21 Mayıs 2016 Cumartesi

Cambaza bak!




Bazen tek bir birey bir topluluğu kurtarabilir. Kesin olansa o bireyin ben olmadığımdır. Yangını söndürecek olan sadece içinizden birisidir.


Çok eskilerden önce siyaset diline sonra da günlük dile girmiş bir söz vardır. Panayır yerlerine gelen gösteri kumpanyalarını yankesicilik amacıyla cep boşaltma için kullanan kurnazlar soyacakları kişinin dikkatini cambaza yöneltirlermiş. Mağdur telde yürüyen cambazı hayretle izlerken yankesici de işini görürmüş.

Belki kimse farkında değildir ama bu yöntem siyasetten ticarete ticaretten sosyal alana kadar hala işlevli bir biçimde kullanılmaya devam ediyor. Birisi çıkıp bize cambazı gösteriyor öbürü cebimizi boşaltıyor. Bazen hedef para bazen de hayallerimiz, umutlarımız ve mücadelemiz oluyor. Amaçlarına ulaşmak için dikkatimizi dağıtıyor, aklımızı karıştırıyor ve bizi kendimizi koruyamaz hale getiriyorlar.

İçine girdiğimiz yeni tebliğ sürecinde İstanbul Birliğin ama en başta da yönetiminin duruşu üzerine düşündüklerimi paylaşmak İstanbul Birliği bekleyen tehlikeye dikkat çekmek istiyorum.
Kooperatifçilik ya da kooperatifler ancak balıkçı balık tutuyorsa önemlidir ve vardır. Çünkü tek bir amaçla kurulurlar küçük ölçekli balıkçının avladığı ürünün pazara sürülmesinin merkezileştirerek gelirlerinin istikrarını ve büyük üretici/avcı karşısında rekabeti dengelemek. Kooperatiflerin bir başka hedefi ise avcılık faaliyetlerinin ihtiyaçlarının merkezi olarak çözülerek maliyetlerini düşürmektir.
Yani balıkçı balık avlayabiliyorsa ihtiyaç var kooperatife balık yoksa balıkçı da yok kooperatif de. İçinde bulunduğunuz süreç kooperatifleri bir başka hedefe daha yönlendirmektedir. Madem balık yoksa balıkçı yok balıkçı yoksa kooperatife de ihtiyaç yok diyoruz o halde küçük balıkçı kooperatiflerinin önüne bir başka hedef bir başka amaç daha çıkıyor. Kaynakların korunması ve sürdürülebilir avcılığı için mücadele etmek. Sorumlunun kendisinin olmadığı yok oluşa karşı çıkmak. İşte bu hedef doğrultusundaki faaliyet kooperatiflerin kuruluş amaçlarının önüne geçmiştir. Biz denizlerin balıkla dolu olduğu, yasa dışı avcılığın çok az olduğu avcılığın sürdürülebilir yapıldığı bir süreci yaşamıyoruz tam aksine kaderimizi balığın varlığına bağlı olduğu ya birlikte yok ya da birlikte var olacağımız bir süreci yaşıyoruz. Denizlerin ve balıkların geleceği güvencede olmadığı sürece bizim de kooperatiflerimizin de bir geleceği yok. Tek çaremiz ve tek şansımız kendimizi korumak için mücadele etmek. Bunun ise tek bir yolu var sürdürülebilir Balıkçılık için mücadele etmek.
Zaten düne kadar böyleydi. İstanbul Birlik son 7 yıldır yükselen sürdürülebilir balıkçılık mücadelesinde paydaşları ile birlikte ve çoğu zaman da onların önünde bayrak tuttu. Sürdürülebilir balıkçılık mücadelesi ile özdeşleşti. Tüm itibarını bu mücadeledeki duruşu ile kazandı. Bir gün Türkiye’de Sürdürülebilir Balıkçılık mücadelesinin tarihi yazılırsa şüphesiz birlik bu tarih yazımında kendisine bir yer bulacaktır. Tabi tek bir şartla mümkündür bu. Bu gün içinde bulunduğu karabasandan kurtulması, söylemini ve mücadelede ki duruşunu düzelmesi şartıyla.
Daha önce yazmıştım bu nedenle uzun uzun yazmak yerine hatırlatarak geçeceğim. Birlik bu mücadelenin temel çatışma alanlarından olan Gırgır avlanma derinliği ve balık boyları konusundaki duruşunu kökten değiştirmiş ve kelimenin gerçek anlamı ile kaynakları bu güne kadar talan eden ve son kalanları da talan etmek isteyenlerin safına geçmiştir. Birlik bu durum değişikliğini Danışma Kuruluna taşır mı bilmiyorum. Eğer taşırsa orada bize yaptığı gibi benim kooperatiflerim böyle istedi diyerek izah edemez durumu. Daha önce yeni uygulamaları neden savunduklarını ve şimdi neden vazgeçtiklerini sorarlar adama ve makul cevaplar beklerler. Görünen odur ki Birliğin bu konuda verilecek makul bir cevabı yoktur.

Şimdi bu yazıyı yazmama neden olan iki konuya geçiyorum.

Birkaç aydır başta Ahmet Menekşe olmak üzere Gırgır camiasından çeşitli kişilerin hiç sakınmadan ve alenen söyledikleri bazı laflar var. Sarıyer’de yapılan toplantı kişisel konuşmaların dışında bir platformdur ve burada da açık açık bu beyan yapılmıştır. Çoğunuz bu iddiaları duydunuz ve duymayanların sabırsızlandığını biliyorum.
Söyleyeceğim.
Ahmet Menekşe Erdoğan Kartal ile derinlik ve boy yasağı konusunda anlaştıklarını her yerde anlatıyor. Bu işin %80-%90 bittiğimi sadece SÜRKOP’ta sorun kaldığını söylüyor. Yine Menekşe konunun “yukarıda” görüşüldüğünü, bakan beyin “aranızda anlaşıp gelirseniz hallederiz” dediğini söylüyor. Neredeyse tüm camianın duyduğu bu konuşmaları Birlik Yönetimi duymuyor mu? Duyuyorsa söyleyecekleri, söylemeleri gereken şeyler yok mu? Eğri oturup doğru konuşalım. Eğer, yarın öbür gün bu mealde bir tebliğ çıkarsa en büyük sorumlu İstanbul Birlik olacaktır. En büyük vebal de buna sessiz kalanların üstüne kalacaktır.
İşte bu tabanın haberi olmadan hazırlanan tebliğ önerisi o zaman dönecek ayağınıza dolanacak yeni uygulamalar sayesinde az da olsa nefes alan stokların da bu stoklar üzerinde az da olsa avcılık yapan küçük balıkçının da ahı boynunuza dolanacaktır.
Evet, beyler artık bu iş Erdoğan Kartal’ı aşar. İki aydır Menekşe, Kul, Güney ve diğerlerinin bu işin nereyse bittiğini ve İstanbul Birliğin de beraber olduğunu anlatıyor ve siz susuyorsunuz. Konuşmak için çok az zamanınız kaldı. Eğer şimdi konuşmazsanız Haziran ayının sonunda yapacağını tek iş boynunuzu bükmek ve utanmak olacaktır.
Ben biliyorum ki ezici çoğunluğunuz farklı düşünüyor 3/1 sayılı tebliği savunuyorsunuz. Hatta savunmaktan öte daha da ileri düzenlemeler istiyorsunuz. O halde neden bu suskunluk işlemediğiniz bir günaha neden ortak oluyorsunuz. Ya çıkın Menekşe ve diğerleri yalan söylüyor deyin ya da (eğer doğruysa) evet doğrudur biz de onaylıyor ve uygun görüyoruz bundan sonra safımız Menekşe’nin safıdır deyin. Deyin ki biz de yol arkadaşlarımızı paydaşlarımızı öğrenelim. Küçük Ölçekli Geleneksel Balıkçılığın korunması için verdiğimiz bu mücadelede hesaplarımızı Birlik yokmuş gibi yapalım. Kim paydaş kim küçük balıkçılığın safında bilelim.
Bundan kaçış yok ya düne kadar şerefle taşıdığınız sancağı tutmaya devam edeceksiniz ya da tarihin tozlu sayfalarında küçük bir dip not olarak yer alacaksınız.

Biz bir dost bir paydaş olarak görevimizi yerine getiriyoruz.
Biz ilk günden buyana durdurduğumuz yerde durmaya devam ediyoruz.
Biz sendelemiş düşmek üzere olan bir dosta el uzatıyor kalkmasına yardım etmek istiyoruz.

Gelelim ikinci konuya;

İstanbul Birlik mali genel kurul çağrısı düştü e-posta kıtıma şöyle bir baktım 4 kooperatifin birlikten ihracı gündeme alınmış. Bunlardan birisi Büyükada kooperatifi ve yıkıcı faaliyette bulunmak gibi bir gerekçe ile birlikten çıkarılmak isteniyor.
Üslubu ne kadar yanlış gerekçesi ne kadar haksız olursa olsun bir kooperatif böyle bir gerekçe ile birlikten çıkarılamaz. Üstelik son 3 yıldır İlyas Torlak bundan daha ağır ifadeleri birlik ve onu oluşturan kooperatifler için kullanmış ve siz sessiz kalmışken Büyükada kooperatifini bu gerekçe ile birlikten çıkaramazsınız. Ali Kuşçu üslup ve yöntem konusunda hatalı da olsa temel eleştirisinde haklıdır.  ( ki, hatalı da olsa sizin muhatabınız yönetim kurulu değil Genel Kurullardır ) Benim yukarıda anlattığım doğrultuda eleştirmektedir birliği. Tepkileri duygusal itirazı şiddetli olabilir ama bu Ali Kuşçu ile Birlik Yönetimi arasındaki bir meseledir. Üstelik böyle bir karar alınsa bile itiraz halinde yürürlüğe girmez ve birlik hazirun olarak saygınlık kaybına uğrar.
Yine bu kararda bir başka komikli ise ayrılma kararı almış ve bu kararı genel kuruluna götüren bir kooperatifi ihraç kararıdır. Yapmanız gereken sen ayrılamazsın ancak ben atarım demek yerine Büyükada kooperatifine gidip bu kararından vaz geçirmek için girişimde bulunmaktır.
Ben Büyükada kooperatifinin Birlik ’ten çıkma kararının da yanlış olduğunu söylüyorum. Asıl olan kişiler değil kurumlardır. Asıl olan gitmek ayrılmak değil kalmak ve mücadele etmektik.
Asıl olan Geleneksel Küçük Balıkçının korunması ve bunun yegâne yolu olan sürdürülebilir balıkçılık için mücadele etmektir.


Dostça, paydaşça ve kardeşçe selamlarımla