2 Ocak 2013 Çarşamba

SÜRDÜRÜLEBİLİR BALIKÇILIK MÜCADELESİNDE 2012



Bir yılı daha bıraktık arkamızda. Gerilimli mücadeleler ve bunlara bağlı yorgunluklar dolu geçmesine rağmen umutların yükseldiği bir yıl oldu 2012. Bizler 2012 yılını Türkiye balıkçılık mücadeleleri tarihinde en ileri hamlelerin yapıldığı, taşların yerine oturmaya başladığı bir yıl olarak anımsayacağız. Kim bilir belki bir gün Türk balıkçılık reformu tarihi yazılırsa eminimki 2012 yılı ve yapılanlar orada hak ettiği yeri alacaktır. Bir kez daha tekrarlarsak 2012 balıkçılığımız “sürdürülebilir yönetimi” ve “balıkçılık gelirlerinde adil paylaşım” için umutların arttığı bir yıl olmuştur.
Bu yazının amacı geçtiğimiz yıl ve olanlar hakkında derin analizler yapmak değil, olanları ve etkilerinin altını çizmek 2013 yılı için dersler çıkarmaktır.

2012 sürecinin tarihsel arka planı
Geçtiğimiz yıl yaşadığımız her şey geçmiş bir zaman periyodu içinde gelişen olaylar, bu olaylar karşısında alınan tavırların ve ortaya konmuş olan talepler doğrultusunda yapılan mücadelelerin eseridir. Bu nedenle 2012 yılını değerlendirmeden önce bizi bu sürece getiren tarihsel olayları hatırlamakta fayda var. Bu tarihsel arka planı hatırladıktan sonra değerlendireceğiz 2012 yılını.
Gırgır av sezonu uzatılması taleplerine karşı mücadele
2008-2009 av sezonu bitiminin yaklaştığı günlerde Gırgır avcılarından gelen sezon uzatma taleplerine karşı ortaya konan tepki ve bu tepkinin akabinde gelişen kampanya bu son dönem mücadele periyodunda bir milat olmuştur. Geleneksel kıyı balıkçıları belki de ilk defa balıkçılık uygulamaları konusunda itiraz etmişler ve bir gurup endüstriyel avcıdan merkezi otoriteye yapılan bir talebe karşı çıkmışlardır. O dönem yapılan kampanyanın başarısı 2012 yılı Haziran aynında Danışma kurulunda ortaya konulan balıkçılık politikalarının habercisi olmuştur.
Bu kampanyanın bir başka önemi ise balıkçılık sorunları konusunda yine ilk defa Geleneksel Kıyı Balıkçıları ve Amatör balıkçı işbirliğinin başladığı tarih oluşudur. Esasen kendiliğinden gelişen bu işbirliği sosyal medyanın olumlu ve verimli kullanılması sayesinde kısa zamanda imza kampanyasının yayılmasına “Gırgır Avcılarının sezon uzatma talebine karşı” itirazların ortaklaşmasına yardımcı olmuştur.
Yine bu kampanyanın bir başka önemli olayı ise İstanbul Birliğin kampanyada sorumluluk üstlenmesidir. İstanbul Birliğin kampanyaya katılması ile hem kampanyanın başarısı garanti altına alınmış hem de sürdürülebilir balıkçılık mücadelesinde gerçek aktörün kim olduğunun ortaya konmasını sağlamıştır. Bu aktör hiç şüphesizki Geleneksel Kıyı Balıkçısıdır. 2012 yılı değerlendirmesi yaparken buraya bir kez daha dönecek ve bu iddialı söylemimizin altını doldurmaya çalışacağız.
Yavru balık avcılığına karşı mücadele ve STK lar
Şuan içinde bulunduğumuz sürecin dinamiklerinden bir başkası ise kampanyanın ikinci yılında balıkçılık mücadeleleri platformunda yer almaya başlayan iki STK ve onların kampanyalarının sürece olumlu etkileridir.
GreenPeace ”Yavru balık yoksa büyük balıkta yok” sloganı ile başlattığı yavru balık avcılığına karşı olan kampanyasını hemen peşinden gelen “Seninki kaç santim” kampanyası ile zirveye taşımıştır. Bu kampanya yaklaşık 600,000 imza ile Cumhuriyet tarihimizin en büyük Sivil Toplum girişimlerinden biri olmuş gerek medyanın gerekse kamuoyunun balıkçılık ve sorunları ile ilgilenmesini sağlamıştır.
Gerek medya gerekse sosyal medyada farkındalık yaratan bir başka girişim ise FSD tarafından yürütülen “İstanbul Lüfere Hasret Kalmasın” kampanyasıdır. Bu kampanya sayesinde ağırlıkla İstanbul merkezli Gırgır avcıları ve onların “Sürdürülebilir Balıkçılık” taleplerine karşı gerçek duruşlarının açığa çıkmasına katkı sağlamıştır.
Yukarıda birazda kısa tutarak özetlediğim süreç anlaşılmadan 2012 danışma kurlunda gelinen noktayı anlamak mümkün değildir. Danışma kurulunda tam bir bölünme yaşanmasının sebepleri hiç şüphesiz bu sürecin dinamikleridir. Bu bölümü bitirirken son olarak söylemek istediğim bir konu daha var; sürdürülebilir balıkçılık mücadelesinin içinde bulunduğumuz dönemine dair problemlerinin kodlarıda bu süreçte saklıdır.
Balıkçılık politikalarında radikal dönüm noktası 2012
Geçtiğimiz yıl bu zamanlarda yaptığımız değerlendirmesinde 2012 yılını ön görürken “Geleneksel kıyı balıkçısı artık kısmi iyileştirmelerle yetinemez” diyerek 2012 yılının mücadelede ve hedeflerinde bir hamle yılı olacağını savunmuştuk. Bizi bu ön görüye götüren en temel sebepler; Sivil Toplum, Akademisyen ve Geleneksel kıyı balıkçılarının işbirliği zemini ve bu zeminin yarattığı sinerjinin giderek yayılmasıydı. Ayrıca mücadele ile geçen 3 yılın sonunda yeni koşullar oluşmuş giderek yılların uyuşukluğunu ve suskunluğunu üzerlerinden atmaya başlayan Geleneksel Kıyı Balıkçıları mücadeleye ilgilerini yükseltmişti. Bu güne kadar hiç tartışılmayan konular tartışılmaya başlanmış, camia geçmişte görülmedik ölçüde hareketlenmişti. Yapılması gereken belki yorucu ama basit görevleri yerine getirmeye başladığımızda savunma durumundan çıkarak ileriye doğru hamle yapacağımızı görmek için kahin olmaya  gerek yoktu.
Olaylar tamda ön gördüğümüz şekilde gerçekleşti. Bir anda ortalığı kaplayan gri bulutlar dağılmaya Siyahlarla Beyazlar belirginleşmeye başladı. Bir yanda “balıkçılık politikalarının değişmesinden rahatsız olan ve her türlü direnişi ısrarla gösterenler” diğer yanda ise “Sürdürülebilir balıkçılık politikaları ve balıkçılık gelirlerinde adil paylaşım” talep edenler olmak üzere ikiye bölünmeye başladık. İşte 20 Haziran tarihli danışma kuruluna gelirken Türk balıkçılık camiasının pür meali bu durumdaydı.
Ortak Deklarasyon çağrısı
Danışma kurulu öncesi Nisan ayı içerisinde kurulan GELBALDER başarısızlık riskinide göze alarak Mayıs ayı içerisinde Sivil Topluma danışma kuruluna ortak bir deklarasyon etrafında toplanma çağrısı yaptı. Bu çağrıya olumlu cevap veren WWF/Türkiye, GreenPeca/Akdeniz, SÜMDER, SAD-AFAG ve henüz kurulmuş GELBALDER ortak imzası ile yayınlandı.  (http://www.gelbalder.org/kampanyalar/14-deklerasyon-metni.html )
Bu deklarasyonun yayımlanması “Sürdürülebilir balıkçılık mücadeleleri tarihimizde yeni bir döneme” işaret ediyordu. İkisi uluslararası olmak üzere Türkiye’nin en büyü 4 Sivil Toplum örgütü ilk defa ortak bir metnin altına isimlerini koyarak merkezi balıkçılık otoritesine “Acil Reform” taleplerini ilettiler.
Basın ve internet medyasının yanı sıra Deklarasyon metni matbu olarak bastırılarak hem Danışma Kurulunda hemde Sivil Toplum ve Balıkçılık Çevrelerinde dağıtıldı.
20 Tarihli Danışma kurulu toplantısında Genel Müdürlüğün tartışmaya açtığı korumacı önerilerin endüstriyel avcı guruplarından büyük tepki alması ve Genel Müdürlüğe karşı bir kampanyaya başlamaları üzerine hemen bir imza kampanyası ile Danışma Kuruluna ve ortaya koyduğu korumacı önerilere sahip çıktık.
28 Haziranda başlattığımız bu kampanyada Balıkçılık rejimimizin, “sucul canlı doğal kaynakların sürdürülebilirliği ve hakça paylaşımı” doğrultusun da 5 Sivil Toplum Örgütü (Greenpeace, WWF/Türkiye, SAD-AFAG, SÜMDER, GELBALDER) tarafından yapılan ortak çağrı ve Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğünün 20/06/2012 tarihinde Ankara’da topladığı İstişare Kurulundaki Önerileri doğrultusunda; 50 metreden sığ sularda gırgır ve çevirme ağları ile avcılığı yasaklanmasını, İstanbul Adaları ve Ambarlı bölgesi için önerilen sahaların gırgır ve çevir me ağları ile avcılığa kapatılmasını, Hamsi av sezonunun 1 Kasım’da açılmasını ve İstişare kurulunda Genel Müdürlük Tarafından önerilen boy yasakları ve diğer sürdürülebilirlik yandaşı önerilerinin 1 Eylül Tarihinden önce çıkacak olan Tebliğ ile uygulamaya konmasını talep ediyoruz.diyerek 1600’ün üzerinde imza topladık. Ülkenin önde gelen akademisyenleri, sivil toplum unsurları, balıkçılar, amatör balıkçılar gazeteciler ve yazarlar tarafından ilgi gören bu balıkçılık mücadelelerinde sivil toplum işbirliğinin önünü açması ve işbirliği hukukunun gelişmesi açısından önemli bir kampanya oldu. (http://imza.la/balikcilik-uygulamalarinda-cok-paydasli-acil-reform-cagrisi/liste )

Danışma Kurulu ve İstanbul Birlik
 “Danışma kurulu toplantısı sonuçları açısından en büyük, en kalabalık (~400-500 civarı) ve sürdürülebilir balıkçılık açısından tarihinin en önemli toplantısı oldu. Başta İstanbul Birlik (~ 200 küçük balıkçı) olmak üzere geleneksel balıkçıların büyük bir çoğunluk oluşturduğu bu toplantıya son dönemlerde iyice gerginleşen Endüstriye Avcı Grubu 150 civarı büyük balıkçı ile katıldı. Ağırlıkla Gırgır avcılarından oluşan bu grup toplantı boyunca saldırgan davrandı ve toplantının başlaması ile birlikte salona sadece balıkçıların (geleneksel kıyı balıkçısı balıkçı olarak görmüyorlar) alınmasını kendi deyimleri ile oltacıların ve STK’ların çıkarılmasını istediler. Açılış konuşmaları sürecince bu tutumlarını devam ettirerek toplantıyı engellemeye çalıştılar. Açılış konuşmalarının bitmesi ile iyice gerginleşen ortamı sakinleştirmek amacı ile toplantıya ara verildi.
Yaklaşık 30 dakikalık bağrışmalar ve tartışmalardan sonra tekrar toplantı başladı ve genel müdürlük tebliğ değişikliklerini tartışmaya açtı.
Gırgır avlanma derinlikleri ve Gırgır Avcılığına yasaklanmış sahalar gündeme geldiğin de salondaki gerilim had safhaya ulaştı ve o andan itibaren salon büyük avcılar tarafından stadyuma çevrildi. Bağırışlar ile itirazlar, küfürler, hakaretler, havada uçuşurken küçük kıyı balıkçıları bütün sakinliği ile olayları izleyerek ama salonu da terk etmeyerek sağlam bir duruş gösterdiler.
Aslı çatışma alanı Gırgır ağları ile avlanma derinliğinin tüm sularda 30 metreye çekilmesi ve Ambarlı liman bölgesi ile İstanbul adalar bölgesinin Gırgır avcılığına kapatılması oldu.
Bu maddelerin tartışılması esnasında birkaç kez fiziksel çatışmanın eşiğinden belki de bir faciadan (Salondakilerin 3/2 si ayaktaydı) dönüldü.”  
(http://www.gelbalder.org/bsgm/1045-danisma-kurulu-toplantisi-kararlar-olaylar-ve-yorumumuz.html )
Not : İlgili link tıklandığında Danışma Kurulundaki genel hava tarafların duruşu hakkında daha net bilgiye sohip olmanız mümkündür

Yukarıdaki pasaj Danışma Kurulu dönüşü sıcağı sıcağına yaptığımız yorumdan bir alıntıdır. Oradan alıntı yapmaktaki amacım o günkü kavrayışı ve duyguları yazıya taşımaktan başka bir amaç taşımamaktadır.
İşte yukarıda anlattığımız koşullarda gerçekleşti Danışma Kurulu, Genel Müdür açış konuşmasını yaptıktan sonra salonda tam bir kaos başladı. Bağırış çağırış hakaretler, toplantıyı engelleme girişimleri, Küçük balıkçının salondan çıkarılması talepleri ve bin türlü kepazelik.
Genel müdürlük ise bu güne kadar hiç görmediğimiz bir kararlılıkla, avlanma boyları, çevirme ağları avlanma derinliği ve koruma alanları konusunda korumacı politikalardan taviz vermez bir şekilde durdu.
İlk defa reform konusunda gerçek bir duruşla karşılaşmıştık, Genel Müdürlüğün ortaya koyduğu bu radikal duruş karşısında her kes şaşkındı. Bir kısım çevreler açısından bu şaşkınlık Danışma Kurulu sonrasındaki günlerde de devam etti. Genel Müdürlük bütün taleplerin üzerine çıkarak “ Balıkçılıkta korumacı politikalar doğrultusunda çıtayı yükseltmişti” küçük balıkçı umutlu ve heyecanlı büyük balıkçılar ise şaşkın ve öfkeli bir şekilde izlediler toplantıyı.
İşte 2012 yılının balıkçılık mücadelesi açısından en önemli olayı buydu. Genel Müdürlüğün yaptığı temelden bir yön değişikliği ile bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını ilan etmesiydi. Bundan sonra “sürdürülebilir balıkçılık uygulamaların egemen olacağı ve mevcut uygulamalar nedeniyle stoklarla beraber en büyük zararı gören geleneksel kıyı balıkçıları korunacaktı.

Adalar Belediyesi ve TÜDAV
Belediyeler balıkçılık yönetiminin doğal paydaşlarıdırlar. Özellikle denize kıyı olan belediyelerin kesinlikle hem yerel balıkçılık politikalarına hem de Ulusal balıkçılık politikalarına katılmaları ve katkı yapmaları kaçınılmazdır. Geleneksel kıyı balıkçılığı sosyo-ekonomik bir topluluk olarak belediye yönetimlerinin sorumluluğu altında olmalıdır. Kıyı balıkçı topluluklarının demografik yapılarının ve Geleneksel Kıyı balıkçılığının korunması konusunda daha fazla sorumluluk almalı bu doğrultuda projeler inşa etmelidirler. Biz Adalar Belediyesinin TUDAV’ın önerileri doğrultusunda Adalar bölgesin Gırgır avcılığına kapalı bölge talebini Genel Müdürlüğe iletmesini savinçle karşıladık ve bölgede Geleneksel Kıyı Balıkçılığının korunması ile ilgili politikallarının devamını bekliyoruz.
İstanbul Birlik
Ben yazının sonunda İstanbul Birlik için bir şeyler söylemek istiyorum.
Hiç şüphesizki bu gelinen noktada her bireyin her sivil toplum gurubunun yada derneğinin katkısı vardır. Bu katkılar çok değerli ve asla birbiri ile kıyaslanamaz katkılardır ama yinede ben İstanbul Birliğe özel bir yer açmak istiyorum. Danışma kurulunda tüm paydaşların morallerinin kaynağı ve Genel Müdürlüğün kararlılığının payandası İstanbul Birlik olmuştur.
Ben son söz olarak şahsım ve GELBALDER adına İstanbul Birlik yönetimine ve bağlı kooperatiflerine müteşekkir olduğumuzu söylemek istiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder