Yanço (İsmail Bağkıram
Rahmet ve saygıyla


Dökülük

Dökülük ismini uzun yıllardır sanal alemde kullanıyorum. Üstelik bu isim sadece sanal alemde de kullandığım bir isim değil 2007 yılından beri teknemin adıda Dökülük.
Tanımayan hikayesini bilmeyen çok insan için yadırgatıcı olduğunu biliyorum. Hatta 2007 yılında tekne ismini Dökülük olarak tescil ettirirken limandada çok şaşırmışlardı. Arslan, Kaplan, Yunus, v.s. gibi isimler verine “kimilerine göre dalga geçilebilecek” bu neden kullandığımı hep merak ettiler ve ben her seferinde sıkılmadan hatta gururla anlattım.

Şimdide sizlerle lakabımın neren geldiğinin hikayesini paylaşacağım.
Ben Maltepe’liyim. İstanbul’da Kartal ile Bostancı arasında bir ilçedir Maltepe. Tarihi Bizans öncesine, Antik Çağlara kadar dayanır. Eski çağların tipik bir balıkçı köyü yakın tarihini ise Bostancılık ve Balıkçılık yapılan yerleşim birimlerinden biridir.

İşte bu Maltepe’nin "Yanço İsmail" (İsmail Bağkıran) isimli bir reisi vardı. Kaptanlık, Balıkçılık, Balık satıcılığı ile hayatını kazanan, deniz dışında 5 kuruş geliri olmayan bir insan, bir deniz emekçisi. Zamanında Rahmetli İsmet İnönü’nünde bir dönem kaptanlığı yapmıştı.

Dünyanın en hoş sohbet, en dinlenilesi insanı idi ama aynı zamanda dünyanın en nalet en aksi insanıydı. İnatçıydı, iddiacıydı, bonkördü ve zor adamdı İsmail Reis. Maltepe balıkçılık tarihinin en özgün isimlerinden birisi idi.

Ben Yanço ile ilgili anılarımı belki ileride yazabilirim, şimdi Dökülük'ün hikayesini anlatmak istiyorum.

Zannedersem 80’li yılların başı idi, ben 6 metrelik bir kayık ile olta ve paraketacılık yapıyordum. Balığımıda reis satıyordu. O yıllar Reis için zor yıllardı. Büyük oğlu Ali ağabey gemicilik yapıyor uzak yol çalışıyordu, Ufak oğlu rahmetli Ömer (ağa) de trafik kazasında kaybedeli birkaç yıl olmuştu. Ortanca Oğlu Ufuk ise askere gittiği için Reis yalnız kalmıştı. O yıllarda ben ve ona balık veren birkaç kişinin balığını alıp satıyor ve geçimini böyle sağlıyordu.
İşte bana Dökülük lakabını o yıllarda takmıştı. Ben denizden geldiğimde kayığı toplamaz kendimi kahveye zor atardım, Reiste hep kızardı bu yüzden bana. Sadece kayık toplamamakta değildi mesele, genel olarak dağınık biriyimdir. Sadece yaptığım işe odaklanır diğer işleri ise teferruat hatta çoğu zaman angarya gibi görürdüm. İşte benim sevgili reisim bu yüzden taktı bu lakabı bana. Sonrada her kes alıştı ve adım Dökülük Kenan oldu.

En çok reisim ağzına yakışırdı bana dökülük demek.
Eğer limanda balık az ve ben çok balıkla gelmişsem sevgi dolu sözcüklerle karşılardı beni iskelede. En büyü iltifatı “Kenan bey oğlum a benim Dökülük oğlum” olurdu eğer başkaları balık getirmiş ve ben az balık ile dönmüşsem bana çatacak bir bahane bulur (aslında aramasına da gerek yoktur) “sen yine Mercan, Karagöz peşinemi gezdin, neden balıksız geldin” diye kızardı.
Rahmetliye dair hem benim hem arkadaşlarımın hikayeleri çoktur. Bu öyküleri toparlayıp yazsak hatırı sayılır kalınlıkta bir kitap çıkar ortaya.
Özel ve güzel bir insandı. Bir yerde benim isim babamdı.
Nur içinde yatsın …
İşte Dökülük’ün hikayesi budur, sadece ona ve anısına saygıdan doğan bir borçtur.