Orjinal poster
“Bu çağrı uzun sayılabilecek zamandır ötelenmiş bir çağrıdır”
Ötelenmiştir çünkü bu ülkede3 son birkaç yıldır har tartışmanın “iradi
bir şekilde kısırlaştırılmasından” bıkmış her eleştirinin kişiselleşmesinden
yorulmuş bir durumdaydım. Gördüklerimin görülmemesinden söylediklerimin
duyulmamasından bıktım usandım. Kim bilir belki yeterince açık anlatamadım
belki yeterince güçlü çıkmıyor sesim ama mesele hiçbir zaman ben olmadım.
Mesele her zaman geleneksel balıkçı ve onun üzerinde avcılık ve toplayıcılık
yapanların geleceği meselesiydi.
Mesele kadim bir kültürün ve bu ülkenin (aslında tüm dünyanın) en
kıymetli sosyoekonomik topluluğunun göz göre göre yok olması meselesidir.
Sessizliğimi bozma sebep olan ise çok kısa bir zaman diliminde
yaşanan 3 vahim hadisedir.
Bunlar;
· Kaykay/müsilaj
· 2022 dünya küçük ölçekli balıkçılık yılının
isim ve hatta içerik olarak çalınması
· Pandemi koşullarında hastalık ya da açlık ikilemindeki
İstanbul balıkçısının bir kez daha yalnız bırakılmasıdır.
Sırasıyla devam edelim;
Kaykay balıkçılığın gündemine 2007 yılında girdi. Hem ekosistem
hem de balıkçılık üzerindeki “korkunç” olumsuz etkileri gözler önünde olmasına
rağmen çok kıymetli bir 10 yıl hiçbir şey yapılmadan boşa geçirildi. Bu yıl ise
tam bir doğal afete dönüşmesine rağmen ölerek su yüzeyine çıkana kadar
neredeyse kimsenin umurunda değildi.
Balıkçı örgütlerinde ve balıkçılıktan sorumlu resmi otoriteden ve
akademyadan neredeyse hiçbir tepki gelmedi. Ta ki Marmara ben artık çok
hastayım diyerek içindeki hastalığı dışarı kusup bir görsel kirlilik
yaratıncaya kadar.
Sağ olsunlar Bandırma’daki enstitümüz kıt olanaklarla elini taşın
altına sokup sorumluluk aldı ama onlara gelene kadar sorumluluk alması
gerekenler başlarını kumun içinden çıkarıp ta ne oluyor diye bakmadılar bile.
Çok tepki çekmek pahasına çok iddialı bir laf edeyim. Merkezi otoriteden İl
teşkilatlarına İl teşkilatlarından taşra teşkilatlarına kadar hiçbir sorumlunun
deniz kenarına indiğine bile inanmıyorum. Elbette bireysel düzeyde konuya ilgi
gösteren arkadaşlar var ben sorumlu kurumsal düzeyde bir ilgisizlikten
bahsediyorum.
Marmara kıyılarındaki balıkları ve küçük balıkçılarıyla beraber
ölüyor siz sorumlu beyler ve hanımlar biliyorum ki cenaze namazında en önde saf
tutup ne kadar üzgün olduğunuzu anlatacaksınız.
Ama katilin kim olduğunu da bu cinayete kimin sessiz kaldığını da
biz biliyor olacağız.
Haliç’te bir vapuru vurdular dört kişi
Bir başka husus ise;
“Birleşmiş Milletler
Genel Kurulu, tarafından 2022'yi Uluslararası Artisanal Balıkçılık ve Su
Ürünleri Yılı (IYAFA 2022) yılı olarak ilan etmesi ve bu anlamlı olayın
göz göre göre utanmazca önce adının çalınması sonrada içeriğinin boşaltılarak çalınmasıdır.
Bu hırsızlığa kimlerin sebep olduğu
kimlerin ağızlarından sular aka aka balıklama atladığı kimlerinde saflık yada
salaklıkla destekçisi olduğu konuyla ilgilenen herkesin malumudur.
2022 Balıkçılık yılı ilan edilmedi
arkadaşlar. 2022 FAO tarafından Küçük Ölçekli Geleneksel Balıkçıların ve Aile
Yetiştiriciliği yapan küçük üreticilerin öneminin farkındalığı ve pazarda
güçlendirilmesinin amaçlandığı ve yıl boyunca tüm paydaşlarında bu fikri zemin
üzerinde bir araya getirilerek biz dizi etkinlik ve eylemin planlandığı bir yıl
olarak ilan edildi.
Ne yazık ki Balıkçılığın
yönetiminden sorumlu merkezi otorite de Kooperatif ve birliklerimiz de (en acı
olan buydu) anlı şanlı STK’larımızda bu hırsızlık sofrasında baş köseye oturmuş
durumdalar. Yeri gelmişken hakkını teslim etmeden geçemeyeceğim bir tek isim
var PROF. Eruğ DÜZGÜNEŞ Sosyal medyada ayıptır yazıktır terminolojiyi
istediğiniz gibi kullanamazsınız diyerek tepki verdi. Eğer bireysel bazda
itiraz eden başkaları da varsa anmamak benim hatam benim eksikliğimdir.
Küçük Ölçekli Geleneksel
Balıkçılara 2022 sizin farkındalık yılınız, topluma önemizin anlatılacağı ve
korunmanız için neler yapılacağının tartışılacağı bir yıl olacak demesi gerekenler
alıverdiler 2022 yılını ellerinden.
Tam bir Atilla İlhan şirinde olduğu
gibi.
Ve 17 mayısa kadar ilan edilen
kapanma kararı.
Bildiğiniz üzere yayınlanan Genelge
gıda üretimini yasaktan muaf tutuyor. Buna rağmen bürokrasinin meseleye hakim
olamaması nedeniyle Pandeminin ilk yılındaki durum ile tekrar karşılaştı küçük
balıkçı İstanbul’da.
İstanbul’da Küçük Balıkçının deniz
gidip avlanması serbest ama evinden teknesine gitmesi yasak. Böyle absürt
durumla karşı karşıya kaldık. Bir hatadır olur der geçeriz lakin tek bir şart
ile. O şart bu hatayı düzelme konusunda sorumluluğu olanların gereğini yerine
getirmesi şartıdır.
Ne yazık ki bu konuda tekrar yalnız
kalmıştır İstanbul’un küçük balıkçısı.
Bu kadim şehrin en kadim topluluğu
kimsenin umurunda değildir. Bu umursamazlık o kadar vahim boyutlardadır ki bir birlik
başkanı kendisini “ne yapacağız” diye arayan bir kooperatif yöneticisine şube
müdürünü ara arayarak başından savmıştır.
Peşi ardına yaşanan bu 3 olay
Geleneksel Balıkçının özellikle de İstanbul geleneksel balıkçısının silkelenip
kendisine gelmesini sağlayacak mı bilmiyorum.
Benim bildiğim tek bir şey var.
Hayıflanarak sızlanarak bu yok
oluşu durduramayız.
Daha önce birlikte mücadele etmiş
ve kazanmıştık.
Yapmamız gereken tek şey geleceğin
vekaletini kimseye vermeden işe koyulmaktır.
İstanbul’da mümkün olan en büyük
Geleneksel Balıkçı birlikteliğini inşa etmek, talepleri merkezileştirmek ve
mücadele etmektir.
Ancak birlikte mücadele edersek
kazanırız.
Yazının bir değeri kalmayalı çok zaman geçti Kenan Abicim... Ne güzel söylemişsin; "Gördüklerimin görülmemesinden, söylediklerimin duyulmamasından bıktım usandım" diyerek ama okuyan kalmadı ki bu ülkede. Kalan bir kaç kişi de senden benden birileri. Birbirimize yazıyoruz, birbirimize okuyoruz. Yazıyla dertleşiyoruz aslında. Yoksa bir şeyin değişmeyeceğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Yok sayarak, görmezden gelerek cezalandırıyorlar bizleri. Bilirsin bir nevi psikolojik işkence işte. Sonra küsüp gidiyoruz. Sonra dayanamayıp tekrar sahneye çıkıyoruz ama bakıyoruz ki yine aynı bildik bir kaç seyirci! Mücadeleye devam edeceğiz elbette ama artık öğrendik. Böyle gitmeyecek!
YanıtlaSilBaşka bir şey gelmiyor elimden ...
YanıtlaSil