22 Mart 2021 Pazartesi


Mesele gerçekten Torik mi?



Son 2 gündür İstanbul Birlik imzalı bir afiş dolaşıyor sosyal medyada. MART-NİSAN-MAYIS-HAZİRAN-TEMMUZ aylarında (üreme gerekçesi ile) Palamut ve Torik balığı avcılığının yasaklanması talep ediliyor. İlk bakışta ne kadar da hoş diyor insan. Birkaç istisnası hariç Küçük Ölçekli balıkçıların örgütü olan bir kooperatif birliği stokların korunması doğrultusunda adım atıyor ve bir farkındalık yaratarak bir talep için mücadele ediyor “gibi görünüyor” ve cezbediyor.

Lakin bu “olası” kampanya (korkaklığı bir kenara bırakılırsa) baştan aşağı tutarsız baştan aşağı gerçeklerden habersiz ellerden çıkmış gibi görünüyor.

Neden tutarsız?

Torik Mayıs ayında yola kalkar ve Haziran ayında Karadeniz’e ulaşan bireyler yumurta dökmeye başlar. Önerilen zaman dilimini üreme göçü ve üreme dönemi ile alakası yoktur. Belki Nisan ayı biraz anlaşılabilir ama Mart ayı neden talep edilir anlamak mümkün değil.

Bu kampanyaya tutarsızdır deme sebeplerinden bir diğeri ise gerel Küçük Balıkçının gündemi gerekse de stokların sürdürülebilirliği açısından içinde bulunduğumuz dönemin gerçekleri ile bir alakası olmamasıdır.

Bu sezon avcılık açısından bereketli geçse de küçük balıkçılık ekonomisi gerekse de sürdürülebilir balıkçılık yönetiminin en büyük kara deliklerinden birisi olan “yasa dışı avcılık” açısından sıkıntılı geçmektedir.

Müsilaj (balıkçı literatüründe KAYKAY) pik yapmış durumdadır sadece her türden ağ ile avcılığı değil olta balıkçılığını da yapılamaz hale getirmiştir. Ne yazık ki belli periyodlar ile karşılaştığımız bu biyolojik olayın ne sebepleri (organik yük muhtemel sebeplerden birisi) ne de sucul ekosistem üzerindeki etkileri hakkında yeterli bir çalışma yapılmamaktadır.

Bürokrasiden akademyaya hiç kimsenin (Balıkesir araştırma enstitüsünü tenzih ederim) kimsenin de gündeminde değildir. Balıkçı ve örgütleri ise biçare vaziyette gelecek sene olmamasını ummaktan başka hiçbir şey yapma potansiyeline sahip değildir.

Bu senenin diğer önemli gündemi ise yasadışı avcılıktır.

Yasadışı avcılık hem sürdürülebilir balıkçılık yönetimi açısından hem de küçük balıkçılık ekonomisi açısından olumsuz bir faktördür.

Sezonun görece bereketli geçmesi ve fiyatlardaki artış sebebi ile “özellikle Marmara ve Boğaz’da trol avcılığında patlama olmuştur. Yeni çıkan yasanın tüm olumlu katkısına rağmen İl ve Taşra teşkilatları gere3k personel azlığı gerekse de denetleme aracı yetersizliği nedeni ile trol patlaması konusunda yetersiz kalmıştır. İş o boyutlara varmıştır ki adı sanı bilinen gırgırcı aileler (veya yakınları) denizde 2-3 trol takımı birden gezdirir hale gelmiştir.

Hoşunuza gitse de gitmese de Marmara ve boğaz balıkçılığının gerçek gündemi budur.

 

Gelelim kampanya için neden korkakça dediğime.

Bu işi biraz bilenler bile Üreme öncesi ve üreme göçü döneminde Palamut üzerindeki en büyük baskıyı Gırgır ve Dalyanların oluşturduğunu bilir. KASIM-ARALIK aylarındaki Torik avcılığı ve göç yolunun en dar alanlarından kurulan Dalyanlar esas işaret edilmesi gereken alanlardır.

KASIM-ARALIK aylarında Marmara’da Gırgır ağları ile Torik avcılığını engellemek ve Mayıs ayında 1 çift Torik balığının Dalyandan çıkmasını engellemek için mücadele etmek yerine söz konusu balığın %5 ini bile yakalayamayan Küçük Ölçekli balıkçıyı (onun avcılık faaliyetini) hedef haline getirmek (eğer kurnazlık değilse) korkaklıktır.

Doğru talep KASIM-ARALIK aylarında Marmara’da Torik avcılığının yasaklanması ve (etkili denetim mekanizması inşa edilene kadar) Dalyanların Haziran ayından önce kurulmaması için mücadele etmektir.

 

Not: Dalyan için olumsuz bir görüşe sahip değilim. Suçlu olan Dalyan değil Dalyancıdır.