15 Ağustos 2020 Cumartesi

İĞRENÇ VE YANILTICI BİR REKLAM ÜZERİNE!

 


İĞRENÇ VE YANILTICI BİR REKLAM ÜZERİNE!


"Bir balıkçı kardeşimiz bir video linki yollayıp "bir bak bakalım dikkatimi çeken şeyi görecekmisin" diye sordu bu akşam. "

İlk izlemede fark edemedim.

Kaçınılmaz olarak bir balık yağı reklamında daha derin bir şeyler arıyor insan. Tekrar sorduğumda 58. saniyesine bak dedi. Balıkçılık endüstrisi parlatılıp küçük balıkçının teknesi batırılıyor diye ekledi. Hızla izledim videoyu. Hem de tekrar tekrar.

Doğru söylüyordu lakin (muhtemelen) onunda fark etmediği bir sahne daha vardı. Videodaki küçük balıkçı çizgi film dünyasının kötü karakterlerine benzetilerek çizilmişti. Bir de teknenin batışıyla son bulan iğrenç bir kahkaha eklemişler balıkçının suratına.


Söz konusu firma reklamı yapımcı ajansa yıkamaz sorumluluğu.

Tarihin en kadim meslek gruplarından birisini aşağılayan videodan (reklamdan) ortak olarak sorumludurlar.

Hakaret kısmı ile ilgili olarak elimizden geleni yapacağımızı şimdiden ilan edip meselenin diğer tarafına dair bir kaç kelam edelim.


BALIK YAĞI İÇİN YAĞ KAPSÜLLERİNE İHTİYACIMIZ VAR MI?

Elbette yok.

Nerdeyse bütün balıklar suların soğumaya başlamı ile birlikte yağlanırlar. Balıkların yağlanmasının sebebi düşen su ısısı nedeni ile kendilerini biyolojik olarak donatmalarından başka bir şey değildir.

Tıpkı biz insanlar gibi onlarda kışlıklarını giyerler.

Bizim ülkemizde Ekim ayının ortalarından itibaren neredeyse bütün pelajkler yağlanmaya başlar.

İstavrit, Hamsi, Lüfer, Palamut vb. tüm balıklar Kasım ayı sonuna kadar yağlanmıştır dersek yanlış bir şey söylemiş olmayız.

Yağlanmış balıklardan (yağları anlamında) en yüksek gıda takviyesini haşlama, buğulama ve fırın yaparak elde edersiniz. Elbette ızgara ve tava balıklarda da yağ olur ama balığı kızarttığınızda Omega3 kaybı yüksek olacaktır.


Bir kutu Ocean kapsülüne verdiğiz para ile bir kış boyunca Omega3 almış olacağını.

Sağlıklı gıda için bu ülkenin (hatta tüm yer kürenin) canlı doğal kaynaklarına balıkçısına ama özellikle de küçük balıkçısına sahip çıkın yeter.

Kenan


İlgili video:  https://www.youtube.com/watch?v=fQ7kZMC0RwY&feature=youtu.be

4 Nisan 2020 Cumartesi

Çipura ve Levrek meselesi küçük balıkçılar.



Su ürünleri yetiştiricileri birliği ve bakanlığın geçtiğimiz günlerde bu iki tür için bir kampanya duyurusu yapmışlardı. İçinde bulunduğumuz günlerde de kampanya başladı ve devam ediyor.

İlk bakışta ülkenin içinde bulunduğu şu günlerde (sanki) "üreticiler elini taşın altına soktuğu ve topluma destek olmaya çalışıyor" izlenimi verilen bu kampanyanın sebebi bu gün sayın bakanın da ifade ettiği gibi "bir stok eritme" girişimidir.

 AB ve ülkemizde yaşanan sosyal izolasyon sebebi ile AB'nin balık ithalatında ki kısıtlamaları ve ülkemizde uygulanan izolasyonun sonucu olarak çalışmayan restoran ve içkili mekanların kapatılması bu tür balıklara yapılan talebi neredeyse  sıfıra düşürmüştü.

Şimdi yeniden talep yükseltmeye ve Çiftlik balıklarının havuzlarda ve soğuk hava dolaplarında birikmiş stoklarını eritmeye çalışıyorlar.

Ülkemizde çiftlik balıklarının hedef müşteri kitlesine deniz canlıları arzı yapan bir başka kesim daha var yani küçük balıkçılar ve onlar kimsenin umurunda değil. 

Konuya yabancı olanlar açısından biraz açayım.
12 metre den daha küçük boyda teknelerle ile düşük teknoloji kullanan, avcılık faaliyetleri tarihsel bilgi ve kol gücüne dayanan (ağırlıkla deniz tabanında yaşayan) ve ederi yüksek olan (barbunya, kalkan, kırlangıç, karides, ıstakoz, ahtapot, lüfer, tekir vb.) türleri avlayan balıkçılardan bahsediyorum. Bizim mahallenin kültürü ile küçük ölçekli geleneksel balıkçılardan.

Küçük ölçekli balıkçıların avladığı deniz ürünlerini market raflarında göremezsiniz. Bunlar doğal yaşam alanlarından avlanan/toplanan deniz canlılarıdır ve tedarik zinciri ile yeme içme sektörüne gider.
Turizm sektörü (her ne kadar çiftlik ürünlerini avcılık ürünü gibi satmaya çalışsalar da) restoranlar ve meyhaneler ağırlıkla küçük balıkçıların avladığı bu ürünleri sunarlar müşterilerine.
Ülkenin içinde bulunduğu izolasyon  nedeni ile kapanan yeme içme sektörü top yekun tedarik zincirinin çökmesine sebep olmuş durumdadır. Bu çöküşünde sonucu olarak zaten uzun yıllardır tedrici bir yok oluş süreci yaşayan küçük ölçekli balıkçılık top yekun bir yok oluşla sonuçlanacak akut bir sürece girmiştir.

Yetiştiricilik ve büyük ölçekli avcılık "sermaye birikimi hedefli ekonomik" faaliyetlerdir. Küçük balıkçı ise yaptığı avcılık/toplayıcılık faaliyeti ile sermaye biriktirmeyi veya zenginleşmeyi hedeflemez. Onun faaliyetinin temel hedefi akşam evde tencerenin kaynamasıdır.

Çok uzatmayayım.
Küçük balıkçılar sucul gıda üretiminin dezavantajlı grubudur ve pozitif bir ayrımcılık gözetilerek korunmaları gerekir.

Bu koruma (vadesi ne kadar uzun olursa olsun) onlara verilecek krediler ile mümkün olmaz. (gerçi kredi vermeyi düşünen de yok) 

Bizim mahalleyi tanıyanlar iyi bilir ki küçük balıkçının ezici çoğunluğunun borç ödeme yeteneği yoktur (sosyal güvenlik primi ödeyemeyenlerden bahsediyoruz) bu nedenle de yapılması gereken kredi vermek değil  hibe ile desteklemeleridir.

Balıkçılıktan sorumlu resmi otorite ve balıkçı örgütlerinin en acil gündemi çiftlik balıklarının stokların nasıl eritileceği değil küçük ölçekli geleneksel balıkçının nasıl korunacağıdır.
İçinde bulunduğumuz anda söyledikleriniz ve yaptıklarınız aslında kimin yanında durduğunuzun en büyük işaretidir.

Sevgiyle
Kenan

6 Şubat 2020 Perşembe

Kadın balıkçılar ve popülizm.




Tarih inkar edilemez.

Son birkaç aydır popülerleşen kadın balıkçıların artık belediye lansmanlarına da konu olması ve ayrıca mal bulmuş mağribi gibi bu konunun üzerine atlayan kimi unsurların duruş ve davranışları üzerine birkaç kelam etmenin zamanı geldi diye düşünüyorum.

Ben Kadın Balıkçılar konusunda hiçbir faaliyetin hiçbir projenin bir parçası olmadım. Bu nedenle yazdıklarımdan kişisel olarak sorumluyum ve aşağıda okuyacaklarınız bir tanığın gözlemlerine ve bizim mahallenin ahlaki duruşuna kişisel bir itirazı içermektedir.

Bu ülkenin son 10 yılda farkına vardığı iki olgu “küçük ölçekli geleneksel balıkçı” ve “kadın balıkçılar”  olgusudur. Ve ne yazık ki dün küçük ölçekli balıkçılık mücadelesinin başına gelenler bu gün kadın balıkçılar için yapılan faaliyetin başına gelmek üzeredir. Hayatında bir kadın balıkçıyla oturup bir çay içmemiş olanlar “kadın balıkçı merkezli” proje veya faaliyet peşinde koşmaktadırlar.

Ve her zaman olduğu gibi iki grup insan türü ile karşılaşmak ise hiç de şaşırtıcı olmamaktadır. Bunlar; bu işten proje merkezli geçim kaynağı yaratmak isteyenler ve bu konuya tutunarak isimlerini görünür kılmaya çalışanlardır.

Ve yine konuyu hiç anlamamış,  bu güne kadar yapılanları hiç araştırmamış, bu sahada en küçük bir emek vermemiş ve neredeyse çoğu bir kadın balıkçı bile tanımamışlardır.  Kadın balıkçılar sivil toplum pazarına arz edilecek bir meta olmaktan öte bir şey değildir ve her hangi bir olgunun metalaştırılabilmesi için önce popülerleştirilmesi gerekir.

İçinde bulunduğumuz süreçte yapılan tamda budur.

Ben bu sahada 10 yıldır faaliyet gösteren 10 yılı aşkın bir zamandır kadın balıkçıların görünür kılınması, cinsiyetçiliğe itiraz ve korunmalarını özne olarak alanların (kişi ve kurum olarak) isimlerini zikretmek istemedim. Bizim mahallenin gerçek unsurları zaten biliyor.

Tarih her zaman tramvaya arkadan asılıp bedava gidenleri değil tramvayı ve içindekileri yazar.

Selam olsun kadın balıkçılara!

Selam olsun onları görünür kılanlara!

Not: İster kabul edin ister etmeyin sivil toplum ve akademi alanında koca bir tartışma (belki de bir hesaplaşma) kaçınılmaz bir hale gelmiştir. Ve bu tartışmanın konuları sivil toplum ahlakı ve paydaşlık ilkeleri ile bilimsel ahlaktır.