Son Orkinos av sezonunda yaşanan yasadışı avcılık olayları
tam kapanmak üzereydi ki aniden pandoranın kutusu açıldı ve pislikler ortaya
saçılmaya başladı. Bu sefer iş sadece avcılarla da kalmayacak gibi görünüyor.
Bu güne kadar hep işaret ettiğimiz semirtme çiftlikleri kaçınılmaz olarak
gündeme gelecek ve biziler belki de ilk
defa Orkinos avcılığı ve semirticiliğimizin gerçeklerini tüm çıplaklığı ile
gözler önüne sere bileceğiz.
Ne odlu da Mustafa
Kokoş konuşmaya başladı
Kokoş Kılıç Balıkçılık ile 5 ton canlı (anaç) ve su yüzeyinden
Orkinos yumurtası toplamak için bir anlaşma ve peşin ödeme alarak iş koyulmuş.
Bu izin belgesi ile yüzer kafesine canlı Orkinos aktaracak bu balıkları da
Kılıç Balıkçılığa teslim ederek yaptıkları sözleşmenin gereklerini yerine
getirmiş olacaktı, fakat (bizim zaten
daha önceden bildiğimiz ) dün Kokoş’un anlattıklarına göre olayla böyle
gelişmemiş. Yasa dışı Orkinos avcılığı ve ticareti yapanlar Kokoş’u ve bunun
bir sonucu olarak Kılıç balıkçılığı dolandırmaya kalkmışlar. Olayların ilk
aşamasında Kılıç Balıkçılık savcılığa müracaat etmiş konu adli kurumlara
taşınmış ve sonuçta da Kılıç Balıkçılık 5 ton balığını almıştı.
İşte Kokoş’u konuşmaya iten sebepler burada başlıyor. Olayın
iki ayağı var; Kılıç Balıkçılık Kokoş’un da bu oyunun içinde olduğuna inanarak
aralarında yaptıkları anlaşmayı bozması ve yapılan ödemelerin iadesini talep
etmesi Kokoş’u konuşmaya iten birinci neden. İkinci neden ise, anlaşma yaptığı
avcı teknelerinin kendi kafesindeki yaklaşık 90 ton balığı Dardenel’in kafesine
aktararak Kokoş’u “halk deyimi” ile çırak çıkartmaları. Üstelik Kokoş bu
teknelere 100.000 TL ön ödeme yaptığını söylüyor. Olaya adı karışan 4 avcı
motoru var. Bu 4 motorun içinde balığı avlayan motor ise Orkinos avlanma
belgesine sahip değil. Uluslar arası sularda her yıl yapılan diğer türler için
alınan belgeyle bulunuyor.
Yine Kokoş’un anlatımı ile balığın avlanması şöyle
gerçekleşiyor. Yaklaşık 90 tonluk bir sürü tespit ediliyor ve takip başlıyor. Tespit
edilen sürü çok seri hareket ettiği için sarma teşebbüsünde bulunulmuyor. Sürü
dörder saatlik 3 periyotluk ve üç teknenin takibinde iken hareket sizleşerek
avlanmaya hazır hale geliyor ve avlanma ruhsatı olmayan tekne çağrılarak balık
avlanıyor .
Konuyu şöyle bir sadeleştirirsek;
- Kokoş 5 ton için izin almış ve kafesine yaklaşık 90 ton balık aktarmış.
- Bu balıklar Kokoş başka bir tarafta iken Sahil Güvenlik geliyor denilerek bir Dardanel’in kafesine aktarılmış.
- Dardanel Libya’dan satın aldığı 41 tonluk kotayı dolduramadığı için bir oyunla bu başlıkları satın almış.
- Dardenel kafese 41 yerine 90 ton balık atmış
- Kokoş’un diğer motorların kendisini kandırdığını fark etmesi üzerine Dardenel’den 5 ton balığı Kılıç Balıkçılığa teslim etmek üzere geri talep etmesi ile olaylar çığırından çıkmış.
Bütün bu anlattıklarımın karışık geldiğini biliyorum. Ne
yazık ki olay gerçekten karmaşık. Zaten biraz da bu karmaşıklık sayesinde
yıllardır Akdeniz’de bu yasa-dışı avcılık belasından kurtulamıyoruz. Uluslar
arası ve ulusal kontrol ve gözetleme altında olan bir avcılık tam da kör güzüne
parmak dercesine yasadışı bir şekilde yıllardır devam ediyor. Düşüne biliyor
musunuz bu kadar kontrol altında yapılan bir avcılıkta Kokoş “gümüşcülük”
yapıyor denizde balık topluyor.
Kokoş’un video kayıtları ve beyanları buz dağının görünen
parçasıdır. Orta da Kokoş’un anlattıklarından da vahim bir tablo vardır ve biz
bu tablo karşısında yıllardır üç maymunu oynuyoruz.
Türk derin
balıkçılığı
Kaç yılıydı şu an hatırlamıyorum “Türk Derin Balıkçılığı “
tabirini ilk defa Orkinos avcılığı hakkındaki bir tartışmada kullanmış ve
“Orkinos avcılığını kazırsanız altından Türk derin balıkçılığı çıkar” demiştim.
İnsanların o anki bakışlarını hala hatırlıyorum anlamadıkları yabancı bir
lisanla konuşuyorum gibi gelmişti onlara. Gözümüzün önünde yaşanan ama
anlamlandıramadığımız olaylar ve olguları daha iyi tarif edebilecek bir tanımdı
benim için. Sadece Orkinos avcılığı ve semirticiliği ile ilgili olmayan
birazdan bahsedeceğim “Balık Unu ve Yağı Sanayi” ile çağ dışı “Balık
Komisyonculuğu” rejimi de kapsayan bir tanım.
Bir olgu hakkında tanım koymak için o olguyu bütün
dinamikleri ile kavramak, anlamak ve tarif etmek gerekir. İşte ancak o zaman
önünüzde ki sorunu anlamışsınız demektir. İşte o zaman sorunun çözümü konusunda
bir gerçek zemin bulur ve paradigma oluşturabilirsiniz.
Bütün bunları anlatırken kimsenin fark etmediği bir şeyi
buldum fark ettim ukalalığı yapmıyorum, amacım bu değil. Sadece bu tanımlamanın
ülkemizde sürdürülebilir balıkçılık mücadelesi ve hatta yönetimi açısından öneminin
altını çizmek istiyorum. Evet balıkçılık sektörümüzün son 20 yılda yaşadığı
dikey büyüme nedeni ile içerisinden derin bir yapı çıkartmıştır.
Bu yapı Orkinos avcılı ve semirticiliği, Balık unu ve sanayi
ile komisyonculuk sistemi üzerinde yükselmiştir. Bu yapı gerek balıkçılık
yönetimi gerekse mali denetim alanında bir boşluk yaratmış kendi yarattığı bu
boşluk sayesinde ise 20 yıldır her türlü yasal ve mali kontrolün denetiminin
dışında varlığını sürdürmektedir.
Kısaca söylemek gerekirse; balıkçılık rejimimiz açısından
oluşmuş üç kara deliğimiz vardır ve arık bu gerçeği görmek, masaya yatırmak ve
kalıcı bir önlem almak zorundayız. Eğer bu konuda gereken adımlar atılmaz ve
kalıcı bir çözüm sağlanmazsa bu kara delik kendi içine doğru çökecek bu çöküş
ile birlikte ortada Türkiye balıkçılığı diye bir şey kalmayacaktır.
Derin Balıkçılık
Orkinos avcılığı
Ülkemizde Orkinos balığı bir sanayi ham maddesi olarak
algılanmış ve bunun sonucunda da semirtme çiftliklerinin doğal kaynakları
olarak görülmüştür. Neredeyse algılarda balık olarak avlanmaktan çıkan Orkinos
balığı uzunca bir süredir denizden toplanan canlı kaynak kapsamındadır.
İşte bu canlı kaynak toplayıcılığı sisteminin ihtiyaçları
göz önüne alınarak yapılan düzenlemeler Orkinos avcılığında resmi bakışı değiştirmiştir.
Bu değişim sonucunda Orkinos avcılığı kendine bir hoş görü alanı bulmuş bu
alanı suistimal ederek ülkemizi belki de Akdeniz’in en büyük kaçak avcısı haline getirmiştir.
Şüphesiz otoritenin Orkinos avcılığına gösterdiği hoş görünün arkasında bu
sektörün yaptığı ihracat yatmaktadır. Unutulmamalıdır ki ihracat yapıyor olmak
asla yasa dışı faaliyetlerin görmezden gelinmesinin sebebi olunamaz. Esrar, Eroin,
diğer kimyasal uyuşturucular ve benzerleri de önemli yasa dışı ihracat
kalemlerindendir. Ülkemize döviz getiriyorlar diye bu ticareti görmezden
gelemeyeceğimiz gibi balıkçılıkta da her türden yasa dışılığı görmezden gelmek
gibi bir hakkımızdır yoktur. Suç hangi alanda olursa olsun suçtur ve ortada bir
yasa varsa uygulanmalıdır.
Orkinos avcılığında
bu derin yapı nasıl çıktı?
Bu derin yapının ortaya çıkışının birinci sebebi yukarıda
anlattığım bakış açısı ve adil olmayan kota paylaşımıdır. Kota paylaşımı
yapılırken yaşanan rezalet bu konuları takip eden herkesin bilgisi dahilinde dir.
Yukarıda bahsettiğim sakat bakış açısıyla “çiftliklere ham madde” sağlamak için
sadece Gırgır avcılığına izin verilmiş yüz yıldır olta, parakete, uzatma ağları
vs. ile avlanan küçük ve orta ölçekli balıkçılar görmezden gelinmiştir. Avcılık gelirlerinde yatay paylaşım yerine
sermaye birikimini hedefleyen bu yaklaşımın sonucunda gelirlerde dikey bölünme
yaşanmaya başlanmıştır. Mevcut sistemde gelirlerde en büyük pay çiftliklere
aksa da çiftlik çiler sayesinde filoya verilen milyon dolarlık borçlar filo da
öz kaynağa dayanmayan bir büyümeye sebep olmuştur.
İşte buradan palazlanan avcı gurupları artan kapasiteleri ve
güçlenen mali yapıları ile ulusal sulardaki balıkçılıkta filonun kalanına büyük
bir üstünlük sağlamış ve kendisi ile rekabet edemez hale getirmiştir. Bu tekneler
sahip oldukları donanım ve kapasiteleri sayesinde, Palamut, Lüfer ve Hamsi gibi
büyük stoklar oluşturan türlerin avcılığında haksız rekabete sebep olmaktadır.
Geçmişte 150-200 motor tarafından paylaşılan av miktarı günümüzde 10-15 motor
tarafından paylaşılmaktadır.
Özetlemek gerekirse, Orkinos’tan lotarya geliri alanlar ülke
balıkçılığından da pastanın büyük dilimini almaktadırlar.
Çiftlikler yada
semirticiler
Bu piramidin tepesini çiftlikler oluşturmaktadır. Güvenilir
bir kayıt sisteminin olmadığı, kafes denetimlerinin yapılmadı/yapılamadığı ve günün
ihtiyaçlarına cevap veren yasal düzenlemelerin bulunmadığı bu alanda çiftlikler
“yağma hasanın böreği” gibi üretim ve ticari faaliyetlerde bulunmaktadır.
Günümüzde balıkçılık bürokrasimiz kafeslerdeki balığın gerçek miktarını
bilmemektedirler. Beyana dayalı bir sistemimiz vardır ve bu sistem yıllardır
suistimal edilmesine rağmen görmezden gelinmektedir.
Yine herkes tarafından bilinmektedir ki İCCAT gözlemciliği
bizim ülkemizde ( başka ülkeleri bilmiyorum ) bir işe yaramamaktadır. Resmi
otorite son noktada kendi dalış ekiplerini oluşturmalı kafeslere taşınan
balığın miktarını kendi tespit etmelidir.
Yasa dışı bir alanda elde edilen mali güç ile ülke
balıkçılığının baskı altına alınmasının en önemli sebeplerinde birisi orkinos
avcılığı ve semirticiliği sektörüdür ve bu alanda gereken önlemler acilen
alınmalıdır.
Gelirler de haksız paylaşıma, bunun bir sonucu olarak haksız
rekabete sebep olan kota sitemi yenden masaya yatırılmalı adil ve vicdani bir çözüm
bulunmalıdır.
Çağdaş bir ülkede ayrıcalıklı zümreler olamaz üstelik bu
ayrıcalıklı zümreler başkalarına zarar veriyor, onları da yası dışılığa itiyor
ve bir sistemi batışa doğru sürüklüyorsa hiç olamaz.
Derin Balıkçılık ve
Hamsi avcılığı
Dikey büyümenin yaşandığı ve buna bağlı olarak
kontrolsüzlüğün geliştiği ikinci kara delik burada oluşmuştur. Bu kara deliğin
beslendiği alan Hamsi avcılığına bakıştaki hatalı temel yaklaşımdır. Aynen
Orkinos balığında olduğu gibi Hamsi balığı giderek gıda olma işlevini yitirmeye
başlamış bir sanayi ham maddesine dönüşmüştür. Sanayinin ham maddeye ihtiyacı vardır ve bu
ham maddenin aşırı ucuz olması gerekmektedir. İşte bu noktada derin yapı ortaya
çıkmaya başlamıştır. Hammad denin ucuza mal edilmesinin tek yolu vardır. Pazara
arzın kapasitenin çok üzerine çıkarılması ve balığın pazarda para etmez hale
getirilmesi. Satılamadığı için hallerde denize dökülen balıkları hepimiz
hatırlıyoruz işte bu aşamada birileri çıkar ve derki; dökmeyin bana getirin
balığı. Kasa parası yok, nakliye yok ben 30-40-50 krş veririm. Filoda dikey büyümeyi besleyen sistem geri
beslemeli bir şekilde sanayinin büyümesini beslemekte Hamsi avcılığı
gelirlerinde dikey bölüşümü sağlamaktadır.
Yine Orkinos avcılığında olduğu gibi bu alanda da avcı gemileri
kapasiteleri ve elektronik donanımlarında da bir dikey büyüme yaşanmış, bazı
motorlar sezonda 1000 tonu tamamlayamaz iken filonun küçük biz azınlığını
oluşturan tekne gurubu toplam avın neredeyse yarısını yapmaktadır. Orkinos
avcılığı ile bir başka benzerlik ise sektörün bu alanında da avcıların sanayiye
mali bağımlılığıdır. Balıkçılar sıcak para ihtiyaçlarını fabrikalardan
karşılamaktadır ve bu borçlar asla bitmemektedir.
Sanayinin Hamsi avcılığına bir başka olumsuz etkisi ise
balıkçılık gelirlerinin çalışanlarla (tayfa) paylaşılmasında ortaya
çıkmaktadır. Büyük buzhane kapasitesi olan avcılar ve avcı gurupları balığı
buz hanelerine atmakta tayfa payını da fabrika fiyatları üzerinden
hesaplamaktadırlar. Buzhaneye atılan 10 kg lik bir kutu hamsi 5 tl fiyat
üzerinden satışlara girilmekte bir iki ay sonra aynı balık 30-40-50 tl gibi
fiyatlarla pazara sürülmektedir.
Bu sistemin beslendiği en önemli alanlardan bir diğeri ise
yine aynen Orkinos avcılığında olduğu gibi kayıt dışılığın önüne geçilememe sidir.
Türkiye balıkçılığında rakamlar üzerine konuşmak büyük bir safdilliktir. Bunun
farkında olan TUİK resmi kayıtlar yerine anket yöntemi ile istatistik
çıkartmaya çalışmakta ama gerçek rakamları yakalama konusunda asla yeterli
performansı gösterememektedir. Jurnalini doğru tutmayan birinden anket yoluyla
doğru rakamları alacağını ummak nasıl
tanımlanır bilmiyorum. Ayrıca, filonun önemli bir kısmı gerçekte tuttuğu
miktarı da bilmemektedir. Birazdan komisyonculuk sisteminde buna değineceğim.
Derin Balıkçılık
Komisyoncular
Balıkçılık rejimimizin üçüncü kara deliği çağ dışı
komisyonculuk (kabzımallık) sistemimizdir. Özellikle orta ve büyük ölçekli
balıkçılar üzerinde bir karabasan gibi duran çağ dışı bir yapı. Bu yapı örtülü
tefecilik, mali sistemde kayıt dışılık ve filonun yasa dışı ava itilmesinin en
önemli sebeplerinden birisidir. Hamsi ve Orkinos avcılığında olduğu gibi pazara
balık arzında da bir dikey büyüme yaşanmış ve
(özellikle İstanbul merkezli olmak üzere) komisyoncu sayısı azalmıştır.
Bu durum “serbest piyasa” veya “serbest rekabet” ile açıklana bilinecek bir
durum değildir. Kayıt dışı işlemin egemen olduğu hiçbir piyasada serbest
rekabetten bahsedemeyiz.
Mevcut sistem balıkçıyı kontrol almış kelimenin gerçek
anlamı ile kendisine bağlı balıkçıların avcılığını yönetir hale
gelmişlerdir. Resmi otorite, Su Ürünleri
Kanunu ve Tebliğlerin devre dışında kaldığı bir sistemden bahsediyoruz. Borçlu
balıkçı için komisyoncunun talimatı her türlü yasa ve yönetmeliğin üzerindedir.
Bir komisyoncu balıkçısına avla ve getir/yolla diyorsa balıkçının yapacağı bir
şey yoktur. Komisyoncunun talimatına uymak yasa-dışı da olsa balığı avlamak
zorundadır.
Günümüzde balıkçılığın derin yapısının dışında kalan filonun
yarısından fazlasının komisyoncu ipoteği altında olduğu bir gerçektir. Üstelik
bu ipotekli teknelerde önemli bir bölümü tekne ederinin üzerindedir. Her şeyini
kaybetmiş ve kaybetmek üzerine olan bir balıkçı resmi otoriteye ve yasalara
değil komisyoncuya boyun eğmektedir. Avcılık faaliyetlerinin belirlenmesi ve
yönetilmesinde egemen otorite uzunca bir zamandır komisyoncu iradesidir.
Sonuç Yerine
Karadelik, astrofizikte, çekim alanı her
türlü maddi oluşumun ve ışınımın kendisinden kaçmasına izin vermeyecek derecede
güçlü olan, kütlesi büyük bir kozmik cisimdir.
Balıkçılığımızın bu üç büyük kara deliği aynen astrofizikte
olduğu gibi balıkçılık alanındaki her türlü geliri kendi içine çekmektedir ve
bu çekim giderek artmaktadır. Bu mevcut rejim sayesinde Türkiye sularında
yapılan ticari avcılık faaliyetleri bir sermaye birikim modeline dönüşmüştür.
Bizim ülkemizde balıkçılık; gıda güvenliği ve sürdürülebilirliği, istihdamın ve
toplumsal gelirin tabana yayılması, sucul ekosistemin sürdürülebilirliği ve
“sürdürülebilir balıkçılık yönetimi” gibi değer ve parametrelerden yoksun hale
gelmiştir.
Ne yazık ki bu ülkede başta resmi otorite olmak üzere hiç
kurum ve kuruluş avlanan/toplanan canlı sucul kaynak miktarını bilmemektedir.
Neleri Bilmiyoruz ;
- Bu ülkede buzhane kapasitesi bilinmemektedir
- Bu ülkede Buzhanelerde ki balık türleri ve miktarları bilinmemektedir
- Bu ülkede avlanan Hamsi miktarı bilinmemektedir
- Bu ilkede işlenen Hamsi miktarı bilinmemektedir
- Bu ülkede avlanan Orkinos miktarı bilinmemektedir
- Bu ülkede kafeslerde semirtilen Orkinos miktarları bilinmemektedir
- Bu ülkede diğer türlerin miktarı bilinmemektedir
- Bu ülkede gerçek ticari balıkçı ve balıkçılık çalışanı sayısı bilinmemektedir
- Bu ülkede amatör balıkçı sayısı bilinmemektedir
- Bu ülkede amatör avcının avladığı balık türleri miktarları bilinmemektedir
- Bu ülkede balıkçılığın yarattığı gerçek katma değerin parasal karşılığı bilinmemektedir
- Tüm dünyada yasa dışı avcılar teşhir edilirken bu ülkede kimlerin yasa dışı avcılık yaptığı bilinmemektedir.
Bu listenin eksikleri olabilir ve tamamlanmaya açıktır.
Bizim açımızdan önemli olan; bu listede ki eksikler sayesinde ortaya çıkan ve
yanlış kanaat yapıları ile de büyüyen bu kara deliklerin bu eksiklerin
giderilmesinde ki en büyük engel oluşudur.
Bu kara deliklerin oluşması ve giderek büyümesinde ki temel
bir başka sebep ise siyasal iktidarların hatalı kanaat yapılarıdır. Bu hatalı
kanaat yapısının beslendiği nokta Orkinos ve Balık Unu sanayinin ihracat
yapıyor olmasıdır. Bu hatalı bakış çoğu zaman balıkçılık bürokrasisi üzerinde
baskı oluşturmakta faaliyet ve görevlerini kısıtlamaktadır. Hiç kimse Orkinos
avcılığında başka ülkelerin yasa dışı avcılığını göstererek kendi
ülkemizde kileri meşrulaştıramaz. Bir kez bu yola yasa dışı avcılıkla mücadeleyi
tümden kaybederiz.
Oltacının ağcıyı, ağcının trolü, trolün gırgırı v.b. işaret
ettiği bir sistem de yasa dışı avcılıkla mücadele mümkün olmayacaktır.
Mevcut sistemin sonuçlarından birisi olan balıkçılık
gelirlerinde dikey paylaşımın önüne geçilmesi ancak gelirlerin adil paylaşımı
için gereken hukuki önlemlerin alınması
ile mümkündür. Bu konuda başlamamız gereken yer ise dost düşman herkese
karşı boynumızı büken çarpık kayıt sistemimiz veya bir kayıt sistemimizin
olmayışıdır. SUBİS belli bir noktaya gelmiştir yapmamız gereken sadece kayıt
dışılığa gerçekten ağır cezalar getirmektir.
Balıkçının kendisinden başka herkesin para kazandığı bir
balıkçılık ekonomimiz var. Bir an önce çarpık hal ve komisyonculuk yapımızın
tasfiye edilmesi ve balık arzında balıkçı örgütlerinin söz sahibi olduğu bir
yapıya geçmemiz gerekmektedir.
Başlamamız gereken yer filonun borç envanterini çıkarmaktır. Bu envanter
çıkarıldıktan sonra hiç bir komisyoncu alacak iddiasında bulunamalı ve
gerekirse bu borçların ziraat bankasında merkezileştirilerek balık “tefeci”
(komisyoncu) baskısından kurtarılmalıdır.
Büyük stok oluşturan türlerde taban ve tavan fiyat
belirlemesi yapılmalı hem tüketici hem balıkçı balığın kaç olacağını sezonun
başında bilmelidir Bu sistemin işlemesini sağlayacak olan, merkezi otorite ve
çıkaracağı yasal alt yapıdır,
Mustafa Kokoş’un iddiaları ve kanıtları neler getirecek bunu
ilerleyen günlerde göreceğiz. Biz ne kadar kızsak ne kadar tepki gösteride
çıktı ve açık açık konuştu. Üstelik bunu sürdürülebilir balıkçılık adına
yapmadığını zarara uğradığı için yaptığını da bütün samimiyeti ile anlatıyor.
Ortada kirli bir sistem var ve Kokoş fırsatları değerlendirerek para kazanmak
istemiş. Kendisine oyun oynanınca da çarşafı çekti ve pisliği ortaya döktü.
Eğer bu yaptığı hareketin arkasında durur sonuna kadar giderse bu kara deliğin
tasfiyesi uğruna çaba harcarsa sadece memlekete hizmet etmiş olmaz kendisi
hakkında oluşmuş imajı da çöpe atar.
Peki bu rezilliğin tasfiyesi için sadece Kokoş’un
kararlılığına mı muhtacız?
Resmi otorite hatta siyaset bürokrasisi ne yapacak bunları
zaman içinde ve hep birlikte göreceğiz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder