5 Mayıs 2021 Çarşamba

Küçük ölçekli geleneksel balıkçılara açık çağrı.


Orjinal poster


Tahrif edilmiş hali
 


“Bu çağrı uzun sayılabilecek zamandır ötelenmiş bir çağrıdır”

Ötelenmiştir çünkü bu ülkede3 son birkaç yıldır har tartışmanın “iradi bir şekilde kısırlaştırılmasından” bıkmış her eleştirinin kişiselleşmesinden yorulmuş bir durumdaydım. Gördüklerimin görülmemesinden söylediklerimin duyulmamasından bıktım usandım. Kim bilir belki yeterince açık anlatamadım belki yeterince güçlü çıkmıyor sesim ama mesele hiçbir zaman ben olmadım. Mesele her zaman geleneksel balıkçı ve onun üzerinde avcılık ve toplayıcılık yapanların geleceği meselesiydi.

Mesele kadim bir kültürün ve bu ülkenin (aslında tüm dünyanın) en kıymetli sosyoekonomik topluluğunun göz göre göre yok olması meselesidir.

Sessizliğimi bozma sebep olan ise çok kısa bir zaman diliminde yaşanan 3 vahim hadisedir.

Bunlar;

·          Kaykay/müsilaj

·          2022 dünya küçük ölçekli balıkçılık yılının isim ve hatta içerik olarak çalınması

·          Pandemi koşullarında hastalık ya da açlık ikilemindeki İstanbul balıkçısının bir kez daha yalnız bırakılmasıdır.

 

Sırasıyla devam edelim;

Kaykay balıkçılığın gündemine 2007 yılında girdi. Hem ekosistem hem de balıkçılık üzerindeki “korkunç” olumsuz etkileri gözler önünde olmasına rağmen çok kıymetli bir 10 yıl hiçbir şey yapılmadan boşa geçirildi. Bu yıl ise tam bir doğal afete dönüşmesine rağmen ölerek su yüzeyine çıkana kadar neredeyse kimsenin umurunda değildi.

Balıkçı örgütlerinde ve balıkçılıktan sorumlu resmi otoriteden ve akademyadan neredeyse hiçbir tepki gelmedi. Ta ki Marmara ben artık çok hastayım diyerek içindeki hastalığı dışarı kusup bir görsel kirlilik yaratıncaya kadar.

Sağ olsunlar Bandırma’daki enstitümüz kıt olanaklarla elini taşın altına sokup sorumluluk aldı ama onlara gelene kadar sorumluluk alması gerekenler başlarını kumun içinden çıkarıp ta ne oluyor diye bakmadılar bile. Çok tepki çekmek pahasına çok iddialı bir laf edeyim. Merkezi otoriteden İl teşkilatlarına İl teşkilatlarından taşra teşkilatlarına kadar hiçbir sorumlunun deniz kenarına indiğine bile inanmıyorum. Elbette bireysel düzeyde konuya ilgi gösteren arkadaşlar var ben sorumlu kurumsal düzeyde bir ilgisizlikten bahsediyorum.

Marmara kıyılarındaki balıkları ve küçük balıkçılarıyla beraber ölüyor siz sorumlu beyler ve hanımlar biliyorum ki cenaze namazında en önde saf tutup ne kadar üzgün olduğunuzu anlatacaksınız.

Ama katilin kim olduğunu da bu cinayete kimin sessiz kaldığını da biz biliyor olacağız.

 

Haliç’te bir vapuru vurdular dört kişi
polis katilleri arıyordu
deli cafer ismail tayfur ve şaşı
üzerime yüklediler bu işi
sarhoştum kasımpaşa’daydım
vapuru onlar vurdu ben vurmadım
cinayeti kör bir kayıkçı gördü

ben vursam kendimi vuracaktım

 

 

Bir başka husus ise;

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, tarafından 2022'yi Uluslararası Artisanal Balıkçılık ve Su Ürünleri Yılı (IYAFA 2022) yılı olarak ilan etmesi ve bu anlamlı olayın göz göre göre utanmazca önce adının çalınması sonrada içeriğinin boşaltılarak çalınmasıdır.

Bu hırsızlığa kimlerin sebep olduğu kimlerin ağızlarından sular aka aka balıklama atladığı kimlerinde saflık yada salaklıkla destekçisi olduğu konuyla ilgilenen herkesin malumudur.

2022 Balıkçılık yılı ilan edilmedi arkadaşlar. 2022 FAO tarafından Küçük Ölçekli Geleneksel Balıkçıların ve Aile Yetiştiriciliği yapan küçük üreticilerin öneminin farkındalığı ve pazarda güçlendirilmesinin amaçlandığı ve yıl boyunca tüm paydaşlarında bu fikri zemin üzerinde bir araya getirilerek biz dizi etkinlik ve eylemin planlandığı bir yıl olarak ilan edildi.

Ne yazık ki Balıkçılığın yönetiminden sorumlu merkezi otorite de Kooperatif ve birliklerimiz de (en acı olan buydu) anlı şanlı STK’larımızda bu hırsızlık sofrasında baş köseye oturmuş durumdalar. Yeri gelmişken hakkını teslim etmeden geçemeyeceğim bir tek isim var PROF. Eruğ DÜZGÜNEŞ Sosyal medyada ayıptır yazıktır terminolojiyi istediğiniz gibi kullanamazsınız diyerek tepki verdi. Eğer bireysel bazda itiraz eden başkaları da varsa anmamak benim hatam benim eksikliğimdir.

Küçük Ölçekli Geleneksel Balıkçılara 2022 sizin farkındalık yılınız, topluma önemizin anlatılacağı ve korunmanız için neler yapılacağının tartışılacağı bir yıl olacak demesi gerekenler alıverdiler 2022 yılını ellerinden.

Tam bir Atilla İlhan şirinde olduğu gibi.

 

Ve 17 mayısa kadar ilan edilen kapanma kararı.

Bildiğiniz üzere yayınlanan Genelge gıda üretimini yasaktan muaf tutuyor. Buna rağmen bürokrasinin meseleye hakim olamaması nedeniyle Pandeminin ilk yılındaki durum ile tekrar karşılaştı küçük balıkçı İstanbul’da.

İstanbul’da Küçük Balıkçının deniz gidip avlanması serbest ama evinden teknesine gitmesi yasak. Böyle absürt durumla karşı karşıya kaldık. Bir hatadır olur der geçeriz lakin tek bir şart ile. O şart bu hatayı düzelme konusunda sorumluluğu olanların gereğini yerine getirmesi şartıdır.

Ne yazık ki bu konuda tekrar yalnız kalmıştır İstanbul’un küçük balıkçısı.

Bu kadim şehrin en kadim topluluğu kimsenin umurunda değildir. Bu umursamazlık o kadar vahim boyutlardadır ki bir birlik başkanı kendisini “ne yapacağız” diye arayan bir kooperatif yöneticisine şube müdürünü ara arayarak başından savmıştır.

 

Peşi ardına yaşanan bu 3 olay Geleneksel Balıkçının özellikle de İstanbul geleneksel balıkçısının silkelenip kendisine gelmesini sağlayacak mı bilmiyorum.

 

Benim bildiğim tek bir şey var.

Hayıflanarak sızlanarak bu yok oluşu durduramayız.

Daha önce birlikte mücadele etmiş ve kazanmıştık.

Yapmamız gereken tek şey geleceğin vekaletini kimseye vermeden işe koyulmaktır.

İstanbul’da mümkün olan en büyük Geleneksel Balıkçı birlikteliğini inşa etmek, talepleri merkezileştirmek ve mücadele etmektir.

Ancak birlikte mücadele edersek kazanırız.

 

2 yorum:

  1. Yazının bir değeri kalmayalı çok zaman geçti Kenan Abicim... Ne güzel söylemişsin; "Gördüklerimin görülmemesinden, söylediklerimin duyulmamasından bıktım usandım" diyerek ama okuyan kalmadı ki bu ülkede. Kalan bir kaç kişi de senden benden birileri. Birbirimize yazıyoruz, birbirimize okuyoruz. Yazıyla dertleşiyoruz aslında. Yoksa bir şeyin değişmeyeceğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Yok sayarak, görmezden gelerek cezalandırıyorlar bizleri. Bilirsin bir nevi psikolojik işkence işte. Sonra küsüp gidiyoruz. Sonra dayanamayıp tekrar sahneye çıkıyoruz ama bakıyoruz ki yine aynı bildik bir kaç seyirci! Mücadeleye devam edeceğiz elbette ama artık öğrendik. Böyle gitmeyecek!

    YanıtlaSil
  2. Başka bir şey gelmiyor elimden ...

    YanıtlaSil