14 Şubat 2013 Perşembe

YEREL YÖNETİMLERE ÇAĞRI; SÜRDÜRÜLEBİLİR BALIKÇILIĞA KATKI İÇİN VAR MISINIZ, YOK MUSUNUZ?




Türkiye’de tüm toplumumuzun beslenme gereksinimi ve bunun sürdürülebilirliğinde başı çeken temel konularından biri ulusal ekonomiye yaklaşık % 1 dolayında katkı sağlayan balıkçılıktır. Balıkçılığın ana etmenini oluşturan sucul canlı kaynakların en belirgin özelliği kendini her yıl yenileyen üreme özelliğidir.  Bu özellik doğa kurallarına uyulması halinde onun sonsuza değin insanoğlunun gıda gereksinimine cevap verme kapısını açık tutar. Ne var ki bu kaynak avcı konumundaki insanoğlunun sucul canlıların üreme fonksiyonelliğine aykırı tutumu nedeniyle büyük bir tehlike içerisindedir. Bu tehlikeyi önlemek için de tüm sucul canlılarımız Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesindeki Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen “Ticari Su Ürünleri Avcılığını Düzenleyen Tebliğ” ile güvence altına alınmaya çalışılır. Hal böyle olmakla beraber 1380 Sayılı Su Ürünleri Kanunu ve gerekse söz konusu tebliğ aracılığı ile alınan önlemlerin çağdaşlığı yeterli olamamaktadır. Gerekli yeterliliği oluşturmak ise ancak dengeli ve devamlı denetim mekanizması ile sağlanabilir.
Ulusal balıkçılığımızın yakın zaman tarihine göz attığımızda 1971 yılında 1380 Sayılı Su Ürünleri Kanununun kabul edildiği, arkasından da 1972 yılında Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesinde bir Su Ürünleri Genel Müdürlüğü’nün kurulduğu görülür. Böylelikle devletin hüküm ve tasarrufu altındaki denizlerimiz, göllerimiz, baraj göllerimiz ve nehirlerimizdeki tüm sucul canlıların toplum yararına düzenlenmesi, işletilmesi ve ülke ekonomisine kazandırılması hususunda Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yükümlü kılınmıştır. Ne var ki bakanlığın ilgili kuruluşunun ülkesel düzeyde teknik eleman sayısı, alt yapı ve mali olanakları kısıtlıdır. Bu nedenle 1380 Sayılı Kanunun 33. maddesi uyarınca çok sayıda teşkilatın mensupları bu kanun ile yükümlü kılınmışlar ise de 2692 Sayılı Kanunla kurulan Sahil Güvenlik Komutanlığı hariç beklenen yarar sağlanamamıştır.
Neden Yarar Sağlanamadı
Bunun ana nedeni karasal ortamda balık giriş ve satış noktalarında yasak kapsamındaki balıkların denetlenememesi ve caydırıcı özellikteki cezai yaptırımların hayatiyet bulamamasıdır. Bu boşluktan yararlanan sorumlu balıkçılık ilkesini benimsemeyen kesimce yapılan avcılıkların önünün alınamamasına neden olmuş ve avlanabilir boyun altında kalan ve avlanmaması gereken balıklar yıllarca avlanarak stokların çöküşünde etkin bir rol oynamışlardır. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının denetim mekanizmasının devreye girebilme şansı eşantiyon düzeyinde kalabilmiş, bu da merkezi otoritenin otorite kavramının askıda kalmasının da nedenini oluşturmuştur.
Belediye Kanunu’nda Ek Düzenlemeye Gereksinim Bulunmakta
Türkiye balıkçılığında kaynakların geleceğini çok sade bir uygulamayla esenliğe kavuşturmak mümkündür. Bunu yerel yönetimler aracılığı ile sağlamak işten bile değildir. Yeter ki bu sese kulak verilsin ve gerekleri yerine getirilsin. Şöyle ki; 1380 Sayılı Su Ürünleri Kanunu ile aslında “belediye zabıtası amir ve mensupları” yükümlü kılınmışlardır. Ne var ki bu sorumluluk bir noksanlığı içermektedir. Ayrıca Belediye Kanununda 1380 sayılı Kanunda yasa dışı avlanan ürünlere müdahale ile ilgili bir hüküm bulunmamaktadır. Belediyelerin balıkçılıkla ilgili olarak bünyelerinde yaptıkları iki temel uygulama bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Belediye Kanununun 15. maddesinin (j) bendi uyarınca balık hali kurabilme hükmü ile ilgili husustur. İkinci husus ise Belediye Zabıta Yönetmeliğinin 10. maddesi içeriğince belediye zabıtasını bağlayan sağlık ile ilgili görevdir. İlgili tüzük ve yönetmelikler gereğince balığa bir gıda maddesi olmasından kaynaklanan bir müdahalenin söz konusu olmasıdır. Bu durumda belediye zabıta görevlilerinin yasa dışı balıklara önlem alabilmeleri söz konusu olamamakta, müdahaleleri ise sadece halk sağlığı açısından gerçekleşebilmektedir.
Balıkçılık konusunda şu aşamada belediyeleri bağlayan ana yükümlülük balık hallerinin yönetimidir. Belediyelerin balık halleri bünyesinde yaptıkları işlemleri şu şekilde detaylandırmak mümkündür. Bunlar; a) Deniz ve karayoluyla gelen su ürünlerinin tespitini yaparak kayıtlarının tutulması, b) Su ürünlerinin insan sağlığı açısından kontrolünün yapılması, c) Su ürünlerinin müzayede veya toptan satışının sağlanması, d) Satılan su ürünlerine ait beyannamelerin kontrolünün yapılması, e) Satılan su ürünlerinin satış bedeli üzerinden % 3 belediye rüsumunun tespitinin gerçekleştirilmesi, f) Halkın taze ve sağlıklı balık tüketmesinin sağlanması, g) Su ürünleri alım ve satımını yapan esnafın uygulamalarının kayıt altına alınmasının gerçekleştirilmesidir.   
 Oysa bu hizmetlerin yanı sıra, yasa dışı balık satışının kontrol altına alınabilmesinde yerel yönetimlerin bünyesindeki belediye zabıtasına gerçekten gereksinim bulunmaktadır. Çünkü Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü’nün zaten yoğun programlarından ve iş hacminden dolayı sayıca yetersiz personeliyle ülkesel düzeyde verimli bir denetim uygulamasını gerçekleştirebilme olanağı yoktur. Bu konudaki boşluğu doldurmak ve otoriter bir uygulama modelini belediyeler ve bünyelerindeki zabıta görevlileri aracılığı ile yaşama geçirmek her zaman olasıdır. Bunun için yapılması gereken ilk adım Belediye Kanununa “balıkçılığın ilgi alanına giren av yasaklamalarının sucul canlılarını ilgilendiren hususlarında belediyelere yetki verilmesi” hükmünün eklenmesidir. Burada önemli olan balığın karaya çıkış noktası konumundaki balıkhaneler zaten belediyelerin kontrolü altındadır. Haliyle görevli zabıta personeli yasa dışı addedilen ürünlere anında yasal müdahale etme durumunda olabilecektir. Ayrıca zabıtanın kentlerde esnafı denetleme yetkisi vardır. Buna bir de balıkçı esnafın yasa dışı balık satışı uygulamasına müdahale yetkisi verildiğinde durumun kontrol altına alınması da çok rahat bir şekilde gerçekleşebilecektir.
Zorunlu Uygulama: Balıkçılık Eğitimi Gören Personelin Görevlendirilmesi
Durumun bu kadar sade ve anlaşılabilir olmasına karşın belediyelerimizin bugünkü kadro yapılanmasıyla öngörülen tasarımın uygulamada başarı elde edebilme şansı bulunmamaktadır. Bunu başarılı kılabilmek için yapılması gereken öncelikli iş hem teknik hem de biyolojik oluşumlarına istinaden belediye zabıta sistemi içerisinde bir balıkçılık biriminin oluşturulmasıdır. Haliyle bu birimde konu ilgilisi eğitimi görmüş su ürünleri fakülteleri, deniz bilimi fakülteleri, fen ve ziraat fakültelerinin ilgili bölümleri, balıkçılık eğitimi veren yüksek okul ve meslek liseleri mezunlarının belediyeler bünyesinde görev almalarının sağlanması girişimin esenliği açısından bir gerekliliktir.
Özetle günümüz Türkiye’sinde özellikle denizel canlı kaynaklarımızın ticari avcılık yönünden işletilmesi ve değerlendirilmesi konusunda son derece olumsuz bir süreçten geçilmektedir. Kaynak yönetiminde avcılık ile ilgili olarak doğru kararların alınması yeterli olamamaktadır. Avın tüketiciye kadar ulaşan halkasının da izlenmesi esastır. Diğer bir ifade ile yapılan avlanmalarda olası suiistimallerin ortaya çıkarılması ve bunların bir daha oluşmamasını sağlayacak caydırıcılık unsurunu yaşama geçirtecek ana etmen de denetimdir. Balıkçılık konusunda yıllardır çözüm bekleyen birincil düzeydeki konu avın tüketime giden süreçte sağlıklı denetim oluşumundan yoksunluğu olmuştur. Bu yoksunluk beraberinde sucul canlı kaynakların sürdürülebilirliğine gölge düşürmüş ve avcılıkları verimli olmaktan arındırmıştır. Haliyle balıkçılık sektörünün bir bütün olarak yıllardır yakınmasının temelinde yatan neden budur. Bu gelişim sucul kaynaklarımızın sürdürülebilirliğini tehdit eden en olumsuz nedendir. Bu olumsuzluğu ülke çapında tüm yerel yönetimlerle olumluluğa çevirmek mümkündür ve buna da şiddetle gereksinim vardır.
Bir Sivil Toplum Kuruluşunun Ortak Kampanya Çağrısı
Nitekim bu gereksinimi hayata geçirebilmek için bir sivil toplum kuruluşu olarak “Geleneksel Balıkçılığı Yaşatma Derneği” (GELBARDER) tarafından Başbakanlık nezdinde girişim için düğmeye basılmıştır. Söz konusu derneğin ve girişimdeki paydaşlarının amacı balıkçılık kaynaklarımızın bugününü ve geleceğini ek tedbirlerle daha da güvence altına aldırmaktır. Bunu gerçekleştirebilmek için de konunun parlamento çatısı altında çözüm bulabilmesi öngörülmektedir. Tasarımlanan, mevcut Belediye Kanununa sucul canlılarla ilgili yasa dışı avcılık ürünlerinin denetlenmesi ve bununla ilgili yasal uygulamalar yapabilmesi hususunda Zabıta Teşkilat ve Sorumluklarını tanımlayan yönetmelikte değişiklik yapılarak belediye zabıtası görevlilerine yetki veren maddenin eklenmesidir. Girişimin diğer bir felsefesi de bu işlevselliği hatasız yerine getirebilecek balıkçılık eğitimi almış bireylerin de belediyeler bünyesinde yer almalarının sağlanmasıdır.
Var mısınız, Yok musunuz?
Bu nedenle Geleneksel Balıkçılığı Yaşatma Derneği kamuoyunu başta sivil toplum kuruluşları, üniversiteleri, balıkçılık sektörünü  “Yasadışı Balık Satışını Sonlandırma Girişimi” konusunda ortak kampanyaya davet etmiş bulunmaktadır.
Hiç şüphesiz bu kampanyada insanlığın ortak iyeliği olan sucul ortamlar ve canlı kaynakları konusunda yerel yönetimlere öncelikli olarak evrensel bir sorumluluk payı düşmektedir. Bu nedenle tüm yerel yönetimlerin çağrıyı gündemlerine almaları ve sağduyulu davranarak girişimi askıda bırakmamaları temenni edilir. Çünkü sucul ortamdaki canlı kaynakların sürdürülebilirliğini sağlayacak en pratik, en verimli ve en ucuz uygulama belediyelere yasa dışı sucul organizmalar konusuna müdahalede kendilerinin yetkili kılınmasıdır.  Doğaseverlerin ve sorumlu balıkçılık ilkelerine sadık olanların umudu Belediye Kanununa yasa dışı sucul ürünlerinin denetlenmesi ve cezai yaptırımlarla ilgili ek hususların konulmasıdır. Yerel yönetimler ve toplum olarak sucul canlı kaynaklarımızın korunmasında yepyeni çağdaş bir sayfa açmak için el ele hep beraber bu girişimi parlamentoya taşımaya var mısınız? Yok musunuz? 

Not:  Bu makale “Vira Dergisi” Ocak 2013, sayı 75, sayfa 60-63’te yayımlanmıştır.

www.gelbalder.org

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder