17 Ocak 2012 Salı

GELENEKSEL BALIKÇILIĞI YAŞATMA DERNEĞİ.
GEBALDER

Türk balıkçılığının 2000’li yıllarınbaşında girdiği kriz giderek derinleşmekte ve balıkçılığımız varlığını devamettireme me noktasına doğru hızla ilerlemektedir. Balıkçılık rejimimizin böyle devam edemeyeceği konusunda herkes hem fikir olmasına rağmen, çözümler tartışılmaya başlandığında ya da en azından acil önlemler konuşulmaya çalışıldığında bir ortak payda oluşturma konusunda hiç bir ilerleme sağlanamamaktadır. Sektörü temsil eden her balıkçı gurubu, kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmekte ve kendi problemlerinin çözümlerini balıkçılık sorunlarının çözümleri olarak anlamaktadırlar. Son 3 yıldır yapılan her balıkçılık toplantısı, çatışmalar ve karmaşa ile son ermiş en küçük bir anlaşma bile sağlanamamıştır. Yine son 3 yıldır gerek idarenin iyileştirme girişimleri gerekse küçük balıkçı ve STK’ların reform talepleri karşısında direnen, bu direnişini de giderek sertleştiren bir "Endüstriyel Avcı Gurubu" ile karşı karşıyayız. Bu gurup, maddi güçleri, siyasalil işkileri, camiadaki psikolojik üstünlükleri ile her türlü reforma karşı direnme konusunda kararlı gözükmektedir. Yaşadığımız süreç giderek balıkçılık yönetimi içindeki duruşları netleştirmiş, resim bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmıştır.Canlı doğal kaynakların korunması ve sürdürülebilirliğini savunan STK’lar ile “sucul kaynakların sürdürülebilirliği ve hakça paylaşımını” savunarak mücadeleye atılan küçük kıyı balıkçısı bu mücadelenin motor gücü olacaktır.
Mevcut durum geleneksel balıkçılığımızı ve doğal olarak küçük balıkçılık ekonomisini ve sosyo-ekonomik bir gurup olarak küçük balıkçıyı da yok etmektedir. Son 20 yıldır, Endüstriyel av takımları oğullara geçerek gelenekselliğini sürdürürken, küçük balıkçı av araçlarını ve mesleğini oğullarına devretmekten acizdir. Neredeyse hiç bir küçük balıkçı, çocuklarının balıkçı olmasını istememekte evlatları için başka çareler aramaktadır. Yılların umursamazlığı içinde kaderine terkedilmiştir. Bu memlekette balıkçılık sorunları diye yapılan tüm tartışmalar kirlilik,endüstriyel avcılar ve balık stokları ile sınırlı kalmış, akademik camiamızın bile ilgi alanları içinde kendine yer bulamamıştır. Balık stoklarında yükseliş sağlanırsa bunun bütün balıkçı guruplarına faydası olur anlayışı ile küçük balıkçı göz ardı edilmiş, ne zaman ki aşağıdan yukarıya doğru yükselmeye başlayan homurtu, hakça paylaşım taleplerine dönüşmüş, o zaman kıyı ve küçük balıkçılık kendine gündemde yar açmaya başlamıştır. Sorun sadece stokları korumak değildir, sorun “yönetimdeeşitlik-avcılıkta adalet” sorunudur. Bu sorun Türk balıkçılık tarihine “Sucul kaynakların hakça paylaşımı” ana lafzı ile girmiştir ve söküp atmaya da kimsenin gücü yetmeyecektir.
İçinde yaşadığımız dünya ve ülkemiz hızla değişmektedir, balıkçılığımızın ve küçük balıkçının bu değişimden etkilenmemesi, kendini bu değişimin çekim alanına kaptırması mümkün değildir.  Küçük balıkçı artık kendiyaşamından elde ettiği deneysel bilgiyi evrensel ve bilimsel parametrelerin süzgecinden geçirmeye ve kendi yol haritasını kendi çizmeye başlamıştır.
Balıkçılığın ıslahı ve yeni balıkçılık düzeni için yola çıkan küçük balıkçı bundan sonra ayrıntılar ve kısmi iyileştirmeler ile yetinemez. Küçük balıkçı varlığını devam ettirebilmenin yegane yolunu öğrenmiştir. Bu yol, üzerinde yaşadığı ve avcılık faaliyeti yaptığı “Geleneksel Kıyının korunması için mücadele” yoludur. En hassas eko sisteminvar olduğu kıyı üzerindeki her türlü baskıya karşı mücadele etmeden kıyıyıkoruyamayız. Kıyıyı koruyamazsak ta kendimizi koruyamayız. Varlığımızı devam ettirebilmenin tek yolu kıyının korunmasından geçmektedir. Denizlerdeki bu en hassas yaşam alanları ile küçük balıkçılığın kaderleri ortaktır. Kurduğumuz mantık basittir; kendimizi korumak için kıyı balıkçılığını korumak gerekir, kıyı balıkçılığını korumak içinde kıyının korunması gerekir.

Küçük balıkçı bu mücadele de kendini nasıl var edebilir?
Bu sorunun cevabı aynı zamanda neden dernekleşme, neden bağımsız örgütlenme sorusunun da cevabını içermektedir ve sorunun cevabı gayet basittir. Küçük balıkçı, balıkçılık rejimimiz içinde temsil edilememektedir ve idare tarafından gerçek bir paydaş değildir. Bu söylem bir eleştiri ya da sitemden kaynaklanan bir söylem değil ne yazık kibalıkçılık örgütlenmelerimizin bir gerçeğidir. Sırası ile kooperatiflerimiz ve birliklerimiz, endüstriyel avcı guruplarının, büyük balıkçıların baskısı altındadır. Talepler ya bulundukları yerlerde bastırılmakta ya da Ankara’ya doğru yaklaştıkça kaybolmaktadır. Mücadelenin en çok sertleştiği, küçük balıkçının sürdürülebilirlik için en çok mücadele ettiği yakın geçmişte bile durum değişmemiştir. Kooperatiflerimiz idari ve mali baskı altında günlük problemlerden başlarını kaldıramamış, gerek bulundukları yerlerde gerekse Ankara’da büyükbalıkçı baskısına direnememiştir.
Küçük balıkçının bu mücadelede ihtiyacı olan yegane güç kendi bağımsız örgütlenmesi ve o örgütlenme temelinde oluşacak bir birliktir. Aşağıdan yukarı doğru sağlanacak bir küçük balıkçı birliği hem “Sürdürülebilirlik ve hakça paylaşım mücadelesinin önünü açacak” hem de ağır koşullar altında varlığını devam ettirmeye çalışan ”küçük balıkçı kooperatiflerinin de en güçlü paydaşı" olacaktır.
Yazının metninde de anlaşılacağı gibi bu yazı dernekleşme girişiminin kamu oyumuza ilanıdır. Ege, Marmara ve Karadeniz bölgesindeki diğer dernekleşme girişimleri ile buluşarak ülke çapında bir küçük balıkçı temsiliyeti sağlamak için yola çıkan GEBALDER Şubat ayı ilk haftası içinde tüzel kişiliğini kazanarak camiamız içinde yerini alacaktır.


Dernek girişimi adına
Cengiz KAYA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder