18 Nisan 2012 Çarşamba

Sezon değerlendirmesi

Bir endüstriyel av sezonu daha arkamızda kaldı, balık avlamak için çaba harcamak yerine “balıkları ve denizleri korumak için verilen mücadele” ile geçen bir av sezonu. Sezonun avcılık kısmı herkesin malumu, çok fazla ayrıntıya girmenin bilinenleri tekrarlamanın her halde çok anlamı yok. Türk balıkçılı son 10 yıldır Hamsi, İstavrit, Sardalye vb. gibi kısa ömürlü nispeten aldığı yaraları çabuk sarabilen stoklar üzerinden varlığını devam ettirmeye çalışıyor. Lüfer nereyse hiç olmadı, Palamut olacakmış gibi yapıp kısa zamanda ortadan kayboldu. Uskumruyu, Kolyozu Marmara’da çoktan unuttuk, Tekir bu sene trolcülerin yüzünü güldürmediği gibi küçük balıkçıya da göstermedi yüzünü, Mezgitte öyle, Kalkan av yasağı başlamak üzere ama geçen seneki avın 1 çeyreği bile yapılmadı henüz. Velhasıl avcılık açısından biraz daha kötüye giden bir yıl oldu. Endüstriyellerin umutları ise seneye kaldı, ne de olsa insan nefes aldıkça umut bitmezmiş. Rahmetli reisimde öyle demez miydi zaten “ balıkçının karnını yarmışlar içinden yarın çıkmış” ama yarın için bu günden kimse de bir şey yapmazmış.

Son 3 yıldır geçtiğimiz sezon dediğimizde aklımıza sadece balık ve avcılık gelmiyor. Son 3 yıldır bu ülkede giderek yükselen bir sürdürülebilirlik ve hakça paylaşım mücadelesi ve bu mücadelenin içinden geçtiği süreçte olanları da değerlendirmek gerekiyor. Bu nedenle geçen sezon yaşananları ve bu sezona aktarılanları hatırlamakta fayda var.

Geçen sezon bir evvelki yılın FSD ve Greenpeace yavru balık kampanyaları ardından kısmı ve yetersiz olsa da umut verici iyileştirmelerle başlandı. Hepimizin bildiği gibi Genel Müdürlük Lüfer başta olmak üzere bazı balık türlerinin avlanma boyunu yeniden düzenledi. İstanbul ve boğaz çevresi gırgır takımlarının yeni düzenlemeye karşı eylemleri, yasağı ihlal etme konusundaki ısrarlı tavırları ve bu yasağın uygulanması için mücadele eden STK ve forum çevresi faaliyetleri bu döneme damgasını vurdu. Medya için giderek popülerleşen bu mücadele ve mücadelenin karşıt tarafları daha fazla gündemde yer bulmaya başladılar. 

Diğer yandan bu süreç balıkçı camiamızın esasen bildiği bir sorunu, bu sorun karşısında çaresiz kalan bürokrasinin yetersizliğine bir kez daha şahit oldu. Yetersiz alt yapı, denetim konusunda gönülsüz personel, yerel yönetimlerin olaya baştan savmacı bakışı ve halkımızın konu hakkındaki bilgi eksikliği ve duyarsız davranması sonucunda yasa dışı avlanmış balıklar neredeyse hiçbir engelle karşılaşmadan satıldı. Balık halinden başlayarak balıkçı dükkânlarına hatta hiper market tezgahlarına kadar alay edercesine devam eden bu süreç mücadelenin sertleşmesi ve medyanın konuyu gündeme taşımadaki isteğinin artması üzerine tedricen azaldı ve sağdan soldan kesilmeye başlanan cezalar hakkındaki duyumlarımız artmaya başladı. Geçtiğimiz sezonun en önemli olaylarından biri olarak yasadışı çinekop avcılığı ve ticareti ortak hafızamızdaki yerini aldı.

Geçtiğimiz sezonun önemli olaylarından bir başkası ise İstanbul boğazı ve Marmara’daki yasa dışı trol avcılığının artarak devam etmesidir. Trol çekene bir şey olmadığına dair yayılan psikoljik güvence sayesinde hem yasadışı avcılık gün ve saatleri arttı hem de yasa dışı trol avcısı sayısında önemli bir artış oldu, hiç şüphesiz en büyük sorumluluk tüm sorumluluğu önce sahil güvenliğe sonrada deniz polisine yıkan idarenindir. İstanbul Boğazı ve Marmara’daki bu yasadışı avcılık kabul edilebilir miktarları çoktan aşmış önemli sayıda yasa dışı avcı tarafından önemli miktarlarda balık İstanbul balık halinde satılır hale gelmiştir. Bu yasa dışı avcılığı yapan tekne sayısının 100 adedi aştığı, balık halinde bu yasa dışı avcılığı finanse edenlerin ve halde satışını yapanların kimler olduğunu sağır sultan bile duymuştur.

Bu sürecin en önemli gelişmelerinden biri ise İstanbul Valiliğinin oluşturduğu yasadışı avcılıkla mücadele komisyonunun kurulmasıdır. Komisyon olumlu bazı adımlar atarak yasadı av araçları ve yasadışı avcı tekneleri için yeddi-emin limanlarını tespit ederek önemli bir eksikliği gidermiştir.

Geçtiğimiz sezonun bir başka yasadışı avcılık olayı ise gırgır takımlarının ağ boyutlarını yasal sınırların üzerlerine çıkarmaları ve yavru istavrit avcılığına bu yılda bütün hızıyla devam emiş olmalarıdır. Diğer olaylar da olduğu gibi bu avcılık herkesin gözü önünde gerçekleşmiş, olaylar tüm barınak ve kooperatiflerde sezonun son 2 ayı boyunca yoğun bir şekilde tartışılmıştır. Konunun artık ayyuka çıkması ve gelen şikayetler üzerine yapılan zorlama denetim hiçbir işe yaramamış iki motora ihtar cezası verilerek konu kapanmıştır.

Kime sorsan her kesin rahatsız olduğu ve kesinlikle eğlenmesini savunduğu yasa dışı avcılık her yıl biraz daha artarak pervasızca yapılmakta, adeta alay edilmektedir.

Mücadelede geçen sezon

3 yıl önce giderek yükselmeye başlayan “sürdürülebilirlik ve hakça paylaşım” mücadelesinde geçtiğimiz sezon tepe noktasına ulaşmış ve İstanbul merkezli gırgır avcıları gurubu için bir hamle yılı olmuştur. Yeni tebliğ zamanının gelmesi 1380 sayılı su ürünleri kanununun bu yıl artık güncellenerek yenileneceği söylentileri tarafları iyice germiş, müstahsiller gurubu tarihinin en aktif dönemine girmiştir. Açık mücadele alanındaki başarısızlıkları ve taleplerinin bakanlık tarafından reddi karşısında savunma durumundan çıkarak karşı atağa geçen bu gurup, siyasi ilişkileri ve geçmişten gelen lobicilik alt yapılarını kullanarak gerek siyasi kadrolar gerekse bakanlık ve bürokrasi üzerinde pres yapmaya başlamış, gelmekte olan muhtemel düzenlemelere karşı direnme noktaları oluşturmaya etmeye çalışmıştır.

Müstahsillerin talepleri net ve açıktır, filo azaltılması, rezerv alanlar ve kota sistemine geçiş karşılığında her türlü avcılık sınırlamasının kaldırılmasını talep etmektedirler. Bu talep ilk bakışta sanki makul bir talep gibi gözükse de gerçekte taşıdığı anlam yeni gelecek düzenlemelerden kurtulmanın yanı sıra avcılıkta daha geniş bir serbestlik sağlamayı amaçlamaktadır. Balıkçılık sistemimiz bu günkü alt yapısı ile filo küçültme ve kota sistemine geçebilmek için minimum 3 yıllık bir zamana ihtiyaç duyacaktır. Müstahsiller balıkçı camiasında kafa karışıklığı yaratarak bürokrasiye baskı yapmak ve zaman kazanmaya çalışmaktadırlar.

Bu sezon müstahsil merkezli gurubun gerek hareketimize gerekse bizimle işbirliği yapan sivil toplum organizasyonlarına karşı tutumunu sertleştirdiği, mücadelede her türlü yola başvurduğu bir dönem olarak ta dikkat çekmektedir. Müstahsil gurubu geleceği konusunda söylentilerin ayyuka çıktığı 50 m altı avcılık yasağı uygulamasından son derece rahatsız olmuştur. Gelmekte olan bu yasağı engellemek, eğer bu mümkün olmazsa erteletmek için her yola başvurmaktan, her türlü direnişi göstermekten çekinmeyeceklerinin işaretlerini şimdiden vermiştir.

Önümüzdeki yakın ve orta vadeli dönemin esas itibari ile “endüstriyel avcılığın kıyılardan uzaklaştırılması” temelindeki çatışmalarla geçeceği şimdiden belli olmuştur. Bu mücadele ve bu mücadelenin sonuçları Türk balıkçılığının geleceğinin belirlenmesi açısından en önemli çatışma alanını oluşturmaktadır. Ya endüstriyel avcılık kıyılardan uzaklaştırılarak kıyı ekosistemi ve buna bağlı olarak stokların nefes almasın sağlanacak yada eski düzene devam edilerek bir işe yaramayan pansumanlarla balıkçılığımızın içine düştüğü hastalık tedavi edilmeye çalışılacaktır. Balıkçılık reformu iin zaman artık iyice kısalmıştır, belki de yarının bile geç olduğu bu süreçte belirleyici olan küçük kıyı balıkçısının mücadelesidir. Bu mücadele geleneksel kıyı balıkçılığı yapan küçük balıkçıların içinde ki umut ateşlerini yükseltmek la kalmamakta, gerçeklerin ve artık bir şeyler yapılması gerektiğini düşünen balıkçılık bürokrasimizin de reform konusunda itici gücü olmaktadır.  AB ortaklaştırma sürecinin de gereği olan bazı iyileştirmeler ve endüstriyel avcılık alanındaki bazı kısıtlamaları ertelemek artık mümkün değildir. Küçük balıkçının kısa vadede en önemli görevi idarenin bu konuda destekçisi olmak ve bu iyileştirmeler için bu güne kadar verdiği mücadeleyi yükseltmektir.

Bu av yılının bir başka olayı ise 4 yıldır Forum merkezli bir muhalefet ve mücadele hareketi olan küçük kıyı balıkçılarının örgütlenme hamlesidir. Küçük kıyı balıkçısını korumak için geleneksel balıkçılığın ve onun av sahası olana geleneksel kıyının korunması gerekir şiarı ile yolan çıkan bu hareket mücadele içindeki yerini dernek yapısı olarak almakta ve otonom yapısından kurtulmaktadır.

Çok Paydaşlı bir balıkçılık yönetimi için çok Paydaşlı bir mücadeleden yana olan dernek “sürdürülebilir balıkçılık ve hakça paylaşım” mücadelesinde,  küçük balıkçı kooperatiflerinin, Sivil Toplum Kuruluşlarımızın ve Genel müdürlüğümüzün en büyük paydaşı olarak bu mücadeledeki görevlerini yerine yetirmeye hazırdır.

Daha sağlıklı stoklar ve daha adil bir balıkçılık dileği ile …

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder