Yavru balık yakalandığında "öpmeden salma denize" derdi babalarımız.
Önce uskumruyu kaybettik, sonra kılıçları. Denizin kuru fasulyesi derdik istavrite, artık yok olmak üzere. Ağustos ayında başlardık lüfer tutmaya, gazlı lüks lambalarının ışığında, Ocak'ta, Şubat'ta kofanalarla dolardı livarlarımız. Orkinoslar koparırdı oltalarımızı, kızmazdık onlara. Saygı ve hayranlıkla seyrederdik kendilerini sudan fırlatışlarını. Büyüklerimiz zıpkın vurmazdı küçük kılıçlara. Palamut, kalkan, uskumru fakir balığıydı çocukluğumuzda. O kadar bol ve ucuzdular ki, sofralar şenlenirdi göç başladığında.
Balık yok oldukça, balıkçı köylerimiz, kasabalarımız da yok olmaya başladı. Bizler yok olmaya başladık, sessiz çaresiz. Biz küçük kıyı balıkçıları olarak bundan sonra sessiz kalmayacağız. Balıklarımızı da kendimizi de kurtarmak, çocuklarımıza, balıklarla dolu denizleri ve mesleğimizi miras bırakmak istiyoruz. Bu amaca birlikte yürür, sesimizi birlikte çıkarırsak ulaşabiliriz. Yavru balıkları kurtarmak küçük kıyı balıkçısını kurtarmak demektir.
Greenpeace'in yürüttüğü kampanyayı sadece balık stoklarını değil, küçük kıyı balıkçılarını da kurtarmak için bir adım olarak görüyor ve destekliyorum.
Bu çığlığa ses vermenizi ve kampanyaya destek olmanızı istiyorum.
Sevgiler,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder