11 Nisan 2012 Çarşamba

Gırgır avlanma derinliği üzerine.Gırgır avlanma derinliği üzerine yapılan tartışmalar sadece “bir hakça paylaşım” tartışması değildir. Bu tartışma “sürdürülebilir balıkçılık ve canlı kaynakların korunması” tartışmalarının mihenk taşlarından biridir” Elbette ki bu tartışmanın sınırlandırmadan yana katılımcılarının bir bölümü konuya sadece bir paylaşım sorunu nedeni ile katılıyor. Ama bizim ülkemiz de bu konuyu balıkçılık tartışmalarının tepelerine taşıyanların önemli bir bölümü sadece bir paylaşım nedeni ile yapmıyorlar bu tartışmayı. Bu nedenle de bu tartışmanın artık uzun sayılabilecek süreci içinde dönem dönem yapılan çubuk bükmeler kapılmadan tartışmak gerekir.
Ben cevap vermeye başlamadan önce bir noktaya dikkat çekmek istiyorum, biz bu konuyu yaklaşık 4 yıldır tartışmakta ve bir talep olarak gündem de tutmaktayız. Bu sürecin son 2 yılı ise tartışmanın da mücadelenin de en sert ve en yoğun olduğu dönemdir. Bütün bu dönemler boyunca, bize karşı sürülen fikirlerin en tartışmaya değeni ise bir gırgır avcısı olmayan Serdar’ın fikirleridir. Eğilmeden, bükülmeden hatta argo deyimle harbiden konuya girmiş ve bu düzenlemenin sosyo-ekonomik sonuçları üzerinden tartışmaya katılmıştır. Bilmeyenler için söyleyeyim, her ikimizin de küçük gırgır sahibi dostları arkadaşları vardır. Bu nedenle ben Serdar’ın ne dediğini ve neden söylediğini herkesten daha iyi anlayabileceğimi düşünüyorum. Bu tartışma bir arkadaşın bir arkadaşı ile yaptığı fikir tartışmasıdır, içinde duygular da aidiyetler de vardır ama gerçek ve samimi bir tartışmadır. Tartışmaya katılacakların buna dikkat ederek hareket etmeleri belki de bu güne kadar bu konuda yapılmış içeriği en zengin ve kalitesi en yüksek hatta iddialı bir ifadeyle çözüme katkı yağlayabilecek bir tartışmanın tarafı olabileceklerini unutmamalıdırlar.
Bu tartışmanın ilerleyen bölümlerinde Serdar’ın dikkat çektiği noktaya dönecek ve uygulamanın sosyo-ekonomik sonuçları üzerine konuşacağız. Kim bilir belki de bu konuda hakça çözümler üretiriz ve balıkçılık yönetimimiz bu çözüm önerilerini dikkate alır.
GIRGIR AVCILIĞI DERİNLİK YASAĞI
Daha önce yapılan tartışmalarda sıkça tekrarladığım bir söz var. Biz Türk balıkçılığını ve sorunların olası çözümlerini yanlış ezberlerle tartışıyoruz. Bu yanlış ezberler gerek balıkçı gerekse bürokrasi içinde o kadar yaygın ki çözüm konusundaki en yüksek niyetlerle yapılan tartışmalar bir yere kadar geldikten sonra tıkanıyor ve bir ilerleme sağlayamıyoruz. Bunun tek bir sebebi var, yaptığımız tartışmalarda tıkanmamızın sebebi bize karşıt fikirler ve argümanlar değil, bir aşamadan sonra kendi düşüncelerimizin önüne çıkan yanlış ezberimizdir. Bu yanlış ezber o kadar yaygın ve etkilidir ki zaman zaman aynı durumu akademik camiamızda yaşamaktadır.
Biz bu ülkede av araçları ve avcılık modelleri hakkında yanlış bir ezbere sahibiz. İşte bu yanlış ezber nedeni Marmara’da trolü yasaklayıp algarnayı ya da gırgır avcılığını serbest bırakabiliyoruz. Bir Allahlın kulu çıkıp “Marmara’da trol yasak peki kirişli trol olan algarna nasıl serbest oluyor , bari mevzuatta düzeltme yapın” demiyor, diyemiyor. Şimdi algarnacılar ayaklanıp konuyu başka yere çekmeye çalışmasın, amacım iddialarıma delil göstermekten, hem de komik bir delil göstermekten başka bir şey değildir. Bana kalsa ben kontrollü bir karides trolünü algarnaya tercih ederim.
Dedik ya ezber yanlış diye devam edelim, gırgır hangi derinliklerde hangi tür balıkları avlamak için geliştirilmiş bir av aracıdır? Bu sorunun cevabı çok basittir. Gırgır orta su ve su üstü balıkları avlamak için geliştirilmiş bir av aracıdır. Bizde ise durum böyle değildir. Biz 9, 12, 14 mm göz açıklıklarına sahip ağlarla her tür balığı her bölge ve her derinlikte avlamayı başaran, bu ağda yaptığımız modifikasyonla literatüre geçen bir ülkeyiz. Derinlik tartışmasını sağlıklı yapabilmek ve doğru sonuçlara ulaşabilmek için tek yol Gırgır avcılığının külliyen yanlış olduğunu (veya olmadığını) anlaşmak zorundayız.
Ben bir kez daha (çoğu okuyucuyu sıkmak bahasına) bazı tekrarlar yapacağım.
Gırgır ağı ve metodu ile avlayacağımız türler orta ve su üstünde yaşayan genellikle de göçmen olan balıklardır. Gırgır avcılığı dip balıklarının endüstriyel avcılığında kullanılmaz. Dip balıkları gırgıra göre gerek ilk yatırım maliyetleri, gerekse işletme giderleri daha düşük olan ve seçicilik özelliği daha yüksek olan dip trolü ile avlanır. Trol çoğunuzun bildiği kapılar vasıtası ile kolları açılan, dibe temas ederek bir tekne tarından çekilerek dibi süpüren bir av aracıdır. Sadece bizim ülkemizde değil neredeyse tüm dünyada kıyılarda ve çok ülkede korumalı alanlarda kullanılması yasaktır. Bu yasağın sebebi ise sucul yaşamın en canlı olduğu kıyı faunası ve florasının korunması sucul ekosistemin en hassas alanları olan kıyı ve kıyı ötesinde fiziki baskının oluşmasına sebebiyet vermemektir. Balık balıkçılık gibi konuları bilen ve ilgilenenlerin neredeyse (gırgırcılar dahil) tamamının kabul ettiği ve onayladığı bir gerçektir bu. Kıyı ve kıyı ötesinde dipte sürüklenen ya da çekilen av araçları ile yapılan avcılık zararlıdır.
Gırgır av aracı ise denizde balık sürülerini dairesel olarak çevirip hapis ettikten sonra kurşun yakalarındaki mapa denilen halkalardan geçen bir çelik tel vasıtası ile büzülüp ağın son kısmına sıkıştırılmış avın çeşitli yöntemlerle tekneye aktarılması şeklinde yapılan avcılık türüdür. Günümüzde ortalama bir gırgır ağının kurşun yakası ortalama 5 ton civarındadır. Bu ağırlığın bu kadar fazla oluşunun sebebi ağın hızla batmasını sağlamak ve tel çekilirken kurşun yakanın dipten havalanmasını engellemektir.
Trol bir noktadan diğer noktaya doğru doğrusal süpürme işlemi yaparken gırgır yine dibe temas ederek dairesel bir süpürme işlemi yapmaktadır. Trol yolunun üzerine çıkan taş, batık vs. gibi her hangi bir engel nedeni ile çalışamazken gırgır dipten yukarıya doğru yükselme hareki nedeni ile takılma ve yırtılmalar olsa bile trole göre çok daha geniş bir çalışma alanına sahiptir. Trol ağları takılma ve bu takılmalar sonucundaki yırtılmalar esnasında dipteki doğal yapıya daha düşük zararlar verir ve daha düşük miktarlarda ağ parçalarının denizde kalmasına sebep olurken gırgır devasa büyük makine güçleri sayesinde dipteki yapıyı bozar, taşları kırar ve bazen tonlarla ifade edilen ağ torlarının deniz dibinde kalmasına sebep olur. Bizim burada Burgaz ada kalpazan kaya ve yelken kaya, yassı adada bulgurlu taşı, büyük adaya yönlendirilmiş doğal gaz borusu, tuzlada mercan taşı gırgır ağ torları ve kurşun yakaları ile sarılmış, tüm yuvaların giriş ve çıkışları işlevsiz hale gelmiştir. Kısa gırgır dip yapısını ya kırarak ya da ağlarla örterek bozar. Bu nedenler de kıyıda gırgır avcılığı aynı trol gibi zararlıdır.
Kıyı ve kıyı ötesi gerek ticari değeri yüksek dip balıkları gerekse biyolojik sürdürülebilirlik açısından denizlerin en hassas korunmaya en muhtaç alanlarıdır. Bu koruma sadece dip yapısının korunması fauna ve floranın zarar görmesinin engellenmesi ile bozulmamaktadır. Genellikle gece yapılan avcılıklardı pervane sesleri, birkaç bin beygirlik motorların gürültüleri ağın altının basılması esnasında oluşan sesler başka bir kirliliğe sebep olurlar ve kıyı balıklarının yaşam alanlarında huzursuzluklarına sebep olurlar. Bu kirlilik ise tahmin edeceğiniz gibi gürültü kirliliğidir.
Gırgır ve trol avcılığının kıyıdan uzaklaştırılmasının nedeni kıyı ve kıyı ötesi doğal ortamının korunması ve bio çeşitliliğin sürdürülebilirliğinin sağlanması nedeni iledir. Balıkçılığı biraz bilerek bu tartışmaya katılan yada okuyan herkesin cevap vermesi gereken soru, yasağın sosyo ekonomik sonuçlarının ne olacağından önce mevcut gırgır avcılığının kıyı ve kıyı ötesi sucul yaşamı, dip yapısı, tür çeşitliliği vs. gibi konularda bakı oluşturup oluşturmadığıdır. Bu soruya hayır böyle bir baskı söz konusu değildir diyor/diyebiliyorsanız kıyı ve kıyı ötesinde trol avcılığını da savunmalı en azından sorgulamalısınız.
Kıyıda oluşan baskıyı ve zararı kabul ediyor ve sosyal sonuçlarını düşünerek yasak talebine karşı çıkıyorsanız unutmamanız gereken tek şey sadece zaman kazanmaya çalıştığınızdır. Tüm dünyada deniz koruma alanları oluşturulup bunlara yenilerinin eklendiği bir dönemde bizim ülkemizde çok basit bir gerçeğin karmaşık ve çetrefilli bir konuya dönüştürülüp tartışılması sadece vagon sallamaktır. Yine tartışmalar içinde geçen bir konu ise yasak yerine deniz koruma alanlarının yasağa bir alternatif gibi sunulmasıdır. Trol ve gırgırın kıyıdan uzaklaştırılması deniz koruma alanlarının içinde bir ayrıntıdır. Tıpkı, manyat, trata algarna yasakları gibi. Kıyı ve kıyı ötesinin endüstriyel av araçlarına kapatılarak zaten bir deniz koruma alanı oluşturuyorsunuz. 20 metre altı gırgırlara kıyıda avlanma izni verme bu koruma alanları içinde küçük (nasıl bir küçüklükse) gırgırla ayrıcalık sağlamaktan başka bir şey değildir.
Serdarın söylediği ve düşüncelerim.

Serdarın tartışmayı başlattığı yazının ana fikri bu yasağın küçük takımları büyümeye zorlayacağı zaten aşırı büyük av takımlarımızın sayısında bir artışa sebep olacağıdır. Çok emin olamadığım bir düşünce olarak ta kıyıdan uzaklaştırılan takımların ağ derinliklerinde artış olacağına dair bir şüphedir.
Filo yönetimi ve filo küçültme üzerine yaptığımız tartışmalar zaten filonun bu hali ile bile hem sayı hem de av kapasitesi ihtiyacımızın çok üzerinde olduğu konusunda ortak bir fikre sahip olduğumuzun ispatıdır. Hatta Genel Müdürlüğün yetki ve tahsis edilen bir bütçeyle filo küçültme konusunda harekete geçeceğini de öğrenmiş bulunuyoruz. Yine mevcut yasalara göre tekne büyütme hakkını kullanmamış teknelerin büyütme hakları %20 ile sınırlıdır.
Yazının girişinde bahsettiğimiz yanlış ezber burada da ortaya çıkmakta, gırgır av takımları ile dip ve dibe yapışık balıkların nasıl avlanabileceği sorusuna cevap aranmaktadır. Sorun tamda burada dır, gırgır av ekipmanları ile Marmara’da avlanabilecek balıklar; İstavrit, hamsi, uskumru, sardalye, palamut vb. gibi orta su ya da su üstü balıklarıdır. 16-17-18-20 metre gibi tekneler bu balıkları Marmara’da rahatlıkla avlayabilirler. Üstelik bu tarz bir avcılık öncekilere göre işletme giderlerinde ciddi düşüşlere sebep olacaktır. Dipten kurtulmuş bir gırgır avcılığı daha az tayfa daha az ağ amortisman gideri demektir.
İşte burada karşımıza çıkan soru diğer büyük teknelerle nasıl rekabet edebilecekleridir. Bunun çözümü ise yine çok karmaşık bir mesele değildir. Filoda sayısal ve kapasite olarak küçülme sağlamak, tür ve tekne başına kotaya geçmek bu işi bu problemin en kolay çözümüdür. Yapmamız gereken balıkçılığa dair bildiğimiz her şeyi sıfırlayarak tartışmaktan başka bir şey değildir. Eski ve hatalı balıkçılık anlayışımız, eski bilgilerimiz “sürdürülebilir balıkçılık ve hakça paylaşım” amacımızın önündeki en büyük engeldir.
Bu temel anlayıştan kurtularak konuya yaklaştığımızda EU ülkeleri ve diğer ülkelerde de uygulanan bu düzenlemeleri daha iyi kavrar bir gurup insanın talep ettiği bu düzenlemenin aslında gırgır avcılığına ya da küçük gırgırların ölümü ile sonuçlanabilecek bir savaş girişimi olmadığını anlayabilirsiniz.
Benim sona sakladığım ve dikkat çekmek istediğim bir başka husus ise küçük dediğimiz gırgırların gerçekte küçük olup olmadıklarıdır. 18-20 metre arasındaki bu takımlar ortalama 65-70 kulaç derinliğinde ağları, bu ağların kurşun yakalarındaki ortalama 2-2,5 ton ağırlıkları ile yaz balıkçılığında 6-12 kulaç derinliğin de sularda avlanmaktadırlar. Bu derinlikte ağlar, bu kadar ağır kurşun yakaları ile başı kıyıdaki dairesel trolü görmezden gelmek izah edilemeyecek bir durumdur. Devasa büyük gırgır takımları karşısında bu takımları küçük kategorisine sokup kıyılarda avcılık yapmalarına izin vermek başlı başına sürdürülebilir balıkçılık fikrine ihanettir. Bizim önümüzdeki görev kıyıları, stokları, türleri korumak ve buna geçiş sürecinde adaletin sağlanması, sonrasında da hakça bir paylaşımın gerçekleştirilmesi için mücadele etmektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder