16 Şubat 2015 Pazartesi

Helalleşme zamanı









Resmi otorite ile Orkinos avlanma ruhsatına sahip Gırgır avcıları çevresinde başlayan polemikler yavaş yavaş yayılmaya başladı. Henüz ortada kesin sınırla belirlenmiş net bir bilgi yok. Bildiğimiz tek şey ICCAT’ın Akdenizde avlanan Orkinos kotasında ciddi bir artışa gittiği ve kademeli olarak bu artışın 2017 yılına kadar süreceği. Her yıl için gerçekleşen %20 olarak gerçekleşecek artışların sonucunda 2017 de ülke kotamızın 1050 ton olacağı söyleniyor. Buna ek olarak ortada dolaşan bir 500 tonluk ekstra kota artışı söylentisi var ki aslı astarı nedir henüz öğrenemedik. Bu nedenle konuyu resmi olan yanından tartışmakta fayda var. Tartışmaya başlamadan da hafıza tazelemekte aslında neyi tartıştığımızı hatırlamakta da fayda var.




Neyi tartışıyoruz


Bir çok insan unutsa da siyah beyaz fotoğraflarda saklı zengin bir tarihsel mirası tartışıyoruz. Avcılığının tarihi ülkemizde motorsuz kürekli teknelerin zamanına kadar dayanan, Marmara daha çok olta ve parakete ile avlanan ama sıkça dalyanlara da giren kış balıkçılığında adalar civarında mavrukalarımızı koparan halkımızın söylediği gibi telaffuz edersek “Ton” balığından bahsediyoruz. Sırt hamalları ile dükkanlara pazarlara taşınan, kilo kilo satılan siyah beyaz bir hatıradan bahsediyoruz.

Acılığının bilgi sabır ve kol gücüyle yapıldığı, karnına tel geçirilmiş Palamutların Toriklerin teraziye alındığı oltalarla tutulan zaman zaman efsane köpek balıklarının yakalandığı kocaman bir tarihten bahsediyoruz. İnsanların 2 balık tutup koca bir ailesine baktığı, çoluk çocuğunun nafakasını çıkarttığı mağrur bir balıktan ve ona sonsuz şükran ve saygı duyan avcısından oltacısından bahsediyoruz. Bizi biz yapan değerlerimizden her gün biraz daha yitirdiğimiz kültürümüzden bahsediyoruz. Avla avcının son anda tam zıpkının vurulacağı zaman göz göze geldiği ve bir biri ile helalleştiği bir duygu yumağından bahsediyoruz. Başından sonuna namuslu, başından sonuna adil be başından sonuna helal bir insan hikayesinden bahsediyoruz. Boğazın efendisinden Ege’nin hırçın çocuğundan bahsediyoruz.

İşte son gelişmelerin ve bu gelişmelerin yaratacağı haksızlıkları giderme ve helalleşme fırsatlarını tartışırken aklımızda hep bu siyah beyaz bulunsun istedim.


Yukarıda da bahsettik ülkemizin Orkinos kotası kademeli olarak 2017 ye kadar artmış olacak ve 2017 de kotamız var olanın iki katını geçmiş olacak. Denizde ki canlıların sahibi yoktur. İnsanların bu kaynaklardan faydalanma hakları vardır. Bu kaynakları korumak ve adil dağıtımını/kullanımını sağlamakla yükümlü olan da resmi otoritedir. Mevcut kota artışı resmi otoritenin önüne tarihi bir fırsat koymaktadır. Geçmişin haksızlıklarının giderilmesi, günümüz ve geleceğin adalet ekseninde kurtarılması için bu fırsatı değerlendirip değerlendirmeyeceklerini hep birlikte göreceğiz.

Ben bu yeni durumun yarattığı fırsatları hatırlatmak ve bazı önerilerde bulunmak istiyorum.

Hepimizin bildiği gibi ülkemiz /ülkeler sadece ulusal balıkçılık yönetiminde değil bölgesel balıkçılık yönetiminde de paydaş ve alınan karalarda söz sahibidirler. ICCAT ve GFCM bu konuda muhatap olduğumuz kurumlardan başlıcalarıdır. Biz bu kurumlarla birlikte balıkçılık uygulamalarında balık nesillerinin devamı konusunda alınan kararlara imza atıyoruz.
Balıkçılık yönetimimize belirleyici etkilerden bir diğeri ise AB uyum sürecinden gelmektedir. Birlikte bölgesel kararlar alıyor ve bu kararları ülke sınırlarımız içinde hayata geçirmeye çalışıyor.
Bizim dışımızda ki ülkeler bu kararları hayata geçirirken yeni uygulamaların yaratacağı sosyal ve ekonomik zararları şu veya bu ölçüde telafi edecek önlemler alırken bizim ülkemiz (haklı yada haksız ) gerekçelerle alınması gereken bu önlemler konusunda gerekenleri yapmadı/yapamadı.

Drifnet ağları ile yapılan avcılık yasaklandı ama geçimini bu işten sağlayan ve bu avcılık için yatırım yapan insanların kararların negatif etkilerine karşı korunmadı.

Marmara’nın ve boğazların, Ege ve Akdeniz’in geleneksel balıkçılığı olan Orkinos avlama hakkı ellerinden alındı sessiz çaresiz bu kararlara boyun eğen küçük ve orta ölçekli geleneksel balıkçılarımızın yaraları sarılmadı.

Şimdi elimizde bu yaraları sarmak ve helalleşmek için bir fırsat var. Kota artışından sağlanacak maddi kaynağı bir süre için kullanabiliriz.

AB sürecinin temel politikalarından birisi balıkçılık örgütlenmesinin güçlendirilmesi ise diğeri de küçük ölçekli kıyı balıkçılığının korunması için alınacak önlemlerdir. Bu önlemler ise hepiniz kabul edeceği gibi ancak mali bir kaynak yaratmak ve bu kaynağı gerçekçi bir bütçe ile yönetmekle mümkün olabilir.

Şimdi elimizde bu doğrultuda alınacak kararları hayata geçirebilmek için bir mali kaynak fırsatı geçmiştir. Gereken sadece iradedir.

Genel Müdürlük filo küçültme kapsamında tarihi bir karar almış ve bu kararı hayata geçirmiştir. Ne yazık ki bu girişim rezerv ruhsatların geriye alınması konusunda önemli olsa da av kapasitesinin küçültülmesinde bir işe yaramamıştır. Hatta gelirler de av kapasitesi de dikey olarak büyümeye devam etmektedir.
Şimdi resmi otoritenin önünde bir fırsat vardır. 2X4 yıllık bir planla av kapasitesinin düşürülmesi ve av gücü yüksek teknelerin filodan çıkarılması sağlanabilir. Bu güne kadar yapılan alımlara yüksek av gücüne sahip teknelerin başvurmaması ödeme miktarlarının gerçek ederlerinin altında kalmasıdır.

Ülke kotamızdaki artış gerçekçi bir fiyatlandırmaya mali fırsat yaratmaktadır.


Öneriler

  • Drifnet yasağı ile mağduriyet yaşayan balıkçıların zararları tazmin edilmelidir. Daha önceden Tulina ve Kılıç balığı avlanma izni alan motorlar için makul bir tazminat ödenmeli av araçları idare tarafından satın alınmalıdır.



  • Yaklaşık 500 ton artan ülke kotamızın en az 250 tonu olta ve paraketa avcılığı yapacak olan küçük ve orta ölçekli balıkçılar için ayrılmalıdır.



  • Filodan yüksek kapasiteli avcı motorlarının maddi olarak özendirilmesinin sağlanması için gerçekçi fiyat belirlenmeli 30 metre üzerinde ki avcı gemilerinin alınması için artan kotanın makul bir bölümü kullanılmalıdır.



  • SURKOOP, DEMBİR ve SUYMERBİR 10 yıl için Orkinos kotasından ayrılan pay ile desteklenmelidir. Bu desteklerin nasıl ve nerelerde kullanılacağı bir yönetmelikle belirlenmeli, her yıl sonunda kullanım alanları ve miktarları açıklanmalıdır. Kota artışı ve Yen’de ki düşüş göz önüne alındığında Orkinos kilo fiyatlarında ciddi bir düşüş dönemine gireceğimiz bilinen bir gerçektir bu nedenle SURKOOP kota miktarı 30 tona çıkarılmalı diğer birliklere ise birlik başına 10 ton pay ayrılmalıdır.


Yazımın başlarında dediğim gibi, BSGM mevcut durumun sorumlusu değildir ama balıkçılığımızı içinde bulunduğu durumdan çıkartma konusunda sorumluluk sahibidir. Kota artışının yaratacağı ek mali kaynak tarihsel haksızlıkların, yanlışlıkların ve ihmallerin giderilmesi için bir fırsat yaratmaktadır. Bu fırsatı değerlendirmek insani, ahlaki ve vicdani bir sorumluluktur.

Unutmayalım ki tarih irademizin dışında yazılmaktadır ama o tarihe nasıl geçeceğimiz kendi ellerimizdedir. 
Ne dersiniz?

13 Şubat 2015 Cuma

Quo Vadis Defne



Haksızlığa sapıp bütün insanların seni izlemeleri yerine, adaletli davranıp tek başına kalmak daha iyidir.
Mahatma Gandhi

Yıl başından bu yana tuhaf ama tuhaf olduğu kadar da çirkin, haksız ve adaletsiz bir çatışmanın içinde bulduk kendimizi. Yalanların, iftiraların, itibar cinayetlerinin ve inanılmaz bir ahlaksızla sürdürülen bir saldırının muhatabı olduk. Böyle tarif etmemin sebebi bu kirli savaşın hedefi artık sadece kişiler değil. Geçmişte kişiler düzeyinde süren bu saldırı yılbaşından bu yana balıkçı örgütlerine ve sonunda da ismen GELBALDER’e yönelmiştir.
Girizgahın hemen altında Defne Koryürek’in “balıkçı forumda” şahsen ismime ve 3 yaşını daha tamamlamamış olan derneğimize karşı söylediklerini okuyacaksınız. Satır satır tüm yalanlarını cevaplayacak ve ispat edeceğim.
Önce bu noktaya gelmemize dair birkaç kelam etmek istiyorum.

Defne’nin vahim bir sorunu var. Kendisine yapılan eleştirileri karalama kendisinin yaptığı karalamaları ise eleştiri kapsamında değerlendiriyor ki bu kendisi açısından vahim bir durumdur. Çünkü eğer böyle olduğuna inanıyorsa psikolojik, yok böyle olmadığını bilerek bunları yapıyor ( söylüyorsa ) ahlaki bir sorunla karşı karşıyayızdır. Bu saatten sonra probleminin ahlaki mi yoksa sağlık sorunumu olduğu bizi değil SlowFood ve gönüllülerini ilgilendirmektedir.

Ben kısa bir iki hatırlatma daha yapıp hemen güncel olan konuya geçeceğim.
Fikir Sahibi Damakların “İstanbul Lüfere hasret kalmasın” kampanyası ile başlayan ilişkimiz hızla paydaşlığa dönüşmüş ve kampanyanın ilk yılında hem şahsın hem de bir kısım arkadaş ile birlikte bu kampanya tarafımızdan desteklenmiş ve tüm saldırılara karşıda savunulmuştur. Bizim Defne ile sorunumuz kampanyanın  ( talepler tam olarak karşılanmasa da ) başarısının ardından gelen ilk Lüfer bayramı nedeni ile olmuştur. Üstelik karşılaştığımız sorun tek bir sorun değildir ve bir hafta gibi kısa bir süre de 2 büyük problemle yüz yüzü kalmış ve bir karar vermeye zorlanmıştık.
Defne Lüfer bayramının teknik ayrıntılarını görüşmek üzere bizi Küçükyalı’da ziyaret etmiş bu toplantıda da Boğazın endüstriyel avcıları ve AKP Milletvekili Dursune Memecan ile yaptığı görüşmeyi aktarmıştı. Defne, parlamento açıldığında boğazın etkin ve büyük Gırgır reislerinin parlamentoya bir dosya vereceğini, dosyanın kendisi tarafından görüldüğünü, başlıkların yazılı olduğu ama içlerinin boş olduğunu ve bu boşlukları bizim doldurmamızı talep etmişti. Bu konudaki görüşmemiz “biz mücadele ettiğimiz insanlarla ortak bir görüntü veremeyiz” demem üzerine tatsız bir şekilde kesilmiş ve Defne sertleşince de “kamuoyu önünde yazılı tartışalım” dememle sonlanmıştı. Konu bu kadar ile sınırlı kalsa buna telafi edilebilir bir anlaşmazlık gözü ile bakabilirdik ama ne yazık ki aramızda ki ayrılık bununla sınırlı kalmadı. Lüfer bayramı için hazırladığı E-Davetiyeyi gördüğümüzde şok olmuştuk. Davetiyenin birinci sırasında “İstanbul Balık Müstahsilleri Derneği” ikinci sırasında ise “ İstanbul Balık Komisyoncuları Derneği” yazıyordu.
Gerek faaliyetlerimizde gerekse FSD kampanyasına destek verdiğimiz dönemde bize karşı çok çirkin bir mücadele verenler FSD nin dağıttığı davetiyenin 1. ve 2. sırasını almışlardı. Defne "komisyoncular da müstahsiller de halin doğal parçası olarak geliyorlar. gelecekler. " diyordu


Bundan bir müddet sonra Defne kendinse hakaret edenlerle birlikte hatta GreenPeace’i de ortak ederek iş yapmaya çalıştı. Artık orta yerde bir saatli bomba gibi dolaşıyor hiçbir ahlaki standarta dayanmayan ilişkiler kuruyor kampanyanın popülerliği uğruna her türlü ahlaki değeri yok sayıyordu. Bu durumu o noktalara vardırdı ki GreenPeace denizler kampanyasının bir dönem sorumluluğunu üstlenen arkadaşa “ortalıkta benim dolandırıcı olduğuma dair dedikodular olduğunu benimle ilişkisine dikkat etmesi gerektiğini” söyleyecek kadar çirkin bir boyuta taşıdı.

Ben tüm bu dönem boyunca Defne ve Lüfer kampanyasında bir ayrım gözeterek durdum. Her ne kadar artık Defne güvenilmez birisi olsa da kampanyalarını övmeye devam ettim. Gerek davet edildiğim programlarda gerek gazete röportajlarında kampanyalarına hak ettikleri değeri verip haklarını teslim ettim. Hem TV radyo kayıtları hem de yazılı medya bunların örnekleri ile doludur. Üstelik kendim görüşmesem de benimle yapılan röportajlarda birçok gazeteciyi Defne’ye de yönlendirdim. YANLIŞ MI YAPTIM HAYIR. Bu gün bu noktada bile şahsıma, kooperatif ve birliklere ve derneğime söylediklerine rağmen hayır. Sivil toplum faaliyetlerinin bir hukuku ve aktivistlerin ahlakı olduğu, olması gerektiğine inanan biri olarak böyle yapılması gerektiğini savunuyorum.

Peki, ne oldu da birden tekrar sertleşti bu çatışma?

Kalender ordu evinin önünde ki (ne yazık ki yasal ) Gırgır avcılığının yasa dışı olduğu iddiası ile başlattığı tartışmanın bir noktasından sonra Defne Ezici çoğunluğu küçük balıkçılardan olan kooperatifleri ve birlikleri eşkıyalığa yataklık ettiği iddiası ile ortalık tekrar karıştı. Üstelik Su Ürünleri kanun taslağına Boğazın Kapatılmasını ekleyen kooperatifler ve birliğine yapılmıştı bu haksız suçlama. Yapılan tam bir itibar cinayeti idi. Hem adli hukuk hem de insan vicdanında suç olan bu ifadeler belki çaresizlik ve öfke ile söylenmiştir dedik bekledik ama Defne devam etti üstelik bu sefer “hodri meydan” diyerek. Bu olan bitenle ilgili yazımı dileyenler okuya bilir.

Gelelim Defne’nin son mesajına.

Gelelim son olaya. Geçen gün Balıkçı Forumda benim iradem dışında gerçekleşen ( bir kooperatif başkanı hasar ziyaretleri ile ilgili fotoğrafımızı paylaşmış ) bir olayda Defne aşağıda ki satırları yazarak konuya dahil oldu ve şahsımın yanı sıra derneğimizin adını da bu çirkin polemiğin içine çekti.

öncelikle söylemek isterim, adını artık sadece benim hakkımda kötü konuştuğu için duyduğum biri Kenan :) oysa bu forumla ilk tanıştığımda bambaşka yeri vardı.

geleneksel kıyı 
balıkçısının sözcülüğüne soyundu ama dernek olarak varlıklarını göremiyorum. ne bir panel, ne bir toplantı düzenlediklerini duydum. istişare toplantısında onu kovmaktan beter eden İstanbul birlik'in kıyısında varlık gösteriyor şimdilerde. tabi benim kanaatimce. kötü bir şey mi, yapılması yanlış bir şey mi? elbette değil. ama bu forumun yarattığı eleştiriye karşı İstanbul birlik Kenan'la işbirliği yapmayı seçti diye düşünüyorum. bu da ancak bu forumun gücünü gösterir. başkalarına kara çalmadan var olmayı denese aslında Kenan, problem de olmaz, derim. ama olmuyor galiba. zamanında, taa ilk lüfer bayramı öncesi hakkımda kabzımal ve gırgır reisleri ile işbirliği yapıyor iddiası atarak başlamıştı beni karalamaya. hala devam ediyor, duyduğum. Cengiz'e, Cumhur'a sözü lafı da benzerdir, öfke içerir. ona rağmen alikuşçu ile aynı fikirdeyim. keşke Kenan aşsa bunları, kara çalmadan yoluna baksa diyeceğim gibi, bu foruma da yerinin, sorumluluğunun hakkını ver, Kenan'ı bu kadar önemseme demek isterim.

alikuşçu'nun Kenan'ı sevme hakkı kadar benim ahlaksızlığına vurguyla yazma hakkım olmalı bu forumda. başka türlü aklar karalar değerlendirilemez kanaatimce.
Demiş.


Sırasıyla cevaplayalım …

  • öncelikle söylemek isterim, adını artık sadece benim hakkımda kötü konuştuğu için duyduğum biri Kenan :)

  • Yalan konuşuyor demek yakışmaz diye yanlış konuşuyor diyelim. Defne’ye karşı eleştiri düzeyinde polemiğin sayısı 4-5 cıvarıdır ama en az 10 katı kampanyalarını alkışladığım konuşmam vardır ve hepsi kayıt altındadır. Defne içine düştüğü durumdan çıkışı bu müstehzi ifade ile elde edemez.

  • geleneksel kıyı balıkçısının sözcülüğüne soyundu ama dernek olarak varlıklarını göremiyorum. ne bir panel, ne bir toplantı düzenlediklerini duydum.

  • Hem balıkçılık camiasında hem de hayatımın diğer alanlarında beni tanıyanlar bilir ki ben sözcülük önderlik gibi iddialı ve gerçekçi olmayan işlere bulaşmam. Tam da bu nedenden dolayı derneğin adını Geleneksel Balıkçılığı Yaşatma Derneği koyduk. Eğer sözcülük gibi bir niyetimiz olsaydı “Balıkçılar derneği” koyardık. Bu konuda her hangi bir engel de yoktu. Bu ifade de doğru olan tek şey var GELBALDER’İ duymaması ve görmemesi. Defne bu konuda haklı işte, çünkü Defne medya ve sosyal medyanın dışında yok. 2 AB Projesinde resmi paydaş olan, Kaş amatör balıkçılık projesinin paydaşı olan, Datça Sorumlu Balıkçılık Projesinin resmi paydaşı olan, GP, WWF, SAD ve SÜMDER ile birlikte daha kuruluşunun ikinci ayında deklerasyon yayınlayıp 50 metre derinlik yasağını cesaretle telaffuz eden, 1. yaşını henüz tamamladığında Yalova’da “Ulusal Denizimiz Marmara” panelini düzenleyen, kurulduğu günden bu yana ülkede yapılan istisnasız tüm balıkçılık toplantılarına katılan, çoğu İstanbul dışında olmak üzere 100 civarı kooperatif ziyareti yapan, her balıkçının ve balıkçı örgütünün her türlü sorununa zamanım var mı param var mı diye düşünmeden koşan, yönetim kurulunda bir akademisyen birde saygın balıkçılık bilimcisi olan GELBALDER’i göremiyor. Haklı Defne hem de çok haklı görmek için buralarda karşılaşıyor olmak lazım. Bu toplantılarda yıpratıcı tüketici saldırıları göze alıp fikirlerini savunmak lazım.

  • istişare toplantısında onu kovmaktan beter eden İstanbul birlik'in kıyısında varlık gösteriyor şimdilerde.

  • Benim en çok ilgimi bu iddia çekti. Ev sahibinin Genel Müdürlük olduğu bu toplantıda neden ve nasıl birlik tarafından kovulmaktan beter edilmişiz. Oradan bizi kimin kovmaya ne kadar hakkı varmış. Üstelik bu lafı eden kendilerinin kovulmasına karşı her zaman tepki koyan bana nasıl edilir bu laf dedim ve araştırdım. Birlik başkanına sordum nedir bu konu senin bir bilgin var mı diye. Danışma Kurulu günü Ankara’da dağıttığımız Deklerasyon metnini bazı balıkçılar alıp dağıtmış. Birlik başkanı da bunların dağıtılmasına izin vermemiş. Nasıl oluyor da gıyabımızda yapılan bir hareket nedeni ile kovulmaktan beter oluyorum. Eğer kast ettiği olay buysa tabi ki. Üstelik kim olursa olsun yapılan yanlış bir şeydir madem böyle bir şeye tanık olmuş neden müdahale etmemiş Defne. Hayat ne kadar acımasız, “Şecaat arz ederken merd-i Kıpti sirkatin söyler” miş Defne beni aşağılamaya çalışırken kendini ele vermiş.  Şu birliğin kıyısında dolaşma mevzu ise hepten bir tuhaf. Nerede dolaşacaktık. Kafeler de barlarda mı? Geleneksel Balıkçılığın korunması için faaliyet yapan birisi nerede dolaşır acaba. Önereceği bir yer varsa değerlendiririz. Acaba kendisi nerede faaliyet yapıyor da bir türlü karşılaşamıyoruz. Söylemek istediğim son şey ise kıyısında dolaştığım tek birlik değildir İstanbul Birlik. Hepsinin kıyısında dolaşmaya da devam edeceğim.

  • ama bu forumun yarattığı eleştiriye karşı İstanbul birlik Kenan'la işbirliği yapmayı seçti diye düşünüyorum

  • İstanbul Birliğin düşüncesini veya ne yaptığını söylemek bana düşmez. Cevaplamaya değer bulurlarsa cevabını verirler. Benim için ilginç olan kendisi dahil her kese hakaret edilen, iftira atılan, küfür edilen, itibar cinayetleri işlenen, kendisi gibi hiçbir balıkçılık faaliyetinin içinde olmayan bir avuç insanın toplandığı bir yerin bir gücü olduğuna gerçekten inanıyor mu yoksa orada bulunan bu bir avuç insanı yaptıkları çirkinliklere devam etmeleri için motive etmeye mi çalışıyor. İftiralara hakaretler itibar cinayetlerine devam çocuklar aman ha safları bozmayın mı demek istiyor.

  • başkalarına kara çalmadan var olmayı denese aslında Kenan, problem de olmaz, derim. ama olmuyor galiba.

  • Kara çalanlar orada aslında, ben Defne’ye hiç kara çalmadım. Yasa dışı Lüfer avlayanlar ve yasa dışı Lüfer satanlarla bayram yapmaya kalktığında eleştirdim, bir avuç gırgırcı ile bizi iş birliği yapmaya davet ettiğinde eleştirdim, kendisine ve Banu’ya en ağır en seksist hakaretler de bulunan Şevki Yalçın’la iş yapmaya üstelik bir de bu işe GP yi bulaştırmaya kalktığında eleştirdim, Kooperatifleri, Birlikleri SURKOOP’U eşkıyaya yataklık etmekle suçladığında eleştirdim. Defne’ye kara çalanlar, kendisine “siyanürcünün kızı”, “çiftliklerden aldığın paraları biliyoruz”, “çiftlikçi ajanı” benzeri bir çok karayı çalanlar belli. Defne’nin de kiminle iletişim kurmaya işbirliği yapmaya çalıştığı belli. Üslubum serttir belki ama kara çalmam ben eleştiririm sen de varsa cevabın ve istersen cevaplarsın. Hem eğer senin iddia etiğin gibi biri olsaydım Cansın’a, Kenan için dolandırıcı diyorlar dikkat et dediğinde gelir senden hesap sorardım. Yapmadım, sadece seni yıpratmamak için ses etmedim, kampanyan zarar görmesin balıkçılık düşmanlarının ekmeğine yağ sürülmesin diye tek kelam etmedim.

Yazacak söyleyecek çok şey daha var ama senin söylediklerinin, yapmaya çalıştığın ötekileştirme ve itibar cinayetinin dışına çıkmamak istiyorum. Sadece son söylediklerine cevap vermek bu söylediklerini senin mahalleye taşımak istiyorum.
Bu işi böyle kapatamazsın, bir arada tutmaya çalıştığın, dağılmasınlar diye gayret gösterdiğin, hatta bu nedenle kampanyana laf söylenenleri bile görmezden geldiğin, sesini çıkarmadığın, çıkaramadığın bu insanlar seni kurtaramaz.
Yapman gereken basit, üstelik onursuz bir şey de beklemiyorum senden.
Öz eleştiri ve özür erdemli insanların işidir insanı küçültmez yüceltir.
Hatanı kabul et ve özür dile

Bu konu kapansın

9 Şubat 2015 Pazartesi

ICCAT’tan abim geldi






Kara delik, astrofizikte, çekim alanı her türlü maddesel oluşumun ve ışınımın kendisinden kaçmasına izin vermeyecek derecede güçlü olan, kütlesi büyük bir kozmik cisimdir. Kara delik, uzayda belirli nicelikteki maddenin bir noktaya toplanması ile meydana gelen bir nesnedir de denilebilir. Bu tür nesneler ışık yaymadıklarından kara olarak nitelenirler. Kara deliklerin, "tekillik"leri dolayısıyla, üç boyutlu olmadıkları, sıfır hacimli oldukları kabul edilir.

Biliyorum ne alakası var balıkçılığın astrofizik ile diyeceksiniz. Çok alakası var, anlatacağım zaten ama önce doğruluğuna emin olsak bile resmen doğrulanmamış bir bilgiyi paylaşayım. Türkiye Japonya’ya ihraç kotasına ek olarak iç pazarda tüketilmek garantisi ile ek 500 tonluk bir kota aldı. Bu bilgi kesin bir bilgi. Bu ek 500 tonluk balığı kimin avlayacağı, nasıl avlanacağı, nereye ve nasıl pazarlanacağı henüz meçhul. Önümüzdeki günlerde bir yönetmelik çıkacağı ve bu konuların açığa çıkacağı ikinci şahıslar tarafından söyleniyor. Yönetmelik çıktığında ne olacağını hep birlikte öğreneceğiz.

Son günlerde bir çok dedikodu dolaşıyor camiada. Bu balıkların da çiftliklere verileceği ve ihraç etmenin bir yolunun bulacağını söyleyenler de var bu balıkların konserve fabrikalarına verileceğini söyleyenlerde var. Avcılığı konusunda ise tek bir dedikodu var. Eski düzende olduğu gibi Orkinos avlama izni bulunan tekneler ile kura usulü ile avlanacağı söyleniyor.

Herkesin elini ovuşturduğu bir döneme girmiş bulunuyoruz. ICCAT tarafından zaten ülke kotası yükseltildi ve kademeli olarak 2017 de 1200 tona ulaşacak peşine gelen bu 500 tonluk iç Pazar kotası da işin kaymağı oldu.

Peki durum bazı gırgır avcılarının umduğu kadar parlak mı bu yeni durumdan kar sağlaya bilecekler mi? Konu biraz dikkatlice incelenince hiç böyle gözükmüyor. Henüz yeni yönetmelik yayınlanmamış olsa bile kuraya katılan Orkinos avcılarının sevinçlerinin kursaklarında kalacağını görmek için ekonomist olmaya da yüksek matematik bilmeye de gerek yok. Önümüzdeki yıldan itibaren Orkinos fiyatlarının çok yüksek bir düşüş yaşayacağını şimdiden söyleyebiliriz. Japonya ben ICCAT’ın tanıdığı 704 ton ihracat kotasından fazlasını almam dediğine göre, Japonya’da ki balık alış fiyatı neredeyse sabit olduğuna göre bu arada ki fark doğal olarak Orkinos semirten çiftlik sahiplerinin cebine gidecek. İç pazara gidecek Orkinos’un fiyatının Japon’ların alım yaptığı fiyatların yanına bile yaklaşması mümkün olmadığına göre 500 tonlun kota fazlası çiftliklerin elinde fiyatları aşağı çekmek için büyük bir silaha dönüşecek. Geçen yıla kadar nedeyse mezatla belirlenen fiyatlar bundan sonra kim düşük verirse ondan alırıma dönüşecek.
İdare ne düşünüyor ne planlıyor kesin olarak bilmiyoruz. Bu fiyat düşüşünü ön görerek mi hareket ediyorlar ve zaten bunumu istiyorlar çok kısa bir zamanda göreceğiz.
Önümüzdeki seneden itibaren gerçekleşecek bir başka yenilik ise DEMBİR ve Üretici merkez birliğine de dersek payı verileceği. Bu konuda çeşitli rakamlar dolaşıyor ama resmi bir açıklama olmadan bu rakamları telaffuz etmenin doğru olmadığını düşünüyorum

Ben şimdilik olası gelişmelere dikkat çekmek ve konu hakkında kamuoyumuzu bilgilendirmek istedim





Gelelim şu kara delik meselesine.

Bizler sürdürülebilir balıkçılık üzerine tartışmaya başladığımızda genellikle avlanma derinliği, yasa dışı avcılık, ağ gözü, balık boyu, kayıt dışı avcılık ve benzeri konuların etrafında döner dururuz. Oysa bu önemli konuları tartışmak kadar gereken bir konu ise balıkçılık içinde son 15 yılda gerçekleşen dikey büyüme, balıkçılık gelirlerinin haksız paylaşımına dayanan bir sermaye merkezleşmesi ve birikimi ile balıkçılık ekonomisinin dışına çıkan büyük kazançları da tartışmak zorundayız.
İşte evrende oluşan kara delikler gibi balıkçılık rejimimizin de kara delikleri vardır ve tıpkı onlar gibi çekim alanına giren her şeyi (gelirleri ) çekmektedirler ve yine aynı onlar gibi etraflarını aydınlatmazlar ( elde edilen ve balıkçılığın dışına akan gelirler ) ve yine onlar gibi bizim kara deliklerimizde bir gün patlayacaklardır. Aralarında ki tek fark evrendeki kara deliklerin patladıklarında yeni yıldızlar ışık kaynakları oluşturacak olmaları bizim kara deliklerin patlamalarından ise topyekûn bir yok oluş yaratacak olmalarıdır.

Ülkemizde balıkçılık gelirlerini emen ve etrafını aydınlatmayan bu kara delikler Orkinos avcılığı/semirticiliği, Balık unu/yağı sanayi ve ona yönelik hamsi avcılığı ile kabzımallık sistemidir. Bu 3 kara delik balıkçılık gelirlerinin yarısından fazlasını emmekte ve yine bu gelirlerin küçük bir azınlık tarafından paylaşılmasıdır. Bunlar için balık bir tüketim maddesi değil “bir sanayi hammaddesidir” bunlar için balıkçılık geçinme hedefli bir faaliyet değil “bir sermaye birikim” aracıdır.

Ne yazık ki bu 3 konuda ülkemizde akademik bir çalışma yoktur. Bu konular balıkçılık ekonomisinin dışında kalan konular olduğu gibi (kusura bakmasınlar ama ) balıkçılık yönetiminin gündeminin de dışındaki konulardır. Anket yoluyla avlanan Hamsi’nin miktarını belirlemeye çalışan, Akdeniz’de her yıl avlanan yasa dışı Orkinos konusunu İCCAT’ın sorunu diye görmezden gelen balık hallerine giren balığın fiyat ve miktarını bilmeyen bir balıkçılık yönetimi mümkün değildir. Bir başka ifade ile bunları bilmeden balıkçılığı bilmek mümkün değildir.

Küçük ve orta boy balıkçıları ilgilendiren kısmı en sona bıraktım. Kota artışı ve Pazar kotası Orkinos avcılığındaki haksızlığı giderme konusunda bir fırsat yaratmasına rağmen bu konuda olumlu bir değişiklik işareti ortada gözükmemektedir. Fiyatlar düşer Çiftlikler karlarını arttırır kalan Orkinos konserve fabrikalarına gider ve balıkçılık camiasının “ötekileri” avcunu yalar gibi geliyor bana.
Elbette bir ihtimal daha var, ben yanılırım ve büyük bir mutlulukla seve seve tüm camiadan özür dilerim.

Özür dilemek umuduyla

http://www.gelbalder.org/showthread.php?t=6938