23 Nisan 2011 Cumartesi

Nasıl Bir Balık Hali Olmalı?

Nasıl Bir Balık Hali Olmalı?
Balık hallerinin nasıl olması gerektiği konusunu yine başta eğitim, fiziki konum, yönetmelik, uzman personel, çalışma şekli, örnek üzerinden müzayede, internet kullanımı ve internet üzerinden satış, sağlık ve temizlik, istatistikler başlıkları altında değerlendirmek mümkün görülmektedir.
Eğitim
Balık hallerinde alıcı ve satıcı esnaf (komisyoncu), müstahsil, hal içi taşıyıcı, nakliyeci, kaşarcı, temizlik ve güvenlik elemanları ile belediye çalışanları bulunmak zorundadır. Hal içerisinde dolaşımı sağlayan bu görevlilerin gıda ve insan sağlığı, çevre temizliği ve hijyen konularında hizmet içi eğitimden geçirilmeleri gerekmektedir. Eğitim sonrası uyulması gereken kurallara uymayanlara yaptırım, tekrarı halinde balık satmasına, almasına, taşımasına kısacası su ürünü ile temasına müsaade edilmemelidir.
Halin Altyapısı - Fiziki Konumu
Balık halleri denizden bağımsız düşünülemeyeceğinden tercihen deniz kenarında kurulmalıdır. Kıyıdan uzaktaki bir hal birçok problemi de içinde barındıracaktır. Buna İzmir Balık Hali örnek gösterilebilir. İzmir civarında avlanan balıkların önemli bir kısmı hale getirilmemekte, kaçak satılmaktadır. Altyapı ve fiziksel şartlar açısından bir balık halinin kesinlikle sahip olması gereken başlıca özellikler şöyle sıralanabilir:
• Haller tamamen kapalı bir mekan olarak inşa edilmeli, uygun aydınlatma ve havalandırma koşullarına sahip olmalı, kapı ve pencerelerde koruyucu sineklikler ve haşere girişi önleyicileri yer almalıdır.
• Ürün kabul alanları oluşturulmalıdır. Hale gelen ürünlerin gerekli teknik sağlık, av yasakları kontrolleri yapılarak, kayıtlar bu noktalarda tutulmalıdır.
• Hale gelen su ürünlerinin en kısa sürede girişi ve çıkışını sağlayabilecek taşıma hatları, nakil bantları, yükleme ve boşaltma rampaları kurulmalıdır. Bu sayede en kısa sürede ürünlerin alımı, satımı ve nakliyesi sağlanmış olacaktır.
• Ürün ve personel giriş-çıkış kapıları sınırlandırılmalı, ürün, alıcı ve satıcıları kontrol altına alınmalı, düzgün bir iş akışı sağlanarak, hal içerisinde oluşan kargaşa önlenmelidir.
• Günlük ürün giriş kapasitesine göre; alıcı ve satıcıya kolaylık sağlayacak büyüklükte müzayede alanları oluşturulmalı ve su ürünlerinin sıhhi ve geniş ortamlarda satılması sağlanmalıdır.
• Müzayede alanında fiyat oluşumunun sağlanmasında etkili olacak ürünlerin değerlerinin ve satış sonuçlarının duyurulacağı dijital-elektronik gösterim panoları oluşturularak alıcıya, satıcıya ve işleyişe kolaylık sağlanmalıdır. Mezada katılanların dışındaki kişiler için bir mezat izleme locaları bulunmalıdır.
• Mezat alanının çevresinde en az 2 aracın geçebileceği genişlikte yol bulunmalıdır.
• Hallerin zemin, tavan ve duvarlarının pürüzsüz ve kolaylıkla temizlenebilir özellikte yapılması sağlanmalıdır. Yapılacak düzenlemelerle kirlilik ve yetersiz temizlik nedeni ile mikroorganizmaların oluşması ve halk sağlığının riske atılması engellenmelidir.
• Balık kanı, suyu, ezilen, dökülen balıklar, kırık ambalaj malzemeleri vs. nedenlerle oluşan atık ve artıkların çevreye ve toplum sağlığına zarar vermesi engellenmelidir.
• Kaliteli içme ve kullanma suyu kullanımı sağlanmalı, sağlıklı buz üretim ve depolama üniteleri oluşturulmalıdır.
• Sıhhi tesisata sahip elle temas edilmeden kullanılan otomatik musluklu lavabolar tesis edilmeli, temizlik ve dezenfektan maddelerin depolanacağı dolapların oluşumu sağlanmalıdır. Bu sayede kişisel bulaşma önlenerek, ürün güvenliği korunacaktır.
• Su ürünlerinin şoklanacağı ve depolanacağı soğuk muhafaza üniteleri kurulmalı, mevcut soğuk muhafaza depolarına teknolojik bakım ve rehabilitasyon yapılmalıdır. Soğuk muhafaza depoları kullanım ve düzen yönünden sürekli kontrol altında tutulmalıdır. Bu sayede ürünlerin soğukta depolanması sağlanarak, sıcak mevsimde ve alıcı bulunmadığı dönem içerisinde ürün kalitesi korunmuş olacaktır.
• Personel için soyunma odaları, dolaplar, tuvalet ve duş yerleri oluşturulmalıdır. Böylece çalışanların temiz ve sağlıklı koşullarda hizmet vermesi sağlanacaktır.
• Sağlıklı ambalaj malzemeleri satış deposu kurulmalıdır. Bu da hallere gelen ürünlerin en sağlıklı strafor ve plastik kasalarda muhafaza edilmeleri sağlayacaktır.
• Ürünle temas halinde bulunan malzeme ve teçhizatın temizlenip dezenfeksiyonunun yapılacağı sıcak su hatlı yıkama ve dezenfeksiyon ünitesi oluşturulmalıdır. Böylece halde kullanılan tüm malzemelerin temizlik ve dezenfeksiyonu sürekli yapılabilecektir.
• Çöp ve atık depolama alanları oluşturulmalı, hal içerisinde su geçirmez, paslanmaz kolay temizlenebilir atık depolama kaplarının bulundurulması sağlanmalıdır.
• Yazıhaneler, bürolar, idari üniteler, hakem kurulu bürosu, denetim ve kontrol noktası gibi üniteler kurulmalıdır. Böylece işleyiş, yönetim, kontrol ve oluşacak sorunların çözümü gerçekleştirilebilecektir.
• Su ürünü getiren ve nakleden araçlarla birlikte; alıcı, satıcı ve idarecilerin kullanımına yönelik yeterli büyüklükte otopark alanları oluşturulmalıdır.
Yönetmelik
Balık hallerinin mutlak suretle uyması gereken, mezadın nasıl yapılacağını, kimlerin katılabileceğini, kayıtların nasıl tutulacağını belirten bir çerçeve yönetmeliğin hazırlanması ve hallerin işleyiş bakımından bu yönetmelik hükümlerine göre yönetilmesi zorunludur. Bu olmadığı takdirde bir yetki ve sorumluluk karmaşası çıkmaktadır. Bugün, bazı balık hallerinin yönetmeliği yoktur. Bu durum haller arasındaki satışlarda sorunlara neden olmaktadır.
Eğitimli ve Tecrübeli Personel İstihdamı
Yapılacak olan yönetmelikte balık hali müdürlerinin; müdürlük içerisindeki birimlerin ve birim şeflerinin kimler olabileceği tarif edilmelidir. Aynı zamanda çalışacak teknik personel sayıları kapasiteye göre belirtilmelidir.
Balık Hallerinin Çalışma Şekli
Ülke genelindeki tüm balık hallerinin ortak bir çalışma standardına kavuşturulması için aşağıdaki hususlar göz önünde tutularak bir düzenleme getirilmelidir:
• Belediyelerce işletilen su ürünleri hallerinde Hal Müdürlükleri, müzayede görevini üstlenmelidir. Oluşturulacak bir sistem ile müzayede yöntemi, sorumluları ve saatleri belirlemeli, satış işlemleri belirlenen ve ilan edilen saatler içerisinde yapılmalıdır.
• Belediye; müzayede sistemi içerisinde, fiyat oluşumunda ve satışların yönetiminde
doğrudan görev almalıdır.
• Hal içerisindeki işleyiş kesin kurallarla yürütülmeli, uymayanların faaliyetleri kısıtlanmalı veya faaliyetten men edilmelidir.
• Su ürünleri hallerine ürün getirecek kişilerden; getirdikleri ürüne ilişkin olarak ürünlerin özelliklerini ve hale geliş koşullarını gösterir “Giriş Belgesi” alınmalı ve bu belge ile ürünlerin hal içerisinde satımına müsaade edilmelidir.
• Ürünlerin satılarak halden çıkarılması esnasında “Giriş Belgesi”ne ve yapılan kontrollere bağlı olarak; ürünün özelliklerini, nakil koşullarını ve nakledileceği yerleri gösterir “Sevk Belgesi” düzenlenmelidir.
• Hal müzayede alanında satışa sunulan tüm ürünler yükselticiler veya paletler üzerinde sergilenmelidir.
• Habersiz, kontrolsüz ve kaydı yapılmayan ürünler ile yetki ve izin verilmeyen kişilerin hal ve içerisindeki ünitelere girişi engellenmeli, giriş- çıkış noktaları kontrol altında tutulmalıdır.
• Halde yer tahsisi yapılmış olan yazıhane sahipleri de dahil, çalışan tüm personel giriş öncesi çizme, önlük, eldiven, galoş vb. giysilerle içeri alınmalı, işletmeci tarafından düzenlenmiş olan kendisini tanımlayacak ve görevini belirleyecek bilgilerin yer aldığı “Kimlik Kartı” taşımalıdır.
• Su ürünleri müstahsilleri, bunların üst kuruluşları, komisyoncu, balıkçı esnafı ve işletmeciler arasındaki anlaşmazlıkların çözümlenmesinde, öneri getirmekle yetkili ve sorumlu olan bir hakem kurulu oluşturulmalı ve uygun çalışma ortamı sağlanmalıdır.
• Denetim ve kontrol üniteleri, kayıt ve kontrol birimleri oluşturularak yeterli teknik ve idari personel görevlendirilmelidir.
• Bilinçsiz faaliyetlere yönelik balıkçıların birbirlerini uyarmaları istenmeli, ürünlerin sağlığını bozacak kirli sularla ürünlere işlem yapan, kirli ortamlarda balık temizleyen, ayıklayan, tasnif eden ve ambalajlayan, temizliğe dikkat etmeyen kişiler uyarılmalı ve faaliyetlerine son verilmelidir. Bu amaçla, herkesçe görülebilir uyarı levhaları kullanılmalıdır.
• Halde düzenli aralıklarla su ve buz analizi yapılmalı, iyileştirici önlemler alınmalıdır.
• Hale girecek her türlü üründe tahta kasaların kullanımı yasaklanmalı, plastik ya da strafor malzemelerin kullanımı sağlanmalıdır.
• Kasalara fazla ürün doldurulmasının yol açtığı yere dökülme, ezilme ve kalite bozulmasına neden olacak faaliyetler durdurulmalıdır.
• Müzayede ya örnek üzerinden ya da internet üzerinden yapılabilmelidir. Örnek üzerinden satış muhakkak uygulanmalıdır.
Halde ürünler geliş sırasına göre soğuk hava deposuna alınıp etiketlenir. Bu salona görevlilerin dışında kimse alınmaz. Ürün depoya alınıp kaydı tutulduktan sonra satış işlemi gerçekleşir. Bu sistemde de en az iki ayrı deponun bulunması önemlidir. Müzayedeye katılacak kişiler günlük teminatlarını yatırdıktan sonra müzayedeye katılabilirler. Müzayedememurları tarafından ürününün miktarı ve özellikleri ilan edildikten sonra tesadüfen seçilecek örnek kasa salona getirilip alıcıların görmesi için bant üzerinde gezdirilerek teşhir edilir ve stok bitinceye kadar satışı yapılır. Satışı yapılan ürünün halden çıkışı için, alıcının satış ücretini ödemesi istenmelidir. Alıcının ürünü almaktan vazgeçmesi halinde teminatı iade belediye bütçesine gelir kaydedilmelidir. Aynı davranışın üç kez tekrarı halinde ilgilinin müzayedeye katılması engellenmelidir. Bu satış sisteminin yürümesi için, kilo ve kalite standardı olmalıdır. Bu standart sağlanmazsa, alıcılar aldatılmış duruma düşerler ve buna karşı yaptırım getirilmelidir. Ancak, satış müstahsil ya da komisyoncu adına yapılacağı için alıcı esnafın o kişiye ait ürünlerin mezadında gereken ücreti vermeyeceği ve değerinin altında satış yapılacağı için kısa sürede bu standart otomatik olarak sağlanacaktır. İnternet üzerinden satış, basitçe yukarıdaki yöntemin internet üzerinden yapılmasıdır. Ancak ülkemizde balıkçılık ile uğraşan üretici ve esnafın büyük bir çoğunluğu internet dünyasını bilmemektedir. Zamanla bunun değişeceği beklenmeli ve dışsatım çerçevesinde de değerlendirilmeli ve hazırlıklı olunmalıdır.
Balık Hallerinde Sağlık ve Hijyen
Su ürünleri hallerinde, çalışma esnasında uyulması gereken teknik ve hijyen şartlar asgari olarak aşağıda belirtilen şekilde olmalıdır:
• Su ürünleri hali sadece ürünlerin satışı, muhafazası, gerektiğinde değerlendirilmesi ve paketlenmesi amaçlarına yönelik olarak kullanılmalıdır.
• Hiçbir şekilde yazıhane yada büro önünde, içinde, müzayede alanında veya satışla ilgili bölümün herhangi bir yerinde baş kesme, iç organ alma, temizleme, yıkama, buz kırma işlemleri yapılmamalıdır. Bu tür işlemler halde, bu amaçla ayrılmış bulunan ünitelerde gerçekleştirilmelidir.
• Hal içerisinde tahta kasa veya doğrudan ürünlerle temas eden yerlerde, alet ve ekipmanlarda tahtadan üretilmiş malzemeler kullanılmamalıdır. Ürünün özelliğine göre bir kullanımlık olmak üzere diğer materyalden yapılan muhafaza kapları kullanılabilir.
• Ürünlerin muhafaza edildiği her kapta ancak tek tür su ürünü bulundurulmalıdır.
• Plastik kasaların iç ve dış yüzeyleri, her satış sonrası ve her kullanım öncesi uygun kullanım suyu ile yıkanarak temizlenmeli ve dezenfekte edilmelidir.
• Ürünlerin canlı olarak muhafaza edildiği durumlarda, en iyi yaşamsal ortamı sağlayacak şekilde, portatif stok düzenekleri, uygun kullanma suyu kriterlerine sahip, durgun olmayan, akışkan sistemli temiz su ile beslenmelidir. Bu sistemin uygun tahliyesi olmalıdır.
• Çıkardıkları egzoz gazının, su ürünlerinin kalitesini etkilemesine neden olabilecek araçların dolaşımına ve faaliyetine izin verilmemelidir.
• Halin iş öncesi ve sonrası temizliği bir temizlik planı doğrultusunda düzenli olarak, uygun maddelerle yapılmalı ve bunlara ilişkin kayıtlar tutulmalıdır.
• Halde çalışan tüm personel önlük ve çizme giymeli, kendisini tanımlayacak bilgilerin yer aldığı ve işletmeci tarafından düzenlenmiş olan kimlik kartı taşımalıdır.
• Halde görevli olanlar dışında giriş çıkışlar kontrol altında tutulmalı, bu kişilerin giriş öncesi, işletmeci tarafından temin edilecek çizme, önlük, galoş gibi hijyenin sağlanmasına yönelik giysilerle içeri alınmaları sağlanmalıdır.
• Tüm çalışanlar ve işçiler için, işe başlamadan önce resmi bir kurumdan alınan ve su ürünleri tesislerinde çalışabilir ifadesinin yer aldığı sağlık raporu bulunmalıdır. Periyodik sağlık kontrolleri ise, portör muayeneleri ve akciğer raporunu gösterecek şekilde 3 ayda bir yapılarak sağlık kartlarına işlenmelidir.
• Ürün boşaltma işlemleri hızlı bir şekilde yürütülmeli, ürün yapısına uygun sıcaklığa sahip depolara nakledilmelidir. Ürünlerde hasara neden olmayacak ekipman kullanılmalıdır.
• Boşaltma ekipmanları, temizlenmesi ve dezenfeksiyonu kolay olan bir materyalden yapılmış olmalı ve uygun şartlar altında muhafaza edilmelidir.
• Kullanılan tüm alet ve ekipman sağlığa uygun, kolay temizlenebilir ve dezenfekte edilebilir, pürüzsüz, paslanmayan ve kontaminasyona yol açmayan malzemeden yapılmış olmalı, daima temiz bulundurulmalıdır. Tüm malzemeler, alet ve ekipmanlar ısı, buhar, asit, alkali, tuz gibi maddelere dayanıklı olmalıdır.
• Su ürünlerinin ambalajlanmasında, üretim izni almış materyalden yapılmış ambalaj malzemeleri kullanılmalıdır.
Balık Hallerinde Kayıtların Tutulması
Hale gelen ürünler tür ve miktar olarak tespit edilmektedir. Ancak miktar tespitleri kasa, adet, çift ve kg olarak yapılmaktadır. Örneğin lüfer adet olarak, palamut, torik çift olarak diğer ürünler ise kasa olarak tespit edilmekte bazı ürünler de (çipura, levrek ve kalkan gibi) kg olarak tespiti yapılmaktadır. Daha sonra bu ürünler çarpan değerleri ile kg olarak değerlendirilip istatistiklere yansıtılmaktadır. Ağırlık, (kg) değerleri sadece istatistik kayıtlarını hazırlamak için yapılmaktadır ve düzenli olarak TÜİK ve Tarım İl Müdürlüğü’ne bildirilmektedir.
Bu işlemde yapılan iki yanlış vardır. Örneğin kalkanda ağırlık tespiti tamamı ile tahmini değerler üzerinden yapılmaktadır. Kasa tespiti yapılan ürünler ise ürüne ait ortalama kg değerleri tespit edilmektedir. Bu değer hamsi için 1 kasa = 20 kg gibi. Balık haline gelen ürünlerin kasalarında kg standardı olmadığı için sapmalar olabilmektedir. Herhangi bir nedenle tespiti yapılamayan ürünler kayıtlara girmemektedir. Ayrıca ürünün izlenebilirliği mevcut değildir. Örneğin İstanbul balık halinden diğer şehirlere nakledilen ürünlerin hal çıkışıkaydının yapıldığına ait belge bulunmadığından mükerrer kayıtlar söz konusu olabilmektedir.

Dokuzuncu Kalkınma Planı Balıkçılık Özel İhtisas Komisyonu Raporu

22 Nisan 2011 Cuma

Balık Halleri



Balık halleri, su ürünlerinin açık artırma ile toptan satışının, muhafazasının, kalite, hijyen ve sağlık kontrolünün ve dağıtımının yapıldığı toptan satış yerleridir. 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu, balık hallerinin belediyelerin yanı sıra, gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulmasına imkan sağlamaktadır. Ancak ülkemizde, toptan satışların gerçekleştirildiği işlem hacmi yüksek su ürünleri hallerinin tamamı Belediyeler tarafından kurulmuş ve işletilmektedir. Bu da Belediye Kanunu ve Büyükşehir Belediye Kanunlarında, belediyelerin toptancı halleri tesis ve idare görevlerinin bulunması ve hal kurmak isteyenlerin belediyelerden izin alması gerekliliğinden kaynaklanmaktadır. Buna bağlı olarak, gerçek ve tüzel kişiler yeni hallerin kurulmasında yeterince etkin olamamaktadırlar.

Su ürünlerinin pazarlanması ve korunması için önemli işlevi olan su ürünler halleri henüz ülke çapında yeterli sayıda bulunmamaktadır. Ülkemizde, işlem hacmi yüksek başlıca 10 adet su ürünleri hali bulunmaktadır:

1. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Su Ürünleri Hali 6. Çanakkale Belediyesi Su Ürünleri Hali

2. Samsun Büyükşehir Belediyesi Su Ürünleri Hali 7. Bursa Büyükşehir Belediyesi Su Ürünleri Hali

3. İzmir Büyükşehir Belediyesi Su Ürünleri Hali 8. Balıkesir-Bandırma Su Ürünleri Hali

4. Ankara Büyükşehir Belediyesi Su Ürünleri Hali 9. Trabzon Belediyesi Su Ürünleri Hali

5. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Su Ürünleri Hali 10. Ordu Belediyesi Su ürünleri Hali.

Son yıllarda, güvenilir su ürünlerinin tüketimine yönelik olarak, özellikle Avrupa Birliği mevzuatına uygun çalışmalar yapılmış olmasına karşın, henüz ülkemizdeki su ürünleri hallerinin hiç birisi fiziksel ve alt yapı şartları açısından Avrupa Birliği standartlarında bulunmamaktadır.

TKB tarafından hazırlanan ve 19 Haziran 2002 tarih ve 24790 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Su Ürünleri Toptan ve Perakende Satış Yerleri Yönetmeliği” ülkemizde, güvenilir su ürünlerinin tüketimine yönelik olarak Avrupa Birliği standartlarına eşdeğer bir mevzuat çalışmasıdır. Bu yönetmelikle su ürünlerinin toptan ve perakende satışlarının disipline edilmesi, daha sağlıklı ve kaliteli su ürünleri tüketiminin sağlanması, hammaddeden yani üretimden başlayarak, tüketime kadar her aşamadaki satış şartlarının kontrol altına alınması amaçlanmıştır. Bu yönetmelikte; su ürünleri hallerinde bulunması gereken üniteler, uyulması gereken asgari genel teknik, hijyenik, fiziksel ve altyapı şartları ile bu yerlerin kurulma, çalışma, yönetim ve işleyişine yönelik hususlar ve düzenlemeler yer almaktadır.

1380/3288 Sayılı Kanun ile balıkhane dışında su ürünleri satışı serbest bırakılmıştır. Bu durum, su ürünlerinin kontrolsüz satışının yapılmasına imkan verdiği gibi, avlanan ve pazarlanan miktarın tam olarak bilinememesine de neden olmuştur. Altyapı yatırımları tamamlanmadan bu Yönetmeliğin yürürlüğe girmesi de beklenemez. Son yıllarda su ürünleri toptan satış yerleri konusunun TKB’nca sürekli gündemde tutulması ve takip edilmesi nedeniyle yapılan çalışmalar yavaş yavaş sonuç vermeğe başlamıştır. Belediye Başkanlıklarınca AB standartlarında modern su ürünleri hallerinin kurulmasına yönelik yeni haller planlanmakta, mevcutlar ıslah edilmeye çalışılmaktadır. Ancak, gelişmeler istenilen düzeyde değildir. Ayrıca, balıkçılar, alıcı ve satıcılar yapılan çalışmalara yoğun bir destek vermekte, hallerin bir an önce sağlıklı, fiziki ve teknik şartları yüksek ortamlara dönüşmesini, tüketiciler ise taze, sağlıklı ve güvenilir ürün alabilmek için toptan satışın yapıldığı balık hallerindeki koşulların en kısa sürede iyileştirilmesini beklemektedirler. Haller konusu incelenirken, kapasite bakımından en büyük ve pazarlama yönünden de önemli olmasına rağmen hala birçok eksikliği olan “İstanbul Balık Hali” örnek olarak aşağıda değerlendirilmektedir.

İstanbul Balık Hali

Eminönü-Bakırköy sahil yolu ile Marmara denizi arasına sıkışmış bir konumda olan İstanbul (Kumkapı) Balık Halinde, 1350 m2’lik iki katlı idari bina, 4800 m2’lik bir müzayede salonu, toplam 117 komisyoncu yazıhanesi, 5 paketleme tesisi, 690 m2’lik bir buzhane, 12 soğuk hava deposu, 1 modern şoklama tesisi ve soğuk hava deposu bulunmaktadır. Bunun yanında, 460 m2’lik kalorifer dairesi ve depo, 2 lokanta, 1 kahvehane, yaklaşık 11,000 m2’lik otopark alanı ile 3 adet kazıklı iskelesi bulunmaktadır. Hal, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığınca işletilmektedir. 1994’den sonra mezat alanı 4800m2 ye çıkarılmış, üzeri kaplanmış, sosyal amaçlı bir bina yapılmıştır. Yılda ortalama 25–40 bin ton balığın satışı yapıldığı İstanbul Balık Hali Müdürlüğü’nde 13 Su Ürünleri Mühendisi, 6 Veteriner Hekim, 1 Biyolog ve 1 Doktor ile birlikte ortalama 150 kişi hizmet vermektedir.

Halin işleyiş durumu

1977 öncesinde uygulanan yönetmelik gereği, her türlü işlem Hal Müdürlüğü tarafından yapılmakta; esnaf-komisyoncu ve müstahsil birbirlerine karşı güvence altına alınmış durumdaydı. Hale kara ve deniz yolu ile gelen balıklar önce mezat alanında geliş sırasına göre depolanır ve tespit personellerince tespiti, veteriner hekimlerce muayenesi yapıldıktan sonra sabah saat 06.00 dan itibaren belediye satış memurlarınca satılır ve satış katibi tarafından müzayede cüzdanlarına işlenir, satıştan kaynaklanan vergi kayıpları yaşanmazdı. Satıştan sonra balıkların irsaliye ve faturası Müdürlük tarafından düzenlenir ve naklinin yapılabilmesi için irsaliyesi esnafa verilirdi. Alıcı sattığı ürünün faturasını, ertesi gün Müdürlük veznesinden almış olduğu balığın alıp, satış bedelini öderdi. Üç gün içinde ücretini ödemeyen esnafa yapılmaz ve almış olduğu ürünlerin bedeli Müdürlüğe vermiş olduğu teminattan tahsil edilirdi. Bu şekilde komisyoncunun zarara uğramaması sağlanırdı. Müdürlük veznesinde toplanan paralardan satışa ait KDV ve belediye rüsumu düşüldükten sonra kalan para ilgili komisyoncuya verilir, ilgili komisyoncu da kendi komisyonunu aldıktan sonra kalanını müstahsile öderdi. Müstahsil müdürlük ile bu konuda muhatap değildir. Maliyenin alacağı olan KDV ise Müdürlük tarafından yatırılması gereken sürede Maliye veznesine yatırılırdı. Hal tamamıyla müdürlük denetiminde olduğu için düzen ve intizam konusunda daha az karmaşa söz konusu olmaktaydı. Satışı yapılıp, irsaliyesi düzenlenen su ürünleri hal çıkış kapısında tekrar denetlenir ve Müdürlük tarafından satışı yapılmayan ürün var ise gerekli yasal işlem yapılırdı. Ayrıca avlanması yasak olan su ürünlerine Tarım Bakanlığı denetim elemanlarınca el konur ve müdürlük satış elemanlarınca müzayede usulü ile satılır ve satış bedeli emanet defterine kayıt edilir ve KDV ile birlikte tamamı maliye veznesine yatırılırdı. Anılan sistemde hiçbir işlem, tek bir kişinin inisiyatifine bırakılmamaktadır. İşyoğunluğundan dolayı tespit eksikliği söz konusu olsa bile satış resmen yapıldığı için satış cüzdanlarında fazlalık çıkacak ve dolayısı ile bu var olan fazlalık yine tespit kayıtlarına girecektir. Eğer hem tespiti ve hem de satışı yapılmadan (kaçak) ürün satışı yapılacak olursa bu kez hal çıkışındaki irsaliye denetiminde ortaya çıkacaktır ve yasal işlem uygulandığı için tekrar resmi kayıtlara intikal edecektir.

Bu sistemin avantajı, bütün kontrol ve otorite Müdürlükte olduğu için istatistikî kayıtlar gerçek işlemi yansıtmakta ve devletin KDV ve gelir vergisi gibi mali alacakları düzenli ve satış bedelleri üzerinden yapılmakta olduğundan vergi kaybı minimum seviyededir. Ayrıca hal’de düzen ve intizam daha kolay sağlanmaktadır. Dezavantajı ise, Hal’de yük Müdürlükte giderleri artmakta ve tüm mali işlemlerin müdürlük tarafından yapılmasından dolayı örneğin istenmeyen gelişme töhmet ve zan altında kalma olayları söz konusu olmaktadır. Ancak sistemin değiştirilmesindeki temel etken serbest piyasa ekonomisine geçme isteği olduğu söylenebilir. 1997’de yapılan Yönetmelik değişikliği ile Balık Hali Müdürlüğü’nün müzayede yapma yetkisi kaldırılmış ve sadece mezadı denetleme ve izleme görevi verilmiştir. Satışlarınmüzayede usulüyle balık komisyoncuları elemanları tarafından yürütülmesi kabul edilmiştir. Bu durumda aynı komisyoncuya ait farklı noktalarda satış yapılabilmektedir. Vergi tahsili Maliye’nin görevi olduğu gerekçesi ile hal çıkışında fatura ve sevk irsaliyesi kontrolü ortadan kaldırılmıştır. Maliye yılda ancak birkaç gün gelip burada fatura denetimi yapmaktadır. Yeni yönetmeliğe göre, mezat yapıldığı saatlerde satılan ürünlerin satışı sonucu oluşan fiyat ve bu satışlardan doğan belediye alacakları, komisyoncuların vermek zorunda oldukları beyannameler ile tahsil edilmektedir. Satış şefliği yapmış olduğu tespitler ile beyanları karşılaştırmakta ve bir uyumsuzluk olduğu takdirde tespit edilen fiyatlar geçerli olmaktadır. Bu sistemde yapılan satışları tam anlamı ile denetleme imkânı yoktur. Bunun nedenleri:

• Saat 04:00’dan sonra yasak olmasına rağmen su ürünü satışı yapılabilmesi,

• Hal içerisinde aynı anda birden çok noktada aynı komisyoncu veya farklı komisyoncular tarafından satış yapıldığından, her birinin satış fiyatlarının tek tek kontrol edilememesi, sadece ortalama fiyatların alınabilmesidir.

Yeni sistemin dezavantajı, satış sonucunda düzenlenmesi gereken faturalarda ne kadar doğru rakamlar kullanıldığının bilinmemesidir. Sistemde inisiyatif tamamıyla bir ya da birkaç kişinin vicdanına bırakılmış durumdadır. Dolayısı bu ticaret sonucu devletin kasasına girmesi gereken meblağın ne kadarının girdiği belli değildir. Buna KDV haricindeki diğer vergiler de eklendiği zaman önemli vergi kayıpları yaşandığı bir gerçektir. İyi niyetli bu uygulamanın zamanla kişileri yozlaştırdığı, yanlışlara ittiği görülmüştür. Bu nedenle bu sistemin yerine yeniden müstahsili, komisyoncuyu, perakendeciyi ve devleti de düşünerek yeni bir sistemin hayata geçirilmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Bütün olumsuzluklarına rağmen İstanbul Balık Hali, dünyadaki birçok balık halinden daha iyi konumdadır. Ancak yeterli olduğu söylenemez. Balık halindeki sorunlar, nakliye, satış ve depolama sürecinde görevli personelin eğitimi, fiziki konum ve ulaşım, iskele, giriş ve çıkış trafiği, yönetmelik sorunları ile tecrübeli personel istihdamı zorunluluğu ve üniversite ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliği eksikliği olarak özetlenebilir.

Dokuzuncu Kalkınma Planı Balıkçılık Özel İhtisas Komisyonu Raporu

Karadeniz Herkesindir

  Karadeniz Herkesindir


    Evden, görünen denize baktığında, çok uzaklara kadar uzanan deniz önümde seriliydi. Rüzgar ve dalga olmadığından oldukça sakindi. Büyük balıkçı teknelerinin hepsi denizin üzerindeydi. Görüldüğü kadarıyla yirmi-yirmibeş tekne balık avlıyordu.
    Balıkçi teknelerinin kimileri ağlarını sarmıştı. Kimileride balık kovalıyordu. Avlanan balıkları limanlara taşıyanlarda onların peşinden gidiyorlardı. Denizin üzerinde bir karış boş yer bırakmamışlardı. Bütün tekneler biz, küçük balıkçıların balık avladığı sularda toplanmış avlanıyorlardı.
     Gerçektende  orada olan büyük balıkçılar, onlarla çalışanlar avlanacakları balıkların kazançlarıyla evlerine yiyecek götüremek için çalışıyorlardı. Sanırım, kazançlarıyla kimileri çocuklarını okutacak, kimileri hastalarının bakımını sağlayacak, kimileride yapmış oldukları borçlanmaları ödemek için uğraşıyordu. Herkes yaşam için gerekli olanları yapmaya çalışıyorlardı. Harcadıkları bu emek için kimse bir şey diyemez. Herkes gibi onlarında karadenizden kazanç sağlama hakkı var.
     Karadenizde küçük balıkçılarda kendi geçimleri için bir şeyler yapıyorlar, yapacaklarda. Kimileri; geçim için para kazanma, yada yaşam için yapılan mücadeleye yardım için bu işi yapıyorlar. Kimileri de kendileri için balık avlanmak, günlük yorgunlukları gidermek için bu sularda balık avlarlar.
     Her ikiside kendileri için Karadeniz yaşamından bir şeyler kazanmaya çalışır. Bu, büyük ve küçük balıkçıların en doğak hakkıdır.
    Burada önemli olan ve en iyi yapılacak iş; bir şey yaparken başkasını engellenilmemesidir. Birbirinin gelirlerini engellemeyeceksin. Karadeniz ürettiği ürünler Karadeniz kıyısında yaşayan bütün insanlarındır. Gerçek olan budur.
    Burada anlatmak istediğim; biz küçük balıkçılar balık avlandığımız sulara büyük balıkçıların avlanması nedeniyle hiç balık kalmamaktadır. Büyük balıkçılar balık bulabilmek için teknelerindeki elektronik aletleri kullanmaktadırlar. Onlar çok uzaklardan ve suyun derinliklerindeki balıkları görebiliyorlar. Balıkların onlardan kaçış şansı hiç olmaz.
    Küçük balıkçıların böyle aletleri hiç yoktur. Onlar belirli yerlerdeki sularda balıkları aramakla bulurlar. Durum böyle olunca yapılan doğru ve yakışık alan bir iş olmaz.
    Biz küçük balıkçılar, büyük balıkçılar balık avlanmasında biz avlanalım diye birşey demez, diyemez. Böyle birşey demeğe kimseninde hakkı yoktur.
    Burada yapmamız gereken ve doğru olan; büyük balıkçılar, küçük balıkçıların avlandıkları sulardan biraz dışarıda avlanmalılar. Yada; küçük balıkçıların avlandıkları yerleşim yerlerinin önünde avlanmalılar. Çoğunlukla küçük balıkçılar ya yerleşim yada liman açıklarında avlanırlar. Bu yerleri büyük balıkçılar biraz dikkat ederlerse küçük balıkçılara avlanacak yer düşer. Deniz ve suların herkesin olduğu unutulmamalıdır.
    Kimi zamanlar küçük balıkçılar avlanırken onların yanıbaşında ağ sararlar. Kimi zamanda küçük balıkçıların kayıkları sarılan ağın içinde bırakılır.
    “ Büyük balık küçük balığı yutar” suyun altındaki yaşamda olur. Ne yazıkki İnsanların yaşadığı yerlerdede yapılıyor. Bırakın! Denizin yüzeyinde bunu yapmayalım.
    Bu deniz, balık avlayan büyük balıkçılar gibi, küçük balıkçıların hatta deniz kıyısından olta ile balık avlayanlarında denizidir. Hepimiz, birbirimizin hakkına saygı duyalım. Yaşamın güzelliği böyle sağlanır.

   Tuta-stveli.2010     Arkabi

Osman Şafak Büyüklü

20 Nisan 2011 Çarşamba

LÜFERLER AMERİKA’DAN


Önce Uskumru, sonra mezgit, barbunya, kalkan, lagos derken şimdi de taze Lüfer ithal ettik.

2010-2011 av sezonunun bittiği gün (15 Nisan) İstanbul Balık Halinde yapılan mezatta 400 – 600 gr. ağırlığa sahip ortalama 30 cm boylarında taze lüfer balığı satışının yapıldığı görülmüştür. Renk ve boy olarak her ne kadar ülkemizde avlanan lüfer balığına benzese de bu lüferlerin Kuzey Amerika’dan ithal edildiğini öğrendik.
Balığı ithal eden ve satışını yapan firma yetkilileri piyasanın talebi doğrultusunda ithalatın devam edeceğini söylediler.
İthal edilen lüferlerin tanesinin mezatta ortalama 15 – 18 TL arasında satıldığı görülmüştür.

KAYNAK

Sucul kaynakların hakça paylaşımı.

Sucul kaynakların hakça paylaşımı.

"Balıkçılık her ne kadar tarım sektörü içinde konumlanmış olursa olsun onu tarımdan ayıran en temel faktör kaynakların yenilenmesi ve gelişimi doğrultusunda insan emeğinin herhangi bir katkısı olmayışıdır. Değişik ülkelerde tohumlama ve yavru salma gibi çalışmalar olmasına rağmen bunlar henüz deneme aşamasında yapılan faaliyetlerdir. Bu nedenle de sürdürülebilir balıkçılığa dair tartıştığımız her şey, esas olarak “nerede, ne zaman, nasıl, neyle ve ne kadar avlarsak stoklar varlığını sürdürebilir” tartışmasıdır. Tüm dünyada stoklar tahrip olmuştur ve hala hızlı bir biçimde tahribat devam etmektedir. Önlem almaz isek en değerli ticari stoklar yok olacak ve ekolojik sistemin en önemli parçası olan denizlerin yapısı ve fonksiyonu da değişecektir."


Türk balıkçılığının bu gün içinde bulunduğu durum bu tartışmayı bir başka tartışma ile birlikte yapmayı zorunlu kılıyor. Bu tartışma sucul kaynakların paylaşımında adaletin nasıl sağlanabileceği tartışmasıdır. Bu adaletsiz sistem devam ettiği sürece stoklar bu günkü seviyesinin 10 yada 100 katına ulaşsa bile balıkçımızın büyük çoğunluğu açısından değişen bir şey olmaz. Ne borç stoğu azalır nede yaşam standardında bir değişiklik olur.
Sucul kaynakları hakça paylaşmak, en dar anlamıyla balıkçılık rejiminin eşitlik ilkesi yerine adalet ilkesi ile yönetilmesi demektir. Sadece balık stoklarını korumak yetmez o stoklardan kimin nasıl faydalanacağını adil bir şekilde düzenlemek gerekiyor. Bu ise en büyüğünden en küçüğüne kadar stoklar üzerinde tüm balıkçıların hak sahibi olduğunu kabul etmekten geçiyor. En büyük avcının en büyük hakka sahip olduğu mevcut düzen, sadece stokları değil, geri dönülemez bir şekilde tüm avcı filosunu tehtid etmektedir. Canlı doğal kaynakları kamu adına yöneten devlet ve balıkçılık sektörü bu tartışmayı yapmaktan kaçamaz. Önümüzdeki döneme bu tartşmanın daha sık gündeme geleceğını ve mücadelenin ana cephelerinden birisinin bu tarışma olduğunu hep birlikte göreceğiz.

Hakça paylaşım tartışması dünyada esas olarak ,  geleneksel balıkçılığın büyük balıkçılık karşısında korunmasını ve sınırdaş/denizdaş ülkelerin göçer balık stokları üzerindeki hakları kapsamında yapılmaktadır. Bu kapsamdadüzenlene çeşitli toplantılarda uyuşmazlıklar konusunda anlaşmalar yapılmış "ulusların geleneksel balıkçılık hakları" konusunda çeşitli anlaşmalar yapılarak sorunlar çözülmeye çalışılmıştır. FAO'nun 1995 yılında yaptığı bir çalışmada 46 ülkede birinci çatışma alanının kıyı kullanım hakları  sorun olarak gözükmektedir. Yine bu 46 ülkeye baktığımızda küçük kıyı balıkçılığının toplam  avcılık içindeki paylarının oranları % 16 ile % 22 arasında gözükmektedir. AB ekonomik bölgesinde küçük kıyı balıkçıları toplam av miktarındaki payları % 18 olarak gerçekleşmektedir. Türkiye istatiklerine baktığımızda bu oranın % 10 seviyesini geçmediği ve giderek düştüğü gözükmektedir. İspanyanın LaCoruna şehrinde 2006 da yayınlanan deklarasyon, 2010 yılımda Bankongk'ta toplana Dünya küçük balıkçılık kongresi hep bir gerçeğin altını çizmeye çalışmıştır. Küçük ölçekli kıyı balıkçılığı yok olmaktadır ve korunması için acil önlemler gerekmektedir.


Son yıllarda küçük kıyı balıkçılarının seslerini yükselmeye ve balıkçılık yönetime daha fazla müdehale etme girişimim arkasında ki sebep budur. Mevcut balıkçı örgütlenmeleri içinde seslerini yeterince duyuramayan ve en önemlisi herhangi bir kooperatif ortağı olmayan bu balıkçılar balıkçılık yönetimine katılmak için örgütlenmeye başlamışlardır.
Çanakkale,Ege ve Marmarabölgesinden yükselen bu örgütlenme hareketi 2012 Danışma Kuruluna en geniş küçük kıyı balıkçı temsiliyeti ve talepleri ile katılmayı amaçlamaktadır.
Geleneksel kıyı ve Geleneksel Kıy Balıkçısının kurtuluşu birlikte mümkündür.
Kurtuluşa giden yol ise örgütlenmek ve birlikte mücadele etmektekten geçmektedir.






2011 Danışma Kurulu öncesinde sürdürülebilir balıkçılık için önümüzdeki görevler.

Her yıl av sezonun sonu ile birlikte başlayan mücadelenin yorgunluğu ve görece başarılarımız doğal olarak bir rahatlama ve rehavet duygusunu da beraberinde getiriyor. Hazirandaki Danışma Kurulu toplantısana çok az bir süre kalmış olması nedeni ile bu rehavetten hızla çıkmalı ve bu kısa süreyiyi en verimli bir şekilde kullanmalıyız.
Son 2 yıldır ivme kazanan balıkçılık mücadelesi genel olarak mevcut durumu koruma ve tabliğlere sahip çıkma etrafında sürdü. Bütün bu kampanyalar ve tartışmalarımız, daha fazla av zamanı ve daha fazla av alanı taleplerine karşı bir savunma  savaşı şeklinde gelişti.  El yordamı ile çıktığımız bu yolda stokların iyileştirilmesi için kazanımlar elde edeme sekte, var olanları koruma konusunda kısmi başarılar elde ettik.  Yine de bu 2 yılın en önemli kazanımları sürdürülebilir balıkçılığın yanı sıra sucul kaynakların hakça paylaşımı fikrinin gündemimize girmeye başlaması ve değişik liman ve barınaklarımızdan bu mücadeleye katılan arkadaşlarımızın çoğalması olmuştur.   Bu mücadele bundan sonra gündemi takip etmekle ve karşı saldırılara karşı müdafaa savaşı yaparak devam edemez.
Bundan sonraki süreç gündemi değiştirmek, taleplerimizi tartışmak ve bu talepler etrafında örgütlenmek için bize fırsatlar  getirecektir.  Artık gündemi değiştirmek ve iyileştirmeler için mücadele etmek zorundayız. FSD ve “İstanbul Lüfere hasret kalmasın” kampanyası bizim için zengin deneyimlerle doludur.  
Elbetteki her balıkçı yapılması gerekenler hakkında bir fikre sahiptir ve bunların kendilerine göre öncelikleri vardır. Ortak önceliklerin en geniş balıkçı desteğinin (sektör ayırmaksızın) en  kısa zamanda belirlenmesi  ve önümüzdeki Danışma Kurulu toplantısına yetiştirilmesi şarttır. Burada dikkat etmemiz gereken husus aşırı sayıda taleple kampanya yürütmek yerine en acil 3 yada 4 talebin etrafında örgütlenmektir. Bu kampanya bu avcılık dönemi için kazanımlar getirmese bile, önümüzdeki yıl için bizi deneyimli kılacak ve daha uzun sürede daha disiplinli bir şekilde örgütlenmemize ve mücadele  etmemize katkı sağlayacaktır.

Ben Çinekop avlanma boyu konusundaki FSD kampanyasına en yoğun desteğin verilmesi  ve bu kampanyaya en geniş balıkçı desteğinin sağlanması gerektiğini düşünüyorum. Unutmayalım ki bu kampanya başarılı olursa “sürdürülebilir balıkçılık” mücadelesinin önü iyice açılacaktır.
Av yasağı tarihlerinin yeniden düzenlenmesi en acil ikinci konudur. Mevcut sürenin uzatılması taleplerine karşı mücadele etmek yerine sezonun 1 Nisan’da bitmesini talep etmeli ve bu talebe en geniş gırgır avcısı ve trol avcısı arkadaşı ikna etmeliyiz.  Şahsi çevremden de biliyorum ki  1 Nisan tarihi  gırgır avcısı arkadaşların çok önemli bir bölümü açısından kabul görecek bir taleptir ve ertelenemez.
Boğazların  endüstriyel avcılığa kapatılması için acil ve hızlı bir şekilde örgütlenmeli, Karadenizli balıkçı arkadaşlarımızı bu tartışmaya ve kampanyaya katmanın yollarını bulmalıyız.  Konu sadece dalyanlara karşı mücadele ile geçiştirilemez ve en can alıcı sorunlarımızdan biridir. Giriş ve çıkış seviyelerinin belirlenerek  Gırgır avcılığına kapatılmalıdır.
Dalyan doğru zamanlarda kurulduğu sürece zararsız bir av aracıdır. Biz dalyana çok balık tuttuğu için değil havyardaki balığın göç zamanı kurulduğu ve avcılık yaptığı için karşı çıkmalıyız. Bu nedenle de kampanyamızı dalyanı yasaklatmak yerine kurulum tarihlerinin değiştirilmesi üzerine inşaa etmeliyiz.   Doğru talep budur ve bizi hem balıkçının hem de idarenin karşısında cahil istemezükçüler durumuna düşmekten alıkoyar.
Bu talepler etrafında bir kampanyayı örgütleyebilmek ve Danışma Kuruluna bu talepleri balıkçı talepleri olarak iletmek bu kısa zamanda en acil görevdir.  Kampanyanın sonuçları ne olursa olsun kazanacak olan biz olacağız. Bu kısa dönemde bu kampanyayı örgütleyebilirsek en can alıcı konularda gündeme müdahale etmiş ve savunma durumundan çıkmış olacağız.  Bu güne kadar kötüye gidişi durdurmaya çalıştık bundan sonra iyileştirme için mücadele etmeliyiz.

SEZON DEĞERLENDİRMESİ

2010-2011 Çevirme ve trol avcılığı av sezonunu da artık gelenekselleşmeye başlayan, av sezonunun uzatılması, uluslararası suyun avcılığa açılması tartışmaları ile kapadık. İdareye geçen sene olduğu gibi bu senede Tebliğ’in arkasında durarak av sezonunun 15 gün uzatılmasını kabul etmedi ve en önemlisi geçen yıl uluslararası su konusunda yapılan hata bu sene tekrarlanmadı.
Geçtiğimiz av sezonu genel hatları itibari ile 4 konuda çatışmaların ve mücadelenin yaşandığı bir yıl oldu.
Bunlar ;
FSD ve onun tam 1 yıl önce başlattığı “İstanbul lüfere hasret kalmasın” kampanyası.
Greenpeace tarafından örgütlenen “sizinki kaç santim” kampanyası
İstanbul boğazındaki gırgır avcılığı için getirilen saha büyütme kararı.
Gelenekselleşmiş  “Sezon uzatılsın” ve “Uluslararası su gırgır avcılığına açılsın” talepleri.
FSD’nin kampanyası her ne kadar Çinakop avcılığının durdurulması ve büyük ölçüde tahrip olan Lüfer stoklarımızın kurtarılmasını amaçlasa da, sürdürülebilir balıkçılık mücadelesinde bir bayrak görevi üstlenmiş balıkçılık sektörümüzün sorunlarının en azından stoklarımızın durumu açısından kamuoyuna duyurulmasında önemli bir görev üstlenmiştir. 1 yıldır yaptıkları militan ve etkin kampanyalar sayesinde “yavru balık avcılığı” medyanın ilgisini ve desteğini de arkasına alarak kamuoyuna taşınmıştır.
Greenpeace “uzun süredir küçük balık yoksa büyük balıkta yok” diyerek stoklardaki genç bireylerin aşırı avcılığına dikkat çekmiş, geçen yıl başlattığı “sizinki kaç santim” kampanyası ile cumhuriyet tarihinin en büyük kampanyasına imza atmıştır. Tüm tünyada stokların aşırı avcılık nedeni ile tahrip edilmesine karşı mücadele eden bu örgüt, endüstriyel balıkçılık karşısında geleneksel balıkçığı desteklemektedir.
Bu 2 sivil toplum hareketinin geçen yıl sürdürülebilir bir balıkçılık için verdikleri mücadelenin en önemli sonuçlarından biri medyanın gözünü ve kulağını denizlere/balıkçılığa çevirmesine neden olmuştur.
Bunlar Türkiye için yeni olaylardır ve bu olanların müspet etkilerini ilerleyen zamanlarda daha fazla göreceğimizden kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Geçen sezon Liman mevzuatında yapılan bir değişiklik ile İstanbul bağazı içinde ki avlanma alanı genişletilmiştir. İstanbul boğazı dünyanın en dar göç yollarından biridir. Çanakkele boğazı ile birliklte kesinlikle gırgır avcılığına kapatılması gerek bir biyolojik koridor durumundadır. Ne yazıkki  getirilen karar ile avlak sahası büyütülmüş yaptığımız kampanyaya rağmen karar geri çekilmemiştir.
KKGM bu yılda geçen yıl olduğu gibi tebliğlere sahip çıkarak basiretini göstermiştir. Av sezonunun uzatılması taleplerini reddetmiş ve uluslararası suyun avcılığa açılması taleplerini ise sürdürülebilir bir balıkçılık için reddetmiştir.
Genel olarak baktığımızda geçtiğimiz yıl “sürdürülebilir bir balıkçılık mücadelesi” açısından bir müdafaa yılı olmuştur. Balıkçılığımızın sorunlarını kamuoyuna taşıma, örgütlenme ve mücadele açısından ise umutlarımızı yükselten bir yıl oldu.

9 Nisan 2011 Cumartesi

Yine Nisan

Yine Nisan, yine uzatma söylentileri, yine uluslararası sularda endüstriyel balıkçılık talepleri.
Her yıl bir aynı karmaşa,  Mart ayının gelişi ile birlikte bir gurup Gırgır avcısı sezon uzasın diye kampanyaya başlıyor. Gırgır avcılarını bu doğrultuda idareyi domine etmeye çalışırken baskı yaratmaya taleplerini kabul ettirmeye çalışıyorlar. Bu faaliyeti yapanlar esas olarak İstanbul boğazında bağlı olan kayıklar. Boğaz kayıklarının tamamını da temsil etmiyorlar. Toplasan 20 gırgır motorunu geçmez bunların sayısı. Güçleri etkinliklere neye dayanır bu işleri nasıl beceriyorlar belli değil. Aynı gurup İstanbul boğazında daha rahat avlanabilmek için boğazlarda av yasağını bir yasal düzeltmeyle genişletmeyi başarmıştı.  Şimdi sezon uzatılsın, Nisan ayının gelişi ile birlikte başladığmız kıraça katliamına devam edelim diyorlar. 
Her yıl tekrarlanmaya başlayan bir başka konu ise uluslararası sularda avcılık.
Burada karşımıza bir başka gurup çıkıyor. Komisyoncu, orkinos besicisi ve Türk av filosunun en gelişmiş teknolojileri kullanan, en büyük gırgırcı kesimi. Geçen sene idareye taleplerini kabul ettirdiler. Neredeyse KKGM  personelinin tamamı karşı iken siyasi nüfuz ile bunu başardılar. Olanları hep birlikte gördük.  Tebliğlere göre avlanması yasak olan balıklar, dalyanlarda kaçak olarak avlanan balıklarla karışarak balık hallerimizde satıldı. Oysa idare Ege’de toplanıp Karadeniz’e göç eden pelajik balık stoklarımızı korumak üzerlerindeki büyük av baskısını kaldırmak için gırgır ve trol avcılığını tebliğlerle yasaklıyordu. 
Tür, boy, ağ gözü açıklığı, ağ derinliği ve boyu kısıtlaması olmadan yapılan bu avcılığın sonuçlarını hep birlikte gördük. Satılamayan binlerce kasa kolyoz balığı, havyarlı palamut ve torik balıkları ve diğer yumurtadaki balıklar kontrolsüz ve denetimsiz bir şekilde avlandı yumurtalarını bile dökemeden avlandı.
İşin bir başka yanı ise yer yer uluslararası suyun 1,5-2 millere düştüğü Ege’de kıyılarımızın tam  yumurta zamanı ava açılması idi. Neresinden bakarsan bak tutarsızlık ve (dilim demeye varmasa da )bir kepazelik kararı verildi geçen sene.
Bu filmi bu yıl tekrar izlemeye başladık. Önümüzdeki birkaç gün içinde idare bu konuda bir karar verecek. Vereceği karar 15-20 motor ve 3-5 çiftlik sahibinin çıkarına mı olacak yoksa  şu günlerde Karadeniz’e doğru göçe hazırlanan, havyarlı  balık stoklarımızın çıkarına mı olacak bunu hep birlikte göreceğiz.



3 Nisan 2011 Pazar

USKUMRUNUN İNTİHARI

Yine tarihten bir yaprak.

Ne yapalım,mevsim başlayana kadar hatıralarla avunacağız.

.....

-Hadi,oğlum kalk, dedi babam, ayağıma hafifçe dokunarak,

-Hadi kalk, yoksa geç kalacağız. Güneş doğmadan denizde olmamız lazım.

Boşanan bir zemberek gibi fırladım yataktan. Kolay mı, akşamdan beri tavşan uykusunda, hep bu anı bekliyorum.

Yüzümü ne zaman yıkadım, giyinip çıkmam kaç dakika sürdü, bilmiyorum. Kendimi kapının önünde buldum.
Hazırdım.Ben de çiroz tutmaya gidiyordum.

50'li yıllardı,mevsim ilkbahar, Nisan'ın sonu,Mayıs'ın başıydı.İlkokula gidiyordum herhalde.

...

Sandala binip dereden cıkmaya başladık.Küçüksu'ya doğru ağır ağır ilerlerken babam, başını küpeşteden uzatmış karanlık suları delercesine dibi gözlüyordu.

Bu karanlıkta ne görülürdü ki, hiiç. Ümit işte diyordum,dibe bakıyor,balık görecek de ağı çevireceğiz.

Ağ dediğim,babamın kendi yaptığı,kışın Ocak-Şubat'ta, denizde kılçık yokken,derede kefal tuttuğumuz, kolları 15,torbası 3-4 kulaç olan minyatür bir manyat.

DERE IRIBI diyoruz.İşte bu mevsimde de,senelere göre değişmekle beraber,Nisan'dan Haziran ortalarına kadar çiroz tutuyoruz, kıyılarda.

Babamın telaşlı sesi düşüncelerimi bölüyor.

-Sıya oğlum sıya,çabuk,balık geçiyor.Sen de şu ipi al, atla kıyıya.

Ağabeyim sıya ederken, ben makas ipini kaptığım gibi sandalın kıçından yarım metre genişlikteki kumsala atlıyorum.

Ağı çeviriyorlar.Torbayı atınca bana, -Ağır ağır çek, diye işaret ediyor.

Başlıyorum çekmeye, ağır ağır,hızlı çek dese yandım.Gücüm yetmiyor ki daha fazlasına.

Ağı çevirip sandalı baştankara ederek kıyıya atlıyorlar.Ağabeyim bana yardıma geliyor,babam da kıç koluna asılıyor.

Çekiyoruz ama ben balık falan görmüyorum.

Derken babam, tamam ağın içinde balık var.kurşun yakasını yerden kaldırma,istavrit varsa kıyıya gelip ağın altından çıkmasın.diyor.

Biraz daha çekince ana ağzının mantarı dikiliyor.Bakıyorum,babamın yüzünde belli belirsiz bir sevinç.

Anlıyorum,torbada epey balık var.

Nihayet torbayı alıyoruz.İki çavalye çiroz.müthiş bir titremeyle,minicik pullarını etrafa sıçratıp yüzümüze gözümüze yapıştırıyorlar.

Gün ağarmaya başlıyor.Biraz sonra şafak sökecek.

Ağaçlar yeşillenmiş,Kuşlar,coşkuyla ötüşüyor.

Deniz çarşaf gibi sakin,hava mis kokuyor.Anlatılamaz bir güzellik.

-Hey Allah'ım diyorum, kendi kendime,kimbilir,şu yalılarda yaşayan zenginlerden kaçı bu güzelliği görüyor.Muhtemelen,çoğu, günün bu en harika saatlerini uykuda geçiriyor.

İçimi kaplayan acıma duygusu, mutluluğumu bastırıyor.

Sonra,kendime dönüyorum. Baban kaldırmasaydı, sen de leş gibi uyuyordun ya şimdi elaleme akıl mı öğretiyorsun, diyorum.

Öyle bir bahar sabahı,öyle bir seher vakti ki,

sanki şarkı benim için yazılmış.

-Bahar gelince ben hep böyle olurum.mutluyum...

.....

Bu hikaye,her bahar,her sabah, ayrı bir güzellikte yıllarca devam etti.Taaaa Kİ....

O sabah da birkaç voli yapmış,Küçüksu'daki son volide gerçekten VOLİYİ VURMUŞTUK.Balığı çavalye alacak gibi değildi.

Ambara boşalt oğlum kepçeyi, dedi, başka çare yok, ambara boşalt.

Ağabeyim,torbadan kepçelediği çirozları sandalın içine boşaltmaya başladı.

Allah bereket versin.bugün iyi bir gün.

Ben kürekteyim.Balık,oturağın altına kadar doldu.Artık eve dönme vakti, ama nasıl kürek çekeceğim.

Bacaklarımı gergi tahtasının üstüne uzatmış,pul yağmuru altında kürek çekmeye çalışıyorum.Palaları denizden çıkarmak için topaçları bastırdıkça dizlerimi dövüyorum.

...

Biz uğraşırken vakit epey ilerledi.Ama Beykoz'dan saat altıda kalkan ilk otobüs hala geçmedi.Başka bir araba da görmedim.Sabahın sessizliği,olanca ihtişamıyla devam ediyor.

Ben,artık babam bana söz verdiği yeni ayakkabıyla pantolonu alır diyorum.Sevinçliyim.

Derken bir askeri araç belirdi.Bizi görünce durdular.

Biri bağırdı...-Heeey,siz ne yapıyorsunuz orada?

-Birşey yapmıyoruz balık tutuyoruz.Ne var, ne oldu?

-Çabuk evinize gidin,ihtilal oldu.Sokağa çıkma yasağı var.

-Hay Allah,ihtilalinizin de yasağınızın da sizin de.....

Başka zaman mı bulamadınız ihtilal yapacak.İlkbaharın yazla kucaklaştığı bu güzelim günde, 27 Mayıs'ta,sandalı yüklemişken,nerden çıktı şimdi bu ihtilal.

Biz bu balığı ne yapacağız,kime nasıl satacağız.

Ya benim yeni ayakkabıyla pantolon ne olacak.

İçimden taşan duygularla,Sabahın sessizliği kadar sessiz,haykırıyorum.

-Ben size ne yaptım.Ne ben sizi tanırım,ne de siz beni.Öyleyse neden benim yeni ayakkabımla pantolonuma karşı ihtilal yaptınız.

Kabataş Erkek Lisesi birinci sınıfındayım.Üstüm başım temiz ama kimbilir ne zaman yeniydi.

Babam mütevekkil,durumu farkediyor.

-Üzülme oğlum.Biz de bunları çiroz yaparız.

İyi,yapalım da bu kadar balığı eve nasıl taşıyacağız.

Baksana adam, sokağa cıkmak yasak, diyor.Umurunda mı senin balığın,açlığın yeni ayakkabın.

O da görevini yapıyor.

Balıkları bir şekilde eve taşıyoruz.Babam annemin de yardımıyla 500-600 kg balığı tuzluyor,barsaklarını çekiyor,ipe diziyor.Bahçeye gerdiğimiz iplere asıyoruz,kurusunlar diye.

Sahi,çiroz da ne güzel yenir be.
Ben sıcak sıcak yemeyi severim.Ateşin üzerinde güzelce alazlayacaksın.
Sonra bir gazete kağıdının arasında dikine tutup dirhemle döveceksin.Ben terazinin dirhemiyle döverdim çirozları.Sonra iki elinin arasına alıp güzelce yuvarladın mı,kabukları dökülür, yanıkları gider.Dövülünce ezilmiş, lif lif olmuş,dişetlerimi yakardı yerken.

Ben sirkeli sevmem,yumuşasın diye sirkeye yatırırlar ama,bana sertleşmiş gibi geliyor.Kimbilir belki de sirke sevmediğim içindir.

.....

O günden sonra ırıpla bir daha çiroz tutamadık.

Geldiler gelmesine ya.Bir tuhaf,bir garipti gelişleri.

Artık o dipten geçen, ağın içinde dolaşan yemyeşil bulutlar yoktu.

Şimdi artık ben de görebiliyordum onları.Babamın karanlık suları delen bakışlarıyla gördüğü uskumruları.

Ama bunlar farklıydı,beyazdı benim uskumrularım.Hem de dipte çok fazla hareket etmiyorlardı.

Janjanlı sedef,bembeyaz karınlarını suyun yüzüne çevirmiş,hafif kuyruk hareketleriyle, yüzmüyor,adeta dipte yuvarlanıyorlardı.

Gözüm,rıhtımın taşlarına ilişti.

Aman Allah'ım, o da ne,.. taşların arasındaki her delikte birkaç uskumru,kuyruk sallayarak,sanki rıhtımı delmeye çalışıyorlar.

Elimle kuyruğundan tutup çekiyorum,çıkarıp suya bırakıyorum,tekrar bir delik bulup giriyorlar.

Panikliyorum.

Artık onları yakalamayı değil, nasıl kurtaracağımı düşünüyorum.

Lütfen,güzel uskumrular,lütfen kalkın,Karadeniz'e az kaldı, gayret.

Size yalvarıyorum, ne olur kalkın, yüzün, biraz gayret edin.

Ne o ? Yoksa bana mı darıldınız, intihar mı ediyorsunuz?

Bilmiyor musunuz, intihar çok büyük günahtır.

Hem biz sizi yumurtalı döneminizde tutmadık ki.Yumurtanızı dökmüş,yaylaya,Karadeniz'e gidiyordunuz.Adı üstünde, çirozdunuz siz.

Hiçbir resmi yasak yokken,biz yasakları kendi şuurumuzla koyuyorduk, bilmiyor musunuz?

Yavru balıkları, büyü de gel,diye denize atardık.Yengeçleri bile öldürmezdik.Parmaklarımızı sıkıştırmalarına aldırmadan,ağdan canlı çıkarıp tekrar geldikleri denize geri gönderirdik.
Bilmiyor musunuz?

Heeey,bak gene o deliğe giriyorlar.çıkın ordan be , artık o torik, kofana canavarları da yok,sizi kıyıya sıkıştıracak.Kalkın işte, yüzüp gidin Karadeniz'e.

Bütün yalvarmalarım boşuna..gitmediler.

Gitmediler ve tabii...bir daha da gelmediler.

-Küstü,dedi bazı balıkçılar.Yunan'a gitmiş.

Aradan 45 yıl geçti,hala anlamış değilim, uskumruların neden intihar ettiğini.

Benden başka merak eden oldu mu bilmiyorum.

Zaten, Hidrobiyoloji Araştırma Enstitüsü'nü , masraf oluyor diyerek,Baltalimanı'ndan kaldırıp,Sapanca gölünün kıyısına hapseden zihniyetin,merak etmesini de beklemiyorum.

50'li yılllarda yaptıkları araştırmalarla günümüze ışık tutan,o zamana kadar bilinmeyen birçok balığı sularımızda bulan,göç yollarını,yumurtlama alanlarını keşfeden araştırmacıların ve onlara istedikleri balığı tutarak araştırmalarına kendi çapında katkıda bulunan Anadoluhisar'lı usta oltacı Saim Ağabey'in hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.
...

Mahir ERSİN

2 Nisan 2011 Cumartesi

Son yolculuk

Uzun yıllar oldu, daha iyi bir dünya için yola çıkalı, hepimiz için daha iyi bir dünya. Dalında olmuş kırmızı bir elmaydı hayallerim ve hayalleri bana benzeyenler vardı. Beraberce uzun yıllar uzun yollarda yürüdük. Işığa uçan pervaneler gibiydik. Çok arkadaş kaybettim, kimisi kavgada öldü kimisi hastalıktan. İntihar edenlerde oldu trafik kazasında ölenlerde. Her iyi işimde keşke olsalardı şimdi dedim her yalnışımda utancımdan iyi yoklar diye geçirdim içimden.
Yine uzun bir yola yola çıktım ve yalnızım.
Bir yandan kendi yalnızlıklarımdan başka birinin yalnızlığına kaçıyorum, öte yandan yolun sonundaki kalabalığın ışığına uçuyorum. Bu muhtemelen kalan hayatımın son yolu ve ben bu sefer yolun sonunu görmeyi umut ediyorum.