesi konusunda
merkezi otoriteye yönelik hazırlıkları camiadaki herkesin malumudur. Üstelik bu
taleplerin gerçekleşmesinin yegane garantisinin olarak karşıt seslerin
susturulması gerektiğine inanan bu yüzden de sürekli başta SURKOOP olmak üzere
İst Birlik ve STK’ları hedef alanlarla (bireylerin niyetleri ne olursa olsun)
iş birliği görüntüsü verenlere bu yıl bir de dernek katıldı. Poyrazköy’de
kurulu bulunan bu derneğin sosyal medyada bulunan sayfasında misina ağ yasağı kast edilerek “Surkop nerede
neden bu konuda devreye girmiyor, görmüyormu,küçük balıkçı bitti . eğer imza
koymasaydı küçük balıkçı bu hale düşmezdi, bakanlığa bu konuda neden yazı
yazmıyor ozaman balıkçıların mağduriyetini ve zararlrını ödeyeceksin.” denmektedir.
Söz konusu gurupta bu postun altına iki kez SURKOOP hangi
kararın altına imza koydu diye sormama rağmen cevap alamadım. Zaten soruyu
sorarken bu soruya bir cevap alamayacağımı bilerek sordum. Göz göre göre atılan
bir iftirayı açıklamanın mümkün olmadığını bilerek sordum.
Ya kendi cehaletlerinden ya balıkçının cehaletine
güvendiklerinden ya da en temel insani değerlerini yitirdiklerinden olsa gerek
kooperatifler merkez birliği ile Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğünü
birbirine karıştırıp bu karışıklıkla da yetinmeyip balıkçının kafasını
karıştırmaya çalışıyorlar.
Misina ağ yasağına karşı olan ve tüm platformlarda bunu
savunan birisi olarak söylüyorum, SURKOOP değil misina ağ balıkçılıkla ilgili hiçbir
karara imza atamaz. SÜRKOOP bağlı birliklerin görüşlerini ve taleplerini genel
müdürlüğe taşımak ve sunmakla yükümlüdür. Keşke bu kararlarda SURKOOP’un onayı
gerekiyor olsaydı ama ne yazık ki böyle bir durum söz konusu değil.
Peki bu kadar ciddi bir sahada faaliyet yapmaya soyunan bir
dernek bu kadar basit bir gerçeği bilmiyor olabilir mi?
Evet Poyraz Köy Tülina ve Kılıç Balığı Avcılığı
Derneği bir açıklama ve
sonrasında bir özür bekliyoruz.
Adınızı Sosyal Medya çöplüğüne yazdırıp yazdırmayacağınıza
siz karar vereceksiniz.
Not: İnternete girmeyen üyelerinizin olduğunu bildiğim için
bu yazıyı derneğinize elden ulaştıracağım bilginiz olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder