MİSİNA AĞLAR KATİLDİR.
İÇSULARIMIZDA VE DENİZLERİMİZDE KULLANIMI TAMAMEN YASAK OLMALIDIR.
Sucul hayata verdiği zararlar herkesçe bilinen ve ilgili
kurumlar ile bilim insanları tarafından her fırsatta dile getirilen Misina Ağların içsularımızdan sonra
denizlerimizde de kullanımının serbest bırakılacağı ve hatta bu yönde ilgili kurumlarımızın
çalışmalara başladığı duyumlarını üzülerek öğrenmiş bulunmaktayız.
Bu duyumlara inanmak
istemediğimizi belirtir,
serbest bırakılması halinde eskiden olduğu gibi yine aynı duruşu sergileyeceğimizi bildiririz.
Saygı ve
selamlarımızla,
Amatör ve Sportif Olta
Balıkçılığı Federasyonu
ASOF Yönetim Kurulu
ASOF yine kampanya yapıyor.
Yazıya başlamadan evvel bu yasağın altyapısını ve hangi
sebepler ile ülke gündemine geldiğine dair bir bilgilendirme yapmakta fayda
var.
Bu yasak Türkiye’de ip ağ üreten firmaların misina ağların
ülkeye ihracaat yolu ile girmeye başlaması, balıkçıların bu ağlara rağbet
etmesi ve yerli ağ üreticilerinin de misina ağ karşısında rekabet edememesi
nedeni ile idare üzerinde yapılan lobi faaliyeti neticesinde gündeme gelmiş ve
akabinde bir sonraki tebliğ (2016) başlamak üzere 2012 yılında ilan edilmiştir.
Yine konuyu bilenlerin hatırlayacağı gibi idare tarafından
dağıtılan cüzdan şeklindeki (hangi ağların yasak olduğunu gösteren) kartoteksin
arkasında 5 ağ üreticisinin reklamı vardı.
Bu satırların yazarı ise (tesadüfi bir şekilde) çok daha
önceden (2008) yasağın geleceğinden haberdar olmuştu. (ayrıntı bende kalsın)
(bu konuda yürek yakan başka bir husus ise o zamanlar “bu
yasağa itiraz etmek bir yana destekleyeceksiniz” dendiğinde boyun eğen balıkçı
örgütleridir)
İdare misina ağları yasaklayacaktı ağ üreticileri de idareye
elektromekanik ağ gözü ölçüm cihazlarını temin edip sahada ölçümlerde kullanmak
üzere idareye bağışlayacaktı.
Ağlara yasak geldi ama idareye ölçüm cihazları bağışlanmadı.
Bu bilgiyi burada paylaşmak zorunda kaldığım için üzgünüm
lakin içinde bulunduğumuz koşullarda (idarede çalışanların bile bilmediği
bilenlerin muhtemelen unuttuğu bu olayı hatırlatmakta fayda var.
Nedir bu misina ağ olayı?
Bilgisizlik sıradan bir meseledir. Ve zannedildiği gibi de
öyle kötü, çirkin ya da utanılacak bir şey değildir. Şöyle bir durup düşünürsek
aslında (ben de dahil) ne kadar çok şey konusunda bilgimizin ya hiç olmadığını ya
da yetersiz olduğunu fark ederiz. Ve yine bir konuyu bilmediğimizi fark edersek
ve o konu bizim için önemli ise az ya da çok çaba ile araştırır okur öğreniriz.
Yanlış olan daha da kötüsü çirkin olan bilmediğimiz
konularda büyük laflar etmek bundan daha da kötüsü pozisyonumuzu savunabilmek
için yalanlara başvurmaktır.
Kötü olan palavralara dayanan (bundan ASOF sorumlu değildir)
künt algılar oluşturmaktır.
Bu algı “hayalet ağ” algısıdır. Bu terim içi boşaltılarak ve
asıl hedefinden saptırılarak literatüre sokulmuş ve ne yazık ki “Hayalet
Avcılık ve Hayalet Av Araçları” sorununu
misina ağlara indirgemiştir.
Temel hedef denizde bırakılan ve kaybolan av araçları
sorununa çözüm bulmak iken biz kala kala misina ağlar etrafında palavralar
üreterek büyük ve önemli bir sorunu taammüden ıskalar hale geldik.
ASOF’un kampanyası ile polemik yapmadan önce bu yasak ilan
edildiğinde mal bulmuş mağribi gibi atlanılan makalede ise bu ağların “denizde
kaybolmaları veya unutulmaları (komik) durumunda ip ağlara göre avcılık
yeteneklerini daha uzun süre koruduklarını” anlatır. Yani mesele “cinayet”
değildir mesele “av araçlarının denizde kaybolması durumunda ortaya çıkan bir
soruna” çözüm arama meselesidir.
Bildiğiniz üzere bakanlık denizde kalan av araçlarının
çıkarılması için yaygın ve tekrarlanan bir program uyguluyor. Bu operasyonlarda
çıkarılan av araçlarının envanterini de paylaşıyor. Bu envantere göz
attığımızda uzatma ağlarının oranının çıkarılan ağlar içindeki oranının %3
civarında olduğunu görüyoruz. Ve yine bu uzatma ağlarının tamamı da
monofilament ağ olmadığını biliyoruz. İşin daha acısı ise bu ağların ne
kadarının gerçekten balıkçının olduğuna dair soru soran yok.
Bu soruyu sormuyorlar çünkü balıkçı ve balıkçılık hakkında
bir bilgileri yok.
Anlatayım;
Balıkçı(12m tekneye kadar tekneler ile avlanan küçük ölçekli
balıkçıları kast ediyorum) av aracını denizde bırakmaz. Onu yerine koyması onun
için büyük bir mali sorun yaratır. O ağını düzgün tonozlar, doğru ve sağlam kerterez
alır (son 10 yıldır navigasyon cihazları yaygınlaştığı için kereterez almak
yerine av araçlarını harita üzerinde markalıyorlar) ve başlıklar (ağ
şamandıraları) koptuğunda ise malya denilen (ufak bir çapa) bir araçla ağını
denizden çıkarır.
Tam 50 senedir denizdeyim hırsızlık hariç uzatma ağını
kaybeden küçük balıkçı görmedim. Ama ağlarını kaybeden (yaklaşık 25 sene önce
bir kısıtlama yoktu) çok aşırı sayıda çelebi (amatör) gördüm. Bir çoğunun
ağlarını biz bulur getirirdik kıyıya.
Küçük balıkçının ağlarının parçalanarak kaybolmasının sebebi
başı kıyıda avlanan Gırgırlar ve kaçak trollerdir. Dibe temas ederek çekilen
veya sürüklenen bu av araçları yasal ya da yasadışı bir şekilde kıyılarda
çalıştığı için olur bu. Denizden çıkarılan ağların tamamına yakını da bu
ağlardır.
İşte misina ağlara karşı yürütülen bu kampanyalar temel bir
hedefin (habitatın en zengin olduğu) bu alanlarda yapılan tahrip edici avcılığın
bir mücadele hedefi olarak ıskalanmasına sebep olmaktadır.
Mesele şu ya da bu av aracının yasaklanması değil mesele sucul ekosistemin üzerinde faasliyet gösteren amatör ve ticari tüm unsurları ile korunması ve faaliyetlerin (sürdürülebilir balıkçılık, sürdürülebilir eğlence, sürdürülebilir turizm vs. sürdürülebilirliğidir.
ASOF bize ne anlatıyor veya hangi iddiaları
koyuyor önümüze?
“Sucul hayata verdiği zararlar
herkesçe bilinen ve ilgili kurumlar ile bilim insanları tarafından her fırsatta
dile getirilen”
Kampanyanın tek iddiası bu paragraf. Sucul hayata
verdiği zarar herkesçe bilinen
ve bilim insanları tarafından her fırsatta dile getirilen. İyi de bir konunun
doğru bir şekilde herkes tarafından bilinmesi yeter sayıda araştırma ve yeter
sayıda sonuç olması ve yine bu sonuçların bilimsel çevrelerde tartışılarak
kabul görmesi gerekmez mi? Ama ortada ne yeter sayıda araştırma ne de yeter
sayıda sonuç var.
Mesela sürdürülebilir
balıkçılık yönetiminde ülkemizden daha iyi bir konumda olan AB ülkelerinde
acaba neden böyle bir engelleme yok. Bu sorunun cevabı bu yasak gündeme
geldiğinden beri kimse tarafından verilmedi.
ASOF’un bu mealdeki
kampanyalarındaki bir başka fenalık ise “bir av aracını katil ilan ederek”
aslında onu kullananın katil ve diğer av araçlarının da (bir tek olta iğnesi
dahil) dolayı ile ayırmaksızın tüm balıkçıların katil olduğu fikrinin toplumda
yayılmasına sebep olmasıdır. Tekrarlamak pahasına bir kez daha söylüyorum. Tüm
av araçları denizden canlı türleri alır suyun dışına çıkarır. Bu zihniyet ile her balıkçı ve balık yiyen
her zihniyet katildir.
ASOF o kadar sığ ve içi
boş bir argüman ile kampanya yapıyor ki insan ister istemez neyin polemiğini
yapıyorsun sen diye soruyor.
Yine bu kampanyadaki bir
başka acı (paydaşlık adına acı) husus ise “iç sularda engelleyemedik bari
denizde devam ettirelim” bakışının kampanyanın afişinden bariz bir şekilde
sızmasıdır.
Nerede ise oluşumunun
tamamı iç sularda varlığını gösteren bir STK balıkçılığın makro problemleri
olan;
·
Aşırı avcılık
·
Plansız avcılık
·
İllegal avcılık
Konularında tek bir
kampanya yapmıyor ama iş misina ağa gelince kıyameti koparıyor.
Halbuki sahici bir STK
iseniz ve özneniz kendi varlığınız değil de sucul ekosistem ise “tüm dünyada balıkçılık
yönetimlerinin temel problemi olan bu konularda söyleminiz ve eyleminiz” olması
gerekmez miydi?
Ne yazık …
Yazının başına bu yazıyı
yazmama sebep olan ASOF ilanını koydum. Bu bölümün başında ise misinalar
içindeki bir kirpinin kampanya objesi olarak kullanıldığı başka bir postu
koyuyorum.
Bu Kirpi’li afiş benim
için ibretlikti.
Umarım ibret alması
gerekenler de alır.
Son olarak;
ASOF içinde çok sayıda
sevdiğim saygı duyduğum insan var ve bir bölümünün de beni sevdiğini biliyorum.
Bu yazının diline özen
göstermemin sebebi sadece STK paydaşlığı değil
ASOF’lu arkadaşlara karşı olan muhabbetimdir.
Sürçü lisan ettiysek af ola.
Kenan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder