29 Haziran 2012 Cuma

Danışma Kurulu Kararları ve İmza Kampanyası

Sevgili Arkadaşlar Son yıllarda balık, balıkçı ve balıkçılık ile ilgili haberleri sıklıkla duymaya başladınız. Her ay birkaç TV programı, gazete haberi ya da köşe yazısına rastlamak mümkün. Balıkçılık aslında basın için popüler bir konu değil. Buna rağmen bu haberlerin giderek daha fazla bir sıklıkla Medya’ya düşmesinin bir sebebi var, canlı sucul kaynaklarımız yok oluyor. Gıdanın endüstriyelleştiği günümüz dünyasında en sağlıklı ve ucuz protein kaynaklarımızı kaybetmek üzereyiz. Okyanuslardaki stokların yarısından fazlası tüketildi. Ülkemizde de durum farklı değil, bazı türlerimiz yok oldu bazı türlerimiz ise yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Son 8 yıldır Türk balıkçılığı 3-4 pelajik türe (hamsi, istavrit, sardalye, çaça) bağımlı hale gelmiştir. Ticari değeri görece yüksek dip balıklarımızın ise uzun zamandır kayda değer bir avcılığı yoktur. Bundan sadece 20-30 yıl evvel yoksul sofralarını süsleyen Kalkan, Uskumru, Lüfer, Palamut gibi balıklar ne yazık ki orta ve düşük gelir düzeyli ailelerin sofralarını çoktan terk ettiler. Stoklarımızın içine düştüğü bu durumun çeşitli sebepleri vardır ve bunları tartışmak bu yazının amacı değildir. Yine de 90 lı yıllardan bu yana Endüstriyel Avcı filosu ve av kapasitesinde ki kontrolsüz avcılık, aşırı avcılık, yavru balık avcılığı, ekosistem ile uyumlu olmayan bilimsel gerçeklerin dışında avcılık ve kıyı alanlarındaki endüstriyel avcılık bu sebeplerin en başında gelenlerdir. Balıkçılık uygulamalarında ki bu yanlışlıklar sadece stokları tüketmedi, bir yandan avcı filosu içinde kontrol edilemez bir dikey büyümeye sebep oldu diğer yandan ise tarih boyunca deniz ekosistemi ile barışık ve uyum içinde yaşamayı başarmış olan Geleneksel Kıyı Balıkçılığını da uçurumun eşiğine getirdi. Ülkemizde avlanan balığın yaklaşık % 10’unu 16.000 civarı 12 metre altı tekne avlarken kalan miktar ise yaklaşık 2000 Gırgır ve Trol teknesi paylaşmaktadır. Dünya ortalamalarında küçük avcılığım payı %35’ler, AB sınırları içinde % 20-25 arasında iken bizim ülkemizde ne yazık ki % 10’lar seviyesindedir. Gerçek av kayıtlarına sahip olabilirsek bu oranın daha da aşağıda olduğu görülecektir. İçinde bulunduğumuz dönemde sorun sadece basit bir paylaşım sorunu da değildir. Ticari değeri yüksek, ekosistem açısından ise önemi büyük, üreme yaşları uzun ömürleri nedeni ile geç olan dip balıkları ekosistemin en hassas alanları olan kıyı alanlarında yaşarlar. Bu alanlarda günümüzde yapılan endüstriyel avcılık, kullandıkları makine gücü, av araç ve gereçlerinde ki aşırı büyüklükleri, sığ alanlarda yarattıkları makine ve av gürültüleri, seçici olmayan av araçları nedenleri ile bu alanlarda onarılmaz tahribatlara neden olmaktadırlar. Bu tahribata bağlı olarak ta kaçınılmaz bir şekilde küçük balıkçılık ekonomisini ve küçük balıkçıları da yok etmektedirler. Geleneksel kıyı balıkçılığının sürdürülebilirliği, kıyı ekosisteminin sürdürülebilirliğine bağlıdır. Kıyı ekosisteminin sürdürülebilirliği ise üzerindeki Endüstriyel Av baskısının yok edilmesi ile mümkündür. Günümüz dünyasında balıkçılığın bilimsel ve sosyo ekonomik parametreler ile yönetildiği ülkelerde böyle bir garabet ile karşılaşılmaz. Kıyı ekosistemleri Endüstriyel avcılığa kapalıdır, bu alanlarda 30-40-50 metrelik balıkçı gemilerinin 6-7-8 metrelik tekneleri ile avcılık yapan küçük balıkçılarla rekabet ettiğini de göremezsiniz. Endüstriyel avcılık günümüz dünyasında canlı denizel kaynakların yağmalandığı bir sermaye birikim modeli iken, Geleneksel kıyı balıkçılığı kıyı toplulukları için günü birlik geçim kaynağıdır. Emek yoğun bir avcılık türü ve tarihsel bilgiye dayanması nedeni ile de yüksek makine gücüne ve teknoloji kullanımına ihtiyaç duymaz. Birim av miktarı başına daha düşük yakıt kullanır ve daha fazla istihdam yaratır. İnsan ve doğa merkezli bir avcılık faaliyeti olan geleneksel kıyı balıkçılığı bilimsel gerçekler ışığında yönetildiği ve mühendislik hizmetleri ile desteklendiği taktirde insanlık var olduğu sürece denizel gıda arzının güvencesi olmaya devam edecektir. Bu uzun yazıyı sabırla okumaya çalışanlara şimdiden teşekkür ederim. Bu kadar uzun açıklamamın amacı sizlerden istediğimiz destek için konuyla ilgili bilgi ver içindi. Çoğumuzun bildiği üzere balıkçılığımız Tarım Bakanlığı’na bağlı olan Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü tarafından yönetilmektedir. Ticari balık avcılığının yasal düzenlemeleri 1380 sayılı Su ürünleri Kanunu ile Genel Müdürlük tarafından hazırlanan Resmi Gazete ’de yayınlanarak yürürlüğe giren (Sirkü) Tebliğlere dayanır. Tebliğ dönemlerinde ise Genel Müdürlük tarafından toplanan danışma kurulunda öneriler, eleştiriler tartışılır ve yeni avcılık döneminin kuralları belirlenir. Genel Müdürlüğümüz 20 Haziran’da Ankara’da toplanan danışma kurulunda tarihi ve cesur bir adım atmış “sürdürülebilir balıkçılık ve sucul kaynakların hakça paylaşımı” konusunda sahici düzenlemeler önermiştir. Bu yeni düzenlemelerin en önemlileri ise, “Endüstriyel Avcılığın (Gırgır) 30 metreden sığ sularda yasaklanması”, İstanbul Adalar bölgesinin “Gırgır ve Çevirme ağları ile avcılığa kapatılması” bazı balık türlerinin avlanma boylarının yükseltilmesi gibi konulardır. Genel Müdürlük tarafından ortaya konulan bu önermelerin balıkçılık tarihimizde bir şimdiden bir milat olmuştur ve devrim niteliğindedir. Geleneksel kıyı balıkçıları ve STK çevrelerinde heyecan ile karşılanan ve sürdürülebilir balıkçılık konusunda büyük umutlar yaratan bu kararlar, Endüstriyel Avcı grupları tarafından tepki ve direniş ile karşılanmıştır. Balıkçılık bürokrasisine, küçük ölçekli geleneksel kıyı balıkçılarına ve STK çevrelerine kelimenin neredeyse gerçek anlamı ile savaş açan bu gruplar her araç ve metodu kullanarak bu yeni düzenlemeleri engellemeye çalışmaktadırlar. Danışma kurulunda önerilen bu kararların Resmi Gazetede yayınlanarak yasallaşmaması durumunda hiçbir hükmü yoktur. Bu gün merkezinde “sürdürülebilir balıkçılık ve sucul kaynakların hakça paylaşımı” olan bir mücadele yaşanmaktadır. Küçük balıkçılar, küçük balıkçı kooperatifleri, akademik cami ve STK çevreleri ile Endüstriyel Avcı grupları arasında yaşanan bu mücadelenin nasıl sonuçlanacağı belli değildir. Her türlü sürdürülebilirlik önerisine şiddetle direnen Endüstriyel avcı grupları bu mücadeleyi giderek bir sava dönüştürmeye çalışmaktadırlar. Onların mali güçleri, siyasi çevreleri ve lobi yetenekleri karşısında biz küçük geleneksel kıyı balıkçıları olarak ancak sizlerin, sivil toplumun desteğine güvenebiliriz. Canlı doğal doğal kaynaklar tüm toplumun ortak mallarıdır ve geleceği hakkında her kesin söz hakkı vardır. Bu nedenle açtığımız imza kampanyasına destek vermenizi bekliyoruz. İmza için link ! GELBALDER Geleneksel Balıkçılığı Yaşatma Derneği

28 Haziran 2012 Perşembe

Tarih hepimizi seyrediyor ve not tutuyor ...

Tarih hepimizi seyrediyor ve not tutuyor ...




Danışma kurulu yapılalı tam 1 hafta oldu, bu bir hafta kurul toplantısında başlayan kavganın giderek yükselmesi ve sanal ortamda taşınarak yaygınlaşması ile geçti. Önümüzdeki süreçte de bu tartışmaların artacağı hatta yer yer sertleşeceğini ön görmek içinse kahin olmaya gerek yok.

Bu kavganın odağındaki grup ise (ağırlıklı olarak İstanbul merkezli olmak üzere) Gırgır avcılığı yapan çevreler. Bu tartışmanın içinde bulunduğumuz dönemde iki temel çatışma alanı var. Genel Müdürlüğün toplantı da önerdiği 30 metreden sığ sularda Gırgır ile avlanma yasağı ve İstanbul Adalar bölgesinin deki “Gırgır ve Çevirme ağları ile avcılığa kapatılmış” bölge.

Elbette ki fikir ayrılıklarının ya da taleplerin çatıştığı tek nokta burası değil. Balık boyları, Hamsi av sezonunun yeniden düzenlenerek Kısıtlanması, başta olmak üzere sürdürülebilir balıkçılık önerilerinin tamamı çatışma konusu. Mevcut balıkçılık uygulamalarının devamını isteyenler (hatta bir bölümü mevcut sınırlamalara da itiraz ediyor) bir tarafta, bu işin böyle yürümeyeceğini, Türk balıkçılığının ekolojik ve ekonomik olarak sürdürülemez noktaya geldiğini tespit ederek reform talep edenler bir tarafta.

Aslında geçmişi kısa sayılmayacak bu tartışmalara eklenen yeni bir gündem maddesi ise “Geleneksel Kıyı Balıkçılığının mevcut balıkçılık uygulamaları nedeni ile tahrip olduğu ve korunması gerektiği” fikrinin (henüz) yeterli olmasa da kurul gündeminde kendine yer bulması. Balıkçılık genel tanımı altında sorunları tartışmanın artık işe yaramayacağı ve “Küçük ölçekli geleneksel kıyı balıkçılığının” bundan sonra daha fazla yönetime katılma ve eşit paydaş olduğunu bunun için mücadele edeceğinin anlaşılmış olmasıdır.

Genel Müdürlüğün toplantıya getirdiği öneriler açısından baktığımız da ise, merkezi idarenin balıkçılık sorunlarının çözümünde zaman kazanma anlayışının terk edildiği ve sorunların çözümünde gerçek tedbirlerin alınması konusunda bir karar sergilemiş olmasıdır. Bu öneriler kökten bir anlayış değişikliğinin ve sorunların gerçekçi çözümleri konusunda açık bir irade olarak yorumlanmalıdır. Türk balıkçılık reformu konusunda talep kâr olan, her balıkçı ve STK bu değişiklik önerilerine ve Genel Müdürlüğe sahip çıkmalı karalı destecileri olduklarını göstermelidirler. Elbette ki bu toplantıdaki önerilerin hayata geçmesi ile birlikte Türk balıkçılığı bir anda düzelmeyecektir. Bu önerilerinin hayata geçmesi ile birlikte raydan çıkan balıkçılığımız tekrar raya girecek kısa ve orta vadede alınan olumlu sonuçlar ile de balıkçılık reformu hızlanacak ve ivme kazanacaktır.

İçinde bulunduğumuz dönemde bizim için önemli olan reform sürecine doğru yerden başlamaktır. Geleneksel kıyıyı korumadan ne sürdürülebilir balıkçılık sağlanır nede “geleneksel kıyı balıkçılığını korumak” mümkün olur. Genel müdürlüğümüz Gerek Kıyıların korunması yönünde gerek se geçen yıl yapılan balık avlanma boylarını yeniden düzenlenmesi kararına yeni türleri de eklenmesi ile olumlu adımlar atmış ve bundan sonraki sürecin işaretlerini vermiştir.

Bundan sonra ne yapmalı, nasıl yapılmalı.


20 Haziran tarihli Danışma Kurulunun bir milat olduğunu ve bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını anlamak ve yeni bir dönemin başladığını görmek, bu yeni döneme uygun politikalar ve davranış biçimleri geliştirmek başlayacağımız yerdir. Genel Müdürlüğün attığı adım sorunların çözümü konusunda atılmış sahici bir adımdır. Desteklenmeye, onurlandırılmaya ve sahip çıkılmaya ihtiyacı vardır.

Balıkçılık konusunda samimi her unsurun, her balıkçının, her balıkçı kooperatifinin, her sivil toplum grubunun ya da kuruluşunun sahiden reform talep ettiğini göstermesinin yolu önerilen değişikliklere sahip çıkması ve desteklemesi gerekmektedir. Bu desteklerimizi en kısa sürede merkezi yönetime yansıtmamız ve bu süreçte onları yalnız bırakmayacağımızı göstermek en temel görevdir.

Bu görev doğrultusunda bireysel, kurumsal ya da ortak davranıyor olmamızın çok fazla bir önemi yoktur. Önemli olan merkezi idarenin reform girişimine sahip çıkmak ve bu sonuna kadar götürmesi için gereken desteği vermektir.

Bu süreçte dikkat etmemiz gereken bir husus ise Endüstriyel balıkçı gruplarının süreci bir kaos ortamına zorlamak ve öte yandan da lobi faaliyetleri ile siyasi organlar üzerinde etkili olarak merkezi bürokrasiyi baskı altına alma girişimleridir. Bu girişimleri boşa çıkartmanın yegane yolu yaratılmak istenen kaos ortamına katkı vermemek bu ortamı geliştirecek girişimlerden kaçınmaktır. Endüstriyel avcı grupları ile yapılan itiş kakışlar ve seviyesi giderek düşen ve sığlaşan tartışmalar karşılıklı öfyeyi yükseltmekte kaos ortamını derinleştirmektedir.

Üretici birlik tartışmaları üzerinden yapılan tehditler ve kendi tabanlarına gaz vererek toparlanma girişimleri beyhude çabalardır. Bu güne kadar sürdürülebilir balıkçılık konusunda tek bir sahici önerisi olmayanların, kendi aralarında ki paylaşım sorunlarını balıkçılığımızın sorunları, bu sorunlara getirdikleri çözüm önerilerini sürdürülebilir balıkçılık önerileri olarak sunanların balıkçılığa bir katkılarının olamayacağını her kes görmektedir. Tek çareleri yukarıda da söylediğim gibi kaos ortamını derinleştirmek ve sonunda merkezi idareyi reform girişiminden vazgeçirmektir.
Tarih hepimizi seyrediyor ve not tutuyor tarihin sayfalarında onurlu bir şekilde yer almak kendi ellerimizdedir.

Genel Müdürlük son sözü söyledi ve topu bize attı, artık laf yapmak değil iş yapmak gerekiyor

Vagonu sallamayı bırakıp artık treni itmek zamanıdır.

21 Haziran 2012 Perşembe

İlyas Torlak'a cevap ...

Bu ülkede balıkçılık konusunda balıkçıların haricinde herkes konuşuyo,yorum yapıyor çareler üretiyor ve hatta geçtiğimiz aylarda gebalder adında bir dernek bile kuran var ,açılımıda geleneksel balıkçılar derneği.
Kurucuları arasında pilot bile var ve hesapta biz endüstriyel balıkçıya savaşaçtılar,aralarında dökülük kenan diye bir şahıs var günün yirmidort saati internet başında balıkcılıkla yatıp, yazılar yazıyor kafasına göre tezler hazırlıyor kafasına gore takılıyo.
Savunduğu şey,endüstriyel balıkçının işini bitirip küçük balıkçı olarak 70 milyonun balık ihtiyacını oltacılıkla ve kıyı balikçiliğı ile sağlamak,destekçileri arasında greenpeace var,başkanı sosyete lokantacısı olan fikir sahibi damaklar adlı stk lar var bir kaç su ürünleri hocası var,varoğlu var.
Şimdi bu yazıyı okurken aklınızdan siz ne yapıyosunuz diye geçiyodur,
Biz kahve köşelerinde biirbirimizin dedikodusunu yapıyoruz ,kim iflas etti ,kimin bankaya ne kadar borcu var kim kabzımalınla papazlık oldu bunlarıkonuşuyoruz ,
Paylaşmanın asaletinin ne demek olduğunu daha öğrenemedik,nalıncı keseri gibi hep ban hep bana,düşünce yapımızda gelecek diye bir kavram yok hep gecmişten alıntılar karalamalar,suçlamalar.
Geleceğin mimarı olma yolunda bir adım yok hep geçmişin kölesi,çok kazanan kendinisini dev aynasında görmeye devam ediyor mmütevazlik yok, tevazü yok kazandıkça azgınlaşıyor,yükseldikçe yükseğe çıktığı dalları kırıyor ama bilmiyorki inerken o dallar ona lazım olacak.
İşte böyle biz birbirimizi yerken boşlukları birileri dolduruyor ,yarın dökülük kenan gibilerinin sayısı bir hayli artacak gibi gözüküyo,ne yalan söyleyeyim ne kadar dirensemde düşüncelerim dökülük kenana doğru beni zorluyor.
Bu kadar bencil bir toplumda dökülük kenanlara ihtiyaç var kanısındayım
İlyas Torlak
Facebook 3 Haziran


Yukarıdaki mesaj 3 Haziranda Facebook’ta yazılmış, belli ki bir büyük balıkçı olan Torlak son dönemde olanlar karşının da içini dökmek ihtiyacı duymuş, bunu yaparken de yeni kurulan derneğimiz ve kişisel olarak ta şahsımı konuya dahil etmiş. Samimi ama yanlış anlamaların hala devam ettiğini düşündüren düşünceler içeren bir mesaj.
Sayın Torlak mesajında bir karşılaştırma yapmak istemiş. Gırgır avcılığı camiasını sorunlara sahip çıkmamak ve çözümler üretme konusunda çaba gösterilmemesini başlıca eleştiri konusu yapmış.
Kendisi camiasını bizden iyi tanır, benim cevabi mesajımın amacı bu konudaki düşüncelerine cevap vermek değil. Ben esas olarak iki noktaya dikkat çekmek ve bazı düzeltmeler yapmak istiyorum.
Balıkçılık konusunda herkes konuşuyor, balıkçılar konuşmuyor deniyor mesajda.
Balıkçılık hakkında ne yazık ki henüz her kes konuşmuyor. Aslında her kesin konuşması gerekir. Gıdanın endüstriyelleştiği dünyamızda “en ucuz ve en sağlıklı protein kaynağı” olan balık stoklarının geleceği her insanı ilgilendirir ve canlı doğal kaynaklar insanlığın ortak malıdır. Bu söylemin bir başka hatası ise, küçük balıkçılığı yok sayman ve “Geleneksel kıyı balıkçısını balıkçı saymamak” anlayışında ısrar edilmesidir.
Sayın Torlak yeni kurulmuş olan GELBALDER den bahsederken, kurucular arasında pilot bile var diyerek balıkçıların dışında kurulmuş bir dernek izlenimi yaratıyor. Kurucuların arasında “pilot bile var” dediğine göre kurucular listesini okuduğu belli, ama o 7 kurucunun 5 tanesinin balıkçı olduğunu görmezden geliyor. GELBALDER sayın Torlak’ın söylediği “geleneksel balıkçılar derneği” değil, “geleneksel balıkçılığı yaşatma” derneğidir. İki tanımın arasında temel bir fark fardır. Birincisi oluşumu geleneksel kıyı balıkçıları ile sınırlarken ikincisi yok olmakta olan bir sektörün korunmasını ön görür ve söz konusu sınırlamayı ortadan kaldırır. Geleneksel kıyı balıkçılığının yok olmasının yaratacağı sonuçlara önem veren her kesimi kucaklamayı ve kapsamayı sağlar. Örnek vermek gerekirse; Sayın Torlak “geleneksel balıkçılar derneğine üye olamaz” ama geleneksel balıkçılığın yok olmasının yaratacağı sonuçlardan endişeleniyor ve korunmasının gerektiğine inanıyorsa “geleneksel balıkçılığı yaşatma derneğine” üye olabilir.
Bu noktada söylemek istediğim son şey ise; o pilotun tekne sahibi bilinçli bir amatör balıkçı aynı zamanda ise balıkçı çocuğu olduğudur J
Beni zaman zaman kızdıran ama daha çok üzen esas konuya gelmek istiyorum;
 hesapta biz endüstriyel balıkçıya savaş açtılar,aralarında dökülük kenan diye bir şahıs var günün yirmidort saati internet başında balıkcılıkla yatıp... balıkçılıkla kalkıyor,yazılar yazıyor kafasına göre tezler hazırlıyor kafasına gore takılıyo.
Savunduğu şey,endüstriyel balıkçının işini bitirip küçük balıkçı olarak 70 milyonun balık ihtiyacını oltacılıkla ve kıyı balikçiliğı ile sağlamak,
demişsiniz.
Endüstriyel balıkçılığa savaş açtığımızı ve sizi bitirmek istediğimi nereden çıkarttınız. Bu güne kadar yazdığımız yazılarda katıldığımız toplantılarda hiç böyle bir ifademizi ya da bu anlama gelebilecek bir sözümüzü gördünüz mü? Bu güne kadar mevcut avcılık politikalarının ve balıkçılık zihniyetimizin “Büyük ölçekli avcılığı bir uçurumun eşine getirdiğini” savunan biz değimliyiz, bu politikaların ve anlayışlarımızın devam etmesi durumunda topyekun bir yok oluşun gerçekleşeceğini söyleyen biz değil miyiz?
Allah aşkına biraz insaf, tuttuğunuz balığın parası mazot dumanı olarak egzozdan çıkarken, en büyük garabetlerimizden biri olan kabzımallık nedeni ile arz ve fiyat istikrarı sağlanamayıp, avlayanın değil sadece satanın kazandığı balıkçılım sistemimiz varken endüstriyel avcılığı bitirmek için bir şey yapmaya gerek var mı?
Sevgili kardeşim, “endüstriyel avcılık giderek artan bir hızla uçuruma doğru sürüklenirken bizi de bu yok oluşun bir parçası haline getiriyor ve biz buna itiraz ediyoruz. Stoklardaki aşırı düşüş nedeni ile avcılığın azaltılması, kıyı alanlarında ki tahribat nedeni ile endüstriyel avcılığın kıyılardan uzaklaşmasını istiyoruz. Avladığımız her balığın kayıt altına alınmasını, Türk balıkçılığının gerçek bilançosunu görmek istiyoruz. Balıkçılığın sürdürülebilirliği için stokların sürdürülebilirliğinin sağlanmasını istiyoruz. Yasadışı avcılığın engellenmesini, büyük küçük tüm av araç ve gereçlerinin sürdürülebilir balıkçılığa uygun hale getirilmesini istiyoruz. Yavru balık avının engellenmesini, yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan türlerin korunması için önlemler istiyoruz. Ticari değerleri görece yüksek olan dip balıklarının avcılığının yüksek seçici özellikleri olan Geleneksek Balıkçılık gerçleri ile yapılmasını ve bu türlerin yaşam alanlarının korunmasını istiyoruz. Denizleri, stokların ve en küçüğünden en büyüğüne kadar balıkçının korunduğu çok Paydaşlı demokratik balıkçılık rejimi istiyoruz. Tüm tekne sahipleri ve balıkçılık çalışanları için insan onuruna uygun yaşam koşullarının sağlanmasını istiyoruz.  Endüstriyel avcılığın yok edilmesini değil, sadece kontrol edilmesini ve bilimsel gerçekler ışığında “sürdürülebilir balıkçılık politikaları” ile yönetilmesini istiyoruz, asla yok edilmesini istemiyoruz.

Benim balıkçılık ile ilgilenmem konusunda söylediklerine gelince;
1978-1992 yılları arasında bilfiil balıkçılık yapan, geçimini sadece balıkçılık ile sağlayan, 6 metre bir tekne ile ev bakan, çocuk büyüten, okutan biriyim, 1992-2005 arasında bazı sebepler nedeni ile denizden uzaklaştım, sonra her şey aslına rucuu eder diyerek bir tekne aldım ve denize geri döndüm. Geçen sene geçirdiği beyin kanaması nedeni ile 1 yıldır denize gidemiyorum, kısmetse Eylül ayından itibaren tekrar balığa çıkmaya başlayacağım. Bana ekmek veren, huzur ve geçimimi sağlayan denize ve balıkçılığa borcumu ödemeye çalışan biriyim. Anlayacağın balıkçılıkla yatıp balıkçılıkla kalkmamda bir tuhaflık yok, borç namustur.
Son olarak;
Gırgır camiasında keşke “Dökülük Kenan’lar” artsa temennine teşekkür ediyor ve birlikte çay içme önerimi yeniliyorum. Seni tekrar davet ediyorum, dünkü hengamede bir ara sana bakmayı düşündüm ama o ortamda sağlıklı bir sohbet mümkün olmaz diye vaz geçtim.
Sevgiler.

18 Haziran 2012 Pazartesi

 TRADITIONAL COASTAL FISHING SHOULD BE PROTECTED FOR THE SUSTAINABLE AND RESPONSIBLE FISHING MANAGEMENT REFORM
Small-scale traditional coastal fishing practices is one of the oldest forms of production in human history, and it is still the livelihood of many communities residing by the coast or in-land waters.
Ossified inefficient hunting practices are driving fishing in our country to the brink of destruction. While fish stocks are melting away at an ever-increasing rate because of uncontrolled overhunting, the way the marine ecosystems function is ignored, and aquatic life is getting destroyed. This destruction process is not limited to aquatic life: it puts the coastal fishermen who fish in the most sensitive areas to the brink of extinction also. With the disapperance of small-scale coastal fishing, coastal communities whose economy depends on small-scale hunting also disappear, and traditional fishing, the oldest form of production in human history, is forced to leave the stage of history.
Today, the first and foremost cause of the problems world fisheries face is the excessive pressure exerted by the industrial fishing practices. Inadequately monitored industrial fishing practiced irresponsibly is leading marine resources to collapse: 60% of open ocean stocks, and 40% of coastal stocks are destroyed. Due to the high initial invesment costs and operational expenses, industrial fishing require a great amount of harvest, which contradict sustainable hunting practices and destroy fisheries. This situation is destroying small-scale coastal fishing that is not responsible for the destruction of the fish stocks, not to mention the fact that the industry is actually dooming itself in the meantime.
Small-scale fishing communities and environmental NGOs aware of all this are now coming together to speak up and voice their demands for a fishing reform. The latest example of this is the La Coruna declaration. World Small-Scale Fisheries Congress and Mediterranean Platform of Artisanal Fishers became strong and examplary voices on a global scale in terms of the statements and demands made during the process.
The traditional fishermen are concious of the fact that the way to protect themselves is through preserving the coastal and marine ecosystems. Because of this, they have begun to centralize their rightful demands full of concerns in the international arena.
The circumstances the traditional fishermen are facing today in Turkey are even more unfortunate than the rest of the world including Europe. Small-scale fishermen, which comprise 90% of the commercial fishing fleet in Turkey, cannot even get 10% of the total hunt.
Coastal zone, the historical hunting grounds of professional fishing, is exposed to overfishing and detrimental fishing practices by industrial fishing vessels. Traditional fishermen is struggling to compete with the 40-50, or even 50 meter commercial fishing vessels with their 6-7 meter boats, as they watch the industrial fishermen damage the aquatic organisms’ environment in despair.
All kinds of illegal and harmful fishing, juvenile fishing and large-scale fishing in the migratory routes of fish are the main factors that crush the small-scale fishermen and threaten the future of all humanity.
Unable to make themselves heard during the decision-making processes, the traditional fishermen could not establish the necessary platform against the large-scale fishing groups. The strong organizational structure of the industrial fishermen, their financial and political lobbying power have cast out the traditional fishermen.
We are calling upon environmentally-concious individuals, NGOs, our fishing organizations, and fishermen to discuss the text below and and contribute to its content, and, establishing a common voice, come together to reach out to the public.
GELBALDER

www.gelbalder.org






DECLARATION
Call for an Urgent Reform in Fisheries Practices
Translation: Selen Yildiz

It is time to say “ stop” to the mentality that ignores the need to practice fishing within a framework that sustains aquatic resources. Therefore, we are on the verge establishing a new system, a new world in our country’s fisheries management.
The major characteristic of fisheries is that, when managed based on nature’s rules, the resource productivity is unlimited. The most obvious reason behind the fisheries collapses and the persistence of this situation is the fishing industry fleets that continues to hunt heedlessly disinterested in the future of the fisheries, and the institutions that have ignored this. The victim of this cycle, aquatic life disappears, and the damage is going to be irreversible. As a result of this, small-scale traditional coastal fishing is effected directly and negatively.
Our right-mided fishermen, scientists, NGOs and sensible individuals are aware of these two negative trends. Our traditional fishermen concerned about their ability to practice their profession in a healthy way, have arrived at the point of forming a platform to secure the future of aquatic resources.
Industrial fishing groups in Turkey, just like in many other coutries, have resisted all sorts of hunting limitations. The initial investment amounts, and operational expenses drive the industry to overfish continously. For this group, fishing is not about sustaining their livelihood but about sustaining the market-economy model in which the only goal is to grow capital. Everyone who has some interest in fisheries management is very well-versed in the fact that the only possible way to grow is through the equivalent growth of fishery stocks, and that the expansion of industrial fleets and growth of stocks are indirectly proportional. As it is, the industry cannot solve the paradox it created. Due to the materials used, and the selective nature of the methodology it practices, traditional coastal fishing stands out as a sustainable fishing model. This fishing method, as old as human history, has succeeded in living in harmony with ecosystems and has been the most important form of production in obtaining food for coastal communities. In other words, the fate of marine ecosystems and traditional fishermen is a common one.
The Turkish fishing sector urgently needs a new fishing culture, and this need is pointed out by all the stake-holders of the sector. This new culture will first flourish within well-managed and well-guided small-scale fishing and will lay the groundwork for a horizontal increase in standard of living for the traditional fishermen.
Based on the following points, we believe that traditional fishing does not compromise the future of fisheries and that it should be prioritized within fisheries management:
- Small-scale coastal fishing, when well-managed in a scientific way and supported by the right engineering services, does not harm marine ecosystems. It doesnt require high-tech machines and energy, as it is mainly based on man power. While 1 ton of fuel used in industrial fishing yields maximum 2 tons of harvest, the same amount of fuel used in small-scale fishing yields 4 tons of harvest.
- Large-scale industrial fishing is interested in vertical growth, requiring overfishing, while small-scale fishing is interested in horiztontal growth. While industrial fishing is a commercial activity aiming to increase capital, small-scale fishing is a socioeconomic model for the livelihoods of coastal communities.
- The right to hunt and access to fisheries in the coast, the most sensitive areas of the marine ecosystems, should primarily belong to the traditional fishermen. This claim is not only based on scientific facts but also the socioeconomical realities of the human history traditional fishing has been a huge part of. Hunting zones and catch limits, and the sharing of the target species should be managed based on scientific studies with the principle of fair sharing the resources.

- The ongoing threat to fisheries and ecosystems is of global concern, which has led many countries including those in the EU to understand the need to return to traditional coastal fishing undertaking relevant studies. Turkey should not lag behind in this process, and take action to protect small-scale fishing which comprise 90% of the fishing sector.

We believe that we need to proceed targeting the following goals:

1) Bring the industrial fishing catch limits down to scientific limits and pave the way for sustainable traditional fishing to flourish again,

2) Facilitate constructive talk among all fishing groups and cooperatives in the sector and engage in activities dedicated to responsible fishing principles that will help develop the sector as a whole,
3) Make sure the fishing practices are sustainable and all sorts of harmful hunting are prevented by new legislation,
4) Monitor all fishing activities in the Marmara Sea, an inland sea, its straits and all of our coasts and, taking legal action where necessary, protect our marine waters against pollution from both sea and land-based sources caused by all individuals, local authorities or industrial institutions. Unite with all environmental NGOs encouraging them to participate in the problem-solving processes as stake holders,
5) Target the establishment of marine reserves (areas closed to fishing or development) that will eventually support small-scale fishing,
6) Establish a sustainable coastal management plan supported by a legal base that will target conservation taking short-term, medium-term and long-term precautions. Sustainability of coastal communities depends on the sustainability of aquatic life.
7) Urgently renew the Seafood Law that fails to meet the demands of today’s fisheries management and work to get traditional fishing and aquatic life protected within the framework of this law supporting such efforts,
8) Promote transparency in fisheries policy formation processes and fisheries management, get the large-scale democratic participation by all the stake-holders of the sector under legal protection,
9) Encourage legal support for fishing cooperatives, for all stages of their operations: hunting, preservation of the harvest, and its transport to the market,
10) Help create the opportunity for traditional fishermen to participate in decision-making processes and help them gain access to ecological, oceanographical and biological information and encourage dissemination of this information by the central authority,
11) Create an environment in which the authority responsible for the management of fisheries will be able to make decisions in a healthy manner without the pressure of political figures, and raise public awareness and form public opinion about this issue.

Hopefully, all these positive changes will serve to guarantee food security and the conservation of marine ecosystems.

GELBALDER
Geleneksel Balıkçılığı Yaşatma Derneği / Turkey
WWF / Turkey
Greenpeacev / Mediterranean
SAD / AFAG / Turkey


http://www.gelbalder.org/showthread.php/1037-Deklarasyon-ve-çağrı-metinlerinin-İngilizce-tercümeleri

10 Haziran 2012 Pazar

FAO Bakü Sivil Toplum Müzakere Toplantısı sonuç bildirisi


Balıkçılık

Avrupa ve dünyanın tüm küçük ölçekli balıkçılarının toplumsal ve ekonomik rolü, ulusal ve uluslar arası düzeyde tanımlanmalı ve tanınmalıdır. Küçük ölçekli balıkçılar, onarılamaz hasarlar meydana gelmeden önce hemen harekete geçilmesi talebi dahil olmak üzere pek çok sorunla karşı karşıyadır. Endüstriyel tarım ve doğal kaynakları işleme endüstrisinden kaynaklanan kirlilik artmaya ve balık stokunu tehdit etmeye devam ediyor. Bugün artık okyanuslardaki “çöplük adalar”, büyük ülkelerle eşit derecede yer kaplıyor. Petrole duyulan açlık o kadar büyük ki, denizin derinliklerinden petrol çıkarmak için deneyler devam ediyor. Teknoloji, felaketlerden korunmayı garantilemek ya da geniş kıyı bölgelerinde balık stokuna zarar verip balıkçı ve zanaatkârların geçim kaynaklarını tehdit eden kirliliği telafi etmek için çok kısıtlıdır.

Küçük ölçekli çiftçilerin de toprak gaspından etkilenmesi an meselesidir. Fakat diğer tüm metalar gibi avlanma haklarını da fiyat kotasyonları için arttıran balıkçılık yönetim sistemlerinin uygulanması yoluyla gerçekleştirilen deniz gaspı da, dünya genelindeki küçük ölçekli balıkçıların mevcudiyeti için bir tehdittir. Deniz – su – ve toprak gaspının birçok yüzü vardır. Aral Denizi ve Urmiye Gölü hali hazırda ciddi hasarların görüldüğü örneklerdir. Kıyı tarafından kapalı nüfusların olduğu içdeniz ve göllerin muhafaza edilmesi gerekir. Sürdürülebilir balık üretimi ve su kültürünün hem balık üreticilerini hem de tüketicileri koruyan yeni düzenleme ve yasalara ihtiyacı vardır. Ülkeden ülkeye çeşitlilik gösterdiği üzere, bu alanın balıkçılık ve tarım kanunu kapsamında olup olmadığı konusunun açıklığa kavuşması gerekmektedir.

Farklı av araçlarının deniz ortamında yol açtığı etki, balıkçılık yönetim sistemlerinin uygulanması dâhilinde ele alınmalıdır. Küçük ölçekli üretim ile endüstriyel üretimin tükettiği fosil yakıt arasındaki devasa fark dikkate alınmalıdır. Kıyı toplulukları ile kıyı balıkçıları arasındaki temel bağlantı, “eski moda” düşünce gibi algılanmaktadır. Tüm bunlar bugün küçük ölçekli balıkçıların karşı karşıya olduğu en büyük zorluk ve tehditlerdir.

Yönetim sistemleri daima balıkçılar ve bilim insanlarının yakın işbirliği içerisinde oluşturulmalıdır. Balıkçıların geleneksel bilgisi sürekli olarak göz ardı ediliyor ve birçok durumda bilim Amerika’yı yeniden keşfetmek için zaman, enerji ve para harcıyor.

Konuyla ilgisi olan tarafların el ele çalıştığı yönetim sistemleri kurmak bizi başarıya ulaştıracaktır.

- Çevreye dost avlanma araçları ve düşük enerji tüketen deniz araçlarının ödüllendirildiği yönetim sistemleri, işbirliği ve güven sağlayacaktır.

Küçük ölçekli balıkçılar okyanusun çiftçisidir. Avrupa ve Orta Asya Devletleri, deniz çevresinin sürdürülebilir hasat yolunu bulmak için bilim insanlarıyla işbirliği içerisinde bir ahlaki görev içeren hak ve zorunlulukları garantileyen yasa ve düzenlemeler uygulamalıdır.

Bugünkü mevcut yol bir açmaz içerisindedir. Küçük ölçekli balıkçılar bir sorun değil, çözümün büyük bir parçasıdır.

Tamamı için:

http://www.karasaban.net/fao-baku-si...nuc-bildirisi/  
Canlı sucul kaynakların sürdürülebilirliği yetmez hakça paylaşımı da sağlanmalıdır diyen ve sürdürülebilir balıkçılık kıyıdan başlar şiarı ile yola çıkan GELBALDER resmi forum sitesini açtı.

www.gelbalder.org