14 Temmuz 2021 Çarşamba

İBB Küçük Balıkçı destek kampanyası üzerine.



"Byzantion kenti de balıklardan sağladığı gelirle refah düzeyini artırmıştı. Byzantionlular balığı esas olarak Boğaz’dan (Bosporos) sağlasa da, kentlerine yakın göllerden (Derkos ve Daskylitis) ve muhtemelen nehirlerden de balık elde ediyorlardı.Balıkçılık Byzantion’da o derece önemli bir sektördü ki Aristoteles, Politika adlı eserinde toplumdaki sınıflardan söz ederken verdiği örnekler arasında Byzantion’daki balıkçılar da vardır." Prf. Dr. Oğuz TEKİN


Bizans Parası


İstanbul antik çağlardan bu yana bir balıkçılık başkentidir. Homerosun destanlarında yer bulmuş antik çağ yazarlarının sosyolojik yada ekonomik yazılarında balıkçılığı ve balıkçıları anlatılan dünyanın en kadim şehirlerinden birisidir. Dünyanın en değerli balık geçitlerinden birisine sahip olan bu şehirde yaşayan insanlar balıkla beslendi. Binlerce yıldır bu şehrin balıkçıları insanları besledi. Bizans, Osmanlı ve genç Cumhuriyet boyunca sofralara en değerli protein kaynağını bu şehrin balıkçıları taşıdı.

Günümüz balıkçılık teknolojisine sahip değildi. Makine güçleri, tekne kapasiteleri ve av araçları günümüz ile kıyaslanamaz derecede düşüktü geçmiş dönemlerin balıkçılarında. Sadece tarihsel bilgi ve sadece kol gücü vardı. 

Sadece şehri beslemediler. Üretim ve tüketim zincirinin üzerinde inşaa edilmiş çok zengin bir kültürde geliştirdiler. Boyuna göre Lüfer'e 5 Palamut'a 7 ayrı isim verdiler. Ve bir çok diğer türe de. Avladıkları balığı tanıyan ve ona saygı duyan bir nesil.

Deniz ürünlerini çeşitli şekiller de pişirmeyi ve çeşitli şekillerde işlemeyi öğrendiler ve öğrettiler . Dünyanın en kadim mutfak kültürünü inşa ettiler iki boğaz arasında.

Sonra sanayileşme ve kalkınmacı ekonomik anlayış denizi kenarlarını ve körfezleri ucuz yatırım alanları olarak belirledi. Kıyı ve körfezler doğal dengesini yitirmeye başladı aniden. Sucul deniz canlıları ise bir başka yatırım ve sermaye birikim alanı haline geldi. Canlı sucul kaynaklar yavaş yavaş tükenmeye başladı. Ülke av kapasitesinin yarısından fazlasını oluşturan Hamsi avcılığını bir kenara koyarsak elimizde Akdeniz çanağına giren ve üremek için Karadeniz'e çıkan Lüfer ve Palamut'tan başka pek bir şey kalmadı.

Oysa en değerli balık türlerimiz çoğunlukla deniz tabanında yaşayan demersal türlerdi. Ve bu türler büyük çoğunluğu itibari ile kıyı ekosisteminde yaşayan türlerdi. Ve yine bu türleri denizden sofraya taşıyanlar ise varlıkları kıyı ekosisteminin varlığına bağlı olan Küçük Ölçekli Geleneksel Balıkçılardı. Kıyı ekosistemini kaybettikçe Gelenek Balıkçılığımızı da kaybettik.

Balık pazarının en değerli türlerini balıkçılığımızın yegane kültürel kaynağını kaybetmeye başladık. Ne yitirdiğimiz türleri nede yitirmek üzere olduğumuz Küçük Ölçekli Geleneksel Balıkçılığı yerine koyabilecek ne bir mühendislik bilimi ve nede bir para olmadığını söyleyerek bitirmek istiyorum bu uzun girişi.

Bu kadar uzun bir giriş bölümü için okuyucunun beni af edeceğini umuyorum. İBB'nin Geleneksel Balıkçıya verdiği desteğin anlam ve önemini tam olarak anlamak/anlatmak için İstanbul ve onun balıkçılığının tarihsel önemini hatırlamak/hatırlatmak gerektiğini düşündüm.


Son bir kaç yıldır Küçük Ölçekli Balıkçılığı savunmak moda olsa da 10 yıl önsesine kadar bu ülkede Küçük Ölçekli Balıkçılık hakkında yapılmış bir araştırma yazılmış bir makale "neredeyse" hiç yoktu desek pek abartmış sayılmayız. 2004 yılında FAO ilk Küçük Ölçekli Balıkçılık Kongresini topladı gıda temininde Küçük Ölçekli Balıkçılığın önemine ve yok olmakta oluşunun tehlikelerine işaret etti. Peşinden Bakü konferansı ve nihayetinde Akdeniz çanağında Küçük Ölçekli Balıkçılığın korunması yönündeki devletler düzeyindeki girişimle birlikte ülkemizde de balıkçılık gündeminde yer bulmaya başladı. Hiç şüphesiz bu alana yönelik verilen (bazı dostları kızdırmak pahasına da olsa) fonların da gündemin değişmesinde büyük etkisi oldu. Zor, sert, acımasız ve hatta zaman zaman ahlaksız mücadelelerle dolu bir 10 yılın ardından ilk defa Tarım Bakanlığı Küçük Ölçekli Balıkçılara verdiği hibe desteği ile Küçük Balıkçının adını kitaba yazmış oldu. Çoğu çevre tarafından (parasal miktarın düşüklüğü nedeniyle) küçümsense de ben atılan bu adımın kıymetinin (daha ilan bile edilmemişken) öneminin farkındaydım. Yıllardır "biz varız, önemliyiz ve korunmamız gerekir" diye verdiğimiz zor mücadelenin ilk evresinin biteceğinin farkındaydım. Ve nitekim öyle de oldu. Hala bir kısım Gırgır avcısı tarafından yok sayılsak ta Küçük Ölçekli Balıkçılık ve onun hakkında konuşmak bir trend haline geldi. 

Lakin gerek ülkenin içinden geçtiği zorlu süreçler gerek sivil toplumdaki ani ve trajik düşüş gerekse de pandemi koşullarının aşırı olumsuz etkisine bir de Marmara denizinin oluşumundan bu yana yaşanan en büyük ekolojik felaket sayesinde bırakın yeni bir trend haline gelen Küçük Ölçekli balıkçılarının koşullarının iyileşmesini tam aksine yok oluşunun hızlanmasına sebep verdi.

İşte İBB'nin destek kampanyası tam da böyle bir sürece denk geldi. Şüphesiz bu destek küçük balıkçıları ferahlatıp düze çıkaracak bir destek değil. Lakin teknesinin yıpranmış boyalarını onarıp su kesimine antifouling boya sürmek için para bulamayan çok sayıda balıkçı (ki bir kısmına ben şahidim) için küçük ama umut verici bir adımdı.

Elbette "marifet iltifata tabidir" ve elbette İstanbul Büyük Şehir Belediyesine teşekkür etmek bir borçtur. En azından ben şahsım adına ve konuşup fikrini aldığım bir çok balıkçı adına teşekkür etmek durumundayım. Bu nedenle Başta sayın İmamoğlu olmak üzere Tarım ve Su Ürünleri Dairesine ve Su Ürünleri Şubesine projenin her aşamasında emek veren ter akıtan arkadaşlara sonsuz şükranlarımı iletmek istiyorum. 

Ama belki bu destekten bile daha önemli bulduğum bir düşünceyi paylaşmak Büyük Şehir Belediyemize tarihi sorumluluğunu hatırlatmak için yazıyorum bu yazıyı. Yazının giriş bölümünde de anlatmaya çalıştım. Sayın İmamoğlu sadece Türkiye'nin en büyük şehrinin başkanı değil. Dünyanın sayılı balıkçılık başkentlerinden birisinin de başkanı. Bu büyük ama bir o kadarda sorumluluk getiren bir sıfat. Bu sorumluluk kendisinden önce yapılmayan her şeyi yapmakla yükümlü kılıyor başkanı. 

Silivri'de yaptığı konuşma konulara uzak olmadığını balıkçılığın da küçük balıkçının da ne olduğuna dair sağlam ip uçları içeriyordu. Bu teşekkür yazısını kısa bir teşekkür mesajı olmaktan çıkarıp sizi sıkacak kadar uzun yazmamın sebebi bu konuşmadır.

Sayın Başkan.

Ben size ne yapılması gerektiğini değil sorunları anlatmak anlatmak istiyorum.

  • Bu kadim şehrin Geleneksel Balıkçıları yok oluyor.
  • Bu kadim şehrin sucul ekosistemi yok oluyor.
  • Bu kadim şehrin balıkçılık kültürü ölüyor.
  • Bu kadim şehrin kadim balıkçılık ilçeleri ölüyor.
  • Bu kadim şehrin bir balıkçı bayramı yok.
  • Bu kadım şehrin bir balıkçılık araştırma enstitüsü yok.
  • Bu kadim şehrin bir balıkçılık okulu yok.
  • Bu kadim şehrin balıkçı barınakları rant alanı olarak görülüyor.

Sağ olun var olun.

Saygılarımızla.




 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder