19 Ocak 2013 Cumartesi

A TV programı ve ardından gelişen tartışmalar.


Bir TV kanalında deniz balıklarının gıda olarak güvenilmez olduğu, ağır metaller içerdiği için tüketilmemesi gerektiği üzerine bir program yapıldı ve ortalık karıştı. Bu programla ülkemiz yasalarını ihlal eden iki suç işlendi. Halkı paniğe sevk edecek şekilde haber ve yayın yapmak ile haksız rekabet bizim yasalarımıza göre suçtur. Ben hukukçu değilim bu programın ihlal ettiği başka kanunlarda varmı bilmiyorum, zaten amacımda olayın bu yönünü tartışmak değil. Konuya başka bir alandan bakmak, 4 yıldır sürdürülebilir mücadelesinde balıkçılık reformlarına karşı ısrarlı ve sistemli direniş gösterenler ve onların argümanları açısından tartışacağım konuyu.

Program esnasında sosyal medyada bir kısım medyada programın twitter hesabına mesaj göndererek balyan protestolar giderek artıyor. Öyle gözüküyorki önümüzdeki birkaç gün daha bu tartışmalar ve protestolar sürecek. Biz tartışmak istediğimiz noktaya, balıkçılık reformuna direnen bir kısım endüstriyel avcıların son 4 yıldır balık stoklarındaki azalmalar karşısında ürettikleri argümanlara ve bu merkezde gelinen tartışmalara dönelim.
4 yıl önce İstanbul merkezli Gırgır avcılarının av sezonunun uzatılması taleplerine karşı “Balıkçı Forum” merkezli başlattığımız kampanya ile birlikte “sürdürülebilir balıkçılık” tartışmaları yeniden hız kazanmaya başladı. Kampanyanın ardından bir yıl geçmeden Greenpeace yavru balık kampanyası ve FSD tarafından başlatılan “İstanbul Lüfere hasret kalmasın” kampanyası ile birlikte bu tartışmalar balıkçılık toplantılarının merkezine oturdu. Bizler o dönemlerde başarı ile biten “av sezonu uzatılmasın” kampanyasının bir milat olduğunun farkındaydık. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı ve kısa bir dönem içinde Türk balıkçılığının iç yüzü kamu oyu önüne serilecek, balıkçılığımızın gerçekleri ve gerçek sorunları konuşulmaya başlayacaktı. O günlerde bu iddialarımıza gülen çevrelerin ve bu umudumuza inanmakta zorlananların söylemleri dün gibi kulaklarımızda çınlamaya devam ediyor. Neyse, biz konumuza dönelim.
Bu anlattığım olgular Türk balıkçılığının sorunlarının tartışılmasında yeni bir süreç başlatıp tarafların temelden ikiye bölünmesine sebep olmuştu. Bir yanda artık bu işin böyle yürümeyeceğini savunanlar ve acil reform talep edenler diğer yanda ise iddialarımızın asılsız olduğunu, bizlerinde “Balık çifliklerine hizmet eden” ajanlar olduğumuzu iddia edenler.

Bu çevrelerin stoklar ve balıkçılık sorunları dediğimizde önümüze sürdükleri iki temel iddia vardı. Deniz kirliliği nedeni ile stoklar azalıyor ve filo büyüklüğü nedeni ile diğer sorunlar çözülemiyor. Hiçbir zaman sorunları ve onların gerçek sebeplerini tartışmaya yanaşmadılar, sadece reform taleplerine karşı direnmeye çalıştılar ve bunu yaparkende kirlilik diyerek kendi ayaklarına sıkmaya devam ettiler. Kendi ayaklarına sıktılar diyorum çünkü kirlilik iddiası bu tartışmalara katkı sağlamazken, tavuk eti ve balık yetiştiriciliği sanayinin ekmeğine yağ sürüyordu.

Şimdi söz konusu TV programına kızıp protesto edenlere kınayanlara soruyorum;

Son 4 yıldır her toplantıda Karadeniz Avrupa’nın sanayi atıkları nedeni ile öldü, bırakın bu tartışmaları kirliliğe karşı mücadele edin diyerek bizi susturmaya çalışan kimlerdi
son 4 yıl içinde iki kez MAREM “projesi” sonuçları açıklanıp Marmara ölmüştür, balık bile yaşamıyor diye provakatif açıklamalar yapıldığında, mal bulmuş mağribi gibi atlayıp bu söylemi bize karşı kullanmaya çalışanlar kimlerdi

MAREM açıklamalarına karşı sert tepki verdiğimizde bu açıklamaların yanında durup bizlere karşı savunanlar kimlerdi

Balıkçılık sektörü içinde Denizlerimi bok götürdüğünü esas sorunun kirlilik olduğunu bizlerin ise çiftlik ajanları olduğumuzu söyleyenler kimlerdi?

Bu soruların cevaplarını başta sizler olmak üzere sektörü ve tartışmaları izleyen her kes biliyor. Sizlere bu iddialara sarılmayın, bu iddialarla balıkçılığa ihanet ediyorsunuz diyenler ise bizlerdik. Deniz kirliliği iddiaları ile stoklardaki tahribatın açıklanamayacağını, bu iddialar ile bir gıda olarak deniz ürünlerini karaladığınızı, tüketici nezdinde avcılık faaliyetimiz sonucu elde ettiğimiz yada topladığımız deniz ürünlerinin tüketici nezdinde karalandığını anlatanlar kimlerdi.
Her iki tarafında söyledikleri ve yazdıklarıda ortada duruyor. Bu iddialara sarılıp Balıkçılık ve Su Ürünleri genel müdürlüğünü kandırmaya çalışan sizler değilmiydiniz. Şimdi nasıl oluyorda 4 yıldır savunduğunuz kirlilik tezi medyanın diline düştüğünde tepki verebiliyorsunuz.
Biz bu iddialarınızın sonucunda olacakları daha önce defalarca açıklamışken ve dediklerimizin doğruluğuda dün ispatlanmışken, önce bizlerden bir özür dilemeniz gerekmezmi?
O PROGRAMIN YAPIMCISI SOSYAL MEDYADA BU GÜNE KADAR SAVUNDUKLARINIZI KARŞINIZA ÇIKARIP BİR BİR ORTAYA KOYSA NE DİYECEKSİNİZ. Kirliliğin en büyük savunucuları olarak gerçekten söyleyecek bir şeyiniz varmı?


Çitlik balıkçılığına hammadde sağlayan balık unu sanayii konusunda hiçbir toplantıda en küçük bir laf ettinizmi bu güne kadar. En son Sinop’ta yapılan 3 günlük çalıştayda çiftlik balıkçılığı ve yem sanayi konusunda itirazı olan bu konuda kapsamlı eleştiri yönelten tek biz idik. Büyükleriniz ve kanaat önderleriniz orada neden ağızlarını açıp tek söz bile etmediler? Sosyal medyada ve kişisel ortamlarda (eğer ahlaki zayıflıklarınız varsa) bizleri ajan olarak suçlamak kolaydır. Çiflik balıkçılığının geleceği olmadığına dair ısrarlı bir duruş sergilemiş biri olarak soruyorum, yem sanayine hamsi taşıyıp ondan sonra bizi ajan olarak suçlamak sizde hiç rahatsızlık yaratmadımı bu güne kadar

Evet beyler sizlerden bir özür beklemek herhalde en doğal hakkımızdır.

Not: En son 7 Ocak’ta konuştuğum TV programında kirlilik konusunda düşündüklerimi açıklamıştım.
http://www.gelbalder.org/basinda-gelbalder/2628-imc-tv-yesil-bulten-programi-video.html

http://www.dailymotion.com/video/xwryi3_surdurulebilir-balykcylyk-ve-yasa-dyyy-avcylykla-mucadele_news

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder