13 Şubat 2015 Cuma

Quo Vadis Defne



Haksızlığa sapıp bütün insanların seni izlemeleri yerine, adaletli davranıp tek başına kalmak daha iyidir.
Mahatma Gandhi

Yıl başından bu yana tuhaf ama tuhaf olduğu kadar da çirkin, haksız ve adaletsiz bir çatışmanın içinde bulduk kendimizi. Yalanların, iftiraların, itibar cinayetlerinin ve inanılmaz bir ahlaksızla sürdürülen bir saldırının muhatabı olduk. Böyle tarif etmemin sebebi bu kirli savaşın hedefi artık sadece kişiler değil. Geçmişte kişiler düzeyinde süren bu saldırı yılbaşından bu yana balıkçı örgütlerine ve sonunda da ismen GELBALDER’e yönelmiştir.
Girizgahın hemen altında Defne Koryürek’in “balıkçı forumda” şahsen ismime ve 3 yaşını daha tamamlamamış olan derneğimize karşı söylediklerini okuyacaksınız. Satır satır tüm yalanlarını cevaplayacak ve ispat edeceğim.
Önce bu noktaya gelmemize dair birkaç kelam etmek istiyorum.

Defne’nin vahim bir sorunu var. Kendisine yapılan eleştirileri karalama kendisinin yaptığı karalamaları ise eleştiri kapsamında değerlendiriyor ki bu kendisi açısından vahim bir durumdur. Çünkü eğer böyle olduğuna inanıyorsa psikolojik, yok böyle olmadığını bilerek bunları yapıyor ( söylüyorsa ) ahlaki bir sorunla karşı karşıyayızdır. Bu saatten sonra probleminin ahlaki mi yoksa sağlık sorunumu olduğu bizi değil SlowFood ve gönüllülerini ilgilendirmektedir.

Ben kısa bir iki hatırlatma daha yapıp hemen güncel olan konuya geçeceğim.
Fikir Sahibi Damakların “İstanbul Lüfere hasret kalmasın” kampanyası ile başlayan ilişkimiz hızla paydaşlığa dönüşmüş ve kampanyanın ilk yılında hem şahsın hem de bir kısım arkadaş ile birlikte bu kampanya tarafımızdan desteklenmiş ve tüm saldırılara karşıda savunulmuştur. Bizim Defne ile sorunumuz kampanyanın  ( talepler tam olarak karşılanmasa da ) başarısının ardından gelen ilk Lüfer bayramı nedeni ile olmuştur. Üstelik karşılaştığımız sorun tek bir sorun değildir ve bir hafta gibi kısa bir süre de 2 büyük problemle yüz yüzü kalmış ve bir karar vermeye zorlanmıştık.
Defne Lüfer bayramının teknik ayrıntılarını görüşmek üzere bizi Küçükyalı’da ziyaret etmiş bu toplantıda da Boğazın endüstriyel avcıları ve AKP Milletvekili Dursune Memecan ile yaptığı görüşmeyi aktarmıştı. Defne, parlamento açıldığında boğazın etkin ve büyük Gırgır reislerinin parlamentoya bir dosya vereceğini, dosyanın kendisi tarafından görüldüğünü, başlıkların yazılı olduğu ama içlerinin boş olduğunu ve bu boşlukları bizim doldurmamızı talep etmişti. Bu konudaki görüşmemiz “biz mücadele ettiğimiz insanlarla ortak bir görüntü veremeyiz” demem üzerine tatsız bir şekilde kesilmiş ve Defne sertleşince de “kamuoyu önünde yazılı tartışalım” dememle sonlanmıştı. Konu bu kadar ile sınırlı kalsa buna telafi edilebilir bir anlaşmazlık gözü ile bakabilirdik ama ne yazık ki aramızda ki ayrılık bununla sınırlı kalmadı. Lüfer bayramı için hazırladığı E-Davetiyeyi gördüğümüzde şok olmuştuk. Davetiyenin birinci sırasında “İstanbul Balık Müstahsilleri Derneği” ikinci sırasında ise “ İstanbul Balık Komisyoncuları Derneği” yazıyordu.
Gerek faaliyetlerimizde gerekse FSD kampanyasına destek verdiğimiz dönemde bize karşı çok çirkin bir mücadele verenler FSD nin dağıttığı davetiyenin 1. ve 2. sırasını almışlardı. Defne "komisyoncular da müstahsiller de halin doğal parçası olarak geliyorlar. gelecekler. " diyordu


Bundan bir müddet sonra Defne kendinse hakaret edenlerle birlikte hatta GreenPeace’i de ortak ederek iş yapmaya çalıştı. Artık orta yerde bir saatli bomba gibi dolaşıyor hiçbir ahlaki standarta dayanmayan ilişkiler kuruyor kampanyanın popülerliği uğruna her türlü ahlaki değeri yok sayıyordu. Bu durumu o noktalara vardırdı ki GreenPeace denizler kampanyasının bir dönem sorumluluğunu üstlenen arkadaşa “ortalıkta benim dolandırıcı olduğuma dair dedikodular olduğunu benimle ilişkisine dikkat etmesi gerektiğini” söyleyecek kadar çirkin bir boyuta taşıdı.

Ben tüm bu dönem boyunca Defne ve Lüfer kampanyasında bir ayrım gözeterek durdum. Her ne kadar artık Defne güvenilmez birisi olsa da kampanyalarını övmeye devam ettim. Gerek davet edildiğim programlarda gerek gazete röportajlarında kampanyalarına hak ettikleri değeri verip haklarını teslim ettim. Hem TV radyo kayıtları hem de yazılı medya bunların örnekleri ile doludur. Üstelik kendim görüşmesem de benimle yapılan röportajlarda birçok gazeteciyi Defne’ye de yönlendirdim. YANLIŞ MI YAPTIM HAYIR. Bu gün bu noktada bile şahsıma, kooperatif ve birliklere ve derneğime söylediklerine rağmen hayır. Sivil toplum faaliyetlerinin bir hukuku ve aktivistlerin ahlakı olduğu, olması gerektiğine inanan biri olarak böyle yapılması gerektiğini savunuyorum.

Peki, ne oldu da birden tekrar sertleşti bu çatışma?

Kalender ordu evinin önünde ki (ne yazık ki yasal ) Gırgır avcılığının yasa dışı olduğu iddiası ile başlattığı tartışmanın bir noktasından sonra Defne Ezici çoğunluğu küçük balıkçılardan olan kooperatifleri ve birlikleri eşkıyalığa yataklık ettiği iddiası ile ortalık tekrar karıştı. Üstelik Su Ürünleri kanun taslağına Boğazın Kapatılmasını ekleyen kooperatifler ve birliğine yapılmıştı bu haksız suçlama. Yapılan tam bir itibar cinayeti idi. Hem adli hukuk hem de insan vicdanında suç olan bu ifadeler belki çaresizlik ve öfke ile söylenmiştir dedik bekledik ama Defne devam etti üstelik bu sefer “hodri meydan” diyerek. Bu olan bitenle ilgili yazımı dileyenler okuya bilir.

Gelelim Defne’nin son mesajına.

Gelelim son olaya. Geçen gün Balıkçı Forumda benim iradem dışında gerçekleşen ( bir kooperatif başkanı hasar ziyaretleri ile ilgili fotoğrafımızı paylaşmış ) bir olayda Defne aşağıda ki satırları yazarak konuya dahil oldu ve şahsımın yanı sıra derneğimizin adını da bu çirkin polemiğin içine çekti.

öncelikle söylemek isterim, adını artık sadece benim hakkımda kötü konuştuğu için duyduğum biri Kenan :) oysa bu forumla ilk tanıştığımda bambaşka yeri vardı.

geleneksel kıyı 
balıkçısının sözcülüğüne soyundu ama dernek olarak varlıklarını göremiyorum. ne bir panel, ne bir toplantı düzenlediklerini duydum. istişare toplantısında onu kovmaktan beter eden İstanbul birlik'in kıyısında varlık gösteriyor şimdilerde. tabi benim kanaatimce. kötü bir şey mi, yapılması yanlış bir şey mi? elbette değil. ama bu forumun yarattığı eleştiriye karşı İstanbul birlik Kenan'la işbirliği yapmayı seçti diye düşünüyorum. bu da ancak bu forumun gücünü gösterir. başkalarına kara çalmadan var olmayı denese aslında Kenan, problem de olmaz, derim. ama olmuyor galiba. zamanında, taa ilk lüfer bayramı öncesi hakkımda kabzımal ve gırgır reisleri ile işbirliği yapıyor iddiası atarak başlamıştı beni karalamaya. hala devam ediyor, duyduğum. Cengiz'e, Cumhur'a sözü lafı da benzerdir, öfke içerir. ona rağmen alikuşçu ile aynı fikirdeyim. keşke Kenan aşsa bunları, kara çalmadan yoluna baksa diyeceğim gibi, bu foruma da yerinin, sorumluluğunun hakkını ver, Kenan'ı bu kadar önemseme demek isterim.

alikuşçu'nun Kenan'ı sevme hakkı kadar benim ahlaksızlığına vurguyla yazma hakkım olmalı bu forumda. başka türlü aklar karalar değerlendirilemez kanaatimce.
Demiş.


Sırasıyla cevaplayalım …

  • öncelikle söylemek isterim, adını artık sadece benim hakkımda kötü konuştuğu için duyduğum biri Kenan :)

  • Yalan konuşuyor demek yakışmaz diye yanlış konuşuyor diyelim. Defne’ye karşı eleştiri düzeyinde polemiğin sayısı 4-5 cıvarıdır ama en az 10 katı kampanyalarını alkışladığım konuşmam vardır ve hepsi kayıt altındadır. Defne içine düştüğü durumdan çıkışı bu müstehzi ifade ile elde edemez.

  • geleneksel kıyı balıkçısının sözcülüğüne soyundu ama dernek olarak varlıklarını göremiyorum. ne bir panel, ne bir toplantı düzenlediklerini duydum.

  • Hem balıkçılık camiasında hem de hayatımın diğer alanlarında beni tanıyanlar bilir ki ben sözcülük önderlik gibi iddialı ve gerçekçi olmayan işlere bulaşmam. Tam da bu nedenden dolayı derneğin adını Geleneksel Balıkçılığı Yaşatma Derneği koyduk. Eğer sözcülük gibi bir niyetimiz olsaydı “Balıkçılar derneği” koyardık. Bu konuda her hangi bir engel de yoktu. Bu ifade de doğru olan tek şey var GELBALDER’İ duymaması ve görmemesi. Defne bu konuda haklı işte, çünkü Defne medya ve sosyal medyanın dışında yok. 2 AB Projesinde resmi paydaş olan, Kaş amatör balıkçılık projesinin paydaşı olan, Datça Sorumlu Balıkçılık Projesinin resmi paydaşı olan, GP, WWF, SAD ve SÜMDER ile birlikte daha kuruluşunun ikinci ayında deklerasyon yayınlayıp 50 metre derinlik yasağını cesaretle telaffuz eden, 1. yaşını henüz tamamladığında Yalova’da “Ulusal Denizimiz Marmara” panelini düzenleyen, kurulduğu günden bu yana ülkede yapılan istisnasız tüm balıkçılık toplantılarına katılan, çoğu İstanbul dışında olmak üzere 100 civarı kooperatif ziyareti yapan, her balıkçının ve balıkçı örgütünün her türlü sorununa zamanım var mı param var mı diye düşünmeden koşan, yönetim kurulunda bir akademisyen birde saygın balıkçılık bilimcisi olan GELBALDER’i göremiyor. Haklı Defne hem de çok haklı görmek için buralarda karşılaşıyor olmak lazım. Bu toplantılarda yıpratıcı tüketici saldırıları göze alıp fikirlerini savunmak lazım.

  • istişare toplantısında onu kovmaktan beter eden İstanbul birlik'in kıyısında varlık gösteriyor şimdilerde.

  • Benim en çok ilgimi bu iddia çekti. Ev sahibinin Genel Müdürlük olduğu bu toplantıda neden ve nasıl birlik tarafından kovulmaktan beter edilmişiz. Oradan bizi kimin kovmaya ne kadar hakkı varmış. Üstelik bu lafı eden kendilerinin kovulmasına karşı her zaman tepki koyan bana nasıl edilir bu laf dedim ve araştırdım. Birlik başkanına sordum nedir bu konu senin bir bilgin var mı diye. Danışma Kurulu günü Ankara’da dağıttığımız Deklerasyon metnini bazı balıkçılar alıp dağıtmış. Birlik başkanı da bunların dağıtılmasına izin vermemiş. Nasıl oluyor da gıyabımızda yapılan bir hareket nedeni ile kovulmaktan beter oluyorum. Eğer kast ettiği olay buysa tabi ki. Üstelik kim olursa olsun yapılan yanlış bir şeydir madem böyle bir şeye tanık olmuş neden müdahale etmemiş Defne. Hayat ne kadar acımasız, “Şecaat arz ederken merd-i Kıpti sirkatin söyler” miş Defne beni aşağılamaya çalışırken kendini ele vermiş.  Şu birliğin kıyısında dolaşma mevzu ise hepten bir tuhaf. Nerede dolaşacaktık. Kafeler de barlarda mı? Geleneksel Balıkçılığın korunması için faaliyet yapan birisi nerede dolaşır acaba. Önereceği bir yer varsa değerlendiririz. Acaba kendisi nerede faaliyet yapıyor da bir türlü karşılaşamıyoruz. Söylemek istediğim son şey ise kıyısında dolaştığım tek birlik değildir İstanbul Birlik. Hepsinin kıyısında dolaşmaya da devam edeceğim.

  • ama bu forumun yarattığı eleştiriye karşı İstanbul birlik Kenan'la işbirliği yapmayı seçti diye düşünüyorum

  • İstanbul Birliğin düşüncesini veya ne yaptığını söylemek bana düşmez. Cevaplamaya değer bulurlarsa cevabını verirler. Benim için ilginç olan kendisi dahil her kese hakaret edilen, iftira atılan, küfür edilen, itibar cinayetleri işlenen, kendisi gibi hiçbir balıkçılık faaliyetinin içinde olmayan bir avuç insanın toplandığı bir yerin bir gücü olduğuna gerçekten inanıyor mu yoksa orada bulunan bu bir avuç insanı yaptıkları çirkinliklere devam etmeleri için motive etmeye mi çalışıyor. İftiralara hakaretler itibar cinayetlerine devam çocuklar aman ha safları bozmayın mı demek istiyor.

  • başkalarına kara çalmadan var olmayı denese aslında Kenan, problem de olmaz, derim. ama olmuyor galiba.

  • Kara çalanlar orada aslında, ben Defne’ye hiç kara çalmadım. Yasa dışı Lüfer avlayanlar ve yasa dışı Lüfer satanlarla bayram yapmaya kalktığında eleştirdim, bir avuç gırgırcı ile bizi iş birliği yapmaya davet ettiğinde eleştirdim, kendisine ve Banu’ya en ağır en seksist hakaretler de bulunan Şevki Yalçın’la iş yapmaya üstelik bir de bu işe GP yi bulaştırmaya kalktığında eleştirdim, Kooperatifleri, Birlikleri SURKOOP’U eşkıyaya yataklık etmekle suçladığında eleştirdim. Defne’ye kara çalanlar, kendisine “siyanürcünün kızı”, “çiftliklerden aldığın paraları biliyoruz”, “çiftlikçi ajanı” benzeri bir çok karayı çalanlar belli. Defne’nin de kiminle iletişim kurmaya işbirliği yapmaya çalıştığı belli. Üslubum serttir belki ama kara çalmam ben eleştiririm sen de varsa cevabın ve istersen cevaplarsın. Hem eğer senin iddia etiğin gibi biri olsaydım Cansın’a, Kenan için dolandırıcı diyorlar dikkat et dediğinde gelir senden hesap sorardım. Yapmadım, sadece seni yıpratmamak için ses etmedim, kampanyan zarar görmesin balıkçılık düşmanlarının ekmeğine yağ sürülmesin diye tek kelam etmedim.

Yazacak söyleyecek çok şey daha var ama senin söylediklerinin, yapmaya çalıştığın ötekileştirme ve itibar cinayetinin dışına çıkmamak istiyorum. Sadece son söylediklerine cevap vermek bu söylediklerini senin mahalleye taşımak istiyorum.
Bu işi böyle kapatamazsın, bir arada tutmaya çalıştığın, dağılmasınlar diye gayret gösterdiğin, hatta bu nedenle kampanyana laf söylenenleri bile görmezden geldiğin, sesini çıkarmadığın, çıkaramadığın bu insanlar seni kurtaramaz.
Yapman gereken basit, üstelik onursuz bir şey de beklemiyorum senden.
Öz eleştiri ve özür erdemli insanların işidir insanı küçültmez yüceltir.
Hatanı kabul et ve özür dile

Bu konu kapansın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder