20 Mart 2012 Salı



İlyas Torlağ'a cevaptır.

Yazınıza başladığınız cümle ile bitirirken kullandınız ifade arasında büyük bir çelişki var. Bir yandan benim meslek hayatımda “denizde büyük küçük yoktur” derken yazınızı bitirirken, Lafa geldiği zaman küçük balikçı olarak çoğunluktan bahsediyosunuz,neyin çoğunluğu bu,ülkenin ekonomisine ne faydanız var,yüzde kaçınız bu işi gerçekten profesyonel olarak yapıyosunuz belli değil.” Diyerek, büyük balıkçımızın gerçek bizlere gerçek bakışını ifade ediyorsunuz. Türkiye’deki gırgır avcıları artık bu konuda bir karar vermeli, işine geldiği zaman hepimiz balıkçıyız, işine gelmediği zaman siz balıkçımısınız demekten vaz geçmelidir. Babalarınızın ve dedelerinizin nereden geldiğini unutmayınız, ayrıca bu gidişi durduramaz ve geri çeviremez isek kaçınılmaz olarak saflarımıza katılacağınızı da hatırlatmak isterim.



Savaş çığırtkanlığı iddialarınıza gelince;

İnsanların haklarını aramaları ve varlıklarını korumaları için mücadele etmeleri hem ahlaken hemde hukuken meşru bir olaydır. Yıllardır ötekileştirilen yok sayılan küçük balıkçı kaderinin stokların kaderine bağlı olduğunu fark etmeye başlamış, kendisi ve sucul yaşamın korunması için örgütlenme çabasına girmiştir. Daha şimdiden yayılan ve giderek yükselen bu mücadelenin sebebi, birilerinin bu insanları mücadele etmeye çağırması değildir. Bu mücadelenin sebebi, sucul yaşamı giderek yok eden ve sucul kaynakların paylaşımında haksızlıklara sebep olan balıkçılık rejimimizdir. Eğer bir sürtüşme itişme ortamına girdiğimizden bahsederek bunları söylüyorsan, bununda nedeni küçük balıkçı değil, denizde kıyı balıkçısına hayat hakkı tanımayan gırgır avcılarıdır. Bunları söylerken elbette tamamınızı kast etmiyorum. İçinizde vicdan ve adalet duygusunu henüz kaybetmemiş reislerde var. Bütünü ile camiamıza baktığımızda genel duruş ve egemen olan ortak eğilimlerden bahsediyorum.

Bu gün yaşanan sorunların ve gelmekte olan çatışmanın sebebi Gırgır avcılarının denizde kendilerinden başka kimseye hayat hakkı tanımayan bakış açıları ve balıkçılığımızın probleri denildiğinde kendilerinin problemlerinden başka hiç probleme yüz dönmeyişleridir.

Biz küçük balıkçılar, balıkçılığımızdaki aşırı ve kontrolsüz avcılığın, filonun içine girdiği dikey büyüme sürecinin sadece bizi değil, gırgır av filosunun tabanını da uçuruma sürüklediğini anlatıyoruz. Sadece kendimiz için değil, herkes için sürdürülebilir bir balıkçılık ve hakça paylaşım talep ediyoruz. Sizlerin en büyük probleminiz, gözünüzün önünde olup biteni kavraya maşınızdır.  Endüstriyel avcı camiası içindeki belli guruplar gelirlerini sürdürebilmeyi ve istikrarlı bir şekilde büyüme trendlerini neden nasıl devam ettiriyorlar? Bu soruyu sorup doğru cevabı veremediğiniz sürece içine girmiş bulunduğunuz krizden kurtulmanız mümkün olmayacaktır. Balıkçılık kaynağın üretimine insan katkısı olmadığı için ekonominin temel parametreleri ile yönetilemez. Balıkçılıkta liberalizm olmaz. Balıkçılık ancak denizdeki yaşam devam ediyorsa var olacaktır. Denizdeki yaşamın güvenliği ve sürdürülebilirliği borçlarımızdan, hayallerimizden, gelecek beklentilerimizin hepsinden önemlidir. Üstelik mevcut sorumlusu da biz balıkçılar ve yıllardır bilimsel gerçeklerden uzak icra edilen balıkçılık yönetimidir. İklim değişikliği, kirlilik yada her hangi bir bahane bu durumu değiştiremez. 4 kulaç suya bot düşürüp bir çelikte 80.000 lüfer avlamak liberal bir hak değildir. Sucul kaynaklar kamunun ortak malıdır ve o kaynakların paylaşımı adil bir şekilde yapılmak zorundadır.

Gırgır av filomuzun içine düştüğü mali dar boğazın nedeni bu kontrolsüz büyüme ve kontrolsüz teşviktir. Yıllık 1.000.000 ton av yapılan denizlerimizde yüzdürdüğümüz avcı filomuzun av kapasitesi ise 30.000.000 tonun üzerindedir. Bu düzen devam ettiği sürece her yıl için sürdürülebilecek yegane olgu maddi zarar ve birim av üzerindeki birim maliyetin artışıdır.

Buradaki avcılığın rasyonel olmadığı konusunda aklı başında olan herkes ile anlaşabileceğimi zannediyorum. Eğer bu gerçekten anlaşıyorsak yapılması gerekenlerde de anlaşmamız geriyor olmaz mı?  Ama iş yapılması gerekenlere gelince anlaşmazlıklar başlıyor. Bunun nedenlerinin başında ise balıkçılık yönetimimiz geliyor. Bilimsel gerçeklere başvurmayan, su ürünleri mühendislerini sahada kullanmayan, denizi, stokları ve av kayıtlarını bilmeyen bir balıkçılık yönetimimiz var. Ne yönetebiliyor ne de denetleyebiliyor. Hal böyle olunca da gırgır avcısı suyun içindeki servetten en büyük payı almanın(kimisi borcunu ödemek, kimisi de daha da zenginleşmek için) daha hızlı motor, daha büyük motor ve daha büyük takım peşine düşüyor. Sistem ufalarak kontrole doğru gideceğine, büyüyerek mali ve biyolojik yok oluşa doğru her geçen gün daha da hızlanarak gidiyor.

Bu içine girdiğimiz durumdan etkilenmeyen hatta tam tersine gelir ve büyümelerinin sürdürülebilirliğini sağlayan bazı guruplar ise yok olmakta olan gırgır avcısı tabanını da kuyruğuna takarak değişime karşı çıkıyor. Ya sopa gösteriyorlar yada havuç. Arada bir kendi içlerinde çıkan homurtular ise ne bütünlüklü fikirler ne de gerçekçi talepler haline dönüşemeden yok oluyor.

Borç bulan, satacak malı olan mutlak sonu erteliyor ve zaman kazanıyor. Artık satacak bir şeyi kalmayan, borçlanma yeteneğini tüketmiş olanlar ise her türlü yasadışı avcılığın ve sucul tahribatın failleri olarak denizde dolaşmaya devam ediyor. 1 Aydır Marmara’da 130-140 kulaç derinliğinde ağlarla avlananları herkes biliyor, görüyor ama ağzını açmıyor. Süt kıraçayı Hamsi ağları ile avlayıp elek vuranları her kes görüyor biliyor ama ağzını açmıyor.

Tam bu noktada bana yapılan eleştiriyi kullanarak cevap vermek istiyorum. Bütün bunları yapanlar, toplantılarda yada sosyal medyada tartışmaya başladığında ya demagojiye başlıyorlar yada kişisel saldırılara hakaretlere. Hiçbir şey değişmesin, hiçbir kısıtlama gelmesin hatta var olan avcılık kontrolü ve kısıtlamaları da hafifletilsin istiyorlar.

Küçük balıkçılık ve neden korunması gerektiği konusuna gelince;

Küçük balıkçılığın doğal avcılık faaliyet alanları olan kıyı ve kıyı ötesi, sucul yaşamın en hassas olduğu ve ticari değeri yüksek değerli dip balıklarının en çok bulunduğu alanlardır. Bu balıklar ömürleri ve üreme yaşları uzun olan türler olduğu için pelajik stoklara göre korunması ve avcılıklarının daha ciddi kontrol edilmeleri gerekir. Ortalama ömrü 4 yıl olan  bir Hamsi stoğu 1 yıl içinde aldığı zararı telafi etmeye başlarken, mercan, dil, pisi, kalkan vs. balık stoklarının böyle bir şansları yoktur. Bu nedenle de seçicilik ve dip yapısına verdiği çok düşük zarar nedeni ile kıyı alanlarındaki avcılık tüm dünyada endüstriyel av teknelerine ve araçlarına kapalıdır. Bizim ülkemizde de trol avcılığının 3 milden kıyıda yasak olmasının sebebi budur. 0-1 YAŞ gurubu onlarca türü yaşamlarına bu alanlarda başlarlar, hem beslenmek hem de korunmak için bu alanları kendilerine yaşam alanları olarak seçerler.

Kıyı ve kıyı ötesinde yapılacak evcılığın av araçları ve yöntemlerinin buradaki yaşamın sürdürülebilirliğine zarar vermemesi gerekir.

İşte bu nedenle de gerek av araçlarının seçiciliğinin kontrol edilmesinin kolaylığı gerekse dip yapışa zarar vermemeleri nedeni ile kıyı ve kıyı ötesinin zararsız tek balıkçılığı geleneksel balıkçılıktır. Bizim ülkemizde 4 kulaçlardan başlayarak yapılan Gırgır avcılığı yaklaşık 4-5 tonluk kurşun yakaları, 25-30 milimlik çelik halatları ve kor ağ gözleri ile kıyı yaşamının en büyük yok edicisidir. Kıyılarda yapılan bu avcılık nedeni ile dip yapısı büyük oranda değişmiş, taşlık kırmalık yerler çöle dönmüş, soküp alamadıkları büyük kayalar ise üzerine sarılıp kalan gırgır torları nedeni ile dip balıklarına saklanaca, beslenecek yerler neredeyse kalmamıştır.

Tüm dünyada Dip balıklarının endüstriyel avcılığı trol, orta suve su üstü balıklarının endüstriyel avcılığı gırgır ile yapılırken bizim ülkemizde ağlardaki ve donamlardaki bazı değişiklerle gırgır ağı bir yuvarlak trol gibi kullanılmaya başlamıştır.

AB balıkçılık kanunları kendi denizlerinde 50 metreden sığ sularda gırgır avcılığını yasaklamıştır. Komşumuz Yunanistan’da 2 bölge (30m) hariç 50 metreden sığ sularda gırgır ile avlanmak yasaktır. İspanya ve Portekiz’de avlanma derinliği 50 metreden başlar ve ağlar 80 kulaçtan derin olamaz. Türk balıkçısı artık bu gerçeği görmek ve yüzleşmek zorundadır. Gırgır ağı ile orta su ve su üstü balıkları tutulur ve kıyı yaşamını koruyamaz isek denizlerimiz kalacak balık  sayısı muhtemelen 2 yada 3 pelajik türe düşecektir. Gırgır kıyıda avlanırken Trol’e 3 mil yasağı ya akıl tutulmasıdır yada insanlarla alay etmekten başka bir şey değildir.



Küçük ölçekli balıkçılığın korunması için uluslar arası girişimler;

Balıkçılık endüstrisindeki teknolojik ve ekonomik gelişmeler geleneksel balıkçılığı tüm dünyada tehdit etmektedir. Dünya toplam av içinde küçük balıkçığın payı % 35, AB ülkelerindeki payı ise %27 dir. Bizim ülkemizdeki payımız ise sadece % 8’dir.

Aradaki bu büyük farka rağmen, diğer ülkelerdeki küçük balıkçıların durumu bizlerden kat kat iyi olmasına rağmen küçük balıkçılığın korunması ve geliştirilmesi için çaba gösterilmektedir. Bankong’ta 35 ülkenin katılımı ile toplanan “Dünya Küçük Ölçekli Balıkçılık Kongresi” La Coruna’da128 büyük STK girişimi olan ve “geleneksel balıkçılığın korunması için” AB’yi göreve çağıran deklarasyon, Beyrut konferansı, FAO’nun geleneksel balıkçılığın korunması içi onlarca ülkede yaptığı çalışmalar hep bir tek gerçeğin altını çizmek içindir.

Bir ülkede geleneksel balıkçılık bitmişse orada kıyı yaşamı bitmiş demektir, kıyı yaşamının bitmesi ise tümden balık stoklarının bitmesinden başka bir şey değildir.

İşte sevgili kardeşim,

Yaptığımız bu tartışmalar 3-5 küçük balıkçının gırgırcılara savaş açmasından daha derin anlamlar içermektedir.





 Lafa geldiği zaman küçük balıkçı olarak çoğunluktan bahsediyosunuz, neyin çoğunluğu bu,ülkenin ekonomisine ne faydanız var, yüzde kaçınız bu işi gerçekten profesyonel olarak yapıyosunuz belli değil.” Diyerek ortak bilincinizin arkasındaki gerçeği ifade ediyorsunuz.

Size anlatayım;

Gırgır motoru sayımız son rakkamlara göre 540 civarıdır, ortlama 20 tayfa çalıştırdığını var sayarsak (çünkü bu rakamın içinde kıyılarda avcılık yapan çok sayıda küçük gırgır motoruda vardır) Gırgır sektöründe istihdam edilen tayfa sayısı 10.000 civarındadır. 18.000 küçük balıkçı motorunun 3.000 adedinin balıkçılık yapmadığını varsaydığımız da bile motor başına 2 kişilik istihdam yine de sizin sektörünüzün istihdam kapasitesini aşmaya yeter de artar bile. Üstelik küçük avcılık sektöründe motor başına istihdam ortalaması 2 kişinin de üzerindedir. Küçük balıkçıyı ötekileştiren, önemsizleştiren ve yok sayan bu bakış çağ dışıdır ve bizbu bakışı tarihin çöplüğüne göndermeye kararlıyız. Elbette bu konuyla söyleyeceklerim bu kadarla da sınırlı değildir. Bu sektörde görev almak için hamle yapan MüHendis arkadaşlarında söyleyeceklerimi dikkatle okuyacaklarını umarak devam etmek istiyorum.

Kıyı balıkçılığının ve küçük ölçekli balıkçılığın korunması sadece sosyo-ekonomik bir talep değildir. Kıyı balıkçılığının korunması için kıyının ve kıyı ötesinin korunması gerekir ki bu, ekolojik bir taleptir. Kıyı ve kıyı ötesi sucul yaşamın sürdürülebilirliğinin başladığı yerdir. Neredeyse tüm türlerin ezici çoğunluğunun 0-1 yaş arası yaşam alanlarıdır. Balık türlerimizin, çocuk odaları, yemek odaları ve çocuk bahçeleridirler. Trol avcılığını kıyı ve kıyı ötesinden uzaklaştıran temel gerçek bu dur.

Yine ticari değeri oldukça yüksek balık türlerinin büyük çoğunluğunun yaşam alanları kıyı bölgeleridir. Bahsettiğimiz bu türler, pelajik balıklara göre yaşam süreleri uzun ve üreme yaşları ise pelajikler  den çok daha fazladır. Bu nedenle de demersal stokların aldıkları hasarların telafisi daha güç ve onarım süreside daha uzundur. Kıyı ve kıyı ötesi hem ekoloji hem de ticari nedenlerle korunmak zorundadır.

4-5 tonluk kurşun yakaları, 25-30 mm çelik halatları ve 90 kulaç (oda yasal olanlar, son 1 aydır Marmara’da kullanılan ağlar 120 kulaç derinliğindeydi) ile gırgır motorları 8 kulaç suda çalışırken kıyı ve kıyı ötesini nasıl koruyacaksınız?  Seçiciliği olmayan ağlarla yavru balıkları, devasa mekanik güçleri ve her biri 50 trolün dip tahribatına sebep olan kurşun yakaları ile bu takımlar kıyılarda çalışacaksa trol’ü neden yasaklıyoruz.

Küçük avcılık söz konusu olduğunda bu resim tam tersine döner, geleneksel av araçları ileyapılan bu avcılıkta seçicilik ve metodolojisi nedeni ile de tip tahribatı sürdürülebilirlik politikalarının en verimli uygulanabileceği bir avcılık türüdür.

Bu nedenle de tüm dünyada kıyı ve kıyı ötesinde endüstriyel avcılığa izin verilmez. Ticari değeri yüksek dip balıkları geleneksel yöntemler ve geleneksel av araçları ile küçük balıkçılık tarafından ekonomiye kazandırılır.

AB balıkçılık yasaları 50 metreden sularda gırgır avcılığına izin vermez.  Örneğin, Yunanistan’da sadece iki bölgede 30 metreye kadar izin verilir ama Yunanistan’da 65 kulaçtan daha derin ağlarlar gırgır avcılığı ülkenin tamamında yasaktır.

Küçük ölçekli balıkçılığın toplam av içindeki yerini dünya örnekleri ile karşılaştırdığımızda, bizim ülkemiz içler acısı durumdadır. Dünya ortalamasında küçük ölçekli av toplam avın  %35’ine denk düşer, AB denizlerinde bu oran % 27 dir. Bizim ülkemizde ise bu oran sadece %de 8 dir.

Sadece ülkemizde değil, tüm dünyada endüstriyelavcılık küçük öçekl balıkçılığı ezmekte gerek avlanma alanları gerekse Pazar politikaları ile yok oluşa sürüklememektedir. Bu leişmeler karşısında çeşitli ülkeler, bilim çevreleri ve sivil toplum kuruluşları  Küçük ölçekli geleneksel kıyı balıkçılığının korunması için çareler aramakta, ulusal ve uluslar arasıdüzeyde etkinlikler düzenlemektedir.

Bankong’ta 35 ülke katılımı ile toplanan “dünya küçük ölçekli balıkçılık kongresi”, La Corunada 128 Sivil toplum örgütünün imzası ile yayınlanan ve “AB balıkçılık reformunun merkezine küçük ölçekli balıkçılığın korunmasının konulmasını” talep eden deklerasyon, Beyrut konferansı, FAO’nun çeşitli ülkelerde yaptığı, gıdanın ve sosyal refahın korunması amaçlı faaliyetleri hepbugerçeğin karşısındaki direnme ve mücadele hareketleridir.

Sevgili kardeşim,

Senin anladığın ve anlattığın gibi bir gurup küçük balıkçının yada benim kendine eğlence aramak için yaptığı bir eylem değildir. Yok oluşa doğru sürüklenen sucul kaynakların ve bizim ülkemizde gerçekten yok olmaya başlayan küçük balıkçının geri kazanılması mücadelesidir. Bu mücadelenin var oluş sebebi bizler değiliz, forum, dernek ve bizlerin varoluş sebebi bu mücadele ve bu mücadelenin ortaya çıkmasının sebepleridir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder