2 Ekim 2012 Salı

“Balıkçı İçin Balığı Korumak” Zor Zanaat…

Herkesçe bilinen nedenlerle ülkemiz ve tüm dünya denizlerinde balık kaynakları hızla tükenmiştir. Hatta bugün önlem almak için çok geç kalınmıştır. Bu çöküş öyle bir seviyeye gelmiştir ki, balık ve diğer su ürünü stoklarının düzelmesini sağlamak için 50 yılda balıkçılıktan kazandığımız gelir harcansa dahi çoğunu bir daha geri getirmek mümkün olamaz.

Hal böyleyken balıkçılığın yönetiminden sorumlu kurumlar ve özellikle balıkçımızın durumu görmezlikten gelme veya sorunu küçümseme hakkı yoktur. Sayıları 30’u aşan akademik kurumlar ve burada görevli yüzlerce balıkçılık “uzmanı” akademisyenlerin de çağın gereği bilgilerle donanmış olarak ve ülkemizdeki mevcut duruma vakıf bir şekilde idarenin ve balıkçıların sorunlarına cevap verecek ve yapılmaya çalışılan düzenlemelere teknik destek sağlayacak güncel bilimsel çalışmaları yapması gerekmektedir.

Herkes bilmelidir ki; balıkçılık hamsi, kıraça, çinakop, vonoz, sardalye avcılığından ve alabalık, çupra, levrek yetiştiriciliğinden ibaret değildir. Bu ülkenin denizlerinde daha düne kadar bir trol ağı çekiminde tonlarca minakop, mersin/morina, mahmuzlu camgöz, bakalyaro, dülger, adabeyi, karides, mezgit, barbunya avlanıyordu. Gırgırların bir molada 50 ton lüfer, torik, kofana, kefal, akya, tombik avlanması alelade bir işti. Daha eskiye gittiğimizde ağa uskumru gelmesin diye dualar edildiği, kırlangıcın çapariden silkelenip denize salındığı günler, Marmara küçük balıkçısının livarında üç-beş iri ıstakoz, kocaman bakalyarolar, tepsi gibi baltabaş karagözler, kalkan ve çivisiz kalkanlar, sinaritler, Ege’de bir takım paraketayla yada üç beş boy dip ağıyla tutulan trançalar, dev orfoz ve lahoslar fangriler, dülger balıkları hepimizin gözleri önündeydi.

Bugün bu manzaraları nadir görüyor olabiliriz fakat neden hamsiyle, kıraçayla, çinakopla yetinelim? Az bir gayretle tekrar eski günlere dönemesekte, en azından balık çeşitliliğimizi artırmamız ve stokları korumamız mümkündür.

Ticari ve amatör balıkçılığı düzenleyen tebliğlerde son yapılan düzenlemeler ilk defa ülke balıkçılığına sahip çıkıldığı ve gerçek gündemin yakalandığı ümidini oluşturdu.

Bu düzenlemelerin başında çevremizdeki tüm ülkelerde olduğu gibi gırgır avcılığının kıyılardan uzaklaştırılması ve 50 metreden derin sularda yapılmasının sağlanmasına yönelik girişimlerdi. Bu girişim önce 30 metreye çekilerek tartışmaya açıldı ve baskıların ardından en azından bir adım ilerleme sağlayabilmek için 24 metreye bağlandı.

Boy kısıtlamasına giren balık türlerinde, balık boylarında ve küçük balıkçılığa yönelik bazı kurallarda şimdiye kadar hiç olmadığı şekilde sürdürülebilir üretim anlayışını temel alan bazı düzenlemeler bu dönemi öncekilerden ayırmaktadır.

Her ne kadar bu düzenlemeler mevcut sorunun tam ilacı olmasa da yıllardır balıkçılığın içinde olan pek çok aklıselim tarafından desteklenmiştir.
Diğer yandan bazı balıkçı grupları yeni düzenlemeleri çıkarlarına tehdit gibi algılamış ve idareyi baskı altına almaya çalışmıştır. Bu baskılar halen devam etmekte olup hiç bir haklı ve bilinçli nedene dayanmamaktadır.

Özellikle gırgır takımı sahipleri tarafından bu düzenlemelerin bir kıyamet gibi gösterilmesi doğru değildir.
Zira yapılan düzenlemeler o avcılık faaliyetini uygulayan herkes için geçerlidir. Avcılığa kapatılan saha tüm gırgırlara kapalı olduğundan herkes için şartlar eşittir. Çok balığın para etmediği esas olanın piyasaya balık sürenler arasındaki denge olduğu herkesce malumdur. Balıkçıların baskılarının esas nedeni balık avcılığının 24 metre ve daha sığ sularda yapılması ve bu nedenle kayba uğramaları değil, toplumun tümüne ait bir kaynağı bu güne kadar tek başlarına ellerinde bulundurmaları ve bunun devamını istemeleridir. Sadece 6 metrelik bir artırımın av miktarı ve maliyet yönünden hiç bir zararı olmayacaktır. Ama bu sayede hem kıyı balıkçılarına hem de göç eden balıklara nefes alacak, sonar, ışık ve pervane gürültüsünden uzak biraz daha alan oluşmasına yarayacaktır.
Derinlik düzenlemesiyle örneğin Karadeniz'de kıyıdan itibaren ortalama 400-700 metrelik bir sahanın balıkların dinlenmesi, barınması ve yavru balıkların büyümesine ayrıldığı söylenebilir. Ayrıca palamut gibi balıklar için küçük balıkçıların yoğun bulunduğu bazı limanlar çevresindeki voli (alamana/difana) ağlarıyla avcılık için bir fırsat yaratacaktır. Hamsi ve istavrit gibi balıklarda ise balık sürüleri o sahalarda yeniden kendine gelme imkanı bulacak ve sahanın dışında daha etkin ve daha düşük maliyetle gırgır tekneleri tarafından avlanabilecektir. Geçtiğimiz sezon kıyılarımıza doğru göçe başlayan balığa toparlanma şansı tanımadan Boğaz ağzında ekim ayında başlatılan hamsi avından sonraki durum, balıklara toparlanmak için fırsat tanınmasının ne kadar gerekli olduğunu hepimize gösterdi.

------*--------
Gırgır avcılığına derinlik sınırlaması konusu mevcut takımların av kapasitesinin denizlerimizdeki balık miktarının çok üstünde (10 kat) olması nedeniyle denizde her alanın endüstriyel avcı baskısıyla karşıkarşıya olması yönünden de çok önemlidir.

Derinlik kısıtlaması; deniz yaşamının büyük bölümünün doğup geliştiği "ışık alan bölge" üzerindeki baskıyı azaltmak, buradaki mercanlardan, midye banklarına, deniz çayırlarından kum setlerine kadar pek çok balık ve diğer su canlısı için yumurtlama ve büyüme alanlarını bir saatlik molada 300-500 ton balık avlanan bir balıkçılık yönteminden koruma anlamı da taşır.
Sığ bölgelerin ve belirli alanların gırgır ağlarıyla avcılığa kapatılması kesinlikle denizel ekosistem dengeleri açısından da çok yararlıdır.
Bir gırgır ağı dibe sürtünmeyecek diye bir kural yoktur. Fakat 150 metre derinlikteki bir ağın 10 metre derinlikte dibe sürtünmesiyle 50 metre derinlikte dibe sürtünmesi çok farklıdır. Keza yine gırgır ağları her ne kadar pelajik balıkları avlamada kullanılsa da tesadüfi (incidental catch) olarak belirli bir miktar dip balığı avlaması hoş görülebilir.

24 metre sınırlamaları bu açıdan kesinlikle yetersizdir. Bunun Karadeniz için 30-36 metre olması kıyısal ekosistemin korunması ve üreme ve beslenme göçü yaparken balıkların avcılığa uygun büyük sürüler oluşturabilmeleri bakımından daha uygundur.

Bu kısıtlamanın 50 metreden önce 30 sonra 24 metreye gerileme sürecinde konuya vakıf olmayan bürokrat ve siyasetçilerin baskılara direnememesi, ondan da önemlisi sahada yapılmış bilimsel çalışmaların yetersizliği ön plana çıktı. Halihazırda konunun tam olarak anlatabildiği kanaatinde değilim.

Karadeniz kıyılarında ortalama eğim %1-1.5 dir. Bu 6 metrelik derinlik sınırlaması artışı ile kıyıdan açığa doğru 400-600 metre bir sahanın ve tüm Karadenizin 1200 km lik kıyı şeridinde 480 ile 720 km2 sahanın endüstriyel avcılıktan korunması anlamına gelir. Hem de bu saha deniz dibi ve genelde deniz ekosistemi açısından çok önemli olan ışık alan bölge (littoral) içinde yer alır.


Karadenizde iyi bir sezonda yaklaşık 300 bin ton hamsi, 70 bin ton çaça, 50 bin ton palamut, 30 bin ton istavrit avlanır. Çaça hariç diğer balıkların %90 ı gırgırlar tarafından avlanmaktadır. Hamsi, İstavrit ve Palamut 10 metreye kadar sulara girse de, esas yoğun avcılığı 36 metre (20 kulaç) ve daha derin sularda yapılmaktadır. Özellikle toplu balık avcılığı 50 metre ve üzerindeki alanlarda yapılmakta olup daha sığ bölgelerde zayıf sezonlarda değerlendirilmesi karlı az yoğun sürüler üzerinde avcılık yapılmaktadır. Sezon kötü geçtiğinde bu az miktarda balığın balıkçılar için önemi arttığından belki bu kadar feveran etmelerinin nedeni budur.

Şu da bir gerçektir ki, balık sürüleri dinlenme ve toparlanma olanağı bulabilirse her zaman daha toplu ve büyük - küçük bireyler ayrı sürüler oluşur. Bu da verimli av ve yavru balıkların daha fazla korunması demektir.

------*-------

Derinlik sınırlaması ve buna bağlı olarak koruma sahaları oluşturma konularında mutlaka detaylı bilimsel çalışmalara ihtiyaç vardır. Biz ülke olarak bu düzenlemelere hazırlıksız yakalandık. Farklı uygulamalar yapmak ta mümkündü. Örnek olarak; derinlik sınırlaması eski seviyesine çekilebilir, fakat o durumda tüm körfez içleri, balık göçleri, üremesi ve beslenmesi için önemli alanlar olan büyük nehirlerin denize aktığı sahalar ve çevresi "her türlü" endüstriyel avcılığa kapatılmalıdır.
Yani 18 metre derinlik sınırıyla birlikte mesela çalışma alanım olan Karadenizde İğneada'dan Sarp'a kadar tüm kıyılarda koruma alanları oluşturulması gerekir.
Batıdan doğuya doğru İğneada, Kıyıköy, Boğaz ağzı, Sakarya ağzı (Karasu) , Kefken içi, Ereğli-Akçakoca arası, Filyos (Yenice) ağzı, Sinop Sarıkum, Sinop İçliman, Samsun Kızılırmak ağzı, Samsun Körfezi, Yeşilırmak ağzı, Fatsa içi gibi bölgelerde körfezler veya kıyıdan itibaren en az 3-5 millik saha her türlü endüstriyel avcılığa kapatılabilir.
Bu önlemler köklü hale getirilmezse yani biz denizleri korumazsak elimizde son kalan hamsi, kıraça, çinekop, palamut vonozunu da kaybedeceğiz ve denizlerimiz denizanası ve plankton ölülerinden oluşan mezarlığa dönecektir.


Saygılarımla.