26 Mayıs 2013 Pazar

Sorumlu balıkçılık ilkeleri nedir? FAG



Balıkçılık (bunun içinde avlama, işleme, yönetim ve balık stokunun pazarlanması bulunuyor) ve sucul tarım (kültür balıkçılığı) tüm dünya insanları için önemli bir gıda, istihdam, gelir kaynağı olmuştur. Milyonlarca insan geçim yolu balığa dayanır. Balık stokları gelecek nesillere aktarılacaksa, balıkçılıkla ilgili herkes dünya balıkçılığını korumak ve iyi yönetmek için gayret göstermelidir.
Bu gerçeği göz önünde bulundurarak, 170'ten fazla üyesi bulunan Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) 1995 yılında Sorumlu Balıkçılık İlkeleri'ni uygulamaya koydu. Bu ilkeleri uygulama mecburiyetten ziyade gönüllük esasına dayandı ve iç deniz, okyanus fark etmeden balıkçılık ve sucul tarımla uğraşan, ilgilenen herkese ulaşmayı hedefledi. İlkeler gönüllülük esasına dayandığı için, balıkçılık sektöründe çalışanların bu prensiplere ve amaçlarına bağlılık göstermesi ve onları uygulamak için pratik yöntemler üretmesi gerekiyor.
Prensiplerden, amaç ve eylem maddelerinden oluşan Sorumlu Balıkçılık İlkeleri iki yıldan fazla süren bir çalışmanın ürünü. FAO temsilcileri, resmi örgütler, balıkçılık sektörü ve sivil toplum kuruluşları uzun ve meşakkatli bir çalışma sonunda ilkeleri ortaya çıkardı. Dolayısıyla bu ilkeler pek çok farklı grubun ortak çalışmasının ürünü. Bu açıdan ilkeler küresel bir uzlaşmayı ve balıkçılık ve sucul tarım meselelerinde geniş bir anlaşmayı temsil ediyor.
Hükümetler balıkçılık sektörü ve balıkçılarla işbirliği içinde bu ilkeleri uygulamaya koyma sorumluluğunu taşır. FAO'nun rolü ise bu çabaya teknik destek vermektir. Ancak uygulama ile ilgili doğrudan bir sorumluluğu yoktur, çünkü FAO'nun ulusal politikalar geliştirmek ve uygulamak gibi bir sorumluluğu yoktur.
İlkeler en etkin şekilde yerel hükümetlerin onları ulusal politika ve kanunlara adapte etmesiyle uygulamaya konulacaktır. Hükümetlerin ilkelerin hukuki ve siyasi olarak uygulanması konusunda destek sağlayabilmesi için sektöre ve diğer ilgili gruplara danışması ve onların rızasını sağlamalıdır. Ek olarak, hükümetler balıkçıları ve sektörü ilkelerle doğru orantılı ve onun amaç ve niyetlerini destekleyecek uygulamalar yapmaya teşvik etmelidir. Bu uygulamalar ilkelerin hayata geçirilebilmesi için bir başka önemli yoldur.
BU kitapçığın amaçı Sorumlu Balıkçılık İlkeleri'nin önemli noktalarını teknik detaylardan arındırılmış bir şekilde tarif etmektir. Öyle umuyoruz ki, bu bilgiler ilkelerin amaç ve niyetleri konusunda insanları aydınlatacak ve onları büyük veya küçük, doğal ya da sucul tarım balıkçılığı ile uğraşıyor olsun bu ilkeleri uygulamak konusunda cesaretlendirecektir. BU kitapçık Sorumlu Balıkçılık İlkeleri'nin yerine geçmemekle birlikte onunla ilgili daha fazla bilgi vermeye çalışmaktadır.

Arka plan

Gelecek nesiller için olabilecek en iyi balık stokunu sağlayabilmek için Sorumlu Balıkçılık İlkeleri ülkeleri ve balıkçılık ve sucul tarımla ilgilenen herkesi balık kaynakları ve yaşam alanlarını korumak için iş birliği yapmaya çağırıyor. Balıkçılıkla uğraşan herkes, balık stoklarını bugün ve gelecekte makul bir av sağlayacak seviyede tutmak ya da o seviyeye doğru iyileştirmek için gayret göstermelidir. Maksimum sürdürülebilir mahsul kavramı bu miktarı tanımlamak için sıklıkla kullanılır. Bu bir ülkenin balıkçılığının ve ilgili politikalarının, kaynakların korunması, devamlı gıda arzının sağlanması ve balıkçı toplumundaki yoksulluğun azaltılması gerekçeleriyle, uzun vadede balık stoklarının sürdürülebilirliği çerçevesinde oluşturulmalıdır.
Öyleyse, Sorumlu Balıkçılık İlkeleri'nin esas amacı ülkelere bu hedefe uygun politikalar geliştirmelerinde yardımcı olmaktır.
İyi balıkçılık politikalarının geliştirilmesi için finansal kaynak, kabiliyet ve deneyim gerektiği bilinen bir gerçek. Bunlar gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerde ve özellikle küçük ada ülkelerinde bulunmayabilir. İlkeler FAO gibi uluslararası örgütleri bu ülkeleri ulusal kapasitelerini artırmaları konusunda desteklemek için teşvik ediyor.
İlkeler balıkçılığı sorumlu bir şekilde nasıl yönetilmesi gerektiğini tanımlar ve avcılığın nasıl yapılması gerektiğini açıklar. Ardından sucul tarımın geliştirilmesine, balıkçılıkla ilgili diğer kıyı aktivitelerine ve avın işlenmesi ve satılmasına değinir. İlkeler ülkelerin balıkçılıkla ilgili her konuda iş birliği yapmasının önemine de dikkat çeker.

Balıkçılık Yönetimi

Sorumlu Balıkçılık İlkeleri balıkçılığın yönetilebilmesi için ülkelerin açık ve iyi organize olmuş politikalara sahip olması gerektiğini savunur. BU politikaların balıkçılık endüstrisi, balıkçılar, işçiler ve çevre örgütleri dahil balıkçılıkla ilgilenen her grupla iş birliği içinde oluşturulması gerekir.
Balıkçılığın korunması ve yönetilmesi konusunda ülkeler arasında iş birliği yapılması gerekir çünkü kaynaklar ülkeler arasında paylaşılır, bu açıdan ilkeler yeni bölgesel balıkçılık örgütleri kurulması ya da mevcut olanların güçlendirilmesi için çağrıda bulunur. Bu şekilde bir iş birliği uzun vadeli hedeflere ulaşılması için tek gerçekçi yoldur.
Balıkçılığın, avlanma ve balık işlemenin çevreye en az zararı verecek, israf azaltılarak ve avlanan balığın kalitesinin korunacağı şekilde yönetilmesi gerekir. Balıkçılar avlanma kayıtlarını tutmalılar. Hükümetler ihlal edenleri tespit edip, cezalandıracak uygulanabilir yasalar çıkarmalılar. İhlal durumunda, ciddiyetine göre, para cezası ve hatta balıkçılık lisansının alınması şeklinde olmalı.

Ülkeler balıkçılık politikalarını geliştirirken en güncel bilimsel bilgileri kullanmalı bir yandan da geleneksel balıkçılık bilgi ve tekniklerini gerektiği yerde kullanmalıdır. Yeterli bilimsel çalışmaların olmadığı durumlarda avlanma limitleri konusunda daha hassas davranılmalıdır.

Balıkçılık ile ilgilenen tüm organizasyon ve insanların görüşlerini paylaşmasına imkân tanınmalı. Geçimini balıkçılıktan sağlayan yerel halkın ihtiyaçlarına özellikle dikkat edilmelidir. Balıkçılar ve sucul tarımla uğraşan insanlar eğitilmelidir, böylece bu kişiler sürdürülebilir balıkçılık konusunda bugün ve gelecekte politika geliştirme sürecine katılabilirler.

Balık stoklarını korumak için dinamit, zehir ve diğer yıkıcı tekniklerin kullanılmasına tüm ülkelerde son verilmesi gerekir.

Ülkeler kendi denizlerinde sadece lisanslı balıkçı teknelerinin avlanmasına izin vermeliler. Bu şekilde bir avlanma düzeni ise sorumluluk duygusu içinde, yasa ve düzenlemelerle uyumlu biçimde icra edilmeli.

Aşırı avlanmanın önüne geçmek için balıkçılık filosunun doğadaki balık stokuna uygun bir büyüklükte olması gerekir. Ayrıca av araçlarının çevreye etkisi henüz sahada kullanılmaya başlamadan önce tespit edilmelidir. Avlanma araç ve teknikleri hedef dışı avı miktarının düşürülmesi ve avdan kurtulan balıkların yaşamını sürdürebilmesi açısından seçici olmalıdır. İsrafa ve hedef dışı avlanmaya sebep olan avlanma teknikleri derhal terk edilmelidir.

Tekne içinde kullanılacak erzak atık miktarı azaltacak şekilde seçilmeli. Tekne sahibi ve mürettebat ortaya çıkan atıkların ciddi bir çevre kirliliğine sebep olmamasını sağlamalıdır.

Hava kirliliğini engellemek ve atmosfer kalitesini korumak için balıkçı teknelerinin ozon tabakasına zarar verecek nitelikte zararlı gazlar salması engellenmeli, bunun için gerekli yönlendirme yapılmalıdır.

Sulak alanlar, resifler ve lagünler gibi önemli balık yaşam alanlarının kirlilikten ve yıkıcı etmenlerden korunması gerekiyor. Doğal afetlerin sucul kaynaklara zarar verebileceği bölgelerde acil durum koruma ve idare planlarının hazırlanmalıdır.

Bayrak Ülkeleri

Balıkçı tekneleri kendi kara suları dışında avlanan ülkeler bu tekneler için gerekli belge ve lisansın alınmasından sorumludur. Ülke kara suları dışında avlanan tekneler için detaylı kayıtlar tutulmalıdır.
Bayrak ülkeleri (balıkçı teknelerine bayrak tahsis eden ülkeler) teknelerinin güvenlikli ve sigorta sahibi olduğundan emin olmalıdır. Ek olarak, tekne ve teçhizat ulusal ve/ya da uluslararası düzenlemelere uygun şekilde tasdik edilmeli. Yabancı ülke vatandaşlarının dahil olduğu kazalarla ilgili malumat ilgili yabancı ülke hükümetine aktarılmalıdır.

Liman Ülkeleri

Ülkeler, yabancı balıkçı tekneleri limanlarına giriş yaptığında inceleme yapmak gibi ve benzeri prosedürler geliştirmelidir. Acil durum için giriş yapmış tekneler istisna olarak kabul edilebilir. Liman ülkeleri bir bayrak ülkesinden muhtemel bir lisans ihlali durumu ile ilgili destek talebi geldiğinde yabancı teknenin kayıtlı olduğu ülke (bayrak ülkesi) ile iş birliği yapmalıdır.

Limanlar ve yanaşma yerleri balıkçılar için güvenli sığınaklar olmalıdır. Bu yerler tekne, satıcı ve alıcılar için gerekli hizmet olanaklarını barındırmalıdır. Taze su, hijyen gereçleri ve atık boşaltım sistemleri ayrıca tedarik edilmelidir.

Sucul Tarımın Geliştirilmesi

Sucul tarımın gelişiminde esas amaç bir yandan tüketim ihtiyacı karşılamak için üretimi artırırken diğer yandan genetik çeşitliliği korumak ve besi balıkçılığının doğal yaşamdaki balıklara zararının en aza indirilmesi olmalıdır. 

Su gibi kaynakların ve koyların çoğunlukla birden çok kullanıcısı bulunmakta ya da farklı amaçlar için kullanılmaya uygun potansiyel barındırmaktadır. Bu kaynakları kullananlar arasında doğabilecek anlaşmazlıklardan kaçınmak için ülke yönetimleri bu kaynakların adil bir şekilde kullanımını sağlayacak düzenleme ve planlar yapmalılar.

Balık alanlarına erişim ve bu alanların verimliliği dikkate alınarak yerel halkın geçim kaynaklarının sucul tarımın gelişiminden olumsuz anlamda etkilenmemesi sağlanmalıdır. Sucul tarımın çevreye etkilerinin görüntülenmesi ve saptanması için gerekli prosedürler işletilmelidir. Kullanılan besin ve gübrenin dikkatle incelenmesi gerekir. Çevreye ciddi etkileri olabileceği için ilaç ve kimyasal kullanımı en alt düzeyde tutulmalıdır. Sucul tarım ürünlerinin güvenli ve kaliteli olmasına ayrıca özen gösterilmeli.
Besi balıkçılığının etkilerinin ülke sularını aşabileceği durumlarda ülkeler yerli olmayan türleri sucul tarımda kullanmadan önce komşu ülkelere danışmalıdır. Yeni türlerden yayılabilecek hastalıkların önüne geçmek ve etkisini en aza indirmek için ülkeler sucul bitkiler ve hayvanların bir yerden diğerine nakledilmesi ya da yeni bir doğal çevreye sunulması konusunda ortak hareket etmek için kurallar belirlemeliler. Sucul tarımla ilgili projeler geliştirilirken soyu tehlikede olan türleri yenilemek üzere teknikler kullanılmalıdır.

Balıkçılığın Kıyı Bölgeleri Yönetimine Entegre Edilmesi

Kıyı kaynaklarının (örneğin su, arazi vs.) nasıl kullanılacağına ya da erişileceğine karar verilirken balıkçılar da dahil bölgede yaşayan tüm kişiler ve onların yaşam biçimleri değerlendirmeye alınmalı ve planlama aşamasında düşünceleri dikkate alınmalıdır.

Kıyı bölgelerinin birden çok kullanım alanı olduğu yerlerde balıkçılık uygulamaları balıkçılar ile diğer kullanıcılar arasında anlaşmazlıkları engelleyecek şekilde olmalı ve eğer anlaşmazlık meydana gelirse adil bir prosedüre göre çözülmelidir. Ek olarak, başka kıyı bölgeleri ile komşulukları bulunan ülkeler kıyı kaynaklarının korunması ve düzgün yönetilmesi konusunda iş birliği içinde olmalılar.

Hasat Sonrası Uygulamalar ve Ticari Sorumluluklar

Ülkeler vatandaşlarına balık yemeyi özendirmeli, balık ve diğer deniz ürünlerinin güvenli ve sağlıklı olmasını sağlamalı. Balık kalitesindeki standartları belirlemek için hükümet tarafından uygulanacak ve denetlenecek düzenlemeler tüketici sağlılığını korumalı ve ticari hileleri (örneğin satışa sunulan balık hakkında yanıltıcı bilgiler vermek) engellemelidir. Bunun dışında ülkeler sağlıkla ilgili ortak ölçütler koymak ve belgeleme çalışmaları yapmak için iş birliği içinde olmalılar.

İşleme, nakil ve depolama için kullanılan yöntemler çevreye etki açısından uygun olmalı. Hasat sonrası zayiat ve balık yakalandıktan sonra yapılan israf en alt düzeyde tutulmalı; hedef dışı avlanan balıklar mümkün olduğunca kullanılmalı; balık işlenirken su, enerji ve özel olarak ağaç dikkatli bir şekilde kullanılmalıdır. Eğer mümkünse daha değerli ürünlerin üretilmesi ve işlenmiş gıdalar özendirilmelidir çünkü bu ürünler balıkçılar için daha fazla gelir getirir.

Balık ve balık ürünleri için düzenlenen ticaret kanunları açık, basit ve uluslararası kurallarla uyumlu olmalıdır. Ülkeler ticaret kanunlarını ve düzenlemeleri periyodik olarak gözden geçirir ve yeniden formüle ederken balıkçılara, çevre örgütleri ve tüketici gruplarına danışılmalıdır. Kanun ve düzenlemeler değiştikçe diğer ülkeler bilgilendirilmeli ve ithalat ve ihracat prosedürlerinde değişlik olabileceği düşünülerek yeni düzenlemeler konusunda zaman tanınmalıdır.

Erimiş balık stoklarından avlanmış balığın uluslararası ticarete sunulmaması önemlidir ve ülkeler soyu tehlikede olan balık türlerinin korunması için ticareti düzenleyen uluslararası uygulamaları gözlemek ve iş birliğinde bulunmalıdır. Ek olarak, balık ve balık ürünlerinin ticareti balıkçılığın korunmasını ve sürdürülebilirliğini engellememelidir.

Balıkçılık Araştırmaları

Ülkeler kabul etmelidir ki sorumlu bir balıkçılık politikası sağlam bilimsel temellere dayanmalıdır. Bu sebeple ülkeler araştırma tesisleri kurmalı ve genç araştırmacıları teşvik etmelidir. Çeşitli teknik ve uluslararası örgütler ülkeleri bu konuda desteklemeli ve az gelişmiş ülkeler ile küçük ada ülkelerine özel önem vermeliler.

Araştırma çalışmaları yürütülürken balıkların ortamı ve doğal yaşam alanları gözlenmeli, bu koşullarda her hangi bir değişiklik izlenmeli, farklı balıkçılık teçhizatının balık nüfusuna ve genel olarak çevreye etkisine ilişkin veriler toplanmalıdır. Bu tür bir araştırma özellikle ülkeler ticari olarak yeni balıkçılık alet ve yöntemleri kullanmaya karar veren ülkeler için önemlidir.
Ülkeler uluslararası araştırma faaliyetlerine birlikte iştirak etmeliler. Araştırma başka bir ülkenin denizlerinde yapıldığı durumlarda araştırmacıların ev sahibi ülkenin balıkçılıkla ilgili düzenlemelerine uygun davranması önemlidir. Balıkçılık üzerine ve destekleyici bilimsel araştırmaların sonuçları tüm bölgesel balıkçılık örgütlerine ve ilgili tüm ülkelere vakit kaybetmeden dağıtılmalıdır.

Bölgesel ve Uluslararası İş Birliği

Ülke yönetimlerinin ve balıkçılıkla ilgili bölgesel organizasyonların pek çok konuda iş birliği içinde olması gerektiği açık bir gerçek. Bir ülke tarafından uygulanmak istenen balıkçılık yönetimiyle ilgili kurallar özellikle aynı balık stokundan avlandıkları durumlarda diğer ülkelerin kuralları ile uyum içinde olmalıdır. Ek olarak, bölgesel kurumlar arasında yapılacak iş birliği ülkeler arasında balıkçılıkla ilgili meselelerde çıkabilecek anlaşmazlıkları azaltmalıdır. Anlaşmazlık ortaya çıktığı zaman mümkün oldukça kısa bir sürede ve barışçıl yöntemlerle çözümlenmelidir.

Bölgesel balıkçılık organizasyonları koruma, yönetme ve araştırma faaliyetlerinden doğan maliyeti üyeleri aracılığıyla karşılama yolunu denemeliler. Ayrıca, yerel balıkçılık örgütlerinden katılan temsilcilerin bölgesel organizasyonların çalışmalarına katılabilmesi sağlanmalıdır.

Bütün bunlar ne anlama geliyor?

Yenilenebilir bir doğal kaynak olarak balık ülkeler akıllıca hazırlanmış politikalar uyguladıkça ve sorumlu balıkçılık ilkeleri ve pratikleri benimsendikçe her sene yeterli bir şekilde hasat edilebilir. Benzer şekilde çevreye zarar vermeyen sucul tarım uygulamaları desteklenmelidir çünkü bu tür bir faaliyet hem ekonomik hem de sosyal olarak ülkelere katkıda bulunmaktadır.
Sorumlu Balıkçılık İlkeleri balıkçılık sektöründeki bütün aktörler tarafından başarılı bir şekilde uygulandığı takdirde balık ve balık ürünlerinin bugün ve gelecekte de tüketim için yeterli seviyede olacağı beklenebilir. Esas olarak bugünkü neslin gelecek kuşakların kullanımı için balık stoklarını dikkatsizce ve aşırı avlamamak gibi bir sorumluluğu bulunuyor.
Sorumlu Balıkçılık İlkeleri ülkeleri ve vatandaşlarını kapsamlı ve bütünleşik politikalar üretmeye çağırıyor, böylece daha sağlıklı bir balıkçılık sektörü ortaya çıkacaktır. Uzun vadede böylesi sorumlu davranışlar balık stokunun iyileşmesi, gıda sektörüne yapılan olumlu katkı ve sürdürülebilir bir gelir kaynağı oluşturma konularında müspet sonuçlar verecektir.

Bütün dünya ülkeleri sorumlu balıkçılık uygulamalarını takip etmek konusunda birleşirse gelecek nesiller için de yeteri kadar balık olacaktır.

Çeviri :
F. Gökhan Diler
GELBALDER

22 Mayıs 2013 Çarşamba

Serçodan... Adalarımız Çevresindeki Mercan Türleri









Adalarımız çevresindeki doğa harikaları Yumuşak Mercanlar,
KORUMA altındaki türlerden olmalarına rağmen bulundukları bölgelerde ki güzel taşlar yasak bölgenin dışında, ağlar çoğunu tahrip etti ve etmeye devam ediyor. 

16 Mayıs 2013 Perşembe

Balıkçılıkta gerçek reform üzerine



15 Ağustos 2012’de Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından 3/1 sayılı Ticari Su Ürünleri Avcılığını Düzenleyen Tebliğ yayınlandı. Söz konusu tebliğ ilk defa endüstriyel balıkçı kesimine karşı alınan önlemler paketi olma hüviyetindeydi. Alınan bu kısmi radikal kararlar büyük balıkçı olarak tanımlanan kesimde sert tepkimelere neden oldu. Bunun sonucu olarak 1 Eylül’de başlayan balıkçılık sezonuna giriş yapmadılar ve 3 gün sonra da eylemlerine son verdiler Buna karşın daha sonra ayni kesim tarafından denizlerimizde yasa dışı balık avcılığı da ısrarla sürdürülmeğe devam edildi. Diğer taraftan Balıkçılık ve Su ürünleri Genel Müdürlüğü’nün ilgili birimlerince ağırlıklı olarak karasal ortamda yapılan denetimler ve cezai uygulamalar da dikkat çekici boyuta ulaştı.

Endüstriyel balıkçı kesiminin sınır ve kural tanımazcasına yaptığı aşırı avcılığın olumsuzluğu yakın zamana kadar doğal olarak kıyı balıkçısını diğer bir ifade ile geleneksel balıkçılığı da olumsuzluğa itelemiştir. Haliyle merkezi otorite tarafından alınan ve endüstriyel balıkçılığa derinlik itibariyle getirilen kısıtlamalar ile bölgesel yasaklamalar doğal olarak mesleki balıkçılık yapan kesimde büyük bir memnuniyet uyandırdı. İlk defa merkezi otoritenin, balıkçılığın ağır topunu oluşturan kesime karşı almış olduğu koruyucu önlemler bazı balıkçı kesim temsilcilerince de reform olarak tanımlandı.

Gerçekten alınan kararlar bir reform mudur ve gerçekten bu bir reform süreci midir? Evvela onu masaya yatırmakta yarar var.

Türkiye balıkçılığının panoramasına bakıldığında görüntünün tamamen aşırı balık avcılığı ile yasa dışı avcılık üzerine yoğunlaştığı görülür. Denizel ortamdan getiri elde etmek adına doğanın bilançosuna zarar kaydeden uygulamalar dikkat çekicidir. Bunda hiç kuşkusuz ana etmen genel anlamda balıkçı kesiminin bir bütün olarak “deniz etiği” kavramından yoksun olmasıdır. Oysa “deniz etiği”, denizleri bir ham madde kaynağı değil, hepimizin hakkı olan bir bütün olarak görme esasına dayanır. “Deniz etiği” kavramında en önemli husus şudur; denizlerdeki canlı kaynakların yönetiminde cereyan eden bütün etkinlik ve amaçların yerli yerine konulması; neyin yapılacağı ya da yapılamayacağının; neyin isteneceği veya istenilemeyeceğinin; neye sahip olunacağı ya da olunamayacağının bilinmesidir. Diğer taraftan “Deniz etiği” balıkçı-toplum-deniz ilişkilerinde gerçekleştirilebilecek doğru eylem ve yaşantı olanakları olarak da tanımlanabilir. Bu alandaki etik kavramı, insanın hem deniz, hem de toplumsal kurumlar ile durmadan artan denetleme ve yönetme yeteneği ile de daha da genişleme gösterir.

“Deniz etiği” kavramını daha derinliğine yorumlamaya gidildiğinde aslında bunun tam anlamıyla uygulamalı bir etik alanı olduğu görülür. Onun bu özelliği balıkçı kesimini hem denize ve denizdeki canlı kaynaklara, diğer taraftan bu ortamın işletilmesinde kendisini memur kılan kamu kuruluşu ile tüketici konumundaki topluma sorumlu kılar.
Oysa görüntü bunun tam tersidir. Aşırı balık avcılığının getirdiği verimsizlik tablosu; avcılıklarda elde edilen balıklardaki küçülen boylar; avlanma döneminin gitgide kısalması; endüstriyel balıkçı kesiminin daha fazla av yapma kaygısıyla geleneksel balıkçı kesimini dikkate almama durumu. Sonuç, bütünüyle mutsuz bir balıkçılık sektörü.
Bu mutsuzluğu merkezi otoritenin payına düşenleri bir kenara bırakıp salt balıkçı üzerinden yorumlamaya çalışalım. Mesleğini balıkçı olarak icra eden, bunun yanı sıra ikincil düzeyde nafakasını denizden sağlayan bireylerin, nimetinden yararlandıkları deniz ve onun ortamındaki sayısız denilebilecek canlılar ve onların kendileri arasındaki ilişkiler hakkında bilgisi nedir acaba! Bir yanda doğru kullanılmayan bilgi, diğer yanda deniz etiği kavramının olmadığı ortamda işler yolunda gitmez. Nitekim gitmiyor da, gidemez de.

Avcılıklarda avlanmaması gereken boylardaki balık avcılıkları tüm şiddetiyle sürüyor. Kimsenin gıkı çıkmıyor. Tek tük sivil toplum kuruluşlarının feryatları, uyarıları zaman zaman görsel medyada ve basında yer almakta. Ama etkisi nereye kadar? Sonra zaman geçince herkes kulağının üzerine yata gelmekte. Toplum aradan bir süre geçince o da olanları kanıksamakta ve işin hazin tarafı haklılıklar, heyecanlar, destekler yerini duyarsızlığa terk etmekte. Günümüze kadar bu böyle olmadı mı?

Ben genelde haftada iki kez Kadıköy’deki pazar yerine uğrar ve balık alırım. Her pazara inişimde benliğimi çoğu kez bir hayal kırıklığı, hayret, öfke ve üzüntü kaplar. Çünkü pazar yerindeki balıkçı tezgahlarında satılan balıkların en az yüzde sekseni avlanılmaması gereken balıklardır. Hele tezgahlardaki tepelemesine defne yaprağı, çinakop, sarı kanatları gördüğümde bir burukluk içerisinde yapılan balıkçılıktan tiksinirim. Kendi kendime de söylenirim “-Günyüzü görmemiş balıklar ağlamadığı için mi onları toplum olarak algılamakta zorlanıyoruz; yine o balıklar can çekişirken inlemedikleri için mi çok şeyin farkında olamıyoruz. Denizlerin süt kuzusu konumundaki balıkları avlamanın bir cinayetten ne farkı var ki. Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan denizlerimizi ve canlı kaynaklarını “deniz etiği” açısından bu kişi ve kişilere nasıl teslim edebiliriz.”

Balıkçılıkta ekmek kapısına saygı esastır ve öyle olmalıdır. Ekmek kapısına saygı doğaya saygının da bir göstergesidir. Ne var ki günümüzde balıkçıyı da yoldan çıkaran üstün bir teknoloji döneminden geçiyoruz. Bu bir anlamda son teknolojiyle donatılmış bir balıkçı teknesinden, balığın kaçacak delik bulabilmesinin bile olanaksızlaştığını gösterir. Bu süreç aynı zamanda balıkların özgür ortam diye adlandırdığımız denizlerde özgürlüklerini de yitirdiği anlamını taşır. Özgür ve uçsuz bucaksız denizler artık yüksek teknolojinin acımasız üstünlüğü ile devasa sucul bir kafese dönüúmüştür. Kendimi bazen o balıkların yerine koyar ve içimden “-Özgür ortamda özgürlüğümü kısıtlayan bu yüksek teknoloji kahrolsun” derim. Balıkların özgürlüğünü kısıtlayan, üremelerine bile fırsat vermeyen, sonu gelmeyen vahşi avlanmalarla yaşadığı ortamın yaşanabilir olma özelliğini yitirten teknolojiyi üreten insanoğluna daha başka ne denebilir ki.

Kağıt üzerinde yazılı ve kısmi radikal önlem içeren her doğru bir reform olarak yorumlanmamalıdır. Kağıt üzerinde yazılı olan doğrular uygulama alanlarında da hayat bulur ise reform tanımlamasına dahil olurlar. Bu nedenle gerçek reform ancak “balıkçının zihninde reform” yapmaktan geçer. Gerçek reform alanı “balıkçının zihnidir”. Bu da ancak balıkçı camiasında deniz etiği kavramını işlemekle olasıdır. Bu kavram sabırla işlenir ve sektör bu konuda bilinçlendirilirse o zaman balıkçılıkta reform yapmanın kapısı da kendiliğinden açılır. Bu kapıyı açmaya “çam sakızı, çoban armağanı” kabilinden bir balıkçı andı ile oluşturulacak yapıya bir tuğla koymayı benimsedim.


BALIKÇI ANDI

Denizlerin, göllerin ve nehirlerin ekmek kapım olduğunu kabul ederek; Onu ve bünyesindeki tüm canlıları olası her türlü olumsuzluklardan arındıracağıma; Devletin koyduğu koruyucu kurallara riayet edeceğime; Balıkçılık yasasına aykırı davranan sorumsuz kişileri camiamızda barındırmayacağıma; Neslini devam ettirme durumunda olmayan balıkları avlamayacağıma; Devletin ve yerel yönetimlerin denetleme görevlilerine her koşulda yardımcı olacağıma; Yaradan’ın bizlere emanet ettiği mavi dünyadaki canlıları sonsuza dek koruyacağıma; Balıkçı sözü olarak namusum ve şerefim üzerine ant içerim. 


Balıkçılığımızın aydınlık olması için tüm balıkçılar olarak geleceğimizin inşasına elbirliği ile birer tuğla koymaya ne dersiniz? 



Not: 
Bu makale “Vira Dergisi”nin şubat 2013, Sayı 76, Sayfa 52-55’te yayımlanmıştır.