23 Ağustos 2022 Salı

Bir bardak suda fırtına koparmak!

 

Bir bardak suda fırtına koparmak!

Yaklaşık 1 aydır neredeyse tamamı iç sularda olan ve neredeyse tamamı sadece “amatör avcılık faaliyetleri” ile kendini sınırlamış olan federasyon ve dernekler (çoğul kullandığıma bakmayın aslında büyük bir kitleyi temsil etmiyorlar) agresif bir şekilde etrafa saldırıyorlar.

Örgüt merkezlerinden başlayan bu saldırılar en tepede sert protestolar şeklinde bir görünümlü olsa da tabana doğru yayıldıkça çirkinleşiyor. Sosyal medyada ötekileştirme, aşağılama ve hakaretler gırla gidiyor. En yukarıdan başlayan bu saldırılar tabanda bir linç kampanyasına dönüşüyor.

Benim tartışmak istediğim konu işe bu çirkin kampanyadan çok (bu yöntem sadece kendilerine zarar verecek) “sürdürülebilir balıkçılık mücadelesinde gerçek paydaş olan (olması gereken) iki grubun arasında bir düşmanlık inşa etme çabalarıdır. Bu çabaların tek bir sonucu olabilir o da kutuplaşma. Kutuplaşma ise bu yapıları büyütmez sadece etrafındakileri (dar bir kitleyi) kemikleştirir. Oysa bizim ihtiyacımız olan şey öznesi canlı doğal kaynakların korunması olan amatör ve küçük ölçekli balıkçıları ayrı duran birlikte vuran yapılar haline getirmektir.

Aşağıda “sürdürülebilir bir balıkçılık yönetiminin ” sac ayağı olan 3 temel ilkeyi ve ülkemizdeki durumu anlatmaya çalışacağım. Ve neredeyse küçük bir kitap konusu olan bu meseleyi tek bir yazının içinde yapmaya çalışacağım. Çünkü gerçekten sürdürülebilir balıkçılık için mücadele ediyorsanız var olmanız ve faaliyet yapmanız gereken yer burasıdır.

IUU illegal plansız ve kayıt dışı avcılık.

Yasadışı, bildirilmeyen ve düzenlenmemiş (IUU) balıkçılık, balıkçılığın sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesine yönelik ulusal ve bölgesel çabaların yanı sıra deniz biyoçeşitliliğini koruma çabalarını baltalama potansiyeli nedeniyle deniz ekosistemlerine yönelik en büyük tehditlerden biri olmaya devam etmektedir. IUU balıkçılığı, özellikle etkin izleme, kontrol ve gözetim (MCS) için kapasite ve kaynaklara sahip olmayan gelişmekte olan ülkelerdekiler olmak üzere, yozlaşmış yönetimlerden yararlanır ve zayıf yönetim rejimlerinden yararlanır. ÖBÜ balıkçılığı her tür ve boyuttaki balıkçılıkta bulunur; hem açık denizlerde hem de ulusal yargı yetkisi dahilindeki alanlarda meydana gelir, balığın yakalanması ve kullanılmasının tüm yönleri ve aşamalarını ilgilendirir ve bazen organize suçla ilişkilendirilebilir. İyi niyetli balıkçıların yararlanabileceği balıkçılık kaynakları, IUU balıkçılığı tarafından ortadan kaldırılıyor, Bu, gelişmekte olan ülkelerdeki küçük ölçekli balıkçılığın özellikle savunmasız olduğunu kanıtlayarak, yerel balıkçılığın çöküşüne yol açabilir. IUU balıkçılığından elde edilen ürünler, denizaşırı ticaret pazarlarına girerek yerel gıda arzını kısıtlayabilir. IUU balıkçılığı bu nedenle geçim kaynaklarını tehdit eder, yoksulluğu artırır ve gıda güvensizliğini artırır.

Balıkçılığın sürdürülebilirliğinin (gelecekte de balıkçılık yapabilmenin) tek yolu kaynakların korunmasına bağlıdır. Balıkçılık politikalarının oluşması için faaliyet gösteren başta FAO olmak üzere çok sayıda örgüt ve yıllarca süren deneyimler sonucunda bunun tek yolunu avı planlamak, avı ve avcıyı kayıt altına almak ve kuralların dışına çıkılarak yapılan avcılığın engellenmesi olduğuna karar vermişlerdir.

Ülkemiz ise bu 3 sorunlu alanda mehter takımı gibi ağır ve ileri geri ilerleyişlerle hareket etmektedir. Ve yine ne yazık ki sürdürülebilir balıkçılıktan bahseden balıkçı örgütleri (son yıllarda küçük balıkçı kooperatiflerinde bir bilinçlenme olsa da) ve Sivil Toplum grupları/örgütleri ya samimiyetsizlikten ya da bilgi ve bilinç eksikliğinden bu temel meseleyi sürekli bir biçimde ıskalamakta ve topu boş sahaya çekerek tribünlere oynuyormuş görüntüsü vermektedirler.

Biz IUU’ya dönelim.

İllegal balıkçılık;

Ülkemizde son 10 yılda önemli adımlar atılmış ve Su Ürünleri Kanunun güncellenmesi ile birlikte hukuki zeminde ciddi bir hamle yapılmıştır. Lakin saha da etkin denetim konusunda aynı şeyleri söylemek mümkün değildir. Ne yazık ki tarım il teşkilatlarımız kadro ve alt yapı olarak yetersizdir. Yaklaşık 8.000km kıyısı olan bir ülkede onlarca görevi olan Sahil Güvenlik ve sayısı yok denecek düzeyde olan ve yine onlarca ek görevi olan il müdürlükleri/taşra teşkilatı personeli ile bu işin altından kalkılamaz. Yasa dışı avcılıkla mücadele tüm balıkçılık yönetimlerinin kara deliğidir desek abartmış olamayız. Bundan sonra bahsedeceğim plansız avcılık konusunun ayrılmaz ve en önemli parçasıdır.

Plansız avcılık.

Avcılığı kaynakları koruyarak yönetmek istiyorsanız yapmanız gereken avcılığı planlamaktır. Denizlerdeki türleri ve stok büyüklüklerini bilmek, avcı sayısını bilmek, hassas alanları ve korumadaki öncelikleri belirlemek ve hangi türün ne büyüklükte avlanacağına karar vermek.

Ne yazık ki ülkemiz bu konuda da henüz yolun başında. Yeni kanun ile planlama konusunda idari bir esnekliğe kavuşsa da uygulama konusunda ciddi eksiklikler ve zorluklarla karşı karşıya. Planlamanın temeli stok ölçümü ve kayıttır. Ve yine o stok üzerinde faaliyet yapan avcı gruplarının av kapasitelerinin tespit edilmesi gerekir. Bu saydıklarımın içinde sadece ticari avcılık yapanların sayılarını biliyoruz. Tekne sayısı “filo eksiltme projesi” kapsamında azalsa da groston ve makine gücü olarak filo sürekli büyüyor. Gırgır motorlarının boyları aynı kalsa da av aracı taşıma kapasiteleri, balık taşıma kapasiteleri ve makine güçleri sürekli artıyor. En iyimser bir tahminle ülkede yakalanan balığın 15-20 katı av kapasitesine sahip bir filomuz var ve (muhtemelen) ton başına avlanan balıkta en fazla mazot tüketen birinci ülkeyiz (bu iddiam gırgır avcılığı içindir)

GFCM Akdeniz çanağında bulunan ülkelerde nüfusun %10 unun amatör balıkçılık yaptığını söylüyor. Ülkemizde bu oranın ne olduğunu bilmiyoruz. Sadece tekne üzerinde denizde avcılık yapanların sayısı hakkında fikir yürütmek mümkün. İstanbul ve kuzey egede her balıkçı barınağında yaklaşık 10 küçük balıkçı teknesine karşılık 100 amatör oltacı teknesi bulunmaktadır. Üstelik egeye doğru inildiğinde bu oran amatör balıkçı lehine daha da artmaktadır. Karada (kıyıdan) ekosistemin en kırılgan en hassas olduğu alanlarda ise fikir yürütmek bile mümkün değildir.

Şimdi denizlerde av yapan amatör avcı sayısını (devasa büyüklüğü bütün çıplaklığı ile görüldüğü halde) bilmeden balıkçılığı yönetmek mümkün müdür sorusuna cevabı olanların önce kendilerine sonrada bu cevabı bizlere vermeleri gerekir.

Ömürleri kısa doğal olarak üreme yaşları erken olan İstavrit, Lüfer, Mezgit ve benzeri türleri bir kenara koyarsak Uzun ömürlü ve üreme yaşı geç olan üstelik bu türlerin bir çoğu da hermafroid ise ve yine bu türler üzerinde en büyük baskıyı ( tek balığı bile gösterebilen gelişmiş sounderler, sanal çapalar, çok pahalı jig kamışları ve makinaları kullanan) “amatör” avcılar oluştururken ve sen yine bunların sayısını ve kullandığı teçhizatı bilmiyorken demersal stokların nasıl koruyacak ve dip balıkçılığını nasıl yöneteceksin.

Bu konuya yazının sonunda tekrar döneceğim.

Avın raporlanması.

Ne yazık ki (ayırımsız söylüyorum) ülkedeki tüm balıkçı kitlesi bir av kaydı tutmuyor ve bu raporlanmıyor. İdare bu nedenle gerek teknik gerekse mevzuatı güncelleyerek birçok adım attı. Atmaya da devam ediyor lakin bir arpa boyu yol alamadık desem her halde haksız sayılmam. Mesela (yanlış hatırlamıyorsam) geçen sene tutulan Hamsi 90.000 ton civarında görünüyor. Yahu bizim balık unu sanayimiz 150.000 tona yakın kapasiteye sahip.

Küçük balıkçı da muaf değil bu eleştiriden. Kooperatifler (hepsi değil) müstahsil belgesi kesse de satış yeri olmayan veya balığını direk balıkhaneye yollayan küçük balıkçının hangi türü ne kadar tuttuğunu kimse bilmiyor.

Ya amatörler?

Egede ve güney Marmara’da tutulan Trança, Mercan, Sinarit, Antenli ve bir çok stok büyüklüğü tehlike durumuna gelmiş türleri ne kadar avlıyor ve karaya çıkarıyorlar bilen yok.

Adı amatör balıkçılık turizmi olan ve bu teknelerde denize giden insanların sayısını da tuttukları miktarları da bilmiyoruz.

Resmi otorite küçük balıkçının teknesinde bulunan Palamut çaparilerini markalayıp envanterini çıkarmaya çalışıyor (Marmara ve Karadeniz’de çıkacak rakam 3000 civarıdır) ama ondan en az 30 kat fazla amatörün kullandığı çapariyi merak etmiyor. Ve doğal olarak bu arkadaşların ne kadar palamut avladığını da …

3 ana başlığa sahip olsa da IUU kapsamlı ve bir o kadar da sorunlu bir alan. Günümüzde balıkçılık sorunları adı altında tartışılan balık boyu vb. birçok konu önemsiz olmasa da bu sac ayağının içinde sıradan ayrıntı durumundan öteye geçmez.

Şimdi gelelim şu linç ve ötekileştirme kampanyalarına.

Hatta resmi balıkçılıktan sorumlu resmi otoriteye diz çöktürmek için haklı argümanlar yerine (görürsün sana neler yapacağız) anlamına gelen kampanyalara.

Arkadaşlar bu ülkede resmi otorite ile (kavga eden değil) en çok tartışan kurum ve kişi hedef almadan sadece politikalar üzerinden en çok eleştiri yapanlardan birisiyim. Mesela Genel Müdürümüz son dönemde bana ciddi ciddi gönül koydu. Doğru bulmasam da kendisinin bileceği bir şeydir diyerek üzerinde durmadım.

Yine kampanyanızın bir parçası haline gelen SÜRKOP başkanı ile de balıkçılık ve mücadele konusunda ciddi görüş ayrılıklarım ve eleştirilerim var.

Mesela sizin bir yarışma posterinde logosunu (küçük ölçekli balıkçılık yılı ile yarışmanın bir alakası yok) kullandığınız BM ve IYAFA tarafından ilan edilen 2022 GELENEKSEL BALIKÇILIK yılı konusunda çok sert eleştirim var. Üstelik bu eleştiri sadece SÜRKOOP’a da yönelik değil. Genel müdürlüğe de var.

Ülkemiz o halde ki bu kadar önemli bir yılda Ankara Su Ürünleri şube müdürlüğü 2022 yılı kapsamında Hamsi dağıtıyor bir federasyon 2022 yılı kapsamında balık avı yarışması düzenliyor.

Açıklama şöyle; “Uluslararası Geleneksel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiricilik Yılı ( IYAFA 2022 ) Etkinlikleri kapsamında ASOF tarafından düzenlenen bu yarışmaya …”

Eğer yarışma 2022 etkinlikleri kapsamında düzenleniyorsa bu yarışmada yapılması gereken küçük ölçekli geleneksel balıkçılığın ve onun korunmasının önemi konusunda farkındalık yaratmaktadır.

Ne tuhaf değil mi. Ticari diyerek küçümsedikleri ve ötekileştirdikleri bir avcı grubunun önemini anlatacaklarını iddia etmeleri.

Ama bu durumda Genel Müdürün Sarıyer’de ki konuşmasına Hem ticarileri mutlu etmiş hem de biz amatörleri üzmemiş olurdunuz” diyerek sitem eden (bir derneğinizin temsilcisi) arkadaşınız küçük ölçekli ticari balıkçıları onurlandırmanızı (ve gerçekten çok sayıda arkadaşınız) nasıl karşılar acaba. Belli ki ticarilerin mutlu olmaması gerekiyor.

Onlar ne yazdığımdan anlamaz ya da bir şekilde onları kandırırız diyorsanız o başka. Ama 2022 geleneksel balıkçılık yılı hatırlatmanız için ben kendi adıma teşekkür etmeden geçemeyeceğim (!)

 

Son olarak Sarıyer konuşmalarına dair birkaç şey söylemek istiyorum.

O toplantıdaki konuşmaları dinledim. Abartılan bir şey de yok haksız itham da.

Konuşmanın içinde dikkat edilmesi gereken tek şey “bir avuç amatörü tenzih ederim” demek olurdu. Lakin bu sorunlu kitleye o “o gerçek amatörler de tek kelam etmiyor” 😊

İstanbul’da kelimenin gerçek anlamı ile bir amatör balıkçı sorunu var.  Bırakın balıkçılığı (üst üste 10 türün adını sayamazlar) denizciliği bile bilmiyorlar. Kuralları önemsemiyorlar. Sadece diğer paydaşları değil karasal avlanma yerlerinde başka amatör bile istemiyorlar. Her sene ciddi kavgalar oluyor ve sahillerde çeteleşerek avlanabiliyorlar. Birinci yürüyüş bandında (özellikle boğaz) yürüyüş yapan insan kurşun ve iğne aralanmalarına maruz kalıyor.

Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde canınızın istediği yerde avlanamazsınız. Günlük hayatı etkileyecek derecede kalabalık oluşturarak faaliyet yapamazsınız.

Diyelim ki kural hukuk tanımadan yapmaya devam ediyorsunuz bu durumda da arsızlık yapamazsınız.

Hayatında boğazda bırak olta atmayı çay içmemiş insanlar şişmiş egoları ile kendilerini görünür kılmaya çalışanların maşaları olmamalı.

Özneniz sürdürülebilir balıkçılık olduğu sürece her kişi ve kurumu eleştirebilirsiniz. Hatta zaman zaman bu eleştirilerde haksız bile olsanız bu paydaşlık hukuku içinde çözülür.

Ama linç etmeye kalkmak daha da kötüsü haddini aşarak diz çöktürmeye çalışmak sizi aşar.

Ne SÜRKOOP başkanını nede Genel Müdürü size yedirmeyiz.

Kendinize gelin.

1 yorum:

  1. Okuduğum en komik yazılardan biri herhalde. Bir atasözü derki; "Kimin ekmeğini yersen, onun kılıcını sallarsın" 🙂 Kimse kimseyi yemez merak etmeyin de, kimsenin yaptığı da söylediği de yanına kalmaz. Dediğiniz gibi biz kurallara uyan bir avuç amatör değil koskoca bir camiayız... Onun için bırakın birilerinin kılıcını sallamayı.

    Amatör balıkçılara haksız ithamda bulunanları korumayı.

    Koruma ve kontrol yapması gereken kurumları göreve davet edin ve kaçak avlanan balıkçılara sitem edin...Çamur at izi kalsınla olmuyor bu işler. Ankara da 7-8 cm lik hamsileride amatörler tutup satıyor öyle değilmi sayın kıyı balıkçısı..Biz her yerde ve her şartta hakkımızı koruruz. Doğru bildiğimiz de sonuna kadar savunuruz. Anlayabildiniz mi?

    YanıtlaSil