2 Ekim 2021 Cumartesi

Marmara'nın İstavriti hastamı?

 

Hidrobiyolog Levent ARTÜZ’ün birartıbir sitesine verdiği röportaj ve bu röportajdan dayanarak İsmet BERKAN’ın “ Siz siz olun, Marmara’da tutulmuş balıkları yemeyin” manşeti ile çıkan yazısı sosyal medyada bir fırtına değilse de orta kuvvette bir rüzgara sebep oldu. Aşı olup olmamanın bile tartışıldığı bir psikolojik ortamda “balıkta pandemi” haberi doğal etkisini gösterdi. Aracısız satış yapan küçük balıkçı kooperatifleri günlük ve akvaryumda canlı muhafaza ettikleri balıkları bile satamaz hale geldi.

·         Levent ARTÜZ gündeme tutunarak var olmaya daha doğrusu kendisini görünür kılmaya çalışan birisi. Zaman zaman Marmara’da 5 metreden sonra yaşam yok diye iddialarda bulunan (ben o sırada 100m derinlikte Kırlangıç 200m derinlikte bakalyoz avlıyordum)

  • ·         Marmara’da trol avcılığına izin verilmesini savunabilen ve babası İlham ARTÜZ’ün zamanında Hidrobiyoloji enstitüsünün yürüttüğü MAREM projesini devam ettirebilmek için sağda solda fon arayan bir isim.
  • ·         Lüfer avlama boyu kampanyaları döneminde bu kampanyalara karşı çıkan bir isim.
  • ·         Projesine Yalova’da kurulu bulunan (ama Marmara’nın kıyılarında asla olmaması gereken) AKKİM kimya fabrikasını proje ortağı yapabilecek kadar da umarsız bir isim.

Artüz’ün bu son çıkışı tanıyanlar tarafından şaşırtıcı olmadı. Hatta temel gazetecilik prensibi olan "haberi farklı kaynaktan doğrulama" ilkesini bir türlü öğrenemeyen Berkan’ın haberi de şaşırtıcı değil.  Şaşırtıcı olan birkaç haftadır çeşitli kaynaklardan Marmara denizinde avlanan balıklar hakkında şüphe uyandırmayı amaçlayan haberlere rağmen balıkçılık yönetiminden sorumlu olan Tarım Bakanlığı ve Balıkçılık meslek örgütleri olan Kooperatifler ve onların birliklerinin sessizliği oldu.

Balıkçılığın ekolojik ve sosyoekonomik olarak sürdürülmesinden sorumlu olan Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü olan bitenin farkında bile olmadı. Kanunla sorumlu kılınmasına rağmen günlerdir kamuoyuna tek bir açıklama yapılmadı. Yine Tarım Bakanlığına bağlı bir diğer sorumlu kuruluş olan Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü de tek açıklama yapmadı. Oysa her hafta 5 ayrı noktadan alınan balık numuneleri tahlil edilmekte ve balığın toplum sağlığı açısından denetlenmesine rağmen bir açıklama yapmadılar.

Yapmaları gereken Marmara denizinin balıkları toplum sağlığı açısından sorunlu ise Marmara’yı ava kapamak değilse bu bilimsel ciddiyetten yoksun spekülasyon olmaktan öteye gitmeyen açıklamalara cevap vermektir. Bu cevabın tek yolu da yapılan analizlerin sonuçlarının düzenli olarak kamuoyu ile paylaşılmasıdır.

Bütün bu olayların etkisi halk sağlığı yada halkın sofrası ile sınırlı değil. Bu sorumsuz spekülasyondan çok olumsuz etkilenen bir diğer kesim ise Marmara’nın küçük ölçekli balıkçıları oldu. Günü birlik balıkçılık yapan neredeyse çalıştığı günlerde evine ekmek götürebilen bu balıkçılar 2 yıllık pandemi sürecinin olumsuz ekonomik etkilerinden henüz kurtulmadan avladıkları balıkları satamaz hale geldiler.

Kapıda bekleyen bir başka tehlike ise Kasım ayından itibaren Müsilajın tekrar başlama ihtimali. Ne yazık ki bu konuda ne akademi ne araştırmacılar nede bakanlık kesin bir fikre sahip değil. Balıkçı ise geçmişin acı tecrübeleri nedeni ile kaygılı. İşte tamda bu nedenden önümüzdeki iki ay çok önemli.

Eğer Kasım ayı sonlarında Müsilaj tekrar başlarsa başlamadan önce çalışabileceği 2 ayı var.

2022 Dünya Küçük Ölçekli Balıkçılık yılına girmek üzere olduğumuz şu günlerde yaptığınız yoksullukla mücadele eden küçük balıkçıyı açlığa mahkum etmektir.

Hasta olan Marmara'nın İstavriti değil  sizin ahlakınızdır.