25 Ekim 2016 Salı

Ömer Malkoç'a cevaben ...

Kısır tartışmaları sevmiyorum. Hele hele sosyal medyada yürütülen ahlak dışı küfürlü kafirli polemiklere bakmıyorum bile. Ama son günlerde Karadeniz’in ünlü ailelerinden yöneltilen sataşmalara bu gün bir mühendis arkadaşımızda katılınca ve üstelik sataşmaya neden olan haber paylaşımı okunmadan hakaret ve tehdit içeren sataşmalar sürdürülünce cevap vermek farz oldu.

Ben bana davranıldığı gibi davranmayacağım. Bu arkadaşların trajikomik durumuna dikkat çekecek ve aslında zarar verdiklerinin ben, biz ve bizim gibiler olmadığını zarar verdiklerinin balıkçının kendisi olduğunu göstereceğim.

Yazının içinde 3 konu olacak. Sinop toplantısı, Danışma Kurulu toplantısı ve bu gün çıkan haber üzerinden başlayan sataşmaların (iddiaların gerçekliği ) ne kadar mesnetsiz olduğuna cevap vereceğim.

Önce sırasıyla olaylar.

Burayı çok kısa geçeceğim ama yazının sonunda ne dediğimi “net olarak” anlayacaksınız.
Danışma kurulunda balık boyları tartışılırken Barbun ve Tekir balığının avlanma boylarında Yakup Erdem bu balık  türlerinin sahada tanımlanmasının zorluğuna işeret ederek hem kontrol görevlilerinin sıkıntı yaşadığını hem de balıkçının mağdur olduğunu söyleyerek 11 ve 13 santim boy yasağını kaldırılarak her iki tür içinde 12 cm olarak uygulanmasını önerdi. Cemal Malkoç’un şiddetle karadenizde öyle bir balık yok diyerek itirazı üzerine konu tartışılamadı ve mevcut yasaklar aynen korundu.

Sinop’ta yapılan toplantıda Bayram Öztürk sunumunun sonlarına doğru balıkçılık toplantılarına neden gelmediğini anlatmak babından bir sosyal medya mesajı eklemiş. Bu mesajda direk olarak annesine sinkaflı bir küfür ediliyor.  Bu slayttan sonra salondan atılan laflar üzerine Bayram Öztürk “kendinizi tanıtarak konuşursanız ben de sizi tanımış olurum” diyor. Vatandaş kendini tanıttığında da “anneme küfür eden sen misin” diye soruyor ve “evet benim cevabını alıyor” işte salonda düzenin bozulduğu an burasıdır. Bir kısmını internete düşen videolarda da izlediğinizi düşünüyorum. Bu esnada “Dalyanlar hakkında o kadar yazıyorsun burada neden konuşmuyorsun” diyen vatandaş tarafından polemiğe bende katılıyorum. O gün toplantıda da söyledim burada bir kez daha tekrarlıyayım. Orada anlamayan burada anlasın hatta anlamayanlara da anlatsın. Ben Bayram hoca ile sadece Dalyan konusunda farklı düşünmüyorum anlaşamadağım başka konularda var. Bu konuları gerek yazılı gerekse karşılaştığımız zamanlarda kendisine söyledim. Muhtemelen bu anlaşmazlıklarımız devam da edecek ama ben Bayram hocaya ne nezaketsizlik ederim nede küfür. Kendisini geçmişte çok sert eleştirdiğim konular oldu ama hiç kabalık yapmadım. Sert eleştirmek başka bir şeydir hakaret etmek başka bir şey. O gün orada söyledim bu gün burada bir daha tekrarlıyorum. Kürsü masumiyeti  diye bir şey var. Fikirlerine, söylediklerine yada taleplerine katılmıyorsunuz diye kimseye küfür edemezsiniz. Bunları o salonda Bayram Hocayı kelimenin gerçek anlamı ile eleştiren tek kişi olarak söylüyorum. Siz küfür ediyorsunuz ben eleştiriyorum. İkisinin arasındaki fark nedir diye soracak olursanız ben söyleyeyim; haklı olduğunuz konuda bile kaybedersiniz.

Gelelim hadisenin devamına; Bayram hocada hızını alamayan arkadaşımız bir anda dönerek Yakup hocaya sataşmaya başladı. Yakup hocada oldukça sert bir uslupla cevap verince de ortalık iyice karıştı. Dilerseniz bu tartışmanın arka planınıda konuşuruz ama ben şimdiden söyleyeyim hiç iyi olmaz. Bana kızmayın ama eski komedi western filmlerindeki düellolardaki hasmı yerine sürekli kendini vuran kovboylar gibisiniz. Karşınızdakine durmadan ateş ediyor ama sürekli kendinizi vuruyorsunuz. Bu ikinci konu için söyleyeceklerim şimdilik bu kadar. Daha fazla yazarak kimseyi üzmek zor duruma düşürmek istemiyorum.


Gelelim Atıf Malkoç haberini paylaşmam üzerine kopan fırtınaya. Dikkatli okuyucunun kolaylıkla fark edeceği gibi habere yorum babından iki ifade var. Bir tanesi benim yorumum diğeri de Yakup Erdem’in link paylaşarak yaptığı yorum. Sırasıyla ikisini de açalım.

Benim yorumum gayet açık diyorum ki Karedeniz’de önerilen bu alanlar zaten Gırgır ve Trol’ün av yasağı olan yerler. Niye bu kadar feryat ediyorsunuz. Gerçekten söylediğimde anlaşılamayan bir yan var mı. Zaten sana yasak olan bir alanın koruma alanına neden itiraz ediyorsun. İtiraz ettiğinde benim sen yasa dışı yerde avlanmıyorsan bu itirazın mantıksız dememde ne yanlışlık ne tuhaflık var?

Uzatmadan Yakup Hocanın yorumuna geçelim.
Yakup hoca yorum olarak 2012 yılında konuyla ilgili yazdığı bir yazının linkini paylaşıyor. Yazıyı okuyuyp itiraz etmiş olmanız mümkün değil gibi geliyor bana. Ama, gerçekten okuyup itiraz ettiyseniz o zaman durum gerçekten vahim demektir. Bu yazdığım yazı dahil sizinle yapılan her polemik her konuşma anlamsızdır. Bu durumda ancak bir sağlık sorunundan şüphelenebilirim.

Evet biz hocanın konuyla ilgili yazısına dönelim.
Yakup hoca söz konusu yazının girişine yazdığı paragrafta

Balıkçılar ve Balıkçılık Örgütleri Akdeniz ve Ege'den Başlayarak Şimdilerde Karadeniz'de Süren "DENİZ VE KIYI KORUMA ALANLARININ BELİRLENMESİ" Çalışmalarının Neresinde?


Bir süredir devam eden bu çalışmalar balıkçılığı ve balıkçıları çok fazla etkileyecek olmasına rağmen, balıkçılık örgütlerinin henüz bu konuya tam anlamıyla katkıda bulunduğunu söylemek pek mümkün değil. Oysa hem bu alanların doğru belirlenmesi hem de işlevsel olması açısından balıkçılar, kıyılarda yaşayan halk ve balıkçı örgütleri önemli katkılar sağlayabilir. Bu çalışmalar bilim adamlarının ya da merkezi otoritenin tek başına yapabileceği çalışmalar değildir. Bir sınır belirlenmesi ve buraya "denizel koruma alanı" adı verilmesi, buranın denizel ekosistemin ve balıkçılık kaynaklarının gelişmesine katkı sağlayacağı anlamına gelmez. Hem sahanın, hem burada uygulanacak koruma stratejilerinin doğru belirlenmesi çok önemli olduğu gibi koruma yönünde tüm paydaşların istekli olması ve katkı sağlaması da o kadar önemlidir.

Fakat bilim ve STK çevrelerinden kime bu konudan bahsetsek, önüne harita paftalarını açıp yada Google Earth aracılığıyla yer belirlemeye çalışıyor ve bu konuda bir araştırma, bir çalışma yapalım diyor. Sözün özü; hayatında hiç kıyısına gitmediği, dalıp su altını görmediği, ağ atıp avlanmadığı, kaç kişinin orada balıkçılık yaptığını bilmediği yerler hakkında masa başında karar almak istiyor.

Aslında olması gereken; mesela Karadeniz'de, her kooperatifin kendi bölgesindeki kıyı şeridi için, DKA açısından bir çalışma yaparak korunması gereken yerlerin ve dışarıdan bakanların pek bilmediği özel alanların DKA kapsamına alınması yönünde çaba göstermek, böylece koruma yönünden gerekli olmayan fakat kıymetli voli yeri niteliğindeki alanların avcılığa kapatılmasını önlemektir.” diyor
.

Anlamayanlar için anlatayım. Bu koruma alanları kaçınılmaz bir şekilde oluşturulacak. Bu bir uluslararası sorumluluk bu alanların oluşum süreçlerine katılmazsanız hem koruma alanları bir işe yaramayabilir hem de balıkçı bundan mağdur olabilir. Şimdi koruma alanları için eleştirel konuşan Atıf Malkoç’a sitemli bir uyarı yapmakta haksızmı Yakup hoca. Her yazdığını her söylediğini dikkatle takip ediyorsunuzda bunu neden görmüyorsunuz. Balıkçının aleyhine mi söylemiş yoksa balıkçının ve kaynakların korunmasına yönelik bir uyarı mı yapmış.

Akıl izan ve insafı olan her okuyucu bu gün kopartılan bu fırtınanın abes olduğunun farkındadır. Mesele yazdığım yaa söylediklerim değildir. Mesele bana, arkadaşlara yada derneğe bulaşma için bahane arama meselesidir. Mesele bizimle düello yapmak meselesidir ama bize sıkarken hep olduğu gibi kendilerini yaralamışlardır. Belki bu duruma gülen zevk alan vardır ama ben kesinlikle böyle düşünmüyorum. Tam aksine ben kimse yaralanmasın kimse kırılmasın kimse rencide edilmesin bir diyalog ortamı oluşsun istiyorum Biliyorum ki savaş dili ile barış olmaz ve yine biliyorum ki bu ülke eninde sonunda balıkçılık yönetimi etrafında barışçıl bir dile sahip olacak. Bunu fark edene kadar sürekli kaybedeceksiniz. Üstelik haklı olduğunuz konularda bile kaybedeceksiniz.

Şu Danışma kurulu meselesini sonuna bırakacağım demiştim ya iş tam bu noktada  başa döneceğim ve ne dediğimi anlayacaksınız.

Bu gün eğer tekir ve Barbunya balığı boyları karışıyorsa avlanma boyu 12 cm olmamışsa bunun sebebi Cemal Malkoç’tur. Anlamadan dinlemeden itraz ederek sebep olmuştur buna.

İşte bu nedenle kendinizin dışındaki balıkçılara da kendinize de zarar veriyorsunuz. İşte bu nedenle 3-5 siyasi ilişki dışında sizi savunabilecek kimse bulamıyorsunuz.

Bağırarak çağırarak tehdit ederek insanları susturacağınızı balık ve balıkçılık sorunlarının konuşulmasını engelleyeceğinizi zannediyorsunuz.

O KADAR KÖR VE BİLGİSİZKİNİZ Kİ KORUMA ALANLARININ GENEL MÜDÜRLÜKLE ALAKALI OLDUĞUNU BAYRAM ÖZTÜRK YADA BİR BAŞKASININ ETKİSİ İLE ALINDIĞINI ZANNEDİYOR ADAMA KÜFÜR EDER KORKUTURSAK KORUMA ALANI FİLAN OLMAZ ZANNEDİYORSUNUZ.

Küfürlü  ve hakaret içeren mesajlar yazdığınız sürece bu size ilk ve son cevabi yazımdır. Ama  (içerik sert olabilir) küfürsüz hakaretsiz yazarsanız seve seve tartşırım.

Hadi kalın sağlıcakla.