11 Mayıs 2023 Perşembe

Bölgesel balıkçılık ve Bölgesel Danışma kurulu yolunda bölgesel balıkçılık platformu inşasının önemi!

 


Her balıkçılı yönetiminin bir merkezi balıkçılık politikası vardır ve kaçınılmaz olarak bu politikanın tek bir hedefi olmalıdır. Bu hedef tüm denizlerde ve iç sularda “Sürdürülebilir Balıkçılık” hedefidir.  Bütün eleştirileri bir kenara bırakarak ben mevcut balıkçılık yönetimimizin bu hedefi sahiplendiğini biliyorum. Lakin ülkemizdeki devasa büyüklükteki balıkçılık sorunları ile başa çıkmak ve temel hedeften sapmadan balıkçılığın yönetilebilmesinin mümkün olmadığını da görüyorum.

2010 yılından bu yana verilen mücadelelerin ve merkez balıkçılık yönetiminin 1 ileri 2 geri yapmasının nedeni kişilerin kararları bu kararların yanlışlığı değil tarihsel ve yapısal bozukluk nedeniyle mevcut yönetimlerde hareketleri engelleyen prangalar haline gelmesidir.

Hareket etmiyor ve yürümüyorsanız ayağınızın bağlı olduğunu fark etmezsiniz. Biz bu prangaları yürümeye başladığımız 2010 yılında fark ettik. Elbette hemen ve ilk adımda değil ama ayaklarımızdaki zincirin kalaması bittiğinde yürüme hızımız yavaşladı ve biz prangaları sürüklemeye çalışan bireyler, örgütler ve kurumlar haline geldik.

O yıllarda başlayan mücadele çok şeyi değiştirdi. Mesela neredeyse tüm toplantılarda balıkçılık sorunu olarak “deniz kirli ve filo küçük” iddiasından başka (neredeyse) bir şey konuşulmazken yükselen mücadele ile birlikte; aşırı avcılık, plansız avcılık, yasa dışı avcılık, başta olmak üzere balıkçılığın içinde bulunduğu durumun sebepleri masaya gelmeye başladı. Ve yine (benim açımdan en önemlisi) küçük ölçekli geleneksel balıkçının varlığı ve korunmasının önemi bu yıllarda ortaya kondu ve ve zor mücadelelerle kabul ettirildi.

Geçmişte bizim balıkçı olmadığımızı amatör olduğumuzu iddia edenler toplantılarda “benim peş botum sizin barınağınızdaki teknelerin tamamını satın alır” diye bağıranlar bu varlığımızı kabul ediyorsa bunun tek sebebi erilen mücadeledir.

Bu dönemi ve nereden nereye (en önemlisi) nasıl geldiğimizi hatırlamak zorundayız. Ancak nasıl başardığımızı hatırlar ve o günlerde elde ettiğimiz tecrübeyi geliştirirsek tekrar kazanabiliriz.

O sürecin en kısa özeti küçük balıkçının birlikte mücadelesi ve  amatör balıkçı forumlarının mücadeleye verdikleri desteğin sayesinde kazandığımızdır.

İlk kazanımın hemen peşine gelen Greenpeace kampanyaları ve Fikir Sahibi Damaklar’ın (evet birçok sorun yaşadık ama bu eylemlerinin önemini azaltmıyor) Lüfer kampanyası tüm ülkenin önüne balıkçılık sorunlarının büyüklüğünü ve önemini koyarak yürüdüğümüz yolun açılmasını sağlamıştı. Sözü açılmışken hakkını yememek adına SAD SÜMDER ve WWF’i de anmamız gerekir. Bu sivil toplum kuruluşları 2012 danışma kurulu öncesinde yayınladığımız deklarasyona imza atarak  mücadele bayrağının daha da yukarı çekilmesini sağlamıştı. Ve isimlerini burada sayamayacağım bir çok akademisyen yayınlanan deklarasyonu imzalamıştı. 

Başlangıçta  sadece fikirlerimiz vardı sonra eylemimiz geldi sonra da paydaşlarımızla birlikte fikirlerimizi bir maddi güce dönüştürdük. 

Bu uzun girişin yani geçmiş hatırlatmasının sebebi bir fikri güç ve eylemin inşası daveti içindir.

 

Bölgesel balıkçılık ve Bölgesel Danışma kurulu yolunda bölgesel balıkçılık platformu inşasının önemi!

10 yılı aşkın bir süredir mücadele eden o toplantı senin bu toplantı benim koşturan arkadaşlar iyi bilir. Biz bu toplantılara bölgemizden 30-40 sorun ile gider ve ancak 3-5 tanesini tartışarak dönerdik. Yine bu toplantılarda elenerek ortaya çıkan sorunların ancak 10-15 tanesi balıkçılık yönetiminin önüne konabilirdi. Yazının başında bahsettiğim “yapısal bozuklukların” en önemlilerinden birisi budur. Bu sorunu aşmanın yolu ise bölgesel balıkçılık yönetimidir. Sorunları lokalize etmemiz ve lokal sorunları lokal çözümlerle aşmamız gerekiyor.

Eğer bu fikri zeminde anlaşabilirsek yapmamız gerek bir “Marmara Balıkçılık Platformu” inşa etmektir. Bu platform, Marmara bölgesi kooperatifleri birliği (bir kooperatif bölge birliğinden bahsetmiyorum) Marmara denizinin gerçek sorumlu amatör balıkçıları ve örgütleri, Marmara denizinde çalışan araştırmacılar ve akademisyenler, öznesi Marmara denizi olan Sivil Toplum Örgütleri (ve grupları) ve Marmara denizi etrafında bulunan il ve ilçelerin belediyelerinden oluşmalıdır.

Kolay ve hemen tamamlanabilecek bir projeden bahsetmiyorum ama altından kalkamayacağımız bir öneride de bulunmuyorum. Biz son 10 senede çok şey öğrendik. Yapmamız ve yapmamamız gereken şeyleri biliyoruz. Ve yine biliyoruz ki bu ve benzer projelerin motor gücü küçük balıkçılar ve onların örgütleridir. İşte başlayacağımız yer tam da burasıdır.

Seçimler ve kooperatif genel kurullarının tamamlanmasının ardında Marmara denizinin balıkçı örgütleri bir araya gelerek önce kendi platformları için adım atmalı ve hızla “Marmara denizi balıkçı kooperatifleri platformunu” inşa ve ilan etmelidirler. Bu platformun açığa çıkaracağı enerji kelimenin gerçek anlamıyla nükleer enerjinin benzeri olacaktır. İçinde bulunduğumuz anda bagajımızda buluna güvensizlik ve kişisel sorunları bir kenara bırakarak hızla işe koyulmalıyız.

Marmara gözümüzün içine baka baka ölüyor.

Balıkları ölüyor.

Kaçılmaz olarak bizde ölüyoruz.

Bu kader değil ve tüm bu yaşananların sorumlusu da biz küçük balıkçılar değiliz.

Biz değiştirecek olanlarız.

Marmara denizini ve kendini kurtaracak olanlarız.

Balık yoksa balıkçıda yok.

Balıkçı yoksa kooperatifte yok.

Geçmişte birlikte başardık.

Tekrar başarabiliriz.

Rasgele

Kenan

8 Mayıs 2023 Pazartesi

Marmara denizinin küçük ölçekli balıkçılarına açık çağrı!

 


10 yılı aşan bir süredir zaman zaman yükselen zaman zaman geri çekilen bir mücadele ile yol almaya çalıştık. Bu mücadeleler sayesinde küçük balıkçılık ekonomisinin ve kültürünün korunmasının önemini ortaya koyduk. Eğrisi ile doğrusu ile hep birlikte bir tarih yazdık. Belki bir gün birileri bu tarihi yazar ama inanın o tarih yazıldığında en bahsedilecek olan İstanbul’un küçük balıkçıları olacaktır. Belki bir gün yola ilk çıkanlar (her türlü subjektif sorunu bir kenara koyarak) bir araya gelir nasıl başladığımızı, ne zorluklarla yürüdüğümüzü ve yaptıklarımızı/yapamadıklarımızı konuşuruz.

Bu yazının amacı ne tarih anlatmak nede geçmişe güzelleme yapmak değil. Amacın içinde bulunduğumuz durumu ve yapmamız gerekenleri konuşabilmek için “dünü” hatırlamak ve hatırlatmaktır.

2010-2011 yılında başlayan ve ertesi sene hızla yükselen mücadele İstanbul’un küçük ölçekli balıkçıları ve kooperatiflerinin önüne devasa büyüklükte görevler koymuştu. Biz kervan yolda düzülür diyerek hiçbir örgütsel hazırlık yapmadan başlamıştık faaliyete. Sadece İstanbul ve Marmara denizinin balıkçıları için değil ülkenin tüm küçük ölçekli balıkçıları adına mücadele ettik.

Bir duruşumuz vardı ve bu duruşu kısa sayılabilecek bir sürede görmek zorunda kaldılar. Fikri hattımızı 3 temel talep üzerinden inşa etmeye çalıştık.

Canlı sucul kaynakların korunması.

Küçük ölçekli geleneksel balıkçılığın korunması.

Canlı sucul kaynakların hakça paylaşımı.

İşte bu 3 talep hem mevcut durumun somut tarifi hem de yürümemiz gereken yolun en basit haritası idi.

Ve yüne İstanbul balıkçısının çektiği mücadele sayesinde küçük balıkçının adı ilk defa kitaba girdi.

Bu mücadele sayesinde (maddi boyutu mütevazi olsa da) küçük balıkçı desteklenme kapsamına alındı.

Bu mücadele sayesinde birçok belediye küçük balıkçıya malzeme desteği sağlıyor.

Bu mücadele sayesinde küçük balıkçı masada yer buldu kendine.

Ama bu hikayedeki en önemli unsur birilerinin bizim adımıza bütün bu gelişmeleri sağlaması değil bizim birlikte mücadele ederek başarmamızdı.

Unutmamamız ve hatırlamamız gerek tek şey budur.

Birlikte olur ve birlikte mücadele edersek kazanabiliriz.

 

Gelelim yazının esas amacına.

Bütün ülkenin seçim sathi mahalline girdiğini ve balıkçının bile ilgisinin seçimlerde olduğunu biliyorum. Ve yine gözden kaçan bir şeyi de biliyorum. Neredeyse hiçbir partinin ne canlı sucul kaynakların korunması ne de küçük ölçekli balıkçılığın korunması konusunda hiçbir projesi ve vaadi yok. Yasama yılının tam sonunda kurulan meclis komisyonun akıbeti ise meçhul.

Ve yine başta İstanbul olmak üzere birçok kooperatifimizin genel kurulları ya yapılıyor ya da yapılmak üzere. Bu genel kurullar öncesinde başta İstanbul olmak üzere Marmara denizi çevresinde balıkçılık yapan arkadaşlarımıza ve kooperatiflerimize bir çağrı yapmak ve gerek kooperatif genel kurullarında gerekse de barınaklarımızda yeni bir yol haritasını tartışmaya açmak istiyorum.

Bu sene genel kurullarımızı yaparken gündemi mali veya idari sorunlarla sınırlı tutmayalım. Bu genel kurullarımızın gündemlerinin başına başta İstanbul olmak üzere Marmara denizinin ve küçük balıkçılarının sorunlarını olası çözüm ve mücadele yollarını koyalım. Kooperatif yönetimlerini bu görevleri önemseyen ve harcayacak enerjisi olan arkadaşlardan oluşturalım.

Unutmayalım ki;

Balık yoksa balıkçı da olmayacak ve balıkçı yoksa kooperatifler de olmayacak.

Rasgele ...

Not: Marmara denizi ve küçük ölçekli balıkçılığı için mücadelesi konusunda bir yazı daha yazdım. Düşüncelerimi 3-4 gün içinde paylaşacağım.


 

21 Mart 2023 Salı

Peri masalı.

 

Son birkaç aydır yaşadığım sağlık sorunları nedeni ile kelam etmez dolayısıyla da sesim duyulmaz durumdayım. Balıkçı mahallesindeki son hareketlenme nedeni ile birkaç gündür çok sayıda arkadaş arayıp neden konuşmadığımı sorar oldu. Elbette yaşadığım sağlık sorunları çok temel bir sebep ama “ne yazık ki” tek sebep değil. Buna rağmen hem arayan arkadaşlara tutumumu derli toplu anlatmak hem de içinde bulunduğumuz durumu hatırlatmak için bu yazıyı yazıyorum.

Barış Karadeniz ve balıkçılık sorunlarının araçsallaştırılması.

Çok uzun bir süredir balıkçılık sorunlarının çözümü konusunda genel müdürlüğün (mevcut koşullarda) yapabileceklerinin sınırlı olduğunu esas adresin parlamento olduğu tezini savunduğumu bilmeyen yoktur. Bu nedenle de sayın Milletvekili Hopa’dan açılarak limanları gezeceğini öğrendiğimizde heyecanlanmadım desem yalan olur. Yolculuğu başından sonuna dikkatle takıp ettim. Yazılan her yazıyı dikkatle okudum ve her röportajı dikkatle takip ettim. Hatta buy faaliyet esnasında çekilen fotoğrafları bile en ufak ayrıntıya kadar inceledim. Gördüğüm tek şey balıkçılık sorunlarının popülizme edilerek araçsallaştırılması ve siyasal malzeme haline getirilmesi idi.

Siyaset (siyasetçi) elbette toplumsal sorunların yarattığı dinamikleri siyaset alanına taşıyarak kitle tabanını büyütmek ister bunda bir terslik yok. Terslik soyunduğu faaliyetin daha doğrusu siyasal alana taşıyacağın sorunların temel sebeplerini, olumlu ve olumsuz aktörlerini ve değişim talep edenlerin ve değişime direnenlerim bir havuza doldurularak “sürdürülebilir balıkçılık mücadelesinin” popüler siyasi alana çekilmek istenmesindeydi.

İşte en başından beni kaygılandıran hem de tüm heyecanıma rağmen kaygılandıran bu olası öngörü ne yazık ki doğrulandı.

Birkaç iyi niyetli arkadaşı tenzih ederim ama Ankara’da ki katılımcı profili ve edilen laflar olayın somut ifadesinden başka bir şey değildir.

Peki mesele nedir ve biz ne yapmalıyız.

Mesele aslında çok karmaşık değil.

Canlı sucul kaynaklar sürekli azalırken av kapasitesi artıyor. Aşırı avcılık, plansız avcılık, küresel ısınmanın getirdiği (daha yeni başladı) sorunlar ve deniz kirliğini engelleme konusundaki yetersizliğimiz yasa dışı avcılıkla birleşerek devasa bir sorun yumağı haline dönüşmüş durumda.

Buna paralel olarak bu kaynaklar üzerinde faaliyet gösteren ve kaynaktan aldığı payı korumaya çalışan ya da bu payı arttırmaya çalışan balıkçı grupları arasındaki mücadele de her geçen gün yükseliyor.

Sorun bu kadar açık ve net iken bize peri masalları anlatıyorlar.

Hepimizin aynı gemide olduğunu ve birlik olmamız gerektiğini söylüyorlar bize. Denizden günlük ekmeğin çıkartmaya çalışanlarla milyonlarca dolarlık avcı gemisini ve av aracını sermaye birikim aracı olarak denizlerde gezdirenlerin çıkarlarının aynı olduğu fikrine bizi kazanmaya çalışıyorlar.

Elbette katılımcı balıkçılık yönetimi açısından paydaşız. Ama paydaş olmamız birlik olmamızı gerektirmiyor ve mümkünde kılmaz.

Büyük ölçekli avcı filosunun sürdürülebilir balıkçılık politikalarını kabullenmesi de savunması da mümkün değildir.

Öte yandan küçük balıkçıların (henüz tam anlamıyla farkına varmasalar da) orta boy avcı gruplarının ve “gerçek sorumlu amatör balıkçıların” sürdürülebilir balıkçılık politikalarından çıkarları vardır.

İster kabul edelim ister etmeyelim niyetlerimiz ve hatta iradelerimize rağmen bu gerçek bir bölünmedir. İşte bu nedenle sadece çıkarları ortak olanların birlik olması mümkündür.

Burada kast ettiğim aynı örgütsel çatı altında birlik olmak değildir. Örgütsel olarak ayrı olabiliriz ama aynı hedefler için birlikte mücadele edebiliriz.

Yazının niyeti tutum beyanı olduğu için uzatmak istemiyorum.

Ne yapmalıyız sorusunun cevabını vererek bitireceğim.

İlk günden beri söylediğimiz şey için mücadele etmeliyiz.

Sürdürülebilir balıkçılık yetmez aynı zamanda canlı sucul kaynakların hakça paylaşımı içinde mücadele etmeliyiz!

K.