30 Aralık 2012 Pazar

Yeni Yıl Mesajı ...







2013 yılına giriyoruz. 

Ayaklarımızı yerden kesen umutlarla ve bir yerde hayallerle bakıyoruz geleceğe. Ne demişti ünlü şairimiz Yahya Kemal Beyatlı “Deniz Türküsü” adlı şiirinde “Yürü! Hür maviliğin bittiği son hadde kadar!/İnsan alemde hayal ettiği müddetçe yaşar.” Bu nedenle Geleneksel Balıkçılığı Yaşatma Derneği temsilcileri olarak pozitif duygularla yüklüyüz.

2013 yılının;
· Balıkçılığımızda sucul ortam kaynaklarımızın sürdürülebilir kalkınma modeli çerçevesinde kullanılmasının göz ardı edilmediği,
· Geleneksel kıyı balıkçılığının ve korunmasının öneminin kavranacağı,
· Sucul ortam yaşamının ve canlı kaynaklarının geleceği kavramına saygı duyarak, avlanma anlayışının camiamızda egemen olacağı,
· Endüstriyel balıkçı filosu işleticilerinin, aklıselim çizgisini yakalayarak gittikçe azalan canlı kaynakların sömürüsünü terk edeceği,
· Yasa dışı avcılığın son bulacağı,
· Tüm balıkçı kooperatif ve birliklerinin bir bütün olarak sorumlu balıkçılık ilkelerine bağlı bir şekilde kalkınmasını gerçekleştirip ulusal ekonomiye olumlu katkılar sağlayacağı,
· Merkezi otoritenin balıkçılığımızı sağlıklı yönetip ve reform sürecini devam ettireceği,
· Tüm siyasi partilerimizin balıkçılık politikalarını oluşturacağı,
· Yeni Anayasamızda balıkçılığımızın da yer alacağı,
bir yıl olmasını diliyoruz. 2013 dünyada ve ülkemizde barışın egemen olduğu ve göz yaşlarından arındırıldığı bir yıl olsun. Tüm insanlara sağlık ve mutlulukla nice yıllar, nice yıllar...


GELBARDER YÖNETİM KURULU

1 Aralık 2012 Cumartesi

HAMSİLER NEDEN NAZLANIYOR?



İçinde bulunduğumuz bu sonbahar döneminde palamut ve lüfer avcılığı balıkçı kesiminde büyük bir memnuniyet yarattı. Özellikle palamut balığına hasret kalan toplum bu yıl ziyadesiyle özlemini giderme fırsatını buldu. Balıkçı kesimindeki 1-1,5 aylık av dönemindeki memnuniyetin ardından Karadenizli balıkçıların yeni bir şikayet konusu sahnede yerini aldı.  O da ülke balıkçılığımızın her zaman ağır topu olan hamsinin Karadeniz’deki Türkiye sahillerine olan göçünün bu sene gecikme yaptığı şeklindeki yakınmalarıdır.

Gerçekten hamsi balığı bu sene daha sahillerimize inmedi mi, yoksa naz mı yapıyor. Hamsi’nin ortada bollaşmamasının bilemediğimiz başka nedenleri mi var. Kişisel olarak bununla ilgili fikir üretmeye, yorum yapmaya fırsat bulamadan 24 Kasım 2012 günü bu tür yakınmalara açıklık getirmek amacıyla sevgili meslektaşım Ömer Faruk Kara bana balıkçıları aydınlatma amacına yönelik e-posta aracılığı ile bir not göndermiş.

Esas konuya geçmeden önce okuyucuya Ö. Faruk Kara hakkında bir iki cümlelik açıklamada bulunmak isterim. Hamsi balığı konusunda ülkemizde yapılan bilimsel araştırmalarda Ö. Faruk Kara’nın ayrıcalıklı bir yeri vardır. Çünkü kendisi 1972 yılında İÜFF bünyesindeki Hidrobiyoloji Araştırma Enstitüsünde araştırmacı olarak çalışırken Türkiye balıkçılığını geliştirmek amacıyla FAO tarafından Türkiye’ye gönderilen balıkçılık biyoloğu İngiliz G. E. Losse  ile elektronik ve akustik stok ölçüm uzmanı İzlanda’lı K. A. Johannesson’nın kontrpartı olarak görevlendirilmiştir. Bu grup tarafından Karadeniz’de “Arar” gemisiyle ilk kez akustik cihazlar aracılığı hamsi stok tespit araştırmaları yapılmıştır. Daha sonra araştırmaların sonuçları bilim dünyasındaki yerini almıştır.  Akabinde kendisi GFCM’de (Akdeniz Balıkçılık Genel Konseyi) Kaynakların Kıymet Takdiri Komisyonu’nda uzun yıllar Türkiye’yi temsil etmiştir. Endüstriyel balıkçılık konusunda uygulamalı araştırmalara egemen olan değerli meslektaşımın özetleyerek gönderdiği bu notu kamuoyu ile paylaşmak, bunun yanı sıra balıkçılarımızın merakını gidermek, ayrıca notunda belirtmiş olduğu bir hususta özellikle balıkçılıktan sorumlu merkezi otoritenin dikkatine çekmek isterim.  Yılların kurt araştırıcısı Deniz ve Balıkçılık Bilimcisi Ömer Faruk Kara’nın yazdıklarını Vira okuyucuları ile paylaşıyorum.
“Henüz Sularımıza Gelmemiş Olan, Karadeniz Balıkçısını Meraklandıran Genel Hamsi Göçü Hakkında” başlıklı yazıda her şey sade, öz ve anlaşılabilir. Şöyle ki; Karadeniz denince beraberinde akla gelen tek balık tartışmasız hamsidir. Hamsi balığı konusunda Karadeniz’e sahildar ülke araştırıcıları tarafından çok sayıda araştırma yapılmıştır. Haliyle hamsi ile ilgili literatür bilgileri yoğundur. Hanif Altan tarafından dilimize çevrilen ve Rus araştırıcısı E. Slastanenko tarafından yazılan “Karadeniz Havzası Balıkları” adlı eserde hamsinin üremesi ile ilgili bilgilere de yer verilmektedir. Slastanenko’ya göre (1956); “Karadeniz’de hamsinin göçüne etki eden en önemli faktör deniz suyu sıcaklığıdır. Hamsinin yaşam döngüsü içinde, balığın Karadeniz’de yumurtlaması, su satıh sıcaklığının genellikle 19-26C arasında olduğu Haziran ayı başlangıcı ile Ağustos ayı başlangıcı arasında gerçekleşir. Karadeniz hamsi balığının uzunluğu 18 cm kadar olabilmektedir. Karadeniz’in her tarafında yaşar. Sırtı koyu mavi ve siyaha yakındır. Üreme 17,5–27C sıcaklık değerleri arasında; tuzluluğun %012-18; pH 8.3-8.4; derinliğin 5-10 m nadiren daha derin olduğu sahillerde ve Karadeniz’in batı ile doğu yarısında, geniş bir sahada Mayıs ortasından Eylül sonuna kadar devam eder.

İhtiyoplanktonoloji diğer bir ifade ile balık yumurta ve larvaları konusunda ülkemizin en önde gelen ismi hiç kuşkusuz Prof. Dr. Necla (Arım) Demir’dir. Hamsi balığının (Engraulis encrosicholus L.) yumurta ve larvalarının Türkiye’yi çevreleyen denizlerdeki mevsimlik tezahür ve dağılımlarının etüdünü yapan N. Demir’ e göre; (1957, 1959, 1965, 1968) hamsi yumurtlama periyotları şu şekildedir. Karadeniz’de Mayıs ayının ikinci yarısı ile Ağustos sonu arası, Marmara Denizi’nde Nisan ayının ikinci yarısı ile Ekimin ikinci yarısı arası, Ege Denizi’nde Nisan başlangıcı ile Kasım sonu arası ve Türkiye’nin Akdeniz sahillerinde ise Martın ikinci yarısı ile Aralığın ikinci yarısı arasındadır.

Özellikle Türkiye sularında hamsinin yumurtlaması, satıh suyu sıcaklığının genellikle 19-26o C arasında olduğu Haziran başlangıcı ile Ağustos başlangıcı arası gerçekleşir.

Et ve Balık Kurumu’na bağlı olarak faaliyet gösteren Balıkçılık Araştırma Merkezi tarafından 1957 yılının Temmuz ve Ağustos aylarında Karadeniz’de yapılan Pektaş ekspedisyonunda toplanan plankton örneklerinde Karadeniz hamsi balığının yumurta ve larva dağılımları ve yoğunluğu H.Einarson&N.Gürtürk’e göre şöyledir (1960); Batı Karadeniz’de en yüksek hamsi yumurta ve larva sayısının güney kısımda ve bilhassa İstanbul Boğazı girişine yakın bölgelerde olduğu, diğer yumurtlama merkezlerinin de Romanya sahillerinde, kuzeybatı sığlıklarında bulunduğu ve yumurtanın en bol olarak sahil bölgelerinde yoğunlaştığıdır. Doğu Karadeniz’de yumurtaların dağılımı ise güneydoğu kısımlarıyla Kırım Yarımadası’nın güneydoğusunda ve Türkiye sahillerinin kuzeyinde, üçüncü bir merkez olarak da Samsun civarında bulunduğudur. Larva tetkiklerinde, yumurtlamanın Karadeniz’in doğu bölgesinde batıya kıyasla daha erken başladığı gözlemlenmiştir.

Karadeniz’in kuzeyinde ilkbahardan sonbahar ortalarına kadar üreme ve beslenme dağılımı gösteren Karadeniz hamsi balığı stokları, bulundukları ortamın deniz suyu sıcaklığının, genelde sonbahar ortalarında, hamsinin gıda alamayacağı 15-17C’ın altına düşmesiyle, balığın sürüler halinde bulundukları ortamdan, daha ılıman su sıcaklığına sahip, Karadeniz’in güney sahillerine yönelmesine neden olur. Bu göç rotası genelde, doğu batı istikametinde sahile yakın olan kışlama göçü seyirleri ile Türkiye sahillerinde, Ekim ayı sonu ve Kasım ortalarında, Rize-Batum, Ordu–Samsun ve Karadeniz Ereğlisi açıklarında noktalanır.

Hamsi balığının, Türkiye sularına olması beklenen bu seneki göçünün geciktiği, balıkçılar tarafından şikâyet konusu edilmektedir. En azından, halkın talep ettiği veya talep gören satış boyundaki hamsinin sularımızda görülmediğidir. Karadeniz’de devam etmekte olan hamsi balığı üzerine yapılan araştırma çalışmalarında saptanan hamsi örnekleri boy ortalamasının 6 cm’ye yakın olduğu söz edilmekte ve bu hamsinin gelecek seneki stokların korunması için avlanmaması önerilmektedir. Şüphesiz bu önerinin doğruluğu yadsınamaz.

Hali hazırda yapılan hamsi araştırma çalışmalarında elde edilen av örneklerinde saptanan hamsi boy ölçümlerinin ortalama değerleri, genel hamsi göçünün, mevsim hava koşullarına bağlı olarak, bu sene için geciktiğini işaret etmektedir. Önümüzdeki günlerde Karadeniz’in kuzeyindeki deniz suyu sıcaklığının 15C derece ve daha düşük sıcaklıklara ulaşması halinde, ergin hamsilerden oluşan stoklar Türkiye sularına gelecektir. Çünkü söz konusu araştırmalarda saptanan bu seneki sıfır yaş grubundaki balıkları yumurtlayan diğer bir ifade ile üreten ebeveynler yani avlanma boyunda veya en az bir kere döl vererek kendini meydana getirmiş hamsiler, henüz Karadeniz’in kuzeyindeki sahalarda bulunmaktadırlar. Karadeniz’in kuzeyinde Sonbahar mevsimi içinde deniz suyu sıcaklığı düşmeye başladığında, su sıcaklığından birinci derecede etkilenenler sıfır yaş grubundaki hamsilerdir. O nedenle, ilk kışlama göçüne başlayacak olanlar sıfır yaş grubu hamsi yavruları olacaktır. Haliyle, sularımızda görülen ilk hamsi göçündeki hamsiler de sıfır yaş grubu temsilcileri olacaktır. Bu nedenle, bu balıkların avlanmaması bir gerekliliktir. Çünkü söz konusu balıklar, balıkçılarımız tarafından gelecek yılın avına saklanması gereken balıklardır. Bu düşünce sürdürülebilir balıkçılık açısından veya stokun geleceği açısından önemli bir konudur.

Diğer bir husus, avlanması gereken fakat henüz sularımıza gelmemiş olan satış boyundaki ergin hamsilerin konumudur. Bu balıkların sularımıza ne zaman geleceğinin tahminini ortaya koyan husus, Karadeniz’in kuzeyindeki, 0-100 m derinliklerdeki su sıcaklığının dikey dağılım verileridir. Eğer bu veriler 50-100 m derinlikler arasında 15C’ye düşmüş ise ergin hamsiler göçe başlamış veya başlamak üzeredir. Bu göçün sularımıza ulaşması en az 2 haftalık bir zaman aralığında gerçekleşmektedir. Ayni yaştaki balıklar boy açısından ayni büyüklükte oldukları için, göç esnasında da, ayni hıza sahip olacaklarından ayni sürü gruplarını oluşturacaktır. Bu farklı boy veya yaştaki sürüleri oluşturan hamsiler, kışlama yerine geldiklerinde, ilk göçü gerçekleştiren sıfır yaş grubu ile karşılaştıklarında karışık sürü oluşumu gerçekleşecektir. Balıkçılarımız tarafından avlanacak hamsi av örneklerinin büyüklü küçüklü karışık olması, anaç hamsilerin göçünün tamamladığının işareti olmaktadır.

Bu avlanmada, gelecek senenin avının sürdürülebilirlik açısından sağlıklı bir boyuta taşınabilmesi için, mevcut stokun sağlıklı tahmini ve biyolojik açıdan avlanabilir av miktarı için, av gücüne göre av mevsimi için, kota tahsisinin tahmin hesabı büyük önem taşıyacağı bir gerçektir.

Bu yıl, Karadeniz hamsisinin Türkiye sahillerine olan göçünü tamamladığı tarihten itibaren, süratle balığın sahillerimizde olan stok boyutlarının akustik yöntemle, en az iki kez ölçülmesi önerilir. Bu ölçümlerin biri, göçün sona erdiği ilk hafta içinde, diğeri ise hamsi av sezonunun ortalarında yapılmalıdır. Bu çalışmalardan elde edilecek stok ölçüm verilerin ortalaması, avlanmanın sağlıklı gerçekleşmesine ve av gücünün tanzimine pozitif anlamda katkı sağlayabilecektir.



Yazınsal Kaynaklar

ARIM, N. (1957): Marmara ve Karadeniz’deki Bazı Kemikli Balıkların (Teleostları) Yumurta ve Larvalarının Morfolojileri ve Ekolojileri. Hidrobiyoloji mecmuası, Seri A, Cilt IV, sayı 1-2.
DEMİR, N. (1959): Notes on the  variations of the eggs of anchovy (Engraulis encrosicholus Cuv.) from Black Sea, Marmara, Aegean and Mediterranean Seas. Hidrobiyoloji İst. B.4 (4) 180-188.
DEMİR, N. (1965): Synopsis of biological data on anchovy, Engraulis encrosicholus (Linnaeus) 1758 (Mediterranean and adjacent seas). FAO Fisheries Synopsis 26:42 pp.
DEMİR, N. (1968): Analysis of local popularions of the anchovy Engraulis encrasicholus (L.) in Turkish waters Based on Meristic Characters. İst.Üniv. Fen.Fak.Mec. Seri B, 33 (1-2) 25-57.
EINERSON, H. and GÜRTÜRK, N.(1960): Abundance and Distribution  of Eggs and Larvea of the Anchovy (Engraulis encrasicholus ponticus) in the Black Sea. Hidrobiyoloji, İstanbul, B.5 (1-2) 72-94.
SLASTENENKO, E. (1956): Karadeniz Havzası Balıkları. (Mütercim ALTAN, H.) E.B.K. Yayınları. İstanbul.


24 Kasım 2012 Cumartesi

Balıkçılık Biyolojisi ve Balık Nüfusu Hareketlerine İlişkin Genel Bilgiler



BALIKÇILIK BİYOLOJİSİ
VE
BALIK NÜFUSU HAREKETLERİ

SUNUŞ
Bu yazı serisi Sn. Hocam Prof. Dr. İbrahim ERKOYUNCU'nun Türk bilim adamlarına balıkçılık yönetiminin ihtiyacı olan bilgilerin toplanması, hesaplanması ve değerlendirilmesi konularında rehberlik etmesi amacıyla yazdığı, Su Ürünleri Fakülteleri ve ilgili enstitülerde okutulan “Balıkçılık Biyolojisi ve Populasyon Dinamiği” kitabı ve bu kitaba da kaynaklık eden uluslar arası yayınlardan faydalalanılarak yazılmıştır.
Anlaşılır olması için bazı terimler güncel Türkçe kelimelerle ifade edilmeye çalışılmıştır.
Yazının amacı; balıkçı, akademisyen veya halk açısından, balığı ve balıkçılığı doğru anlamak ve bugünkü durumu doğru analiz edip çözüm üretebilmeleri için kullanılabilecekleri donanım sunmaktır.
=================================================


I. STOK VE POPULASYON KAVRAMLARI

Balık nüfusu hareketleri ya da yaygın bilinen adıyla balık populasyon dinamiği daha çok ekonomik değeri olan balık stoklarındaki büyüme, üreme, ölüm, göç gibi olaylar ile bunlardaki ve dolayısıyla balık nüfusundaki değişiklikleri konu edinir.
Balık stoğu; bir ırka veya bir türe ait olan, kendi kendisini devam ettirebilen, belirli bir bölge içerisinde, belirli zamanda üreyen balık bireyleri topluluğudur (Örneğin; Karadeniz'in ülkemiz kıyılarında yaşayan mezgit balığı stoğu gibi).
Bir stok üreme, büyüme ve ölüm özellikleri benzer olan bir balık nüfusu olarak da tanımlanabilir. Stoklar tek türden oluşur fakat aynı türe ait farklı stoklar da oluşabilmektedir (Örneğin kışın bolca avladığımız kuzeybatı hamsisi, yıl boyu kıyılarımızda kalan keten hamsisi, azak hamsisi, Kafkasya çatal kuyruk hamsisi, Marmara hamsisi gibi).
Bir balık bireyi kendi stoğundan ayrılıp diğerlerine karışmaz, ancak bir balık stoğu diğerine katılabilir (Yani Marmara hamsisi Karadeniz'e çıktığında, Karadenizdeki hamsiyle aynı sahada bulunabilir ve birlikte av verebilir).

Stoğun nitelik ve niceliğinin tahmin edilebilmesi için bir stoğun diğer stoklardan ayırd edilebilmesi gerekir. Bunun için çeşitli biyolojik özelliklerden ve istatistiksel yöntemlerden yararlanılır.

Bir balık soğunun büyüklüğü aşağıdaki faktörlerle artıp azalmaktadır.
1- Stoktaki her bir balığın büyümesiyle artar.
2- Stoğa yeni genç bireyler katılmasıyla artar.
3- Doğal ölümler nedeniyle azalır.
4- Avlama nedeniyle azalır.

?sim:  YOK.jpg
Görüntüleme: 15
Büyüklük:  39,9 KB (Kilobyte)
Şekil 1- Avcılık Yapılmayan Bir Stokta Değişimi Sağlayan Faktörler.

?sim:  VAR.jpg
Görüntüleme: 15
Büyüklük:  42,6 KB (Kilobyte)
Şekil 2- Avcılık Yapılan Bir Stokta Değişimi Sağlayan Faktörler.

Balık avlcılığı zor bir iştir. Fakat doğaya hiç bir katlı sağlamaksızın doğayı sömürerek yapılır. Balık tükendiğinde ambardan tohum alıp gübreyle birlikte denize ekme imkanı yoktur. Milyonlarca ton balığı avlıyor olmamız bunun hep böyle süreceği anlamına gelmez. Ayrıca balık avcısı olmamız bizi denizdeki tüm balığın sahibi de yapmaz. Denizler ve denizlerdeki kaynaklar tüm halkın hatta tüm dünyanın ortak mirasıdır.

Yukarıda basit temelleri verilmiş olan stok ve populasyon dengelerinin mutlaka korunması gerekir. Şekil 2 de görüldüğü gibi üreme ve büyüme yoluyla stoğa her yıl ekleme olmakta ve doğal ölümler ve avcılık yoluyla da eksilmektedir. Bu eksilme en fazla giren balık kadar olabilir / olmalıdır. Eğer her yıl stoğa katılan balıktan fazlasını alıyorsak stok giderek yıpranır ve sonunda yok olur. Bunun böyle olduğunu pek çok balık türünde dün ve bugün hep birlikte gördük.

Elimizde kalan son balık stoklarını korumak için önlemler almadığımız taktirde onları da kaybedeceğimiz bir gerçektir.


.

Balık stoklarının varlığını etkileyen önemli bir faktör de kirliliktir. Su ürünleri açısından kirlilik; su kirliliği, sığınma ve göç bölgelerindeki deniz trafiği ve yapılaşmadan kaynaklanan ses ve ışık kirliliğidir.
Unutulmamalıdır ki; balıklar denizlerdeki av araçlarının giremiyeceği kayalık, ilişkenli veya derin bölgelere kaçarak az da olsa kendilerini kurtarma olanağı bulabilirken, kirli bir suda kaçmak bir yana üremeleri ve beslenmeleri özetle yaşamaları mümkün olmaz.



II- SüRDüRüLEBiLiR BALIKÇILIK KAVRAMI

Sürdürülebilir balıkçılık balık nüfusunun kaldırabileceği oranda av yapmak demektir.
Balıkçılıkta sürdürülebilirlik, populasyon dinamiği gibi teorik bilimler ile kota gibi aşırı avcılığı önleyen tedbirler, yıkıcı ve yasa dışı balıkçılığı önlemek için hukiki ve politik önlem alınması için yapılan lobi faaliyetleri, deniz koruma alanlarının oluşturulması, çökmüş balık stoklarının geri kazanılması, halkın ve paydaşların eğitimi benzeri pratik uygulamaları bir araya getirir.

Dolayısıyla sürdürülebilir balıkçılığın sağlanmasında her sınıftan balıkçıya düşen görevler olduğu gibi, halka ve devlet otoritelerine de sorumluluk düşmektedir.


Dengeli bir balık populasyonunda ölümler nedeniyle oluşan sayıca azalmayı stoğa yeni katılan genç bireyler karşılar.
Her yıl balıklar büyüyüp bir yaş yukarı çıktığında stoktaki en genç yaş grubunun yerine yeni katılan bireyler geçer. Daha büyük yaş gruplarının yerini ise daha genç yaş grubundan canlı kalanlar alır. Böylece stok bir yıl içerisinde aynı büyüklük ve kompozisyonda kalır.
Ölüm oranı ve populasyona yeni katılma oranı değişmediği ve göç de olmadığı sürece populasyon yıllarca denge durumunu koruyabilir.

Burada doğal ölüm denen faktöre dikkat etmeliyiz.
Doğal ölüm başka balıklar, su kuşları, yunus ve foklar veya hastalık ve yaşlanma gibi nedenlerle stokta oluşan kayıp olup insanın çok fazla müdahale edebileceği bir olay da değildir.
?sim:  denge.jpg
Görüntüleme: 11
Büyüklük:  33,5 KB (Kilobyte)

Yani bir yerde, yunusların, su kuşlarının vs. çok çoğaldığı ve bunların balıkları tükettiği söyleniyorsa olaya biraz insan gibi bakıyoruz demektir. Kuş yada yunus balık bulamadığında sığır, koyun, tavuk eti, yumurta ve süt üretip karnını doyuramaz. Yani yem olmazsa avcı olmaz. Eğer yunus ve su kuşları başka bir yerden gelmediyse zaten oradaki dengenin bir parçasıdırlar. Günümüzde kıyılarda gözlenen yoğun yunuslar ve bunların av araçlarına musallat olması yeterince besin bulamayan bu canlıların insanlarla karşı karşıya gelmeyi göze almalarından veya yanlış balıkçılık uygulamaları nedeniyle değişen alışkanlıklarından kaynaklanır.

Bu gün değişen şartlar ve artan bilgi birikimi "Sorumlu Balıkçılık" şeklinde ifade edilen yeni bir terimi ortaya koymuştur.
Sorumlu Balıkçılık balık yetiştiriciliği dahil tüm balıkçılık çalışmalarında doğaya saygıyı ön plana alan bir ilkeler bütünüdür. Başka canlıların yada dünyada bizim yaşamımıza temel oluşturan tüm ekosistemin hakları dikkate alınarak yapılan balıkçılığa "Sorumlu Balıkçılık" denir.

Populasyon ve stoktaki eksilme miktarının doğal ölüm + balıkçılık kadar olduğunu yukarıda belirtmiştik. Dengeli bir populasyonda bu ikisi hemen hemen birbirine eşittir. Yani denizdeki balıkta yunus ve benzeri canlıların hakkı da bizimkine eşittir. Eğer bu denge bozulursa populasyon yıkıma uğrar

Çünkü; avcı hayvanlar genelde sürüdeki en zayıf bireyi yakalar fakat insanın uyguladığı avcılık sağlıklı, hastalıklı, yaşlı genç ayrımı yapmaz, avcı hayvanların olmadığı bir sistemde hasta, zayıf ve yaşlı bireyler populasyonda kalır. İnsan tarafından uygulanan avcılık bu ayrımı yapmadığından populasyonun geleceğini oluşturan sağlıklı bireyleri imha eder.

YETERSİZ AVCILIK ve SONUÇLARI NELERDİR?

Az avlama yapılan ya da hiç avlanılmayan yerlerde populasyonda balık sayısı artar. Aşırı kalabalık nedeniyle birey başına düşen besin miktarı azalır. Azalan besin daha çok balıkların yaşama payı olarak kullanılacağından bireylerin büyüme hızı düşer. Stok yoğunluğu arttığı için hastalıklar, parazitler ve yamyamlık da artacağından doğal ölüm oranı da artar.
Büyüme hızının azalmasıyla bireylerin erginleşmesi gecikir ve yeni nesil katılımı azalır. Az avlanan bir populasyonda yaşlı balıkların oranı da fazladır. Yaşlı balıklar besini düşük oranda değerlendirip ete dönüştürebilirler. Kendileri küçük kalır ama az olan yemi yinede yumurta oluşturmak için kullanırlar. İyi beslenemeyen ana babanın yumurta kalitesi düşük olur.
Yaşlı ve büyük balıklar daha büyük yemlerle beslenir ve böylece besin piramitinde yeni bir basamak daha oluşur. Bu durumda asıl yem değerlendirimez ve boşta kalır. Ekosistemin dengesi bozulur.
Avlanmayan stoklarda balık sayısı fazla olmasına rağmen bireyler büyüyemediği için daha az ürün elde edilir. Böyle bir stokta dengeyi sadece doğal ölümler sağlar. Bu durumda av miktarı önceden hesaplanan bir düzeyde artırılarak doğal olarak ölecek balıklar ürüne dönüştürülür ve daha sağlıklı bir denge sağlanabilir.

Ülkemizdeki hemen hemen tüm stoklara baktığımızda, 1980 li yılların ortasına kadar av miktarı giderek artmış ve 600 bin tonun üzerine çıkmıştır. Bu yıllarda bazı balık türlerini kaybettiğimiz için elimizde sadece hamsi, palamut, çinekop, sardalya ve istavrit kalmıştır. Hatta bu türlerde de avlanan balıkların büyüklükleri eski yıllara göre azalmış yani daha küçük balıklar yakalanmaya başlanmıştır. Bu durumu izah edecek terim az avlanma değil aşırı avlanmadır.

AŞIRI AVCILIK NEDİR VE NEDEN ZARARLIDIR?

Üst konuda ülkemizdeki durumun az değil aşırı avcılık durumu olduğunu belirtmiştik. Çünkü populasyona yeni birey katılıma oranı ve doğal ölüm oranının değişmediği ancak avlama yoğunluğunun arttığı durumda; Artan avlama nedeniyle daha yüksek ölüm oranı olacağından, av aracının seçiciliğine bağlı olarak, belirli bir boydan büyük olan tüm balıklar avlanır ve başlangıçta daha yüksek ürün elde edilir. Ancak populasyon sayı ve ağırlıkça azalır ve ileri aşamada avlanan balıkların ortalama boy ve ağırlığı da giderek azalır.
Sonuçta çoğu genç ve küçük balıklardan ibaret bir populasyon oluşur (Bugün istavrit, mezgit ve bakalyaro stoklarımızda görünen durum budur).

Aşırı avcılık olduğunda avlanan balıklar daha küçük balıklardan oluşmaktadır. Bu durumda elde edilen av miktarı da azalır.
Balıkçı giderlerini karşılamak için daha fazla balık avlama yoluna gider.
Bu amaçla ağının gözünü küçültür, ağının ve teknesinin boyunu büyütür ve kısır bir döngüye düşer.
Masraf artar, balık küçülür, ama o daha fazla balık avlar, balık para etmez, daha fazla balık avlamak için her türlü yola başvurur.

Trolde küçücük mezgit ve barbunların, yine trolde ve gırgırda küçük çinekop ve istavritlerin avlanılması ve balıkçılar tarafından bunun değiştirilmesi için yapılan girişimlere karşı çıkılmasının temelinde işte bu kısır döngü yatmaktadır.

Bu kısır döngü, yeni ve uygun düzenlemeler getirip, balıklara rahat edecekleri ortam ayırıp, küçük balıkların avlanması önlendiği taktirde, balık türüne göre bir kaç yılda kırılabilir.

"Sorumlu Balıkçılık" yaparak "Sürdürülebilir Balıkçılık" düzenini oturttuğumuzda bundan herkes faydalanacaktır.

Burada küçük bir not düşmem gerekiyor.
Getirilen yeni düzenlemeler balıkçı grupları arasında adaletsizliğe neden olabilir ve dikey büyümeyi teşvik edebilir. Balıkçılığın daha düzensiz hale gelmemesi için idarece bunu önleyecek tedbirlerin alınması gerekir.
Örneğin yapılan pek çok araştırma denizlerimiz için en uygun gırgır teknesi boyunun en fazla 26 metre olduğunu bildirmkte, 1987 yılına kadar gözlenen av miktarı tekne boyu ilişkisi de bunu ispatlamaktadır. Buna rağmen, bugün gırgır avcılığına getirilecek olan 50 m gibi bir derinlik yasağı, bugüne kadar var olması için mücadele edilen 12-24 m arasında boydaki 50 kulaça kadar derinlikte ağı olan gırgır teknelerinin daha büyük teknelerle rekabetini zorlaştırabilecektir.
Çözüm için tekne boyu ve ağ büyüklüğüne göre kademeli derinlik sınırı getirilebilir.


AŞIRI AVCILIĞIN TİPİK BELİRTİLERİ

Aşırı avcılığın belirtileri dört başlık altında sıralanabilir.

  1. Birim çabada av miktarının azalması
  2. Büyük balıkların azalması
  3. Avlanan balıkların ortalama boylarının azalması
  4. Önceleri önemsiz olan bazı canlıların (mesela deniz anası) artması






1- Birim Çabada Av Miktarının Azalması

Bu tekne başına düşen ya da ağ başına avlanan veya bir saatte elde edilen veya 100 litre yakıt harcanarak avlanabilen balık miktarının azalması demektir.
Şimdi bir düşünelim;
Hangi tekne 25 yıl önce avladığından daha fazla balık avlıyor?
Hangi kalkan, barbun, mezgit vs. dip ağcısı, bir boy ağda 25 yıl öncesine göre daha fazla balık çıkarıyor?
Bir saat ağ çeken hangi trolcünün torbasında 25 yıl öncesine göre daha fazla, karides, barbunya, mezgit çıkıyor?
Hangi tekne aynı miktarda harcadığı yakıtla 25 yıl öncesine göre daha fazla balık avlıyor?

Bu işaretler bugün mevcut mudur, değil midir?
Bu konuda Sür-Koop Genel Başkanı Sayın Ramazan ÖZKAYA'nın dikkat çektiği şu hususları okumakta fayda vardır.

Balıkçılarımızın altın dönemi dediğimiz 1980 -1999 yılları arasında denilerimizde 8.177 tekne ile balıkçılık yapılıyor ve ortalama yakalanan balık miktarı 450 bin ton ve tekne başına düşen balık miktarı ise 58 ton,
Şu anda denizlerimizde tekne sayısı 17 bin civarında yakalanan balık ortalaması 440.bin ton tekne başına düşen 26 ton

Bu yıllarda balıkçı istediği yatırımları yapıyor birikimi var yakalamış olduğu balık giderlerin üstünde getirisi var işte bu gelir balıkçılarımızın 2 nci 3ncü teknelerini veya akrabalarına tanıdıklarına tekne yapmasını tavsiye etmesi tekne sayısının iç sular dahil 22.000 çıkmasına sebep olmuş sıkıntılarda baş göstermeye başlamış.

1999 yılında kullandığın mazot lt 0.35 yakaladığın balık 510 bin ton
2010 yılında kullandığın mazot lt ötv li 3.24 yakaladığın balık 400 bin ton

Balık fiyatlarına baktığımızda 2002 fiyatları değerinde, burada hükümeti kutlamak lazım balıkçıların durumunu görmüş ötv siz mazotu devreye sokmuş ancak kullanılan yakıt artışı inanılmaz artmış.

Şimdi ben merak ediyorum sayın torlak 2004 yılında balıkçının kullandığı yakıt 120 milyon 2011 yılında kullandığı mazot 380 milyon Yakaladığı balık aynı, fiyatlar aynı, balıkçı nasıl kurtulacak?

Ben balıkçıyı ayakta kalabildiği için tebrik ediyorum, ancak bundan kurtulmanın yolu sen bilmiyorsun ben biliyorum dan değil, birlikten geçer. Gelin sorunları sakin sakin tartışalım, Aklın yolu birdir.

Neden yakaladığımız balık 2000 yıllar fiyatında gidiyor?
Şayet bunun cevabını ve çözümünü bulursak bugünkü tartışmaların hiç birinin olmayacağına inanıyorum.
Sayın Başkan her platformda bu analizi ortaya koyuyor ve çözüm için birlikte çalışmayı öneriyor. Fakat sesini ilgili gruplara yeterince duyurabildiğini ve ilgili tarafların çözüm yönünde ortaya bir argüman koyduğunu maalesef göremiyoruz.

2- Büyük Balıkların Azalması

Bir stok üzerinde ve bir bölgede aşırı avcılık varsa ilk yok olanlar boyca ve ağırlıkça büyük bireylerdir. Yine tür bakımından bir sıralama yapılacaksa büyük boylu türler daha önce yok olur.

Bakalyaro, dülger, minekop (kötek), kırlangıç, kalkan, çivisiz kalkan, dil balığı ve benzeri balıkların bugün avlanan en büyük boylarının 25 yıl öncesine göre çok küçük olmasının ve mersin balığı, kılıç balığı, orkinoz, mahmuzlu camgöz, trança gibi balıkların neredeyse tok olması işte bu aşırı avcılığın bir eseridir.

3- Avlanan Balıkların Ortalama Boylarının Azalması

Avlanan balıklar büyük ve küçük bireylerden oluşur, fakat genelde belli bir ortalama boy etrafında toplanırlar. 25 yıl önce pazara sürülen mezgit, bakalyaro, mercan gibi balıkların kasada görülen boyları bugünkine nazaran oldukça iri olduğunu hepimiz gözlüyoruz. Şimdi pazara sürülen balıklar o zaman pazara gönderilseydi alıcı bulması mümkün olmazdı. Fakat bugün halka balık azlığından (ve artan nüfusa bağlı tüketim fazlalığından) küçük balıkları satın almaktan başka alternatif sunamıyoruz.



4- Önceleri Önemsiz Miktarda Olan bazı Canlıların Artması

Önceleri önemsiz miktarda olan yada hiç olmayan yunusların, balon balıklarının, yengeçlerin, denizanalarının, deniz salyangozlarının ve benzeri değişik canlıların artışında aşırı avcılık çok etkilidir.
Kimi zaman o balığın yemini avlayarak beslenme alışkanlığını değiştiriyoruz, kimi zaman onu yiyerek tüketen balığı bitirdiğimiz için düşmanı olmayan calı çoğalıyor, kimi zaman yerli türleri bitirdiğimiz için boşluğu yabancı ve istilacı türler dolduruyor. Genellikle artan türler eski türlere göre ya az değerli ya da hiç bir ekonomik değeri olmayan türlerdir. 




AşIRI AVCILIĞIN öNLENMESi iÇiN ALINABiLECEK öNLEMLER

Aşırı avcılık durumunda yapılacak işlem; idari önlemler alarak, balık avcılığına bazı sınırlamalar getirmek ve böylece avlama yoğunluğunu azaltarak sadece "stok için en uygun boy"dan büyük balıkların avlanmasına izin vererek genç bireylere büyüme olanağı sağlamaktır.

Stokların korunması, desteklenmesi ve rasyonel olarak işletilmesi için alınabilecek idari önlemler şu şekilde özetlenebilir;

  1. Av sahalarının avcılığa kapatılması (bölge yasakları)
  2. Av mevsiminin sınırlandırılması (zaman yasakları)
  3. Toplam av miktarının sınırlandırılması (kota)
  4. Av aracı miktarının veya kullanım süresinin sınırlandırılması
  5. Kullanılan av aracı tipinin sınırlandırılması (daha seçici geleneksel av araçlarının kullanımının teşfiki)
  6. Karaya çıkartılan balıklarda boy sınırlaması
  7. Bazı türlerin avlanmasının yasaklanması

 

İşte bu kural bugün balıkçılık idareisinin yani Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü'nün aldığı ve almaya çalıştığı yeni önlemlere kılavuzluk etmektedir.

Bu kaçınılmaz tedbirler alınırken tüm balıkçı grupları idarenin ve akademik çalışmaların destekçisi olması gerekirken maalesef yalnız bırakılmakta ve hatta konunun özüne ve kısa sürede gözlenen faydalı sonuçlarına bakılmadan idare ve akademia baskı altına alınarak geri adım atmasına çalışılmaktadır. Bu nedenle ülke kaynaklarının korunması ortak paydası dışında hiç bir kişisel çıkarı olmayan kadrolar, "balıkçıya rağmen, balıkçı için, balığı korumak" durumunda kalmaktadır.


BÖLGE ve DERİNLİK YASAKLARI



Av sahalarının kısmen veya tamamen acılığa kapatılması genç bireylerin veya stokların korunması amacıyla uygulanır. Örneğin trol için Karadeniz'de uygulanan üç mil yasağı buna örnektir.

Avcılığa kapatılacak bölgenin seçiminde belli kriterler vardır.

- Bir sahada balıklar üreme ve beslenme göçü yapıyorsa göçün selameti için bu saha kapatılabilir.
Örneğin Boğazlar Karadeniz ve Ege/Akdeniz arasında üreme ve beslenme göçü yapan balıkların kullandığı bir hunidir. Karadeniz ve Ege/Akdeniz gibi geniş bir alan kaplayan denize ait palamut, lüfer, eskiden uskumru, kolyoz, sardalya, kılıç balığı gibi göçmen türler bu su yolunu kullanarak yukarı ve aşağı göç yapmaktadır. Göç bazen bir kaç metrelik dar alanlara sıkışmaktadır. Öyle ki, bir kaç yüz metrelik set çekilse, göç tamamen durabilir.



Bu nedenle Boğazda hala sardalya ve çaça ile süren, eskiden torik ve uskumruda da uygulanan kıyıdan kepçeyle balık toplama mümkün olmaktadır.



Hatta İstanbul Boğazı gibi yerlerde bazı rüzgarlar nedeniyle oluşan ters akıntılar ve soğuk su cepleri balıkların dar alanlarda tuzaklanmasına, bazen sıcaklık değişikliği ve oksijen yetersizliği gibi nedenlerle şoka girmelerine veya imha olmalarına neden olmaktadır.




- Bir bölge balıkların yumurtlama veya yavruların büyüme alanıysa, yumurtlamaya ve büyümeye fırsat vermek için bu sahada balık avcılığı kısıtlanabilir. Örneğin kıyılar güneş ışığının deniz dibine kadar ulaştığı ve bu nedenle başta yosunlar, deniz çayırları ve mercanlar olmak üzere, denizin yaşamının en zengin bölgesidir. Bu yapılar büyük balıklara sığınma, yumurtlama, yavrulara ise barınma ve yem imkanı sağlar. Deniz ve okyanuslardaki yaşamın %80 i sığ kıyı sularında bulunur.



Bu tür bölgeler dibe kadar ulaşan ve dip yapısına zarar veren av araçlarına kapatılır. Örneğin açık deniz tipi derin gırgır ağları, trol ve algarna ağları ve yine açık denizlerde kullanılması gereken devasa ortasu trolü ağları kullanım sırasında dibe temas edemeyecekleri derinlikteki sahalara yönlendirilir.




Bir bölge balıkçılığın her kesimine yaşama fırsatı vermek amacıyla da bazı av araçlarına kapatılabilir. Bazı deniz rezervlerinde bu uygulama yapılmaktadır.
Örneğin geleneksel seçici av araçlarıyla avcılığın desteklenmesi için bellirli bölgelerde gırgır, trol, algarna gibi av araçlarının kullanımı engellenebilir. Fakat burada kullanılacak olta sayısı, ağ uzunluğu, sepet sayısı, manyat uzunluğu, ağ gözü açıklığı idarece sınırlandırılarak av baskısı belirli bir düzeyde tutulur.
Böylece burada az yoğun avcılık yapılır ve çoğalan balıkların bu rezerv alan dışındaki bölgeleri desteklemesi sağlanır.

Azor adaları çevresindeki deniz rezerv alanları buna en iyi örnektir. İlk yıllar avcılığa tamamen kapatılan bu sahada daha sonra balık gelişmesi gözlenerek kademeli olarak olta ve solungaç ağıyla avcılığa izin verilmiştir.
http://ec.europa.eu/regional_policy/...IGOS_10D17.ppt
Bu uygulama yüzlerce yıl ülkemzide voli sahalarında uygulanmış, dalyan, manyat ve ığrıp gibi kısıtlı av kapasitesine sahip ağlarla avlanmak için belli bölgeler kişilere kiralanmış hatta tapulanmıştır. Av yoğunluğu düşük tutularak bu sahaların çevresindeki sahalara yararlı olması temin edilmiştir.

Bu açıdan, üreme göçü sırasında Boğazda kurulan dalyanlar hariç, ülkemizde belirli sahalarda boyutları belli ve avlanan balığın tür ve boy olarak denetlenebildiği ağ dalyan, küçük kıyı manyat ve ığrıpları ve her türden sepet ve büyük pinter (ağ tuzak) ağlarının kullanımı yeniden desteklenebilir.


ZAMAN YASAKLARI

Avcılığın mevsimsel olarak sınırlandırlıması yumurtlayan balığı korumak, avlama oranını azaltmak, ürünü zaman içine yaymak gibi amaçlarla uygulanır.
Esas olarak bir dişi balığın avlanması ister yumurtlamadan hemen önce, ister bir kaç ay önce olsun, bırakılacak yıllık yumurta miktarında aynı kayba neden olur. Yani teknik olarak bir balığın ancak üreme mevsiminden önce avlanmaması durumunda stoğun devamlılığına katkısı olabilir. Ancak mevsim sınırlamaları yine de yılar arası ekolojik farklılıklar nedeniyle yumurtlamanın tamamlanmasını garanti edemez. Burada ana ilke; avlanan balıkların en az bir kere üremiş, yani stoğa katkıda bulunmuş olmasıdır. Bu durumda üreme dönemi yasaklarını dar bir zaman aralığına sıkıştırmak yerine, üreme dönemi öncesini ve yumurtlamanın sürdüğü daha geniş bir dönemi kapsayacak şekilde düzenlemek yerinde olur.



Burada en az bir kere üremiş olma şartı üzerinde biraz durmak gerekir. Fırsatçılığa izin vermemek ve düzenlemenin işe yarar olması için iki kere daha koyu yazılan bu terimi tekrar tekrar okuyup ne olduğunu iyi düşünmek gerekir.
Bu şartı yerine getirmiş balığın boyunu belirlerken asla en küçük olgun yumurtalı balık boyu dikkate alınmaz. Ağır av baskısına uğramamış populasyonlar için bu boy; en az %50 sinin yumurtlamış olduğu balık boy sınıfıdır.



Örneğin; Lüfer için
18 cm lik balıkların %2' si,
20 cm lik balıkların %6'sı,
22 cm lik balıkların %18'i,
24 cm lik balıkların %35'i,
26 cm lik balıkların % 49'u,
28 cm lik balıkların %65'i,
30 cm lik balıkların %80 i
32 cm lik balıkların %95'i
34 cm ve daha büyük balıkların %100'ü olgun yumurta ve gonada sahipse

en küçük avlama boyu 26 cm nin üzerinde bir boy olacaktır. Bu değerlerin eğilimi dikkate alınarak en doğru Lm (ilk üreme boyu) belirlenebilir. Ki şuna da dikkat çekmek gerekir; ilk üreme boyu her zaman ilk avlama boyu yada minimum avlama boyu anlamına gelmez. Bazen ekonomik değer, büyüme hızı gibi faktörler dikkate alınarak minimum avlama boyu ilk üreme boyunun çok üzerinde bir boy olarak belirlenebilir.



Belirli bir yaştan sonra cinsiyet değiştiren orfoz, lahoz, çupra ve izmarit, istrangiloz gibi balıklarda ilk üreme boyu eşeysel değişimin gerçekleştiği boyun üzerinde belirlenmek zorundadır.







AV MİKTARI VE AV ÇABASI SINIRLAMALARI - LİSANS VE KOTA

Av miktarı ve av çabasındaki sınırlamalar "KOTA" uygulaması şeklinde yapılır. Yani belirli bir miktara kadar serbest avcılık yapılması, kotaya ulaşınca avcılığın yasaklanması mümkündür. Ancak balıkçılık kazançlı olduğu sürece avcılığa katılan balıkçı sayısı giderek artar, böylece kotaya daha hızlı ulaşılır. Dolayısıyla av mevsimi giderek kısalır ve mevsim sınırlamasına benzer sonuç verir. Bunu önlemek içintoplam kota avcılık izni olan bazı balıkçılar veya balıkçı örgütleri arasında bölüştürülebilir. Yani lisans sistemi uygulanabilir.
Lisans sisteminin en çok uygulama alanı, balıkçı sayısını sınırlandırmak suretiyle av çabasını kontrol etmektir. Ülkemizde 1996 yılından beri uğraşılan ancak bu dönemde başarılabilen yeni av teknesi ruhsatı vermeme uygulaması buna örnektir. Keşke zamanında başarılabilse ve bugün tür ve bölge bazında lisanslama konularını konuşabiliyor olsaydık.

Lisans sisteminin başka yararları da vardır; Kaynağı kullananın kullanmayana göre daha çok ödeme yapması ilkesinden hareketle lisanslar ücretli olarak verileceğinden, sağlanacak gelir, diğer yönetsel araçlar için kullanılabilir. Ayrıca, lisanslı balıkçıların av miktarı, sermayeleri, kazançlarına ilişkin bilgileri yetkililere bildirmeleri istenebilir. Böylece stoğun korunması için şart olan av miktarına ilişkin istatistiki bilgiler sağlanmış olacağı gibi, yatırım ve kazanç verileri balıkçılığın ekonomik olarak düzenlenmesinde gösterge olacaktır.
Ancak balıkçının doğru bildirim yapmaması oldukça yaygın bir durumdur. Lisans zorunluluğu ile balıkçı sayısının kontrolü Türkiye gibi serbest avcılık geleneği olan toplumlarda güçlükler yaratır. İlk sorun; bu hakkın kime verilmesi gerektiğidir. Karşılaşılan ve karşılaşılabilecek sorunlara ve doğru/yanlış alışkanlıklara rağmen; denetimli ve daha rasyonel bir balıkçılık için lisasn sistemi uygulaması mümkün bir sistemdir. Lisans ücretinin balıkçılığın verimliliğine göre ayarlanabilir olması da bir avantaj sağlamaktadır.

Önümüzdeki günlerde ülkemizde belli başlı ekonomik balık stokları için uygulaması mümkün kota sistemleri üzerinde uzun uzun duralım ve fikir alışverişi yapalım.
Çünkü kota sistemi konusunda kafalarda çok fazla muallak nokta var. Örneğin;
1- Hangi türlerde kota uygulamasına geçilmelidir?
2- Toplam kota miktarı ne olacak, nasıl belirlenecek?
3- Bu toplam miktar balıkçılar arasında nasıl pay edilecek
4- Bölgesel stoklar üzerindeki kota hakkından kimler yararlanacak
5- hava ve iklim şartları ve benzeri nedenlerle kullanılamayan kotalar veya kota sahipleri nasıl korunacak


AV ARACI KISITLAMALARI

Kullanılan av aracı tipinde sınırlama getirilmesidir. Örneğin; Doğu Karadeniz, Maramara ve Boğazlarda her türlü trol ağı ile avcılık yasaktır.

Av araçlarının markalanması ve bir sahada kullanılan ağ sayısı, avcı sayısı, ağın derinliği, uzunluğu, genişliği ve göz açıklığı gibi özelliklerinin sınırlandırılması en etkili kontrol ve koruma yöntemlerinden biridir. Saha yasakları ve rezerv alanlar konusunda düşük av baskısına sahip ve seçici av araçlarının teşfik edilmesi konusuna kısaca değinilmişti.

Tekne, ağ ve avcı sayısında sınırlama getirmek av çabasını düşürmek için kullanılır. Ağ gözü açıklığı ise doğrudan henüz avlanabilir özellikte olmayan balıklar üzerindeki baskıyı ayarlamak için uygulanır. Trol, solungaç ağı, olta, sepet ve tuzaklarda avlanacak balık boyunu denetlemek için göz büyüklüğü düzenlemesi yeterliyken istenmeyen türlerin avcılığını önlemek için daha çok karegözlü ağ, bölmelendirme, ızgara sistemleri, kaçış kapıları, yatay ve dikey paneller gibi av aracına göre değişen uygulamalar kullanılır.



Kaynak : http://www.gelbalder.org/showthread.php/2084-Bal%C4%B1k%C3%A7%C4%B1l%C4%B1k-Biyolojisi-ve-Bal%C4%B1k-N%C3%BCfusu-Hareketlerine-%C4%B0li%C5%9Fkin-Genel-Bilgiler

3 Kasım 2012 Cumartesi

Bazı Güncel Masallar Üzerine



Yaz sonunda tebliğ hazırlıkları sürerken ve yayınlanırken ortalığı ayağa kaldıranların ülkemiz balıkçılığını ve balıkçılık kaynaklarını iyi tanımadıkları gün gibi aşikar olarak ortaya çıkmıştır.

2012 yılı Ekim ayının son günlerini yaşadığımız şu günlerde yüzey balıkları avcılığı son gaz bereketli bir şekilde devam ediyor.
http://www.gelbalder.org/showthread....-yakalad%C4%B1
http://www.gelbalder.org/showthread....%9Fan%C4%B1yor
Trol ve dip balıkları avcılığı ise suların biraz daha soğumasını bekliyor.

24 metre yasağını bir afet gibi göstermeye çalışan, palamut ve lüferin elimizden kaçıp, Yunan ve İtalyan tarafından avlanacağını söyleyenlerin artık balıkçılık konusunda atıp tutmaya son vermesi gerektiğine inanıyorum. Bu yılki gibi palamut ve lüfer bereketi 1986 yılından bu yana görülmemiştir. Ezberlerin aksine palamut olursa lüfer olmaz teorisi de bu yıl fos çıkmıştır. Uygulanmaya başlayan derinlik ve tür / boy yasakları bu bollukta oldukça etkili olmuştur.

Önümüzde hamsi sezonu var.
Marmara ve Karadeniz'den ilk 2 ayda gelen işaretler oldukça ümit vericidir. Hava şartlarına bağlı olumsuzluklar nedeniyle sezonun kötü başlaması veya kötü sürmesi merkezi otoriteyi yıldırmamalıdır. Zonguldak'ın batısında başlayacak bir hamsi sezonu, 24 m yasağına uyulduğu sürece mart ayına kadar bereketli olarak devam edecektir.
Av sezonundaki görüntü Balıkçılık ve Su ürünleri genel Müdürlüğü'nü haklı çıkartmış olup yeni ve yerinde önlemler alma, mevcut düzenlemeleri geliştirme konusunda cesaretlendirmelidir.

Hal böyleyken Türkiye balıkçılığına çıkarları doğrultusunda yön vermeye çalışan bir kısım yetkin olmayan insan, yeni masallarla ortaya çıkmıştır.
Bu güncel masalların çoğu 24 m yasağıyla ilgili olup aşağıda bazıları sıralanmıştır.

1- Gırgır ağı mola edildiğinde eğer akıntı ve rüzgar ile sığ bölgeye sürüklenirse bu durum cihazlarla belirlenemez.
2- 24 m yasağı Marmara'da uygulanmasın
3- 24 m yasağı Batı Karadeniz'de uygulanmasın
4- 24 m yasağı İskenderun Körfezi'nde uygulanmasın
5- 24 m yasağı ortası trolüne uygulanmasın
6- Lüferde boy sınırlaması kaldırılsın
7- Karışık balık nedeniyle boy ve tür sınırlamaları kaldırılsın, arizi av oranı yükseltilsin.

Burada sırasıyla ve kısaca bu önerilere açıklama getirelim;

1- Gırgır ağlarıyla avcılıkta ağı serbest bölgede mola edip akıntı ve rüzgar ile yasak sahaya sürüklenme kesinlikle AİS ve GPS (satalayt, chart plotter) cihazlarıyla belirlenir.
Bu konuda http://www.marinetraffic.com/ais/ konumunda balıkçı gemilerinin "Show Vessel's Track" sekmesindeki görüntüler ile, teknelerin GPS cihazlarındaki (satalayt , chart plotter) izler (tracks) bize yeterince bilgi vermektedir. Eğer konum belirleme cihazları bu kadar basit bir durumu ispatlamada kullanılamıyorsa, merak ediyorum, bu cihazlara neden bu kadar para ödeniyor ve cihazlar ne için kullanılıyor?
Cihazların yetenekleri böyle bir durumu ortaya çıkartmak için "tam olarak" yeterlidir. Ayrıca kişisel görüşüm; istismarları önlemek amacıyla, sürükleneceğini bilerek bu tür alanlarda avlanmayı alışkanlık haline getirecekler için cihaz ile ispatlanan sürüklenme olaylarında dahi av sezonu boyunca sadece 3 sefer izin verilebilir.

2-3-4- Bir bölgenin hızlı derinleşmesi yada yavaş derinleşmesi sığ bölgelerin balıkların üreme ve beslenme alanları olduğunu, diplere kadar güneş ışığının eriştiği önemli alanlar olduğunu, sığ bölgelerin endüstriyel av araçlarından korunması gerektiği gerçeklerini değiştirmez.

5- Ortasu trolcülüğü takım başına sezonluk av kapasitesi 5 bin tonu aşan takımlarla yapılmaktadır. Bu özellikleriyle ortasu trolleri tam anlamıyla endüstriyel av araçlarıdır. Dolayısıyla kıyısal sular için aşırı güçlü kalmaktadırlar.
Bu konuda detaylı bilgileri bu bağlantı altında bulabilirsiniz.
http://www.gelbalder.org/showthread....BC%C4%9F%C3%BC

6- Çinekop ayrı tür, lüfer ayrı tür gibi bir iddiayı dile getirmek, dile getirenlerin balıkçılık camiası içinden çıkması üzücüdür.
Ülkem ve milletim adına böyle bir mantıksızlık ve bilgi fakirliğini hiç bir vatan evladına yakıştıramıyorum. Lüferde boy sınırlaması 24 cm nin üzerine çıkıncaya kadar düzenlemelerin geliştirilmesi gerekir. Türün tehlikeye girmesi halinde bu sınırlama 30 cm ye kadar artırılabilir. Bu konuda daha fazla yazmaya gerek yoktur.

7- Bu konuda daha önce yeterince konuşuldu sanıyorum.
Aşağıdaki bağlantıda konuyla ilgili bir yazıya erişilebilir.
http://www.gelbalder.org/showthread....%C4%B1k-Sorunu


Kaynak :
http://www.gelbalder.org/showthread.php/1876-Baz%C4%B1-G%C3%BCncel-Masallar-%C3%9Czerine%E2%80%9D 

Lüfer ve Diğer Göç Balıkları Stoklarının Sürdürülebilirliği Üzerine


İlk yayın tarihi: 13.09.11 / Düzenlenmiş olarak 11.10.2012 de yeniden yayınlanmıştır.

Bu yazı ülkemizde pelajik balık stoklarının idaresinde karşılaşılan sorunlara değişik bakış açıları getirmek ve fikir vermek amacıyla hazırlanmıştır. Mevcut sorunlara daha uygun alternatif çözüm yolları ve burada ifade edilenlerden başka fikirler mutlaka olacaktır.



Son yıllarda lüferle simgeleşen balığımıza sahip çıkma gayretleri sadece amatör balıkçıların yada kıyı balıkçılarının değil başta endüstriyel balıkçılarımız olmak üzere tüm halkımızın yararına talepleri içermektedir.
Bu kampanyalara dikkatle bakılacak olursa; hiç kimse olaya, "balığı sen avlama ben avlayayım gözüyle" bakmamaktadır. Taleplerin temel amacı; "balığı koruyalım, çoğalsın, hepimiz daha çok ve daha uzun süre yararlanalım" yönündedir.
İşte bu nedenle her balıkçı grubunu bu kampanyaların bir parçası yapmak gerekiyor. Bunu sağlamak için; altı dolu, bilimsel dayanaklar ve geleceğe yönelik planlar onlara da anlatılmalı ve tüm balıkçı guruplarını ikna ederek kampanyaları güçlendirmeliyiz.

ÜLKEMİZ BALIKÇILININ TEMEL TAŞLARI

Ülkemiz balıkçılığı suda serbest gezen (pelajik) balıklara dayanır. Av miktarımızın büyük bölümü; hamsi, çaça, istarvit, sardalya, uskumru, kolyoz, lüfer, palamut gibi balıklardan oluşur. Bu balık türleri insanlara besin olmaktan öte orkinoz, kılıç, orfoz, lahoz, kalkan, lüfer, levrek, kırlangıç, mersin balığı, mezgit, uskumru ve benzeri etcil balıkların yemini oluşturur. Barbunya ve mezgit gibi dip balıkları hem insan besini hem de yem balığı özelliği taşır. Lüfer neden yok sorusunun cevabının altında lüferin aşırı avcılığı ve deniz kirliliği kadar hamsi, sardalyanın ve diğer yem balıklarının varlığı ve bolluğu yatar.

Ülkemiz balıkçılığı Karadeniz ile Kuzey Ege'den Karadeniz'e kadar olan sahada yoğunlaşır. Karadeniz balıkçılığı üreme dönemi sonrası, balıkların beslenme ve kışlama göçleri sırasında büyük sürüler oluşturması üzerine kuruludur.
Örneğin palamut ve lüfer kışı geçirdikleri alanlarda çok büyük sürüler oluşturmazken, Karadeniz'de beslenip semirdikten sonra sonbahar aylarında ülkemiz sahillerinde devasa sürüler halinde bir araya gelir.
Hamsi doğup büyüdüğü alanda bir kaç tonluk sürüler halinde gezerken eylül ayından sonra Kuzey-Batı Karadeniz'den yola çıkarak sularımıza iner. Belirli noktalarda bekleme yaparak sürü boyutu önce 200-300 tona daha sonra binlerce tona çıkar. Karadenizde mevcut diğer bir hamsi de Kuzey-Doğu stoğudur. Azak ve önlerinden Kafkasya kıyılarını takiben sularımıza girer (Son yıllarda hamsi Gürcistan'a, Abazya'ya kaçtı şeklinde ifade edilen stok aslında binlerce yıldır Azak önlerinden kıyılarımıza kadar göç eden bu hamsi stoğudur).
Günümüzde iyice azalmış olsa da istavrit, sardalya, uskumru ve kolyoz da Karadeniz-Akdeniz arasında göç ederken avlamaya en uygun sürü yapısına ülkemiz sularında ulaşır.

GENEL KORUMA STRATEJİSİ NASIL OLMALIDIR?

Yukarıda toparlamaya çalıştığım haliyle balıkçılığımıza baktığımızda;
Sürdürülebilir balıkçılık için yukarıda bahsi geçen göçlerin sağlıklı bir biçimde gerçekleşmesi çok önemlidir.
Akdeniz ve Ege'den Karadeniz'e göç eden türlerde Nisan-Temmuz dönemini kapsayan yukarı göç zamanında illegal avcılık dışında bir sorun yoktur. Yumurtalı balık düşük av baskısı altında göçünü tamamlar. Sadece su, ışık ve ses kirliliği, Boğaz trafiği göçün selameti açısından önemli sorun oluşturmaktadır.
Bu balıkların aşağı göçü sırasında eşeysel olgunluk yaşı 2+ ve daha fazla olan türlerin (orta ve uzun ömürlü türler) avcılığında boy sınırlaması ve toplam av kotası koymak faydalı olacaktır. Ayrıca balık türünün sürü ve göç davranışına uygun ilave koruma önlemleri alınmalıdır. Bu konuyu aşağıda yeniden ele alacağız.
Karadeniz içinde gerçekleşen hamsi göçü bakımından sorunlar; devasa av gücümüz ve son yıllarda Kafkasya kıyılarında giderek yoğunlaşan avcılıktır.
Halihazırda toplam hamsi av miktarımızı 300-350 bin ton ile sınırlandırırsak hamsi stoklarının devamlılığı sağlanabilir.
Çaça avcılığında yıllık 200 bin tona kadar yükselmesi mümkün bir potansiyel mevcut olup, bu balık türünü Samsun kıyıları dışında da avlamanın yolları bulunmalıdır.
Çoğu balık türü için, "biz avlamasak el avlar" mantığıyla olaya bakmak doğru değildir. Türk'ün balığını ancak bir başka Türk avlar. Yasal düzenlemeler ve denetlemeler doğru yapılırsa, herkes çalıştığı kadar yada kapasitesi ölçüsünde avlamaya devam eder.
-*-
Kampanyaların odağını oluşturan Lüfer balığını özel olarak ele alalım;

Lüferlerin büyük bölümü ilkbahar başlarında Marmara Denizi ve Boğazlar üzerinden Karadeniz'e göçmekte, ilkbahar sonlarında Karadeniz'de yumurtlamaktadır. Yumurtadan çıkan bireyler Ağustos başından itibaren kıyılarda görülmekte ve hızlı bir şekilde büyüyerek Ekim ayında 15-20 cm boya ulaşmaktadır. Bu zamandan sonra İstanbul Boğazı ağzında büyük sürüler halinde toplanmakta ve peyderpey güneye geçiş yapmaktadır. Erişkin balıklar dönüşlerini daha önce tamamlamakta ve küçük bir miktar erişkin bireyin Karadeniz'de kışladığı bilinmektedir.

Türün yoğun avcılığı Eylül-Kasım ayları arasında Karadenizde dip ve ortasu trolleri ve galsama ağlarıyla, Ekim-Aralık döneminde İstanbul Boğazı Karadeniz ağzında gırgır ve dip trolleriyle, Boğaz boyunca gırgır, kaçak dip trolleri ve galsama ağlarıyla, Marmara'ya geçişte yine gırgır, voli ağı ve kaçak çalışan dip trolleriyle yapılmaktadır.

Nüfus yoğunluğunun ve ulaşım olanaklarının artmasıyla balığa olan talebin de katlanarak arttığı son 30 yılda çinekop (12-20 cm arasındaki lüfer) avcılığı gelenek haline gelmiştir. Pek çok tekne özel olarak çinekop sezonunu bekler hale gelmiş ve yıllardır bu ufak balıkları avlayarak geçim sağlamıştır. tabi ki bu kötü bir alışkanlıktır. Her ne olursa olsun, avlanan bir stoğun devamlılığı ancak bireylere en az bir kez üreme fırsatı verilerek sağlanabilir.

Öte yandan; Balıklar koyun yada sığır gibi bir yada bir kaç yavru yapan canlılar değildir. Erişkin bir lüfer yüzbinlerce yumurta bırakır. Bu yumurtadan çıkan yavruların sayıları onbinleri aşar. balık büyüdükçe sayısı giderek azalır ve en sonunda tür için ömür anlamına gelen bir yaştan sonra tüm balıklar ölür.

Örnek olsun diye yazacak olursak; bir lüferden çıkan 200 bin yumurtadan, 20 bin defne yaprağı büyür. Balıklar 15 cm ye ulaştığında kardeş balık sayısı 2 bin adettir. 20 cm boyu geçebilen kardeş sayısı ise ancak 200 adettir. Ertesi yıl bu kardeşlerin 20 tanesi yaşayabiliyorsa denge sağlanmıştır. 2. yaşındaki sağ kalan 5 balık nesli devam etmek için yeterlidir.

BU DURUMDA SADECE ÇİNEKOP İLE BİR İKİ LÜFER AVLAMAKTAN ÖTEYE GEÇİLMEZ.

Genellikle avlanan balıklar 10-20 cm arasındadır. daha büyük balıkların sayısı hiç bir zaman tatminkar boyutta değildir.

Bir gün Marmarada bir molada 50 ton lüfer tutulduğunda tüm ebeveyn stoğu kaybedersek, geri dönüş için çok beklememiz gerekecektir. Bu göze alınamaz bir tehlikedir.

LÜFER AVLAYAN BİR ÜLKE OLMAK İÇİN DÜZEN NASIL OLMALIDIR?

Ülkemizde son 20 yıldır lüfer avcılığı özellikle İstanbul Boğazı Karadeniz ağzında yapılan çinekop avcılığına dayanır. Bu balıkçılık başladığından buyana ticari balıkçılar Karadeniz'de nadiren yoğun sürü halinde lüfer ve kofana avlayabilmektedir. Türk balıkçıları olarak lüfer avlamak istiyorsak 15 -25 cm arasındaki balıkların üzerindeki yoğun av baskısının kaldırılması gerekir. Bu boydaki balıklara yemeklik balık gözüyle bakmamak, avcılık için 25 cm lik ilk üreme boyunu aşmalarını beklemek gerekir.

Boyu 15 cm yi geçen bir çinekop için doğal tehlikeler iyice azalır. Yani çinekopu rahat bıraktığımızda elimizde bir batında doğmuş lüfer olmaya aday 2 bin adet balık olacağının farkında olmalıyız.

Doğal ölüm ile bir yılda bu balıkların sadece yarısı ölebilir. Geriye 1000 adet sarıkanat kalır. Bu balıklar Karadenize ilk göçlerini gerçekleştirebilirse küçük bir kısmı (%10 dan az) yumurta bırakacak, Karadeniz'den dönüşte 25 cm lik lüfer olarak av verecektir. 300 adeti avcılık, 300 adeti doğal ölüm yoluyla azalsa bile ikinci göçe katılacak en az 300 kaba lüfer kalır.
Bir çift balıktan meydana gelen 150 çift balık denizi çinekopla doldurmaya yeter de artar bile.
Buradan şu sonuç çıkar; en az 2 yıl lüfer yavrularının yoğun avcılığını önleyebilirsek, lüfer stoğu normal hale dönüşecektir.

?sim:  lüfer.jpg
Görüntüleme: 8
Büyüklük:  46,2 KB (Kilobyte)

İKİ YILLIK KÜÇÜK LÜFER KORUMA STRATEJİSİ

Ülkemizin lüfer avcılığı sıfır yaşında henüz o yıl doğmuş balıklar üzerinde yoğunlaşmıştır.
Bu balıkların ortalama boyu 15 cm civarında olup 8 cm ile 18 cm arasındaki balıklardan oluşur. Ağırlıkları da ortalama 30-35 gramdır.

Bu balık 1 yaşına girdiğinde boyu 20 cm yi, ağırlığı 100 gramı geçecektir. Yani ağırlığı neredeyse 3 kat artacaktır.
Aynı balığın 2 yaşına girmesi halinde boyu 30 cm yi, ağırlığı 250 gramı bulacaktır. Bu durumda ağırlık artışı 2.5 kattır. İlk yıla göre artış 10 kata yakındır.
Küçük balığın korunmasının birini gerekçesi onun yumurtlamasına izin vermek, diğer gerekçesi de ondan daha fazla et elde etmektir.

Küçük balıklar kışı geçirmek için güneye göç ederken Eylül sonundan Kasım ayına kadar İstanbul Boğazı ağzında, özellikle Karaburun-Şile arasında kalan bölgede büyük kitleler halinde toplanır ve bekleme yapar. Bu sırada trol ağları ve gırgır ağlarıyla yoğun şekilde avlanır.
Daha sonra İstanbul boğazına girmeye başlar ve Büyükdere benzeri belli bölgelerde yine toplu halde bulunur. Boğazda daha çok gırgır tekneleri tarafından avlanır. Kasım ayı ortasında balığın daha sonraki hedefi Marmara Denizidir. Bu denizde de belli yerlerde yatak yapsa da, boğazdan çıkıp Çanakkaleye doğru yol almaya başladığında başlangıçtakine göre daha az av verir.

İşte küçük lüferlerin bu göç hareketinin salimen gerçekleşmesini sağlamak için, yukarıda sayılan bölgelerde yoğun avcılığının engellenmesi gerekir.
Bu amaçla bu bölgelerde 15 Kasıma kadar tüm trol tekneleri ve 15 metreden büyük diğer tüm teknelerin avlanmasına sadece iki yıl kısıtlama getirilirse yoğun avcılığın büyük oranda engellenmesi mümkündür.

KONUYU ÖZETLERSEK:

SADECE İKİ YIL, 15 KASIMA KADAR HARİTADA SARI RENKLE GÖSTERİLEN BÖLGELERDE 15 METREDEN BÜYÜK TEKNELER VE TÜM TROL TEKNELERİNİN AVLANMASI KISITLANIRSA DAHA FAZLA LÜFERİN ÜREYEBİLECEK VE YÜKSEK ET VERİMİ VERECEK BOYA ULAŞMASI SAĞLANABİLİR.

Aşağıdaki harita bu gerekçelerle hazırlanmıştır.

?sim:  lüfer2.jpg
Görüntüleme: 8
Büyüklük:  37,0 KB (Kilobyte)




GIRGIR VE TROL AĞLARI DIŞINDA KALAN AV ARAÇLARINA İLİŞKİN 

Gırgır ve trol dışındaki av araçları denildiğinde fanyalı ve sade dip uzatma, salma (akıntı) ağı ve voli (alamana/difana) ağları ile çapariden uzun oltaya kadar değişen oltalar sayılabilir.

Oltacılık nispeten düşük yoğunluğa sahip bir av aracıdır. Bilimsel kriterlere göre belirlenmiş 25 cm üzerindeki bir boy yasağı uygulaması oltacılığın stok üzerindeki kötü etkisini yok edebilir.

Fanyalı ve fanyasız, dibe yada yüzeye kurulan veya balık sürüsünün etrafına çevirilen (voli, alamana ve difana adı verilen) balığın ağ gözüne saplanma, göze takılma yada dolanma yoluyla yakalandığı ağlarda ağ gözü kenar uzunluğu 24 mm ve daha büyük olan ağlar yeterince seçicilik sağlar.



LÜFER BALIĞINDA YAŞA GÖRE BOY VE AĞIRLIKÇA BÜYÜME

Yapılan araştırmalara göre ülkemizde;
• Lüfer doğduğu yıl ortalama 15 cm boya ve 35 gram ağırlığa ulaşır. İçlerinde 21 cm yi geçenler de olmaktadır.
• Ertesi yıl bu balıklar 22 cm civarında boya 100 gram civarında ağırlığa erişirler.
• 2. yaşındaki lüfer balıkları ortalama 30.5 cm boy ve 240 gram ağırlıktadır.
• 3. yaşında ortalama 36.5 cm boy ve 450 gram ağırlığa
• 4. yaşta 42.5 cm boy ve 620 gram ağırlığa
• 5. yaşta ortalama 47 cm boy ve 780 gram ağırlığa ulaşırlar.

Ağırlıkça büyümeye bakıldığında;
• Birinci yaşa geçerken yaklaşık 3 kat
• İkinci yaşa geçerken yaklaşık 2.5 kat
• üçüncü yaşa geçerken 0.9 kat
• dördüncü yaşa geçerken 0.44 kat
• beşinci yaşa geçerken 0.15 kat ağırlık kazanmaktadır.

?sim:  lüfer3.jpg
Görüntüleme: 8
Büyüklük:  26,3 KB (Kilobyte)

Bu sonuçlara göre lüfer ikinci yaşta yumurtlama yoğunluğu nedeniyle enerjisini et artırmaya değil, yumurta yapmaya harcamaya başlamakta ve ağırlıkça büyümesi yavaşlamaktadır.
İşte bu nedenle lüferin 2. yaştan itibaren avlanması bir bireyden elde edilecek verimin en yüksek olmasını sağlamaktadır.



http://www.gelbalder.org/showthread.php/1749-L%C3%BCfer-ve-Di%C4%9Fer-G%C3%B6%C3%A7-Bal%C4%B1klar%C4%B1-Stoklar%C4%B1n%C4%B1n-S%C3%BCrd%C3%BCr%C3%BClebilirli%C4%9Fi-%C3%9Czerine 

Balıkçılıkta Yeni Düzenlemeler ve Gerekli İlave Tedbirler



Yeniliğe Neden İhtiyaç Vardır

Balıkçılıkta kötüye gidişin durdurulması için bir reform ihtiyacı üzerinde herkes hemfikirdir. Genelde avlanan hamsi, çaça, istavrit, sardalya, çinekop ve palamut miktarına bakarak durumun o kadar da kötü olmadığını düşünenler olacaktır. Oysa bu sayılan balık türleri kısa ömürlü olduğu için son gidecekler listesinde yer alır. Onları da kaybettikten sonra geriye elimizde denizanalarından başka bir şey kalmaz. Aslına bakılırsa bugün 1980-1990 döneminde erişilen 650 bin tonluk deniz balıkları av miktarının yarısına bile ulaşılamamakta ve toplam av içerisinde demersal (dip) ve semipelajik (ortasu) su ürünleri oranı giderek düşmektedir.

Uskumru, İri istavrit ve orkinozun Karadeniz ve Marmara'dan yok oluş süreci, diğer balıkların azalması ya da tükenmesi veya avlanan balıkların giderek boylarının küçülmesi başta palamut ve lüfer olmak üzere diğer balıkları kaybedeceğimiz günlerin çok uzak olmadığını bize göstermektedir.

Tüm bu sıkıntıya rağmen yakalanan balıklar uygun bir şekilde değerlendirilemediği için yok pahasına balıkçının elinden alınmakta ve balıkçı balık avlasa da avlamasa da her yıl borçlarına borç eklenmektedir.

Su ürünleri halkın beslenmesi ve toplum sağlığı yönünden çok önemli bir sektördür. Doğal kaynaklardan elde edilen su ürünleri üretiminin yerini hiçbir şey tutmadığı gibi insan kontrolü altındaki balık yetiştiriciliğinin en temel girdisi olan yem de balık avcılığına bağlıdır. Devletler üretimin ve halkın gıda güvenliğinin sürekliliğini sağlamak zorundadır. Birilerinin itirazı devletin önlem alma görevini ortadan kaldırılmaz. Sigara sektöründe son yıllarda yapılan reformlar, devletin halk sağlığı için nelerden feragat edip, hangi tepkilere göğüs gerebileceğinin iyi bir örneğidir. Tütün eken halkın ve fabrikalarda çalışan işçilerin tepkisi ayrıca tütün mamulleri satışından elde edilen gelir ve vergilerin boyutu hükümetin sigarayla mücadelesini sekteye uğratamamıştır. Balıkçılıkta da küçük bir kesimin çıkarları tüm halkın çıkarlarının önüne geçemeyeceğine inanıyoruz.


Yenilik Süreci


İşte bu durumu gören resmi otorite, tüm dünyadaki gelişmeleri, bilim adamlarının çağrılarını ve üyesi olduğumuz uluslararası birliklerdeki uygulamalar ve uyarıları da dikkate alarak gerek 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu gerekse önümüzdeki dönemi kapsayan Su Ürünleri Avcılığını Düzenleyen Tebliğlerde önemli geliştirmeler yapmak için kolları sıvadı.

Bu çalışmalar -1980 li yılların ortasından itibaren balıkçılığımızda değişen şartların dikkate alındığı- yani balıkçılığın güncel durumunun bilincinde ve reform niteliğinde bir seri çalışmayı kapsamaktadır.

Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü ilk olarak 10 Ocakta üniversiteler ve bakanlık uzmanlarına çağrı yaparak Ankara'da bir bilimsel istişare toplantısı düzenledi. Bu toplantıda balıkçılığın ülkemiz için önemli bir endüstri dalı olması, sosyal dengeler ve geçmişten gelen balıkçı alışkanlıkları da dikkate alınarak ortaya konulan çok ileri seviyedeki korumacı önlem önerileri süzgeçten geçirildi, tartışıldı. Buradan elde edilen veriler 20 Haziranda balıkçı temsilcilerinin de katıldığı toplantıda ele alındı fakat çıkartılan kargaşa nedeniyle tüm konular maalesef görüşülemedi.

10 Ocakta yapılan bilimsel kurul toplantısında ele alınan konulardan bazıları şu şekilde sıralanabilir;

1- Gırgır avılcılığının kıyıdan uzaklaştırılması
2- Gırgır ağlarında modifikasyonların engellenmesi, ağ uzunluk ve derinliğinin denetim altına alınması
3- Trol ağlarında seçiciliği azaltan modifikasyonların engellenmesi
4- Fanyalı ağlarda küçük balıkların avlanmasını engelleyecek göz açıklığı sınırlaması getirilmesi
5- Balıkçı başına toplam dip uzatma ağı miktarına sınırlama getirilmesi,
6- Kontrolü kolay ve seçici geleneksel av araçlarının kullanımının teşvik edilmesi
7- Akdeniz'de İskenderun körfezinde trol ve dip uzatma ağları ve avcılık yoğunluğunun azaltılması
8- Av araçları uygun yöntemle markalanması ve denetlenebilir hale getirilmesi
9- Endüstriyel balıkçılıktan ari denizel koruma alanları oluşturma

Bilimsel kurul toplantısında görüşülen bu kararlardan bir kısmına uygun bir geçiş takvimi oluşturularak veya hafifletilerek 3/1 numaralı Tebliğde yer verilmiştir. Buna rağmen alınan kararlar bir kesim tarafından tepkiyle karşılanmış, genel müdürlük, bakanlık ve başbakanlık baskı altına alınmaya, protesto ve boykotlarla kararlardan geri adım atılması sağlanmaya çalışılmıştır.

Geçmişten gelen Boğazda ve Marmara'da avuç içi kadar alanlarda devasa takımlarla avlanma ve balık ticaretini emeksizce sömürme alışkanlığı nedeniyle tüm halkımızın hakkı olan balıkların geçişini engelleme girişimleri devlet yetkililerinin dik duruşu ve aklıselim sahibi balıkçımız sayesinde yeterli destek bulamamıştır. Bu günlerde denize çıkan balıkçılarımızın tüm tezgahları hamsi ve palamutla doldurması düzenlemelerin balıkçıya bir engel oluşturmadığının da bir göstergesidir.

Ek Tedbirler

Avlama yöntemleri, av araç ve gereçlerine getirilen kısıtlamalar tek başına balıkçılığın sorunlarını çözemez. Balıkçılık sektörü av sahaları, balık ve balıkçıdan oluşur ve sağlıklı bir sektör bu üçünün ayakta tutulmasıyla sağlanır.


  • Alınması gereken tedbirlerin başında piyasaya balık arzının düzenlenmesi gelmektedir. Balığın avlanıp denize dökülmesi, yok pahasına satılması ya da 25 kuruşa fabrikaya gönderilmesi yerine denizde kalması tercih edilmelidir. Nakliye, paketleme, işleme aşamalarındaki katkı haricinde balıkçının avladığı balık üzerinden ölçüsüz kazançlar sağlanması ve kabzımallar tarafından balık üzerinde spekülasyon yapılması engellenmelidir. Alınan çok yüksek komisyon ve nakliye ücretlerinin bir karşılığı olarak balık haline gönderilen balığın getireceği zarar balıkçı – kabzımal arasında bölüştürülmelidir. Aksi taktirde kabzımallık yerine mutlaka toptancılık sistemine geçilmeli, aracılık yerine üreticiden malı satın alıp dağıtan bir oluşum desteklenmelidir. Bu süreci desteklemek amacıyla balıkçı kooperatifleri balığın taşınması, muhafaza edilmesi ve işlenmesi konusunda mutlaka adımlar atmalıdır. Bu kooperatiflerin asli görevi olup devlet özellikle muhafaza ve işleme konusunda kooperatiflere yardımcı olmalı ve halkımızın sağlıklı su ürününe yıl boyu erişmesi sağlanmalıdır.

İhtisas balıkçı kooperatif ve birliklerin kurulması, üretimin devamlılığını sağlama ve balıkçıların daha fazla gelir elde etmesinde faydalı olacaktır. Örneğin “Karadeniz Hamsi Üreticileri Birliği”, “Doğu Akdeniz Karides Üreticiler Birliği”, “Marmara Karides Üreticiler Birliği” gibi ihtisas kooperatifleri bu devasa sektörün bir sahibi olması, piyasada gerçek bir fiyat oluşturulması ve avlanan ürünün doğru dağıtılması ve değerlendirilmesi yönünden çok faydalı olacaktır. Bu büyük kooperatif işleme ve muhafaza tesisleri ile dağıtım organizasyonları kurarak üyelerinin menfaatlerini koruyabilir. Ayrıca arz fazlası olduğunda avcılığın durdurulması, böylece stoğun ve kazancın korunmasında, istatistiklerin temini, illegal avcılığın denetlenmesi, kotaların belirlenmesi ve dağıtılmasında etkin görev alabilir.


  • İkinci olarak balıkçılığın gerçek değerinin ortaya konması için verilerin doğru ve tam olarak kaydedilmesi sağlanmalıdır. Bu veriler; av miktarı ve çeşitliliği, çalışanların sosyo ekonomik özellikleri, çevresel ve diğer faktörlerden kaynaklanan üretim kayıpları, genel gelir- gider, kar – zarar kayıtları, av aracı vasıfları gibi üretimle doğrudan ilişkili pek çok konuda olmalıdır.



Özellikle avlanan her tür için av miktarı ve avlamada kullanılan aracın özelliklerinin bilinmesi balıkçılığın yönetiminde çok önemlidir. Birim çabada av miktarı bilinmeden stok tespiti yapılamaz. Sağlam verinin bilim adamlarına aktarılmadığı bir balıkçılık sektöründe “neden stoklarımızı belirlemiyoruz” gibi bir soru sorulamaz.

Bu başlık kapsamında ürünün izlenebilirliğinin sağlanması da anılabilir. Basit bir menşei belgesi yerine avlamadan sofraya kadar ürünün izlenebilirliğini sağlayacak kayıt-barkod sistemine geçilmelidir Bu amaçla ürünün büyük kasalar ve paketlerle sadece paketleme tesislerine gönderilmesine müsaade edilmeli, satışa gönderilen balıklar türüne göre 0.5, 1, 2 ve 3 kg luk paketler halinde etiketlenerek kasalanmalıdır.

  • Üçüncü olarak bir an önce eldeki veriler kullanılarak kayda değer her tür için kota uygulamasına geçilmelidir. Balık avlamak isteyen bir balıkçı sezon başında buna ilişkin izni ve ne kadar avlayabileceğini merkezi otoriteden almalıdır. Mutlaka dağıtılan kota karşılığında cüzi bir para alınmalı ve bu sayede balıkçının illegal balıkçılığı otokontrolü ve karlılık açısından küçük balıkların avlamaması teşvik edilmelidir. Kota sistemi sayesinde yakıt ve benzeri konularda verilecek desteklerin miktarı doğru olarak saptanabildiği gibi, çevresel ve diğer faktörler nedeniyle kotanın altında avcılıktan meydana gelen kayıplar devlet tarafından karşılanmalıdır. Bu sistemin işleyebilirliği tamamen yukarıdaki iki özellikle de ikinci maddenin tam uygulanmasına bağlıdır. Yani önce av verilerinin tam temin ve kontrolü ile ürünün izlenebilirliği sağlanmalı, sonra kota sistemine geçilmelidir.


  • Dördüncü olarak; planlı bir şekilde filo küçültülmelidir. Tekne sayılarından başka av aracı sayı ve boyutlarında, ağ gözü açıklıklarında, tekne boyut ve motor güçleri ile donanımlarında düzenlemeler getirilmelidir. Balıkçılık gelirlerini artıracak önceki önlemlerin peşinden filo küçültme sayesinde balıkçılık gelirlerinin her sınıftan balıkçı arasında adil dağıtılması sağlanmalıdır. Bilinçsiz balıkçının benim teknem daha büyük, donanımlı ve hızlı meyanındaki filo kapasitesini artırıcı yarışı engellenmeli, bu amaçla her av aracı için tekne boyut ve gücü her ne olursa olsun, belirli bir büyüklük ve sayı sınırı getirilmelidir.

Her av aracı tipi için azami tekne boyu ve motor gücü de sınırlandırılmalı, tekne boylarında küçülme sağlanamasa bile her avcılık tipi için ana ve yardımcı makine büyüklüklerine sınır getirilerek, haksız rekabet ve yarış önlenmelidir.

Filo küçültme için bu yıl çıkarılan tebliğ yeniden revize edilmeli, halen aktif avcılık yapan teknelerden avcılıktan çekilmek isteyenlere bunu sağlayacak büyüklükte bir fiyatlandırma politikası oluşturularak tebliğ yeniden yayınlanmalıdır. Bu yeni düzenlemede ağlar, cihazlar ve makineler de tanımlanmalı ve fiyatlandırılmalıdır. Suistimalleri önlemek bakımından ekipman için bir üst sınır belirlenmelidir.

  • Beşinci olarak; yapılan düzenlemelerin çok farklı boyutlara sahip filoda belirli vasıfların dışında kalan özellikle de derin sularda avlanması zor olan nispeten küçük ve güçsüz teknelerin iflasını önleme, diğerlerinin de ayakta tutularak, balıkçının reformlara desteğinin sağlanması ve yeni reformların kolay uygulanabilmesi amacıyla balıkçıların Ziraat Bankası'na olan borçları uygun bir süre faizsiz olarak ertelenmelidir.


Buna ilaveten, kabzımal ve balık unu-yağı fabrikalarına olan borçlar da takımların şartları dikkate alınarak merkezileştirilmeli ve faizsiz olarak vadeye yayılmalıdır.



Balık Avcılığı ve Yetiştiriciliğine İlişkin Devam Etmesi ve İlave Edilmesi Gereken Düzenlemeler


Bu başlık altında sürdürülebilir balıkçılığın genel kuralları ve değişen duruma uygun yeni tedbirler sıralanabilir. Bunlar;

  1. Balıklara en az bir kez üreme şansı verilmelidir. Bu amaçla her balık türü için bir kere yumurtladıktan sonraki bir uzunluğa denk gelen “avlanmasına izin verilen en küçük balık boyu” belirlenmeli ve daha küçük boydaki balıklar avlanmamalıdır.
  2. Belirlenen bu boydan daha küçük bireylerin ve avlanması istenmeyen su ürünlerinin yakalanmasını önleyebilen seçici av araçları kullanılmalı, kullanılması teşvik edilmelidir.
  3. Avcılık seviyesi, doğada yeterli miktarda yumurtlayabilecek özellikte anaç ve büyüyerek sonraki yıllarda avlamaya uygun hale gelecek genç nesil kalacak şekilde sınırlandırılmalıdır.
  4. Stokların toparlanmasına, üremesine ve doğal göçlerine izin verecek zaman aralığında avcılık yapılmalıdır. Yumurtalı balıkların yoğun sürüler oluşturduğu zamanlarda avcılık yapılmamalıdır.
  5. Balıkların göçlerini engelleyecek avlanma yöntemlerinden, yapılaşmadan ve doğal yapıyı bozan diğer faliyetlerden kaçınılmalıdır.
  6. Balıkların üreme ve beslenme alanları ile sucul hayatın önemli parçası olan deniz çayırları, midye bankları ve mercan resifleri gibi özel alanlar avcılık faaliyetlerinden, her türlü kirlilikten, yapılaşmadan ve doğal yapıyı bozacak diğer çalışmalardan korunmalıdır.
  7. Su ürünleri yetiştiriciliği, akvaryumculuk ve bilimsel çalışma amacıyla türler doğal yaşam alanları dışındaki bölgelere kontrolsüz götürülmemelidir. Gemi taşımacılığında balast sularıyla canlıların bir bölgeden diğerine taşınması önlenmeli ve kanal inşatı gibi çalışmalarda coğrafi ve iklimsel doğal engellerin kaldırılmamasına azami dikkat edilmelidir.
  8. Su ürünleri yetiştiriciliğinde balık unu ihtiyacını artıran ve doğal balık stokları üzerindeki baskıyı daha fazla artıran etçil balıklar yerine hepçil ve otçul balıklara ağırlık verilmelidir. Yüksek oksijen içeren kaliteli sularda yetiştirilen alabalık gibi türler yerine geniş toleranslı sazan, ot sazanı, yayın ve kanal yayını gibi türlere yönelinmelidir.


Saygılarımla

Yrd. Doç. Dr. Yakup ERDEM
Sinop Üni. Su Ür. Fak.
Su Ür. Avl. ve İşl. Abd.
Öğretim Üyesi
ve Gelbalder Kurucu Üyesi

www.gelbalder.org