26 Temmuz 2014 Cumartesi

Sosyal Medya Maymunları






Dijital Devrim insanlığın Sanayi Devrimden sonra yaşanan ikinci büyük sıçramadır. İlk zamanlarda kablosuz iletişimin endüstriyel uygulamalar konusunda ki sonsuz ve ucuz maliyetli uygulamaları ortaya çıktı ve haberleşme, uzaktan kontrol, telemetri ve benzer uygulamalarda büyük patlamalar yaşandı.  Teknoloji ve bağlı olarak sanayi alanında ki değişiklikler bu yazının konusu değil. Ben esas olarak bu sürecin sonunda ortaya çıkan Sosyal Medya ve yarattığı olanaklarla Sosyal Medyanın gençlik dönemi hastalıklarının sosyal hayatımıza ve Sivil Toplum faaliyetleri üzerindeki etkileri üzerine bazı düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Yazıyı bağlayacağım yer ise balıkçılık mücadelesi ve bu mücadelenin aktörleri üzerinde ki etkileri.

Sosyal Medya 21. yüzyılda kitle iletişiminin en etkin unsuru olarak damgasını vurdu. Bir blog, bir forum ya da benzeri bir mecra doğru kullanıldığında ve etkili içerikle doldurulduğunda büyük masraflarla çıkarılan bir çok dergi ya da gazetenin tirajına ulaşabiliyor. Bireyler veya bir amaç etrafında toplanmış guruplar seslerini (fikirlerini ) normal koşullarda ulaşamayacakları sayıda insan ulaştırabiliyor. Evet içine girdiğimiz bu döneme kitle iletişim çağı desek çok abartmış sayılmayız. Henüz gerçek anlamda öngörülemeyen olasılıkları ve olumsuzları olan bu yeni olgunun yaşadığımız kısa döneme dair sonuçları üzerinden birkaç laf etme zamanı geldi diye düşünüyorum.

İnsanlar (bir kısım ) bu sanal dünyada bir klavye bulup bir monitör arkasına geçtiklerinde her istediklerini yapabileceklerini, dünyalar yıkıp yeni dünyalar kurabileceklerini zannediyorlar. Yönetimleri deviriyorlar yasalar yapıyorlar ya da toplumu değiştirebileceklerini zannediyorlar. Yanılıyorlar; eğer hayatın içinde değilsen bir eylemin yoksa değiştirmek istediğin olguların iç dinamiklerinden habersiz isen sosyal medyada varacağın yer ya maniple edilmektir ya da değiştirmek istediklerinin, karşı durduklarının hatta savaştıklarının yanına düşmektir. Bu öyle bir sondur ki bu noktaya nasıl geldiğini içine düştün bu pislik çukurunu nereden bulduğunu kendinden de anlayamazsın.
Bu uzun girizgahın amacı tam da bu noktadır. Sürdürülebilir ve sucul kaynakların hakça paylaşımı mücadelesi için yola çıkan ( samimi ya da gayrı samimi )  kişilerin günümüzde içine düştükleri durum ve o sözde savundukları fikirlere verdikleri zarardır. O fikirleri için mücadele eden birey ve kurumlara karşı yapılan iftiralar, hakaretler kısaca söylemek gerekirse “itibar cinayeti” teşebbüsleri.
Bu mücadeleyi ve bizleri takip edenlerin önemli bir bölümü bilir ki bu itibar cinayetlerinden nasibini almış insanların başında gelmemize rağmen bunlara cevap vermeyi hem kendimize hem de paydaşlarımıza zül saydığımız için hiçbir zaman polemiğe girmedik. Mücadelenin en kritik süreçlerinde yapılan saldırılara hiç cevap vermedik. Bize dair yapılan girişimlere  bundan sonra da aynı çizgiyi koruyup cevap vermeyeceğiz.
Bize yapılanlara cevap vermeyeceğiz dememiz her yapılana cevap vermeyeceğimiz anlamı taşımıyor. Daha asçık söylemek gerekirse derneğimiz ve unsurlarına yapılan bu saldırılara cevap vermeyeceğimizi kast ediyorum.

Zor koşullar altında varlığını sürdürmeye çalışan kooperatiflerimiz, birliklerimiz, SÜRKOOP ve bu kurumları temsil eden şahıslar adına yapılan çirkin kampanyalara, utanmadan söylenen yalanlara, atılan iftiralara ve itibar cinayetlerine sessiz kalmak artık mümkün değildir.

Kişiler ve kurumlar eleştirilmez değildir. Haksiz bir eleştiri bile hiç eleştiri olmamasından iyidir ve ihtiyacımız olan şeylerden birisi hiç şüphesiz eleştiri öz eleştiri kültürünün kurumsallaşmasıdır.
Bütün bunları bizim mücadelemizin alanında durmaya çalışan ama bu mücadelenin gerçek faaliyet alanında bulunmayan karar alınan, kararlara etkili olan ya da sorunların masaya yatırılıp olası bir çözüm konusunda fikir üretilmeye çalışılan hiçbir toplantıya katılmayan “sadece sosyal medyada” varlık gösteren sayıları sabit ama yapıları dinamik ( bunların içinde kimin kiminle olduğu belli değildir) bir gurup insan yapmaktadır.

Diğer bir başka konu ise balıkçılık camiamız sürdürülebilir balıkçılık konusunda bir bölünme yaşamış ve bu bölünmede mevcut durumun değişmesine itirazı olanların bir direnme noktası olarak sürdürülebilir uygulamaları savunanları itibarsızlaştırmaya seçmişken sözüm ona bu sürdürülebilirlik yandaşları aynı cephede saf tutarak yukarıda saydığım silsile içinde tüm paydaşlarımıza ve balıkçı temsili yetine saldırmaktadırlar.

Yeni av sezonunun yaklaştığı bu günler de İstanbul merkezli Gırgır avcılarının derinlik yasağı zamanın yeniden düzenlenmesi konusunda merkezi otoriteye yönelik hazırlıkları camiadaki herkesin malumudur. Üstelik bu taleplerin gerçekleşmesinin yegane garantisinin olarak karşıt seslerin susturulması gerektiğine inanan bu yüzden de sürekli başta SURKOOP olmak üzere İst Birlik ve STK’ları hedef alanlarla (bireylerin niyetleri ne olursa olsun) iş birliği görüntüsü verenlere bu yıl bir de dernek katıldı. Poyrazköy’de kurulu bulunan bu derneğin sosyal medyada bulunan sayfasında  misina ağ yasağı kast edilerek Surkop nerede neden bu konuda devreye girmiyor, görmüyormu,küçük balıkçı bitti . eğer imza koymasaydı küçük balıkçı bu hale düşmezdi, bakanlığa bu konuda neden yazı yazmıyor ozaman balıkçıların mağduriyetini ve zararlrını ödeyeceksin.denmektedir.
Söz konusu gurupta bu postun altına iki kez SURKOOP hangi kararın altına imza koydu diye sormama rağmen cevap alamadım. Zaten soruyu sorarken bu soruya bir cevap alamayacağımı bilerek sordum. Göz göre göre atılan bir iftirayı açıklamanın mümkün olmadığını bilerek sordum.
Ya kendi cehaletlerinden ya balıkçının cehaletine güvendiklerinden ya da en temel insani değerlerini yitirdiklerinden olsa gerek kooperatifler merkez birliği ile Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğünü birbirine karıştırıp bu karışıklıkla da yetinmeyip balıkçının kafasını karıştırmaya çalışıyorlar.

Misina ağ yasağına karşı olan ve tüm platformlarda bunu savunan birisi olarak söylüyorum, SURKOOP değil misina ağ balıkçılıkla ilgili hiçbir karara imza atamaz. SÜRKOOP bağlı birliklerin görüşlerini ve taleplerini genel müdürlüğe taşımak ve sunmakla yükümlüdür. Keşke bu kararlarda SURKOOP’un onayı gerekiyor olsaydı ama ne yazık ki böyle bir durum söz konusu değil.

Peki bu kadar ciddi bir sahada faaliyet yapmaya soyunan bir dernek bu kadar basit bir gerçeği bilmiyor olabilir mi?
Evet Poyraz Köy Tülina ve Kılıç Balığı Avcılığı Derneği  bir açıklama ve sonrasında bir özür bekliyoruz.

Adınızı Sosyal Medya çöplüğüne yazdırıp yazdırmayacağınıza siz karar vereceksiniz.

Not: İnternete girmeyen üyelerinizin olduğunu bildiğim için bu yazıyı derneğinize elden ulaştıracağım bilginiz olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder